AYM’den Aysel Tuğluk hakkında tedbir kararı
- 19:05 12 Ağustos 2022
- Hukuk
ANKARA - AYM, demans hastası Kürt siyasetçi Aysel Tuğluk’un infazının ertelenmesi ve tahliye edilmesi yönündeki başvuruyu karara bağlayarak, Aysel’in tahliyesinin reddine ve hakkında tedbir kararı uygulanmasına karar verdi. AYM, Aysel’in cezaevinde tedavi koşullarının sağlandığını ve cezaevinin yaşamı için tehlike oluşturmadığını öne sürerken, hastalığının ilerlemesi ihtimalinin de göz ardı edilmemesi gerektiğini belirtti.
Anayasa Mahkemesi (AYM), Kandıra 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutulan demans hastası Kürt siyasetçi Aysel Tuğluk hakkında, avukatının tedbir kararı uygulanarak infazının ertelenmesi ve tahliye edilmesi yönündeki başvurusuna dair ara karar kurdu.
6 başlıkta değerlendirme: Aysel’in sağlık sürecine detaylı yer verildi
Avukatının 28 Temmuz’da Aysel’in infazının ertelenmesi ve tahliye edilmesi talebi yönündeki başvuruya dair AYM 6 başlıkta değerlendirerek karar kıldı. “Başvurucunun iddiaları ve tedbir talebinin konusu”, “Başvuru süreci”, “Olay ve olgular”, “İlgili hukuk”, “İnceleme ve Gerekçe” ve “Hüküm” başlığı altında değerlendirmelerde bulunan AYM kararında, Aysel’in rahatsızlık sürecine geniş yer verildi. Aysel hakkında verilen hastane, ATK ve TİHV raporlarının da yer aldığı kararda cezaevi idaresinin görüşüne de yer verildi. Yanı sıra infaz erteleme prosedürünün hukuki boyutu da kararda geniş yer aldı.
‘Maddi ve manevi bütünlüğünün korunması talebi olarak değerlendirildi’
Kararda, somut olayda başvurucunun tedbir talebine yönelik temel iddialarının; Anayasa'nın 19. maddesi (Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir) kapsamında infazın ertelenmesi ve tahliye kararı verilmesi talebi ile Anayasa'nın 17. maddesinin (Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir) birinci fıkrası kapsamında yaşamının, maddi ve manevi bütünlüğünün korunması talebi olarak değerlendirildiği belirtildi.
‘Gerekli tedbirlere karar verilebilir’
Kararda, 30 Mart 2011 tarihli ve 6216 sayılı ‘Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (5) numaralı fıkrası ve İçtüzük’ün “Tedbir kararı” başlıklı 73. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre; başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike bulunduğunun anlaşılması hâlinde, bölümlerce resen veya başvurucunun talebi üzerine gerekli tedbirlere karar verilebileceği ifade edildi.
‘Anayasa'ya aykırı bir muamele’
Anayasa’nın 17. maddesinin, cezaevlerinde tutulan bir hükümlü veya tutuklunun içinde bulunduğu şartların insan onuruna yakışır bir şekilde olmasını da koruma altına aldığı hükmünün hatırlatıldığı kararda, “İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların, mahkûmları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir. Ceza infaz kurumlarında tutulmanın pratik gerekleri çerçevesinde mahkûmların sağlık ve esenlikleri gibi hususların yeterli bir şekilde güvence altına alınması ve gerekli tıbbi yardımın sağlanması da insan onuruna yakışır koşulların sağlanması için gereklidir. Bu çerçevede hasta bir kişinin uygun olmayan fiziki ve tıbbi koşullarda tutulması da Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı bir muamele olarak kabul edilebilir” ifadeleri kullanıldı.
‘Tedbirlerin kişiyi ümitsizliğe sokmaması gerekir’
Hukuka uygun olarak özgürlüğü kısıtlanan herkesin insan onuruna uygun tutma koşullarına sahip olma hakkının bulunduğu ifadesine yer verilen kararda, alınan tedbirlerin uygulanma koşullarının kişiyi tutukluluğa bağlı kaçınılmaz üzüntü seviyesini aşacak yoğunlukta bir ümitsizliğe sokmaması gerektiğinin kabul edilmesi gerektiği vurgulandı. Kararın gerekçesinde şunlar belirtildi: “Ayrıca Anayasa'nın tutuklu/hükümlü bir kimsenin sağlık gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir genel zorunluluk getirmediğini ancak doğal olarak ortaya çıkan fiziksel ya da ruhsal rahatsızlıklardan kaynaklanan acının yetkililerin sorumlu tutulabileceği tutukluluk koşullarından dolayı artması ya da artma riski bulunması hâlinde bu durumun Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına girebileceğini belirtmek gerekir.”
AYM, ATK’nin raporunu esas aldı!
Kararda, Aysel’in rahatsızlığının düzenlenen raporlarda "demans", "atipik hızlı seyirli demans sendromu" ve "hafif bilişsel bozukluk” olarak tariflendiği belirtilerek, infazın ertelenmesi talebine dair şu ifadeler yer aldı: “5275 sayılı Kanun, hastalık nedeniyle cezanın infazının ertelenmesi için tıbbi rapor düzenlenmesi hususunda Adli Tıp Kurumunu yetkili kılmıştır. Bu kurumun ilgili ihtisas ve üst ihtisas kurullarının başvurucu hakkındaki tıbbi belge ve kayıtları inceleyerek yaptıkları değerlendirmelerde, tutarlı olarak, başvurucunun yaşamını yalnız idame ettirebileceği ve hastalığı nedeniyle infaz ertelemesi gerekmediği belirtilmiştir.”
Kararda cezaevi güzellemesi yapıldı!
Kararda Aysel’in tutulduğu odanın fiziksel koşullarının yetersiz olduğunun söylenmesinin mümkün görülmediği iddia edilerek, cezaevinde sağlık hizmetlerine erişim imkanına sahip olduğu ve tedavisine devam edildiği öne sürüldü.
Cezaevinde kalması yaşamına tehlike oluşturmuyormuş!
Kararda, “Bu açıklamalar ve başvuru dosyasındaki bilgi ve belgelere göre başvurucunun halihazırdaki sağlık durumuyla ceza infaz kurumunda tutulmasının yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike oluşturduğu ya da doğal olarak ortaya çıkan hastalığından kaynaklanan acının tutulma koşullarından dolayı artma riski bulunduğu söylenemez. Bu noktada Anayasa'nın hükümlü/tutuklu bir kimsenin sağlık gerekçesiyle serbest bırakılması için genel bir zorunluluk getirmediği hususu da tekrar edilmelidir.
AYM, hastalığın ilerleyebileceğini kabul etti
Cezaevinin Aysel’in yaşamına tehlike oluşturmadığı yönündeki kararına karşı AYM, Aysel’in sağlık durumunun ilerleyebileceğinin de göz ardı edilmemesi yönünde karar kıldı. Birbiriyle çelişen kararların devamında şunlar kaydedildi: “Buna karşılık başvurucu hakkında düzenlenen tıbbi raporlar bir bütün halinde incelendiğinde başvurucunun maruz kaldığı nörolojik rahatsızlığın zamanla ilerleyebileceği ve devam eden süreçte bir başkasının yardımı olmadan zorunlu ihtiyaçlarını karşılayamaz ve dolayısıyla ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremez bir duruma gelebileceği ihtimali gözden uzak tutulmamalıdır. Nitekim başvurucu hakkında son olarak düzenlenen Adli Tıp 3. İhtisas Kurulunun 22/6/2022 tarihli raporunda, başvurucunun tedavisi ve önerilen aralıklarla düzenli nöroloji ve psikiyatri poliklinik kontrollerinin sağlanması gerektiği belirtilmiş ve ayrıca hastalıklarının ilerlemesi veya vasfının değişmesi durumunda yeniden değerlendirme yapılabileceği belirtilmiştir. Bu nedenle başvurucunun sağlık durumu düzenli olarak takip edilerek yaşamının, maddi ve manevi bütünlüğünün korunması için gerekli tedbirlerin alınması gerektiği muhakkaktır. Bu tedbirler Adli Tıp Kurumu raporunda önerildiği şekilde, başvurucunun nöroloji ve psikiyatri polikliniklerinde düzenli bir şekilde muayenesinin sağlanması ve hastalığının seyri veya ilerleme durumuna göre belirli aralıklarla cezasının infazının ertelenmesi ve tahliyesi gerekip gerekmediğinin değerlendirilmesi hususlarını içermelidir. Muayene ve değerlendirmenin hangi aralıklarla yapılacağı ve başvurucunun maddi ve manevi bütünlüğünün korunması için ek tedbirler alma konusundaki nihai takdir yetkisi ise, başvurucunun tutulduğu ceza infaz kurumunun bağlı olduğu Cumhuriyet Başsavcılığı ve Ceza İnfaz Kurumu yetkililerine aittir. Açıklanan gerekçelerle, başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası kapsamında yaşamının, maddi ve manevi bütünlüğünün korunması için gerekli tedbirlerin alınmasına yönelik tedbir kararı vermek gerekmiştir.”
Tahliye yok, tedbir var!
AYM, kurduğu ara kararda, Aysel’in cezasının infazının ertelenmesi ve tahliye edilmesine yönelik tedbir talebinin reddi yönünde hüküm kurdu. Yanı sıra tedbir kararı uygulanmasına da hükmeden AYM, “Başvurucunun yaşamının, maddi ve manevi bütünlüğünün korunması için gerekli tedbirlerin alınmasına yönelik tedbir kararı verilmesine, tedbir kararı kapsamında başvurucunun tedavisine devam edilmesinin yanı sıra, nöroloji ve psikiyatri polikliniklerinde düzenli bir şekilde muayenesinin sağlanmasına, hastalığının seyri ve ilerleme durumuna göre belirli aralıklarla cezasının infazının ertelenmesi ve tahliyesinin gerekip gerekmediğinin değerlendirilmesine, başvurucunun halen Kocaeli 1 Nolu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutulduğu gözetilerek Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Anayasa Mahkemesi’ni süreç hakkında gecikmeksizin bilgilendirmesine” karar verdi.