Ya değişeceksiniz, ya değiştireceğiz!
- 09:04 31 Temmuz 2022
- Medya Kritik
Zuhal Atlan
HABER MERKEZİ - İktidarın medyası haberi yazarken ya da izleyicilere aktarırken öyle ince bir çizgiyle yapıyor ki okur ya da izleyicinin aslında katledilen kadına değil, katile öfkeli olduğunu fark edersiniz. Katili, “sapık, psikopat” olarak duyuran medya, aslında bunun politik bir mesele olmadığını algılatmaya çalışır.
Geçtiğimiz hafta basına bir kadın cinayeti haberi düştü. Pınar Damar adlı bir kadının, ailesi tarafından arandığı ve nerede olduğuna dair bilgiler yer alıyordu. Hatırlarsanız 2 yıl önce Pınar Gültekin’in cenazesi bulunmadan evvel de benzer bir haber düşmüştü, ta ki Pınar’ın katledildiği ortaya çıkana kadar. Bir kadın bulunmuyorsa ve kayıp ise onun altında mutlaka bir katliam haberi çıkar. Pınar Damar’ın da tıpkı Pınar Gültekin gibi cenazesi, ormanlık bir alanda bulundu. Ve katili yine yakınındaki bir erkek! Şaşırdık mı, hayır!
Tesadüf mü?
Pınar Damar cinayetinin ortaya çıkması, tam da Danıştay’ın İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılmasıyla ilgili açılan iptal davasına verilen ret kararına denk geldiği zamanlardı. Tesadüf bu ya, Pınar Gültekin de katledildiği zamanlarda İstanbul Sözleşmesinin hedef haline getirildiği dönemdi. Her iki Pınar da Temmuz ayında katledildi, biri 2020 diğeri 2022! Her an bir erkek tarafından katledileceği endişesiyle yaşayan kadınlar…
Pınar Damar’ın katledilişi
Gelin görün ki Pınar Damar cinayeti kadın örgütleri, siyasi partiler, insan hakları örgütleri tarafından pek gündem yapılmadı. Sadece birkaç tweet ve öfke mesajları dışında. Bunun nedeni, kadın hareketinin artık bu katliamlara alıştırılmış olunması mı yoksa gerçekten çok yoğun bir gündem içindeler de ondan kaynaklı mı? Ben ilkinin olduğunu düşünenlerdenim. Danıştay’ın İstanbul Sözleşmesi kararına dahi cılız tepkiler verilmişken, Pınar Damar cinayetine karşı ses çıkarmamak… Tabi ki günde en az 5 kadın katliamının gerçekleştiği bir ülkede, her kadının sesi olmak, her kadının isyanı olup eylem yapmak sıradanlaşan bir durum haline geldi. Ancak bu kadar alıştırılmak ve sessiz kalmanın iktidarın politikalarının meşrulaştırılmasının önünü açmak anlamına geldiğini düşünüyorum.
Pınar’ın katledilişi değil, faille ilişkisi gündem oldu!
Bir diğer konu ise, Pınar Damar cinayetinde Pınar Gültekin’de olduğu gibi katliama odaklanmak ve iktidarın, yargının, kolluğun bu konuda politikalarını, tutumunu eleştirmek yerine yine özne olan Pınar’ın katili Metin Aydın ile ilişkisinin olduğu haberlerine bol bol rastlamak oldu. Çok tanıdık değil mi? Pınar Gültekin’in katili de -onun da ismi Metin- (Cemal Metin Avcı) Pınar’ı ona “şantaj yaptığı için” katletmişti ve sonunda da ödül olarak “haksız tahrik” indirimi almaya “hak kazanmıştı”.
Pınar Gültekin’den sürece aşinayız!
Pınar Damar’ın katilinin benzer savunması söz konusu (Katilin savunmasına bu yazıda yer vererek sözlerini meşrulaştırmayacağım). Havuzcular da (artık havuzcu demek bile yeterli gelmiyor, yeni kavram bulmak lazım ana akım medyaya), her gün Pınar’ın boy boy fotoğraflarını yayınlayıp katil ile birlikte olduğunu yazarak “suçlu” olarak yine kadına işaret ediyor. Benzer bir hikayeye Pınar Gültekin katliamında şahitlik ettik. Önce algı yaratılır, kamuoyuna “suçlu” kadınmış gibi gösterilir ve katilin savunmalarıyla bu desteklenir, daha sonra katil “erkeklik indirimi” alarak paçayı sıyırır.
Kadın katliamını politik boyutundan uzaklaştırmak…
İktidarın medyası haberi yazarken ya da izleyicilere aktarırken öyle ince bir çizgiyle yapıyor ki okur ya da izleyicinin aslında katledilen kadına değil, katile öfkeli olduğunu fark edersiniz. Katili, “sapık, psikopat” olarak duyuran medya, aslında bunun bir kadın cinayeti ve politik bir mesele olmadığını algılatmaya çalışır. Dolayısıyla katil bir cani, bir canavar, tedavi edilmesi gereken bir psikopat olarak gösterilir. Bu sıfatlarla aslında ödüllendirilen katil, ikinci bir ödülü de yargıdan alır: Haksız tahrik! Cemal Metin Avcı da olduğu gibi.
Ya değişeceksiniz, ya değiştireceğiz!
Defalarca söylememize, yazmamıza rağmen değişmemekte ısrar eden bir medya gerçekliği var. Şunu da söylemek gerekir ki kadın cinayetlerinin aktarılış şekli üçüncü sayfalardan manşetlere taşınıyorsa -her ne kadar politik bir mesele olarak görülmese de- kısacası; eskiye göre birazcık yol kat edilmişse kadın hareketi ve alternatif medya sayesindedir. Medyayı cinsiyetçilikten arındırıp kadın cinayetlerinin politik bir durum olduğunu ısrarla yazmaya devam edeceğiz. Ya değişeceksiniz ya değiştireceğiz…