Prof. Dr. Bedriye Poyraz: Gazeteci devlete değil halka karşı sorumlu

  • 09:01 24 Ekim 2022
  • Güncel
Melek Avcı 
 
ANKARA - Sansür Yasası’nı değerlendiren Prof. Dr. Bedriye Poyraz, “Eleştirdiğimiz ve beğenmediğimiz liberal yaklaşıma göre bile gazeteci hükümete, devlete karşı değil halka karşı sorumludur ve 4’üncü güç olma vasfı da buradan gelir” derken, yasanın yok hükmünde olması için de uygulamada her türlü direnişin, eleştirinin ve karşı koyuşun yapılması gerektiğini sözlerine ekledi.
 
AKP ve MHP’nin “Dezenformasyonla Mücadele Yasası” adıyla Meclis’e sunduğu Sansür Yasası Resmî Gazete'de yayımlanarak 11 Ekim tarihinde yürürlüğe girdi. Tüm basını; dijital medya, muhalif, özgür basın ve ifade özgürlüğünü kullanan tüm bireyleri denetlemeyi hedefleyen Sansür Yasası meslek örgütlerinin eylem ve tepkisine rağmen yasalaştı. Yasada en çok eleştirilen 29. Madde de Türk Ceza Kanunu’na eklenen “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu kapsamında halkı bilgilendirici herhangi bir paylaşımda 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngörüyor. Yürürlüğe giren yasanın bazı hükümleri 1 Ocak ve 1 Nisan 2023 tarihlerinden itibaren uygulanacak.
 
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim görevlisi Prof. Dr. Bedriye Poyraz ile yasa ile neyin amaçlandığını ve etki alanını konuştuk. 
 
‘Gazeteci devlete karşı değil halka karşı sorumludur’
 
Sansür Yasası’nın bugünkü koşullarda çok ciddi bir geri adım olduğunu söyleyen akademisyen Bedriye, yasanın her geçen gün siyasi iktidarın otoriterleşme yönünde attığı adımlardan biri olduğunu belirtti. Bedriye, “Sadece gazeteciler değil, herkes, sosyal medya denetleniyor. Yasa, sosyal medyada ‘yanlış bilgi’ dedikleri dezenformasyonu denetleme iddiası taşıyor. Bu ne demek, ‘sadece bizim verdiğimiz bilgileri haber yapacaksınız, başka hiçbir şeyi haber yapmayacaksınız.’ Oysa gazetecilik mesleği neden vardır, kamu adına vardır. Eleştirdiğimiz ve beğenmediğimiz liberal yaklaşıma göre bile gazeteci hükümete karşı değil, devlete karşı değil halka karşı sorumludur ve 4’üncü güç olma vasfı da buradan gelir. Bu görevini yerine getirmek için vardır. Dolayısıyla medya ifade özgürlüğünün meşruiyetini sorumluluğunu halka karşı yerine getirmekten alır. Halka karşı hükümeti, bürokrasiyi, meclisi, yargıyı denetlemek; yargının sesi, bürokrasinin sesi olmak ya da hükümetin sesi olmak değildir. O haber değildir zaten. Yasama, yürütme ve yargı son yıllarda tek bir kişiye bağlandı bunu bir yana koyduğumuzda, yine bütün bunları denetleyecek, onların yaptıklarından, yanlışlarından ve yolsuzluklarından halka bilgi verecek yine basındır” ifadelerini kullandı.
 
‘Yanlış olan hükümetin verdiği bilgiler’
 
“Yanlış bilgi” den kasıtlarının sadece iktidarın verdiği bilgiyi kullanmamak olduğunu dile getiren Bedriye, bunun bir sonraki adımının Çin gibi olmaya doğru gittiğini söyledi. Bedriye, “Bu yasaya göre onların onaylamadığı hiçbir haberi haber yapmamak gerekiyor. Örneğin, TÜİK bir enflasyon yüzdesi yayınlıyor ama bağımsız kurumlar tarafından yapılan enflasyon verilerinden tamamen farklı bir sonuç çıkıyor. Biz burada hangisine inanacağız, hangisinin doğru olduğunu tartışacağız? Tabi ki bağımsız sosyal bilimciler, akademisyenler tarafından yapılan enflasyon tespitlerinin daha doğru olduğunu bileceğiz. Hangisi yanlış? Hükümetin verdiği bilgiler yanlış aslında. Burada istemediği şey halkın doğru bilgiye ulaşmasını engellemek. Bu Amasra meselesinde de benzer bir durum oldu. Maden kazalarıyla ilgili Sayıştay raporları ve bununla ilgili gerekli önlemlerin alınmadığını ortaya çıkaracak, bunu halka sunacak kurum tartışmasız medyadır. Ama bunu istemiyor ve bunun üstünün kapatılmasını istiyor” diye kaydetti.  
 
‘Bütün medya propaganda medyası oldu’
 
İktidar medyasının sadece propaganda aracı olmasını ve sadece kendi propagandasının yapılmasını istediğine dikkat çeken Bedriye, “Aslında biz buna yabancı değiliz. Uzun zamandır tekrarladığımız ana akım medya dediğimiz bir şey bile kalmadı. Baktığınızda bütün medya, adına yandaş medya da denilen bu medyanın hepsi, zaten propaganda medyası oldu. Yeni olan şey bütün bu medyaya rağmen yine internette bireysel yayınlar var, küçük alternatif medya diyebileceğimiz medyalar var, tek tek gazeteciler var. Aradan sızmalar ve kontrol edemediği sızıntılar var.  O sızıntıları yok etmeye çalışıyorlar. Tamamen toplumu kendi propagandasına maruz bırakmaya çalışıyor.”
 
‘Otoriterlikte bir tür el yükseltiyorlar’
 
Bu yasanın “otoriterlikte el yükselterek” seçim öncesi baskının gittikçe sertleşeceği ve katılaşacağı mesajı verdiğini kaydeden Bedriye, insanların hiçbir konuda konuşturmamaya çalıştıklarını belirtti. Bedriye, “Halkı susturmak istiyorlar. İnsanlar kendi görüşlerini yazamayacaklar, enflasyonun ne kadar olduğunu yazamayacaklar, kadınlara yönelik şiddeti, ayrımcılığı ve farklılıklara yönelik ayrımcılığı yazmayacaklar. İnsanlar hapiste, haksız yere yatan, binlerce insanla ilgili hiçbir fikir belirtemeyecek çünkü fikirlerini belirttikleri zaman; ya da bir olguyla ilgili bir tespitte bulundukları zaman doğrudan o insanları hapse atacaklar. Şunun altını çizmek istiyorum, elbette yanlış bilgi yaymanın bir şekilde denetlenmesi gerekir ama bu, bu şekilde denetlenemez. Burada biz siyasi iktidarın başından beri ne yaptığını biliyoruz ve neyi neden yaptığını çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla bunu dezenformasyon olarak düşünmemiz mümkün değil” ifadelerini kullandı.
 
‘İktidar önündeki her türlü engeli kaldırmak istiyor’
 
Yurttaşların, gazetecilerin demokratik koşullarda sorumlu davranmasının önemli olduğunu ancak bunun, devletin daha demokratik, sorgulayıcı ve eşitlikçi koşullar yaratarak mümkün olabileceğini kaydeden Bedriye, bu yasanın taşıdığı anlamın bu olmadığını belirtti. Bedriye, sözlerini şöyle sürdürdü: “Burada yapılan çok açık bir şekilde şudur, siyasi iktidar seçime giderken yol temizliği yapıyor. Önündeki her türlü engeli ortadan kaldırmak istiyor, kendisini eleştirecek yolsuzluğunu, hırsızlığını, her türlü hareketine ilişkin bilgileri konuşan ve yazan insanları cezalandırmak istiyor. Sadece üniversiteyi, basını değil siyasi iktidar her türlü ifade özgürlüğünü, her türlü farklılığı her türlü eleştiriyi yok etmek istiyor. Böylece seçimde de herkesin ön görebileceği şekilde, her türlü yolsuzluğu yapmak için bunun bir tür yol temizliği olduğunu düşünüyorum.”
 
‘İranlı kadınlar ölümüne susmazken, burada da halk buna izin vermeyecektir’
 
Bu yasanın birkaç yıl önce çıksaydı umutsuz olacağını belirten Bedriye, şimdi halkın iktidara karşı gerekli donanım ve mücadele etme potansiyeline sahip olduğunu söyledi. Bedriye, iktidarın hedefine ulaşamayacağını vurgulayarak, “Bunu başaramayacaklarını düşünüyorum. Bütün medyayı susturarak, bütün sosyal medyayı kontrol ederek herkesi sadece kendi propagandasına maruz bırakacağına inanmıyorum, buna halk izin vermeyecektir. İran örneğini düşünün, İran'da kadınlar kadın devrimi yapıyor! Kadınlar devrim yapıyor ve öldürülüyor. Molla devleti kadınları öldürerek bastırmaya çalışıyor ama kadınlar susmuyor. Ölümüne susmuyorlar, canları pahasına susmuyorlar. Burada da bunun mümkün olmayacağına inanıyorum” sözlerine yer verdi. 
 
‘Tersine direnmek ve susmamak, yasayı yok saymak’
 
Sansür Yasası’na karşı mücadele pratikleri geliştirilmesi gerektiğini söyleyen Bedriye son olarak şunları kaydetti: “İran’da o baskı nasıl bir direniş hareketi geliştirdi? Kadınlar saçlarını kesmeye başladılar ve bu sembolik ve anlamlı bir hale geldi. Daha önceden bildiğimiz bir şey değildi bu ve artık bu, dünya kadın hareketine, karşı koyuşlara ve hatta dünyadaki direnişlere, literatüre kazandırılan bir sembol oldu. Bizde de mesela seçimlerde yolsuzluk yapılamaması için ‘oy ve ötesi’ diye bir yapı oluştu. Daha önce bildiğimiz, ön gördüğümüz bir şey değildi ama bununla ilgili yolsuzluk yapıldığını gördük, anladık ve önlemini almak için bu tür oluşumlar oluştu. Buradaki en önemli şey kesinlikle susmamak. Tersine üstüne gitmek, direnmek ve konuşmak lazım. Bunun sorumluluğunu sadece gazetecilere yükleyemeyiz; bütün sosyal medya kullanıcıları ve sokaklarda herkes eleştiriyi devam ettirip bu yasayı yok saymaları gerekiyor. Bunu tamamen yok saymak için de uygulamada her türlü direnişi, eleştiriyi, karşı koyuşu mümkün olduğunca yapmak zorundayız ve bunu yaparak o yasayı işlevsiz hale getirebiliriz diye düşünüyorum. Tam bu dönem, bunun için çok önemli bir zamanlama; tam gideceğine inandığımız bir dönemde bence çok rahatlıkla bu yasayı yok hükmüne indirgeyecek direniş potansiyeli gösterebiliriz.”