‘Kayyım atamaları ile yerelin iradesi ortadan kaldırıldı

  • 09:01 16 Ağustos 2022
  • Güncel
 
Şehriban Aslan 
 
DİYARBAKIR - HDP’li belediyelere yönelik kayyım atamaları 3’üncü yılına girerken, Nusaybin Belediye Eşbaşkanı Semire Nergiz, “Erkek zihniyetli rantçı iktidar toplumu bildiği gibi, işine geldiği gibi yürütmek adına kadının uyanışı onlar açısından bir tehlikedir. Değişim ve dönüşümün öncüsü olan biz kadınlar her dönemin sonunda toparlanmayı da bilmişiz” dedi.
 
Türkiye ve bölgede 2019 yılında yapılan yerel yönetim seçimlerinde Halkların Demokratik Partisi  (HDP), Diyarbakır, Mardin ve Van başta olmak üzere çok sayıda il ve ilçede başarı elde etti. Böylece 2016 yılında kayyım atanmış belediyeleri HDP devralmış oldu. Ancak iktidarın kayyım uygulamaları bir kez daha HDP’li belediyeleri hedef alırken, seçilmiş belediye eşbaşkanları ise görevlerinden uzaklaştırıldı ya da tutuklanarak cezaevine gönderildi. 
 
Yerine kayyım atanan, görevinden uzaklaştırılan ve tutuklanan eşbaşkanlardan biri olan Nusaybin Belediye Eşbaşkanı Semire Nergiz, HDP’li belediyelere yönelik kayyım uygulamalarını ve politikalarını değerlendirdi. 
 
‘İlk kayyım 2016 yılındaydı’
 
İlk olarak 11 Eylül 2016 yılında kayyımın uygulamaya konulan bir rejim değişikliği olduğunu söyleyen Semire,  tüm kadın kurumlarının kapatıldığını ve demokratik yerel yönetim toplumcu belediyecilik çalışmalarının bertaraf edildiğini kaydetti. Semire, “2016 yılının ardından 2019 yılında da aynı pratik sergilendi. Bizler de kayyım atamalarının bir rejim olduğunu ve anti demokratik bir uygulama olarak değerlendiriyoruz. Kayyım atamalarıyla halkın söz hakkı kurabileceği örgütlenmeler bertaraf edildi” dedi.
 
‘Kendi kendini yönetebildiği mecra oluşturulmaya çalışıldı’
 
Kürt kadın hareketi, Kürt partileri, HDP ve öncüsü olan bütün partilerin her zaman güçlü bir kadın politikası olduğunu belirten Semire, “Kadın politikaları yürütürken dünya kadın deneyimleri, Türkiye kadın deneyimleri ve Kürt kadın deneyimleri bir potada eletilerek bir sistem oluşturuldu. Bu sistem demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigmayla kendini var etmeye çalışan yereldeki herkesin kendisini ifade edebildiği ve kendi kendini yönetebildiği bir mecra oluşturulmaya çalıştı. Özellikle demokratik örgütlenme biçimiyle belediyelerde sadece seçilmişlerle değil aynı zamanda çalışanlarla beraber demokratik bir yapılanma ve örgütlenme tarzını hayata geçirmeye çalıştı. Aynı zamanda seçilmişler ve çalışanlarla oluştuğu zaman mahallelerde kurulan komisyonlarla halk kendini oradan doğru kendini ifade ettiği zaman ulaşmaya çalıştığımız demokratik özgürlükçü yaşam tarzını toplumcu belediyecilik anlayışımızla sağlamaya çalıştık. Hem 2019 öncesi ve sonrası tüm belediyelerimizde bu paradigmalar yerleştirilmeye çalışıldı” dedi.
 
‘3 büyük belediyede kadınlara büyük hizmetler verildi’
 
Ciddi bir kadın perspektifiyle üç büyük kent olan Diyarbakır, Mardin ve Akdeniz Belediyesi’nde kadın sığınma evleri, alo şiddet hatlarının oluşturulduğuna dikkat çeken Semire,  43 kadın merkezinin de hayata geçirildiğini hatırlattı. Semire, “Mardin’in Kızıltepe ilçesinde sadece 6 tane halk evi kuruldu. Mardin merkezde Arin Kadın Merkezi, Nusaybin’de Gülşilav Kadın Merkezi, Mazıdağı’nda Rewşen Kadın Merkezi, Derik’te Peljin Kadın Merkezi gibi çok sayıda kadınlara hizmet veren yer açtık. Eğitim, sağlık ve özellikle kadına yönelik şiddet boyutuyla destek sağlayan, kadınları yalnız bırakmayan bir adres olduğunu gösteren kadın kurumlarımız hayata geçirildi. Sadece cinsiyet kimliğiyle değil aynı zamanda yaş grupları itibarıyla gençlere, yaşlılara, farklı din, dil ve kültür mensubuna dönük de birçok çalışma yürütüldü. Ekolojik yönüyle doğayı kucaklayan, sağlıklı suya erişimi önceleyen mekanizmalarıyla; atık sudan soluduğumuz havaya kadar bütüncül politikalarla hepsini önemseyen bir pratikle yol alındı” sözlerine yer verdi.
 
‘Kadın kurumları kapatıldı’
 
“Bütün bu çalışmaları yaparken elbette ki sistemin bunu kabul etmeyeceğini bilmek lazım” diyen şöyle devam etti: “Mevcut iktidarcı, rantçı belediyecilik anlayışının tamamen devrimci özellik barındıran değişim, dönüşüm ve farklı bir dünya ile yönetim şekli olabileceğini göstermesi bakımından iktidar açısından risk oluşturduğu için 2019 yılını kayyımlarla karşıladık. Kadın merkezlerinin hepsi ya kapatıldı ya işlevsizlleştirildi ya da amacı dışında kullanıldı. Bu yönüyle ciddi anlamda kadına dönük şiddetle alakalı ve her türlü hizmet üretimi bakımından boşluklar oluştu.”
 
‘Kadınlar ya istifaya zorlandı ya da mobbing uygulandı’
 
2019 yılında yapılan yerel seçimlerde belediyeleri tekrar kazandıklarında belediyelerin içinde kadın çalışanın yok denecek kadar az olduğuna dikkat çeken Semire, “Özellikle 2016 sürecinde Diyarbakır, Van ve Mardin’de kadın politikaları daire başkanlıkları kurulmuştu. Bu kapsamda çok sayıda kadın istihdamı söz konusuydu. Kayyımdan sonra daire başkanlığının dağıtıldığını gördük. Aynı zamanda oluşturduğumuz kadın müdürlükleri ya kapatıldı ya da erkekler atandı. Kalan kadın çalışanlara da mobbing uygulandığını, görev yerlerinin değiştirildiğini ve istifaya zorlandırıldıklarını gördük. Yine alanda kadının istenmediğini ve istihdam alanlarının da kapatıldığını çok net gördük” diyerek kadınların yaşadığı durumu anlattı.
 
Semire konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:
 
“2019 yılını 2016 yılından devam eden kayyım atamaları uygulamalarından devraldık. Bizler 3 ile 9 ay sürelerle ancak hizmet edebildik. Devraldığımız alanlar ciddi anlamda tahribatlı alanlardı.  9 aylık sürecimiz tespit ve gelecekte bunları telafi ve tedavi edebilme, tekrar sistemi kurabilme gibi bir çaba ile geçti.
 
 Söz hakkı ortadan kaldırıldı
 
Ayrıca daha önce de dediğim gibi kadınlar zaten kamusal alandan uzak tutuluyor. Yine kadına şiddet gerçeği var. Bizim özellikle sistemsel açıdan kadını kamusal alana çıkaracak politikalarımız ve kadının başı sıkıştığında başvurabileceği bir mekanizmanın bulunması kendini güçlü hissetmesine yol açıyordu. Bu mekanizmaların olmayışı, başvurabileceği, derdini anlatabileceği, özellikle güçlü kurduğumuz mahalle komisyonlarının olmayışı elbette ki kadının hayatını tehlikeye atan bir boyuta gelir. Dil bilmeyen kendini Türkçe ifade edemeyen bir kadın eğer yaşadığı şehirde gidebileceği bir kadın merkezi olmuş olsa kendini ifade edebilecek. Alternatif çözümler üretilebilecek ve gereken desteği verecekti. Kayyımın yerel uygulamalarında şunu görüyoruz; Böyle bir kadın merkezi yok. Türkiye’nin idari yapılanması bilindiği gibi yerel de merkezidir. Yerelin tamamı merkezi idareye teslim edilmiştir. Kayyım atamaları yerelin iradesi, kadının iradesi, seçme seçilme hakkı, söz söyleyebilme hakkı ortadan kaldırıldı. Fakat aynı zamanda Türkiye’nin Anayasa’da düzenlenen idari yönetim biçimlerini darbe olarak nitelendirmek lazım.
 
Kadının uyanışı onlar için tehlikedir
 
Erkek zihniyetli rantçı iktidar toplumu bildiği gibi, işine geldiği gibi yürütmek adına kadının uyanışı onlar açısından bir tehlikedir. Değişim ve dönüşümün öncüsü olan biz kadınlar her dönemin sonunda toparlanmayı da bilmişiz. Sistemimizi korumak adına yine toparlanacağız, yine yolumuza devam edeceğiz. Zaten kayyım atamalarından sonra da durmadık. Kadınlara ulaşmaya ve destek olmaya devam ettik. Tabi bu arada yerel yönetimin gücünü de yadsımamak gerekir. Yerel yönetimin bizde olduğu bir sistemde kendi pratiğimizi, kendi politikalarımızı ve projelerimizi, kadınlar ve dezavantajlı bütün gruplara uygulamak elbette ki daha kolay olacaktır. Mesela 5 yıl içinde hangi alana bütçe ayırabilirim? Kadın için, çocuk için, gençler için, eğitim ve üretim için ne yapacağım diye kararı onlarla beraber vermek çok büyük bir değerdir. Onun için biz yerel yönetimleri çok önemsiyoruz.”