‘Biz kadın mücadelesinden yılmıyoruz, sloganımız jin jiyan azadî’

  • 09:08 22 Kasım 2022
  • Güncel
 
AMED - Kadınlar üzerinden yürütülen özel savaş politikalarına dikkat çeken Mimoza Kadın Derneği Yönetim Kurulu üyesi Gülbahar Güzel, “Biz kadın mücadelesinden yılmıyoruz. Uzun yıllardan gelen bir sloganımız var, jın jiyan azadi” dedi.
 
 Kürdistan’da sürdürülen özel savaş politikaları kapsamında başta Amed (Diyarbakır) olmak üzere,  birçok kentte kadınlar hedef alınıyor. Kadına yönelik şiddet, tecavüz, fuhuşa sürükleme ve benzeri uygulamalarla kadına yönelik suçlarda ise faillerin çoğu ise üniformalılardan oluşuyor. 
 
Tüm bu sorunlara ve bu sorunları yaratan politikalara karşı Mersin’de faaliyet gösteren Mimoza Kadın Derneği Yönetim Kurulu üyesi Gülbahar Güzel, değerlendirmelerde bulundu. 
 
Artan kadın katliamlarına dikkat çekerek sözlerine başlayan Gülbahar, bu durumun sadece kadın sorunu değil aynı zamanda bir toplum sorunu olarak tanımladıklarını söyledi. Ancak bunun sadece kadınlara mal edildiğini belirten Gülbahar,  "Kadınlar öldürülüyor, kadınlar şiddete maruz kalıyor, kadınlar görünmüyor. Ama aslında her şeyin öznesi de kadın, biz bunun mücadelesini veriyoruz. Ben de bir kadınım ve bir kadın derneğinde yönetici olarak çalışıyorum ama uzun yılların verdiği bir deneyim de var. Maalesef bulunduğumuz ülkede, Türkiye'de kadınlar açısından hukuk sistemi işlemiyor ve kadın beyanında sürekli bir ispat arayan ama erkeğin savunmasında bahane arayan; kadını suçlayan bir adalet sistemi ile karşı karşıyayız. Uzun yıllar önce uluslararası ilk imzacısının Türkiye olduğu bir İstanbul Sözleşmesi vardı. Ve yine tek taraflı feshedilen bir İstanbul Sözleşmesi var. Çok geniş kapsamlı ve kadını her konumda koruyan bir sözleşmeydi. Bu sözleşme imzalandıktan sonra kendi iç hukukunu da buna göre düzenlemesi gereken bir ülke konumuna geldik ve 6284 sayılı kanun da çıktı. Ama maalesef İstanbul Sözleşmesi feshedildi ve şu anda da 6284’ün içi de boşaltılmaya çalışılıyor. Gerçek anlamda hiçbir zaman uygulanmadı zaten ama bir hukuki dayanağımız vardı. Bununla daha üst mahkemelere, uluslararası mahkemelere dayandırdığımız konular vardı. Maalesef bu fesih ile beraber bunların önü kesilmiş oldu" dedi. 
 
‘Erkekler, istediğimi yaparım diyor’
 
Gülbahar, İstanbul Sözleşmesi feshinden sonra katledilen veya şiddet uygulayan erkeklerden duyulan cümlelerin başında, “İstediğimi yaparım gider 2 ya da 3 ay yatar çıkarım” sözlerini kullandığını söyledi. Gülbahar, "Aslında şiddetin ve cinayetlerin önü açılmış oldu. Bize gelen başvurularda da görüyoruz çünkü bariz bir şekilde ortada. Bu tür kurultaylarda, tüm Türkiye'den gelen kadın örgütleri ile bir araya geldiğimizde de aslında sorun her yerde aynı. Maalesef cezasızlık politikası kadına yönelik şiddetin önünü açmış durumda” ifadelerini kullandı. 
 
‘6284 sayılı kanun herkes için geçerlidir’
 
Mersin başta olmak üzere Kürdistan’da uygulanan politikalara değinen Gülbahar, “Mersin çok kozmopolitan bir kenttir. Küçük Türkiye diyorduk artık küçük dünya diyoruz. Hem iç hem de dış göç alan bir şehir. Şu anda Mersin’in genel yapısını oluşturan kitle 90’larda köyleri yakılıp yerlerinden, yurtlarından edilen ailelerle doludur. Bu çok ciddi bir iç göç. Son yıllarda da Suriye-Ortadoğu savaşı var biliyorsunuz ve çoğunlukta gelen aileler var, genç kadınlar var. Onlar maalesef bölgede olduğu gibi orda da çocuk yaşta evlilikler, daha doğrusu çok kaba bir tabir ama para karşılığında yani başlık parası adı altında kadın ticaretine dönüştürüldü. Bölgedeki yansımasıyla şunu söyleyebilirim bu son süreçler için değil, geçmişten gelen 6284 sayılı kanunumuz var. Türkiye sınırları içerisinde yaşayan herkes için geçerli olması gereken bir kanun. Ama biz Mersin’de bunu hukuki boyutuyla savcılara, hakimlere kadınlarla ilgili bazı durumlarda çok rahat kararlar aldırabilirken; aynı sorun, aynı şiddet, aynı dilekçeyle buradan giden kurumlar maalesef o sonucu alamıyorlardı” diye belirtti.  
 
‘Çok ciddi savaşlar oldu’
 
“Kanunların uygulanmasında bölgelere göre değişkenlikler gösterilebiliniyor” diyen Gülbahar şöyle devam etti: “Tabi ki de bunun en büyük sebeplerinden biri Kürt halkının yoğunlukta olması. Savaş politikalarının burada, Cizre’de, Silopi’de, Batman’da ve Kürtlerin yaşadığı diğer illerde bunları gördük. Sur’da, Cizre’de çok ciddi bir savaş oldu. İnsanlar yakıldı ve o evlere fütursuzca giden üniformalı kişilerin o evlerde kadınlar üzerinden yaptığı tacizler, iç çamaşırlarına kadar ortaya saçmaları veya duvarlara cinsiyetçi ve kadınlar üzerinden yazdıkları söylemlere de tanık olduk. Bu da aslında devletin ve devlete bağlı çalışan hukuk mekanizmasının bir açık göstergesidir. Hukukun bağımsız olması gerekiyor ama maalesef siyasetten ve devletten bağımsız değil. Bölgede bunu çok rahat yapabiliyorlar,  çünkü bir cezasızlık politikası var, yine aynı yere geliyoruz. Bu yüzden kişilere göre, etnik kimliklere göre veya konumlarına göre değişiyor. Maalesef değişmemesi gereken kanun değişiyor.”
 
‘Tüm olumsuzluklara rağmen mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz’
 
Kadınlar üzerinden yürütülen çok ciddi bir savaş politikası olduğunu kaydeden Gülbahar, şikâyet edilebilecek, kendilerini anlatabilecekleri bir mekanizma olmadığını var olanların da zaten ellerinden alındığını ifade etti. Gülbahar, “Biz hala bunun mücadelesini vermeye devam ediyoruz, yaşadığımız sürece de devam edeceğiz. Çünkü biz de kadınız, yarın başımıza ne geleceğini bilmiyoruz. Bir araya gelmeli ve birlikte dayanışmalıyız. Biz metropol kentinde yaşıyoruz ama Diyarbakır’daki, Van’daki, Hakkâri’deki soruna özellikle Hakkari’de fuhuş çeteleri çok yoğunluktaydı. Elimizden gelen desteği sunmaya devam edeceğiz. Aynı fuhuş olayları Mersin’de bize gelen bir başvuru vardı. İlk olarak uyuşturucu, sonrasında da uyuşturucudan fuhuşa sürüklenen bir kadın bize başvurdu. Defalarca gidip şikâyetçi olmuş ama karakol şikâyetini bile almamış. Ve biz bunu gündemimize aldık, basına yaydık, Mersin HDP Milletvekili aracılığıyla Meclis’e taşıdık. Meclis’ten gelen bir karşılığı yok ama gündem olması açısından iyi oldu. En azından göstermelik olsa da şikâyet alınmaya başlandı ve açılan bir dava oldu. Ama şunun altında bunu gördük, onlarca kadın var bu şekilde ve korkudan söylemiyorlar, dile getirmiyorlar, ailelerinden çekiniyorlar, devletten çekiniyorlar. Kadınlar çekindikleri için gidip şikâyetçi olduklarında değişen bir şeyin olmayacağını söylüyor. Fakat tüm bu olumsuzluklara rağmen biz mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz” diye konuştu.
 
‘Bir adım daha ileri gidiyoruz’
 
Kürtlerin kendi özelinde mücadeleci bir halk olduğuna işaret eden Gülbahar, “Geçmişe dönüp baktığımızda o kadar soykırımlara, dışlanmalara, yok sayılmalara rağmen büyüyen bir mücadele var. Bu bize bir umut veriyor. Özellikle kadınların mücadelesi, Kürt kadın hareketi dünyada kabul görülen ve saygı duyulan hareket iken kendi yaşadığı topraklarda, kendi yaşadığı ülkede yok sayılmak çok can yakıcı. Biz kadınlar olarak iki defa eziliyoruz; Hem Kürt olduğumuz için, hem de kadın olduğumuz için... Belki de cesaretimiz buradan geliyor. Bu da bizi umutlandırıyor. Bu yüzden onların yaptığı her şey karşısında vazgeçmeden bir adım daha ileri gidiyoruz” dedi.
 
‘Diyarbakırlı olduğum için tutuklandım’
 
Gülbahar, birkaç yıl öncesinde kendi yaşadığı bir olayı şu sözlerle dile getirdi: “Birkaç yıl öncesinde cezaevinde birebir kendi yaşadığım bir olay; Mahkemede üç arkadaşız yan yanayız. Ben Diyarbakırlıyım, bir arkadaşım Mardinli, diğer arkadaşım ise Hakkârili ama Mersin’de yaşıyoruz. Hakim elinde bulunan kimliklere bakıp benim ismimi söyledi, ‘Gülbahar Güzel hanginiz’ dedi, benim dedim. Kimliğimde doğum yerim Diyarbakır bana kafasını sallayarak, ‘Diyarbakır’ı çok iyi bilirim Gülbahar’ dedi. Hem ses tonu hem hareketleriyle zaten ne olacağını anladım. Ben de yani dedim, ‘tutuklanacaksın, tutuklayın’ dedi. Bunun için ise tutuklayın dedim. İşte bu kadar komik hukuk sistemiyle karşı karşıyayız, bunu anlatmak istedim. Bu benim yaşadığım bir olay ve yaşayan çok insan var. Özellikle kadınlar üzerinden, Kürt kadın hareketi güçlendikçe, bir yerlerde görüldükçe daha çok üzerimize geliyorlar. Bunun için şiddetin önünü açıyorlar, cinayetin önünü açıyorlar ve bir hukuk mekanizması yürütüyorlar.”
 
‘Açık cezaevinde yaşıyoruz’
 
“Toplumda bir cümle vardır, ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” diyen Gülbahar son olarak, “Öyle bir politikaları var, ‘bunu yaparsan seni cezaevine atarım’ diye. At, biz zaten açık cezaevinde yaşıyoruz. Benim düşünce özgürlüğüm yoksa ifade özgürlüğüm yoksa ben zaten cezaevindeyim.  O yüzden biz bu mücadeleden yılmıyoruz. Uzun yıllardan gelen bir sloganımız var, ‘Jin jiyan azadî, jin jiyan azadi’ kabul görene kadar devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.