İranlı feminist Nasrin Afzali: İran’daki mücadelemiz tüm kadınlar için
- 09:06 26 Temmuz 2022
- Dünya
Dilan Babat
ANKARA - İranlı feminist aktivist Nasrin Afzali, İran’daki baskıcı şeriatın ilan ettiği “Tesettür ve İffet Günü”nde, kadınların “Başörtüye hayır” eylemi başlattıklarını belirterek, “Mücadelemiz bütün kadınlar içindir" dedi.
İran’da baskıcı şeriat rejimi karşısında kadınlar, başörtü zorunluluğuna karşı eylemlerini sürdürüyor. Kadınlar, “Hayır hayır demek, bu sefer zorunlu başörtüsü değil” diyerek dijital medya hesaplarından başörtülerini çıkardıkları görüntüleri paylaştı. İran’da ve dünyada binlerce kadın eyleme destek verirken, başörtülerini çıkaran ve hesaplarında paylaşan kadınlar ise İran rejimi tarafından gözaltına alınarak, tutuklandı. Tutuklanmaya karşı geri adım atmayan kadınların eylemleri devam ediyor.
Baskılardan kaynaklı İran’dan çıkan ve 11 yıldır İran’a dönemeyen feminist aktivist Nasrin Afzali, İran’da devam eden başörtü eylemlerine ve kadınların yaşadıkları baskılara ilişkin sorularımızı cevapladı.
‘Aktivistler için durum daha da kötüleşiyor’
İran’da 2009 yılında seçilen Mahmud Ahmedinejad’dan sonra gazetecilere, aktivistlere ve feministlere dönük bir tutuklama furyası başlatıldığını söyleyen Nasrin, İran’da yaşamanın çok zor ve tehlikeli olmaya başladığını belirtti. Nasrin, “Onlar sadece insanları baskılamak için uğraşıyorlar. Gösteriye dahil olmayan insanlara bile çok baskı yapılıyordu. Amaçları insanları korkutmaya çalışmaktı. Her şey yoluna girdikten sonra ülkeye dönebileceğim ve yeniden faaliyetlerime başlayacağımı düşünerek, daha sakin olacağı umuduyla ülkeden ayrılmaya karar verdim. Ama ne yazık ki öyle olmadı. Neredeyse 11 yıldır ülkemin dışındayım ve oraya geri dönemedim. Kadın hakları için mücadele eden aktivistler için durum daha da kötüleşiyor. Bu yüzden kadınla ilgili çalışmalarıma yurt dışında devam etmeye karar verdim ve şu anda ABD'de yaşıyorum ama İran hükümeti, muhalifleri ülke dışında da takip ediyor. Mesela Masih Alinejad'ı ABD’de kaçırmaya çalıştılar ve bunu son 40 yıldır yapıyorlar. Avrupa'da ve Türkiye'de aktivitelerimizi gerçekleştirme konusunda daha başarılıyız ama İran’da maalesef yapamıyoruz. Yani burada az çok güvendeyim ama burası da İran’a dair konularla ilgili çalışmak için çok güvenli değil” dedi.
‘Amaçları kadınları baskılamak’
Nesrin, İran devriminin hemen ardından zorunlu başörtü takma konusunda baskıların arttığını ve buna karşı tepkilerin de çoğaldığını ifade etti. İran İslam Devrimi'nin lideri olarak kabul edilen Muhammed Rıza Pehlevi rejimine son verip, İslam Cumhuriyeti'ni kuran Ruhullah Musavi Humeyni’nin, kadınların vücutlarını tepeden tırnağa örtmesinin zorunlu kılındığına dair söylemleri olduğunu hatırlatan Nesrin, “İnsanları ve kadınları özgürleştirmeyi vadeden devrimden bunu beklemiyorlardı. Her şey böylece başladı ve kadınlar eril bir hükümet tarafından şiddetli bir şekilde baskı altına alındı. Devrim adı altında kadınların örtünmesi gerektiğini, devrim politikalarının bir parçası olarak uyguladılar. Yani bu çok hassas bir konuydu, o konu hakkında konuşamazdınız bile. Hepimizin öyle olmadığını bildiğimiz başörtüyü, İslam'ın en temel kurallarından biri olarak kabul ettiriyorlardı. Ancak amaçları İslami hükümet adı altında kadınları baskılamak, baskılayamadıklarını da öldürmek” şeklinde konuştu.
Kadınlara ‘Başörtünüzü çıkarın’ çağrısı
Nasrin, son birkaç yıldır kadınların başörtüye karşı mücadele yürüttüklerini dile getirirken, hükümetin dijital medyadan kadınlara müdahale etmeye çalıştığını ama eylemleri durdurma noktasında başarılı olmadığını vurguladı. Nasrin, “Şimdiye kadar aktivistler ve gazeteciler bu başörtünün kadınlar için ne kadar baskıcı olduğu, kadınları nasıl sınırladığı ve birçok şey hakkında konuşmaya başladılar. Buradaki ana aktivistlerden biri Masih Alinejad oldu. Masih önce dijital medya hesaplarından kampanyalar başlattı, ardından kampanyaya kadın hakları aktivistleri, gazeteciler ve politikacılar da destek verdi. Kampanyayı da hükümetin ilan ettiği ‘Ulusal Başörtü Günü’nde başlattı. Bu günde Masih, zorunlu başörtüsüne karşı olan kadınlara, ‘Sokaklara çıkın ve başörtülerinizi atın’ çağrısında bulundu” sözlerini kullandı.
‘Cinsiyet eşitsizliği İslami grupların ana ideolojisi’
Kadınların eylemlerinin istenen düzeyde başarılı sonuçlar elde edemediğini belirten Nesrin, bunu hükümetin sert politikalarına bağladı. Nesrin, hükümetin kadınlara dönük ciddi bir şiddet uyguladığını ama şiddete rağmen kadınların baskılara boyun eğmediğini de dile getirdi. Cinsiyet eşitsizliğinin İslami grupların ana ideolojisini oluşturduğuna işaret eden Nasrin, Afganistan’ı ele geçiren Taliban ve Şengal'de Êzidî halkına dönük soykırım gerçekleştiren DAİŞ’in ana ideolojisinin İran’dan farklı olmadığını aktardı. Nasrin, “Hükümet kadınları baskıladığında tüm toplumu köle haline getirebilir. Mesela kadınlar onların kurallarına göre hareket ettikleri sürece her şeyi yapabiliyorlar. Örneğin; Taliban televizyon kanallarını kontrol altına alıyor. Bunun sebebi televizyonların bilgi aktarımında çok önemli bir yerinin olduğunu bilmeleridir. Bu durum İran’da da var. İnsanların internete, TV'ye, haber kanalına, her türlü bilgi erişimini kısıtlamaya çalışıyorlar” şeklinde konuştu.
‘Müslüman başörtü takar güzellemesi bir kenara bırakılmalı ’
Batılı ülkelerin başörtü eylemlerini çok iyi analiz ederek, “Müslüman başörtü takar” güzellemesinin artık bir kenara bırakılması gerektiği çağrısında bulunan Nasrin, yüzlerce kadının başörtüyü isteyerek takmadığını kaydetti. Nasrin, “Pek çok kadının başörtüsünü kendi rızasıyla takmıyor olabileceği gerçeğini anlamalılar. Aileleri tarafından zorlanıyorlar, işlerini kaybetmekten korkuyorlar. Başörtüsü takmalarının pek çok farklı nedeni olabiliyor. Ya da zorunlu başörtüsüne karşı çıkan kadınların Müslümanlığa karşı olduğu algısını kırsınlar. İran’daki kadınlar başörtüye zorlanıyorlar ve bu yüzden bizimle birlikte mücadele etsinler. Başörtü takmak istemeyen kadınlar işlerini kaybediyorlar, siyasete girmeleri engelleniyor, okula gitme gibi fırsatlarını kaybediyorlar. Kadınlar uygun olmayan bir başörtü taktıklarında sadece işlerini kaybetmiyor, hükümet onlara çok katı cezalar veriyor. Örneğin İran'da gömlek ve pantolon giymek yeterli değil. Uzun benzeri bir elbiseniz olmalı (pardösü vs) ve ayrıca uzun bir eşarp takılmalı. Yani diğer Müslüman ülkelerde hiç böyle durumlar yok. Yani bu baskıları ortadan kaldırmak için daha fazla şey yapılmalı, daha fazla dile getirmek için İran'a gidip durumu orada görmeli” ifadelerine yer verdi.
‘İran’daki mücadelemiz yalnızca kendimiz için değil tüm bu kadınlar için’
Gazetecilerin İranlı kadınlarla temas halinde olmasının çok değerli ve önemli olduğunu ekleyen Nasrin, şunları söyledi: “Sizinle konuşmak ve İran'da neler olduğunu dile getirmek için bu röportaj benim için çok iyi bir fırsat oldu. Pek çok laik kadın da başörtüsü takmaya mecbur ediliyor. Burada İran'daki kadınların zorunlu başörtüye karşı verdikleri mücadeleyi konuşurken aslında zorunlu başörtüsü takan tüm bu kadınlar için konuşuyoruz. Bu yalnızca Müslüman kadınlara olmuyor Yahudi kadınlara, başka dinlerden kadınlara da dayatılıyor. Yani İran’daki mücadelemiz yalnızca kendimiz için değil tüm bu kadınlar için.”