'Kayyımlar önce kadınları hedef aldı'
- 13:45 17 Ağustos 2022
- Güncel
DİYARBAKIR – Kayyımları “sömürge valilere” benzeten Kadının İnsan Hakları Derneği’nden Zelal Ayman, “Kürt isen, kadın isen, daha zayıf görüldüğümüz için daha çok saldırıyorlar. Eşitliğe inanmamak, düşman olmaktır. Bizi yüz yıl öncesine götürmek isteyen bir zihniyetle karşı karşıyayız” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu’nun Diyarbakır’da bulunan Amed Şehir Tiyatrosu'nda “Kayyımın kadın alanındaki tahribatları ve ortak mücadele hattını oluşturma” konulu paneli devam ediyor. Panele Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası, Kadın Sanat Derneği, Rosa Kadın Derneği, Deva Partisi Kadın Kolları, Yerel Yönetimlerde görev yapan yöneticiler katıldı.
Kadınlar yerel yönetimlerde tecrübe edindikleri deneyimlerini değerlendiriyorlar.
‘Kayyımların hedefi kadınlar oldu’
Kayyımların kadınların toplumdaki yerlerine yönelik bir saldırı olduğunu belirten Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Emekçileri Sendikası (Tüm Bel-Sen) Diyarbakır Şube Eşbaşkanı Nihal Yanık, kadın katliamlarındaki artışa dikkat çekti. Nihal, “İktidarın kayyım politikalarında hedef kadınlar oldu. Kadınları çalıştırmamak adına her şeyi yapıyor. Kadınlar görevden alınarak, yerine erkekler atanmıştır. Yayılan korku iklimiyle kadınlar sessiz kalmayı tercih etmiştir. Biat etmeyen kadınlar sendikamız aracılığıyla seslerini duyurmuş ve istifa etmiştir” diye ekledi.
‘Kurumlar işlevsiz hale getirildi’
Rosa Kadın Derneği Yönetim Kurulu üyesi avukat Elif Tirenç İpek Ulaş, şiddetle mücadele alanında kayyımların büyük tahribat yarattığına dikkat çekerek, kayyım öncesi ve sonrasına dikkat çekti. Elif, “OHAL ilanıyla birlikte başlayan kayyım atamaları, bugün 45 belediye ile devam ediyor. Kayyım atanan belediyelerin tamamında kadın kurumlarına kilit vuruldu. Diğerleri de işlevsiz hale getirildi, Kuran kurslarına çevrildi, kadınların dini sohbetlerin yapıldığı alanlara çevrildi. Dayanışma merkezlerinden Kuran kurslarına dönüştürüldü. Bunları kapatılmış sayıyoruz” dedi.
‘Kayyımlar özel politika geliştirdi’
Elif şöyle devam etti: “Kadın mücadele mirasından edindiğimiz tecrübeyle büyük bir yapı söz konusuydu. 54 merkez arasında dayanışması söz konusuydu. Her alandan destek veriliyordu. Bu anlamda eğitimler sınırsızdı, sürekli güçlendirme çalışması yürütülüyordu. Ama bu tecrübeyi edinen, kadın bakış açısıyla mücadele eden kadınlar işten çıkarıldı. İşten çıkartılmayanların da birimleri değiştirildi. Ayrıca mobbing uygulandı. Alanda, sahada çalışan kadınlara da kayyımlar özel bir politika geliştirdi.”
‘Şiddetle mücadele sadece hukuki destekle olmaz’
Kayyımların kadınların gidebileceği tek bir yer bırakmadığının altını çizen Elif, şu sözleri kullandı: “2016’da ihraç edildikten sonra kapatılan bütün merkezlerin bütün yoğunluğu Diyarbakır Barosu’na aktarıldı. Başvurular arttı. Baro tek başına bu ihtiyaca karşılık olamadı. Sadece hukuki destek verebildi. Şiddetle mücadele sadece hukuki destekle olmaz. Şiddetle mücadele alanı ciddi anlamda sekteye uğradı. Rosa Kadın Derneği olarak bu alanda çalışmak üzere 2018 yılında kuruluşumuzu ilan ettik. Kadın politikaları ve eğitim üzerinden çalışma hedefimiz vardı. Ancak alandaki boşluk, bütün başvuruları bize yönlendirdi.
İlk elden dağılan örgütlülüğü yeniden kurmak için çalışmalara başladık. Kadınların temas edebileceği, kadın meclisleri ve yapılarını bir araya getiren bir ağ oluşturduk. Birbirimize yönlendirme yaptık.”
‘4 yılda Diyarbakır’da 6 bin 49 kadın başvurdu’
Yaptıkları çalışmaları anlatan Elif, sözlerini şu şekilde sonlandırdı: “Nasıl yol alınabileceğini deşifre etmeye çalıştık. Diyarbakır Şiddetle Mücadele Ağı’nın verileri, gerçek sayının çok altında. Karakollara, adliyelere, ŞÖNİM’e başvuran kadınlar yok. Baro ve sendikalara, 4 yılda Diyarbakır’da 6 bin 49 kadın başvurdu. Başvuramayan kadın sayısı eklendiğinde korkunç bir tablo ile karşı karşıya kalıyoruz. Yönlendirme yapacak merkez bulmakta zorlanıyoruz. Dayanışma merkezlerinin kapatılmasının yanı sıra kadınların şiddeti bertaraf edecek şekilde güçlendirecek sosyal çalışmalar da yapılamadı. Kayyım öncesi de kadınlar kolluğa ya da savcılığa gitmiyordu. Kayyım sonrası da gitmedi. Bunun temel sebeplerinden biri güvensizlik. Kadınlar kendilerini kentinde, mahallesinde güvende hissediyor mu? Yüzde 86 oranında ne kadınlar ne erkekler kendilerini kayyım sonrası güvende hissetmiyor.
‘Ciddi tahribattır’
Türkiye geneli güven anketlerinde yargı ya da kolluk, anketlerin son sırasında. Kadınlar şiddetle mücadele söz konusu olduğunda güvenmiyor. Kayyım öncesi Diyarbakır’daki kadın merkezleri Aile İçi Şiddet Büroları’nı ziyaret ettik. Şiddet olayından haberimiz olduğunu söylüyoruz, bu bir baskı unsuru oluşturdu. Sonrasında dayanışma merkezleri kapatıldıktan sonra karakollardaki yaklaşımlardan kayyımın nasıl olumsuz etki yarattığını gördük. Karakollarda ciddi anlamda sıkıntılar yaşanmaya başladı. Bu kayyımların yarattığı ciddi bir tahribattır.
‘Bütünlüklü çalışma yürüttük’
ŞÖNİM’ler ilkesiz çalışmalar yürütüyor. Kadın burada kalmasın pratikleri var. Şu an daha pervazsız çalışıyor. Bizim sığınaklarımızda ve ŞÖNİM’de kalan kadınlar arasında fark var. Son 4 yılda Diyarbakır’da 28 kadın katledildi. Bu kadınlar ile ilgili koruma kararı vardı. Diyarbakır’da katledilen kadınların hiçbirinin belediyedeki sığınaklarda kalma hali yoktu. Bizim sığınaklarımızda kalan kadınların katledilmesi yok. Bizim yaklaşımımız farklıydı. Kadının sadece barınma değil, psikolojik, hukuki, sosyal desteği birebir sağlanıyordu. Çocuk varsa, kreş hizmeti, oyun odaları olmak üzere bütünlüklü bir çalışma yürüttük. Biz başarılıydık.
‘Kayyımlar yerle bir etti’
Emine Bulut 28 koruma kararına rağmen herkesin gözü önünde katledildi. Her katledilen kadının arkasında bir koruma kararı var. Sayı arttı, çünkü etkili bir mücadele söz konusu değil. Rosa Kadın Derneği bu anlamda bütün öz gücüyle imkan yaratmaya çalışıyor. Yeterli değil çünkü sayı çok yüksek. Şiddetin artışını sağlayan bir hükümet var. İstanbul Sözleşmesi bunun net bir örneği. Ekonomik destek olmayınca, şiddet ortamına geri dönülüyor. Kayyımlar bunu yerle bir etti.
‘Fuhuş ve uyuşturucuda artış var’
Fuhuş ve uyuşturucu artmış durumda. Bu devlet politikası olarak bölgede özellikle yapılıyor. Bunun yerel ayağını, yerel yönetimlerden destekleriyle devlet daha rahat yapabiliyor. Bağlar’a, Sur’a gidin, bu manzarayla karşılaşıyorsunuz. Genç kadınlar uyuşturucuya, fuhuşa sürükleniyor. Kolluk da yöneliyor. Kadını düşürebileceği, toplumu yozlaştırabileceği her alana saldırıyor. Kayyım belediyeleri ise Sur’da ‘Hanımeller Çarşısı’ diye bir alan oluşturuldu. Kadının işi mutfaktır, evin hanımıdır, kısırını böreğini yapar. Böyle bir alana sıkıştırılıyor.”
‘Eşitliğe inanmamak, düşman olmaktır’
Kadının İnsan Hakları Derneği’nden Zelal Ayman, kayyımların Türkiye’nin genel siyasetiyle bağlantılı olduğuna işaret etti. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın 2010’da yaptığı “Kadın erkek eşit değildir” açıklamasını hatırlatan Zelal, bir yıl sonra Kadın Bakanlığı’nın da kapatıldığını anımsattı. Zelal, kayyımların öncesinde saldırıların başladığını ifade ederek, “Kürt isen, kadın isen, daha zayıf görüldüğümüz için daha çok saldırıyorlar. Eşitliğe inanmamak, düşman olmaktır. Bizi yüz yıl öncesine götürmek isteyen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Çok önemli olan İstanbul Sözleşmesi’ni bir gece bitirdiler. Bu Türkiye kadın hareketi için büyük bir kayıp oldu” ifadelerini kullandı.
‘Kadınların birimi değiştirildi’
Üç konu başlığı adı altında çalışma yürüttüklerini söyleyen Zelal, “Belediyelere atanan kayyımlar ya eğiticilerimizi işten çıkardı ya da birimi değiştirildi. Kayyım atamaları, görüştüğümüz kadın eşbaşkanların görevden alınması, tutuklanması gibi durumlar yaşayınca, çok isteyerek ve amaçlayarak başlattığımız süreç durmuş durumda. İstediğimiz gibi gitmedi, büyük engeller çıktı. Eğiticilerimiz belediyelerde değil. Grup çalışması olmayınca yayınlar da anlamsız oluyor. Bu noktada hepimizin yaşadığı ortak bir sorun bu. Bundan sonrasını hep beraber konuşacağız” diye ekledi.
‘Sömürge valileri’ benzetmesi
Kayyımları “sömürge valilere” benzeten Zelal, “Devlet adını koydu. Kuzey ve Batı medeniyeti sömürge üzerine kuruldu, onların da yöntemi bu oldu. Bu kayyım, bir taraftan bunu çok ifşa etti. ‘Ben sömürgeciyim, burası benim sömürgem, sana vali atıyorum’ deyip, vali atıyor. ‘Sen yoksun, ben varım’ anlayışıdır. Buna karşı Kürtçenin korunması gerekiyor. Dilimizle ilgili mücadele etmeliyiz. Kürtçeyi yaşatmalıyız, bunu taşıyan kadınları öne çıkarmalıyız. Dilsel ve kültürel hakları öne çıkarmamızın çok iyi olacağını düşünüyorum. Diğerlerini zaten biliyoruz. Kürt kadınları ve dil ile ilgili atölye çalışmaları yürütülebilir” dedi.
Kayyımların aynı zamanda asimilasyon politikalarını uyguladığını söyleyen Zelal, HDP’ye buna karşı toplantı ve panellerin düzenlenmesi önerisinde bulundu.
Panel, verilen aranın ardından devam edecek.