41 tutsak yaşamını yitirdi, tahliye edilmesi gerekenlerin infazı yakıldı
- 09:04 16 Ağustos 2022
- Güncel
Dilan Babat
ANKARA - Bu yıl içerisinde şimdiye kadar 41 tutsağın yaşamını yitirdiğini söyleyen İHD Hapishaneler Komisyonu Eşsözcüsü Nuray Çevirmen, Garibe Gezer’den sonra cezaevlerinde şüpheli ölümlerin ivme kazandığına dikkat çekti. Nuray, cezaevlerinde son dört yıl içerisinde kazanılmış bütün hakların da gözardı edildiğini vurguladı.
Cezaevlerinde yaşanan insanlık dışı uygulamalar gün geçtikçe artıyor. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan Ceza İnfaz Kurumları istatistiklerine göre, cezaevlerinde toplam 283 bin hükümlü, 38 bin 738’i tutuklu olmak üzere kapalı ve açık cezaevlerinde 322 bin 187 tutuklu ve hükümlü bulunuyor. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre, cezaevlerinde 657’si ağır bin 517 hasta tutsak bulunuyor. Yine İHD’nin verilerine göre, 2020 yılında 50, 2022 yılında ise 14 hasta tutsak yaşamını yitirdi. Bu tutsaklardan 7’si tahliye edildikten kısa bir süre sonra, 57’si ise cezaevinde yaşamını yitirdi.
2020 yılında 7 tutsak şüpheli şekilde yaşamını yitirdi
2020 yılında, İskenderun T Tipi Cezaevi’nde “örgüt üyeliği” iddiasıyla 6 yıl 3 ay hapis cezası alan Bangin Muhammed, kaldığı cezaevinde, “izolasyon hücresinde” yaşamını yitirmiş halde bulundu. Yine Kocaeli Kandıra 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde bulunan Garibe Gezer, kadın gardiyanlar tarafından cinsel saldırıya ve fiziki şiddete uğradığını açıklamıştı. Garibe, açıklamasının hemen ardından hücreye alınırken, 9 Aralık’ta ise “süngerli odada” intihar ettiği iddia edildi. 15 Aralık’ta ise, hasta tutsaklar Abdülrezak Suyur ve Halil Güneş, yaşamını yitirdi. Siirt E Tipi Kapalı Cezaevi’nde düşerek felç geçiren ve hafızasını kaybeden Salih Tuğrul 13 Aralık 2014 tarihinde tahliye edildi. Ancak hastalığı ilerledikten sonra serbest bırakılan Salih, 16 Aralık 2021’de tedavi gördüğü Mersin Şehir Hastanesinde yaşamını yitirdi. Bolu T Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalan 32 yaşındaki İlyas Demir de 17 Aralık’ta yaşamını yitirdi. Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde tutulan Vedat Erkmen ise hücresinde şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Cezaevi yönetimi, intihar ettiğini ileri sürdü.
2022 yılında 14 tutsak yaşamını yitirdi
İHD’nin 2022 yılının ilk yarısına dair açıkladığı verilere göre, 5 tutsak sağlık sorunları nedeniyle, 4 tutsak şüpheli şekilde, 4 tutsak ise “intihar” iddiasıyla yaşamını yitirdi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Hapishaneler Komisyonu Eşsözcüsü Nuray Çevirmen, cezaevlerinde artan şüpheli ölümlere dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Garibe Gezer’den sonra cezaevlerinde şüpheli ölümler ivme kazandı’
Cezaevlerinde kötü muamele ve işkence iddialarına değinerek sözlerine başlayan Nuray, İHD’ye yapılan başvurulara dikkat çekti. Kamuoyunun bu konuda çok bilgisi olmadığını, başvurulara dair sorunlar yaşandığını söyleyen Nuray, “Garibe Gezer’den sonra cezaevlerinde şüpheli ölümler de ivme kazandı. Mahpuslar genellikle yaşadıkları kötü muamele ve işkence ile ilgili yapmış oldukları başvurular ne yazık ki sonuçsuz kalıyor. Sonuç bırakılma hali bir cezasızlık politikasını da beraberinde getiriyor, bunun sonunda da görevliler, bu tarz uygulamaları kendilerine hak olarak görüyorlar. Kameralar önünde yapılan işkence uygulamaları aylar sonra kamuoyuna yansıyor. Adalet Bakanlığı, son dönemlerde çeşitli basın açıklaması yaparak, kamuoyuna yansıyan görüntüleri şiddetle reddediyor. Hapishanelerde işkence ve kötü muamelenin yaşanmadığını söylüyor. Ama durum böyle değil. Bu insanlar rapor alıyor, işkence ve kötü muamele bu raporlarda ispatlı hale geliyor. Mahpusa işkence ve kötü muamele yapan görevlilere bir soruşturma ya da disiplin cezası vermek yerine, işkence ve kötü muameleye maruz kalan ceza alıyor.“
‘2022 yılından bugüne 41 tutsak yaşamını yitirdi’
İşkence ve kötü muamelenin sadece siyasi tutsaklara değil, adli tutuklulara da yoğun bir şekilde uygulandığını ifade eden Nuray, ancak adli tutukluların bu konuda başvuru yapmadığına dikkat çekti. Nuray, “Son dönemlerde özellikle tecridin gittikçe mahpuslar üzerinde ağırlaştırılması, genel olarak kazanılmış tüm hakların ortadan kaldırılması, infaz rejimini, eşitlikten uzaklaştırılması pek çok hak mağduriyetini de beraberinde getiriyor. Ailelerden uzak tutulması da kötü muamele, sosyal aktivitelerden yararlanması, izlemek istedikleri TV kanallarının verilmemesi, gazetelerin ve dergilerin verilmemesi sürekli olarak bir tecride maruz kalmaları, bunların hepsi birer kötü muameledir. Çünkü insanın hem psikolojik durumunun hem de fiziki olarak rahatsızlıklarının ağırlaşmasına neden oluyor. Hapishanelerde takip ettiğimiz ve kamuoyuna yansıyan pek çok ölüm var. İntihar ettiği iddia edilse de pek çok ölüm bizim için şüpheli ölümdür. 2022 yılından bugüne kadar toplam 41 ölüm gerçekleşti. Bazı ölümle, kamuoyuna yansımıyor. Bunlardan 15'i, şüpheli ölüm, ailelerine intihar olduğu edilse de şüpheli ölüm olarak ele alıyoruz. 7’sinin tanesi intihar ettiği söyleniliyor. Ama intihara sürüklenmiş olarak ele alıyoruz. Hapishanelerde yaşanan tüm ölümler önlenebilir ölümlerdir” diye vurguladı.
‘Sincan Cezaevi’nde 9 kadının infazı yakıldı’
Cezaevlerinde tutsaklara dönük infaz yakmalara değinen Nuray şu ifadeleri kullandı: “Yaklaşık 2 yıldır İdari ve Gözlem Kurulu mekanizması oluşturuldu. İdari ve Gözlem Kurulu mekanizması tamamen insan hakları evrensel normlarına da aykırı bir uygulamadır. Çünkü bu gözlem kurulu kendisini mahkeme yerine koyan bir kurul olarak değerlendiriyor. Bu yönde mahpusların koşulu salıverilme ve denetimli serbestlik haklarından yararlanmasının önünde bir engel teşkil ediyor. 6 ayda bir gözlem kuruluna çıkan mahpuslar birçok değerlendirmeye tabi tutuluyor. Özellikle siyasi mahpuslar üzerinde yoğun bir baskı aracına dönüşmüş durumda. Çok soyut gerekçelerle tahliyelerin önüne engel konuluyor. Çok kitap alması, psikoloğa çıkmıyor olması, sosyal faaliyetlerden yararlandırılmaması, disiplin cezasına gerekçe gösteriliyor. Gözlem kurulunun içerisinde savcı, cezaevi müdürü, psikolog ve öğretmen var. Genelinin uzmanlık alanı değil, hukuki bir değerlendirme yapabilecek bir durumda değildir ki hukuki değerlendirmesi mahkemede yapılmıştır. Belirli bir ceza almıştır, o cezasını infaz etmiştir ve koşullu salıverilme denetimli serbestlik hakkını kazandığı tarih belidir. O tarihte tahliye edilmesi gerekiyor. Ancak önüne bariyer olarak konuluyor. Pek çok cezaevinde bu uygulama bulunuyor. Kadınlar özelinde de Sincan Cezaevi’nde 9 mahpus bu engele takıldı. Bayburt Cezaevi’nden tahliye edilen 2 mahpus, cezaları tekrar infaz etme gerekçesiyle cezaevine götürüldü. Bu konuda çok başvuru alıyoruz. 30 yıldır cezaevinde olanlar var ama infazları yakılıyor. Kazanılmış bu hakkın önünde gözlem kararları engel olarak bulunuyor. Yapılan başvuruların bir kısmından sonuç alınabiliyor, bir kısmından alınamıyor. Uzunca bir süre yayılan hapislik söz konusu. Hem kendilerine hem ailelerine eziyet ediliyor."
‘Ülkede hapsetme rejimi uygulanıyor’
Türkiye’de bir “hapsetme” rejimi olduğunu dile getiren Nuray, bununla birlikte insanları sindirme ve korkutma politikalarının sürdürüldüğüne işaret etti. Nuray, “Cezaevlerindeki mahpuslar üzerinden bir tecrit, korkutma ve yıldırma politikası var. Mahpuslar sadece özgürlüğünden belirli bir süre kısıtlanıyor ama diğer haklar bağlamında hepimizle eşit haklara sahipler. Cezaevi sistemi içerisinde bu hakların her biri göz ardı ediliyor. Kazanılmış olan tüm haklar son dört yıldır ellerinden alınmış vaziyette. Cezasızlık politikalarından kaynaklı da bir ayrımcılık ve düşmanlık var. İşkence ve kötü muamele uluslararası sözleşmelerde, Türkiye’nin kendi yönetmeliklerinde yasak olan bir durum. Ancak cezaevlerinde görevlilere dair bir soruşturma süreci yürütülmezse, işkence vakaları çok artacak ve devam edecektir. İnsan haklarına uygun bir yönetim biçimi ülkemizde mevcut değil. Toplumun tüm kesimleri bu konuda ses çıkarmadığı sürece, bu tür işkence vakaları, şüpheli ölümler ve intihar vakaları devam edecektir. Ülkenin insan hakları normlarına uygun bir yönetim biçimi yok. Bu konuda bir değişim ve dönüşüm şart” sözlerini kullandı.