Çözüm sürecini 'bitiren' Ceylanpınar olayı: İktidar araştırmıyorsa bağlantısı vardır
- 09:01 22 Temmuz 2022
- Siyaset
Derya Ren
DİYARBAKIR - 22 Temmuz 2015 tarihinde Ceylanpınar ilçesinde 2 polisin öldürülmesinden sonra tek taraflı bitirilen müzakere sürecinin ardından yaşananlara ilişkin değerlendirmelerde bulunan HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, “Totaliter bir rejim yaratıldı ve her geçen gün bu koyulaştırıldı. Barış politikası ve çözüm ile Kürtleri AKP’lileştiremeyeceğini gördü” dedi.
Kürt sorununun çözümü için devlet ile PKK arasında 2013 yılında başlayan müzakere süreci 2015 yılında AKP iktidarı tarafından bitirildi. 2013 Diyarbakır Newrozu’nda okunan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın mektubu ile resmi olarak başlayan ve 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe Mutabakatı’na kadar uzanan sürecin ardından, iktidar geri adım atmaya başladı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, anbean haberdar olduğu ve oturma düzenine kadar bilgisi dahilinde olan mutabakata karşı çözüm masasını devirme adımları da bir bir atılmaya başladı. 15 Mart 2015’te “Şimdi bakıyorsun, Kürt sorunu. Kardeşim ne Kürt sorunu ya. Artık böyle bir şey yok” diyen Tayyip Erdoğan, 5 gün sonrasında ise mutabakattan haberi olmadığını iddia etti, olumlu bakmadığını söyledi. HDP’nin zaferle çıktığı 7 Haziran seçimleri öncesi ve sonrasında bölgedeki DAİŞ saldırıları devam ederken, bunlardan bir tanesi 20 Temmuz’da Urfa Suruç’ta gerçekleşti, 33 düş yolcusu katledildi.
Aynı yıl 22 Temmuz’da Urfa’nın Ceylanpınar ilçesinde 2 polisin öldürülmesi olayından sonra yeniden çatışmalı sürece geri dönüldü. Ceylanpınar’da yaşanan olay aydınlatılmamasına rağmen, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 11 Ağustos’ta yaptığı konuşmada “çözüm sürecini buzdolabına kaldırdıklarını” açıkladı, sürecin bitmesinden de HDP’yi sorumlu tuttu.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, 2 polisin öldürülmesi ve bu olay gerekçe yapılarak 24 Temmuz’da Kandil’e yönelik saldırıların başlatılması, o günden bu yana Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde yaşanan gelişmelere dair değerlendirmelerde bulundu.
‘HDP olarak çözüm sürecinin arkasındayız’
Çözüm süreci ile birlikte Türkiye tarihinde en olumlu gelişmelerin yaşandığını söyleyen Meral, HDP heyetinin PKK Lideri Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmelere değindi. Meral, “Tabi iktidar çözüm sürecinin başlamasından 5 Nisan 2015 tarihine kadar üstüne düşeni yerine getirmese de Dolmabahçe Mutabakatı’nın yayınlanmasına kadar devam eden bir süreç yaşandı. Türkiye tarihinde ilk defa böyle bir bileşke ile dünya kamuoyuna böyle bir açıklama yapıldı. O zaman süreci olumlayan Erdoğan, daha sonra sözlerini tek tek geri aldı. Bununla beraber şu an çözümsüzlük ve savaş politikası da devam ediyor. O süreçte yapılan görüşmeler, şimdi suç delili olarak öne sürülüyor. Bugün Kobanê Kumpas Davası’nda çözüm sürecinde yapılan görüşmeler suçmuş gibi önümüze konuluyor. HDP kapatma davasında da bu yapılıyor. Çözüm süreci HDP olarak her zaman arkasında duracağımız bir süreç oldu” dedi.
Tek taraflı sonlandırıldı
Kürt sorununa demokratik siyaset ve müzakereler ile yaklaştıklarını ifade eden Meral, 33 düş yolcusunun katledildiği 20 Temmuz gününü anımsattı. Meral, “Bu da çözüm sürecinin bitirilmesi için döşenen taşlardan biriydi. Ardından Ceylanpınar’da 2 polisin öldürülmesi ve ardından Kandil bombalanmaya başlandı. Yaşananların hemen ardından iktidar, yaptığı açıklamalar ile çözüm sürecinin bittiğini ifade etti. Çözümün baş sıfatı konumunda bulunan Sayın Öcalan ile görüşme ve değerlendirme yapılmadan bu süreç sonlandı. Ceylanpınar’da öldürülen 2 polisin kimin tarafından öldürüldüğüne dair herhangi bir araştırma yapılmadı. Bu çok vahim bir durum. Evet başta birilerini tutukladılar. Uzunca süre tutuklu kaldılar ve bu kişilerin olayla ilgisi bulunmadığı ortaya çıktı. Daha sonra yerel mahkeme beraat kararı verdi. İstinaf da bunu onayladı, ancak Yargıtay, ‘eksik delil incelemesi’ diyerek kararı bozdu” değerlendirmesi yaptı.
‘İktidar yaşananlardan bağımsız değil’
Meral, Ceylanpınar’a ilişkin davada herhangi bir gelişmenin yaşanmamasının çözüm sürecinin baltalanması anlamına geldiğini eklerken, “Eğer bir ülkede iki polisin öldürülmesi ile ilgili iktidar yeteri kadar araştırma yapmıyorsa, o zaman olayla bağlantıları var dememiz gerekiyor” vurgusu yaptı. Meral, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çünkü geçmişten bu güne böylesi cinayetlerin arkasında ya kontrgerilla ya derin ilişkilerle bağlantılı JİTEM ya da mafya tetikçilerin olduğunu tarih bize gösterdi. Daha sonra Bingöl Emniyeti’ne yapılan saldırıda 4 kişinin infaz edildiğini dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu açıklamıştı. Bütün bu olaylar, çözüm sürecinin bitirilmesi için başka güçlerin devreye konulduğunu ve iktidarında bundan bağımsız olmadığını gösteriyor. Ceylanpınar’da öldürülen iki polisin davasına bakan hakimin cemaatten tutuklandığı, savcının soruşturulduğunu ve operasyonu yapan polislerin FETÖ adı altında görevden uzaklaştırıldığını ve tutuklandığını biliyoruz. Bu kadar hakim, savcı ve polisi tutuklayan ve uzaklaştıran iktidar, bu meselede cemaatle işbirliği yapıyor.”
‘İktidar çözüm sürecinde Kürtleri AKP’lileştirmek istedi’
“Ceylanpınar’da iki polisin katledilmesi ve Suruç Katliamı’nın yapılması, çözüm sürecinin bitirilmesi için bazı ellerin girişimlerin olduğunu da somut bir şekilde gösteriyor” diyen Meral, iktidarın barıştan vazgeçtiğini kaydetti. Meral, “Tolaliter bir rejim yaratıldı ve her geçen gün bu koyulaştırıldı. Barış politikası ve çözüm ile Kürtleri AKP’lileştiremeyeceğini gördü. Çözüm sürecinin yaşandığı dönemde 7 Haziran’da partimiz çok büyük bir destek gördü. Bu süreçte toplumun her kesiminden Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorunun çözümüne dair güveni artınca AKP kendisini sorguladı. Ancak o süreçte AKP halka bir güven vermedi. Örneğin karakol ve kalekolların yapılması, o dönemde Medeni Yıldırım’ın askerler tarafından katledildiğini gördük. Evet o süreçte iktidar Kürtleri AKP’lileştirmek istedi. İktidar Kürtlerin kendi kimlikleri, dilleri ile toplumda eşit yurttaş olmalarını kabul etmedi ve bunu savunmadı” dedi.
‘İktidar, tecridi ağırlaştırmayı görev olarak önüne koydu’
Meral, Türkiye tarihinde mevcut iktidarların Kürtlere yönelik politikalarının çözüm sürecinde de devam ettirilmeye çalışıldığını belirterek, şöyle devam etti: “Gelinen nokta niyetlerinin ne kadar kötü olduğunu gösterdi. Bugün MHP ile tamamen ırkçı bir yaklaşımla Kürtleri inkara kadar bunu devam ettirdiğini görüyoruz. Ancak çözüm sürecin çok önemli bir deneyim olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye toplumun çıkarına olan barıştır, müzakeredir. Kürt meselesinin ve Türkiye’nin demokrasinin şiddet dışı yöntemler ile yolunda devam etmesinin yolu siyaset zeminidir. Bizler HDP olarak müzakere ve diyalog için mücadele eden bir partiyiz. Bu sorunun çözümü için tek bir adres var, o da İmralı’dır. Daha önce bu durum ispatlandı. 3 yıl boyunca görüşmeler vasıtasıyla belli bir aşamaya gelindi. Ancak iktidar tecridi ağırlaştırmayı ve mutlaklaştırmayı önüne bir görev olarak koydu. Bu çıkmaz bir sokaktır.”
‘İktidar Kürtlere saldırı yapmak için çok iştahlı’
Şimdiye dek gerçekleştirilen sınır ötesi operasyonlarda çok fazla ölüm yaşandığını dile getiren Meral, bu durumun hala devam ettiğine işaret etti. Zaxo’ya yönelik 20 Temmuz’da gerçekleştirilen saldırı ve katliama dikkat çeken Meral, “Türkiye’nin son 40 yıldır Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik bir savaş politikası devrede ve, ‘Ben örgütü bitireceğim, kökünü kazıyacağım’ söylemleri oldu. Onların söylemi ile şu ana kadar 40 milyon kere bitirilmesi gerekiyordu. Ancak onların bitmediğini ve bunun çözüm olmadığını daha önce onları genelkurmay başkanları kamera önünde dile getirdi. Çünkü bu sorunu tartışmayan bir akılla karşı karşıyayız. İktidar Federe Kürdistan Bölgesi ve Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik bir saldırı yapmak için inanılmaz derecede iştahlı görülüyor. Bu konuda da Kürtlerin halklarının kabul edilmemesi, Kürtlerin Suriye halkları ile birlikte kurdukları yönetimi lav etme, varlıklarını ortadan kaldırma dışında bir çıktısı yok” ifadelerini kullandı.
‘Kürtler tarihe adlarını yazdılar’
Türkiye’nin Minbic ve Til-Rıfat’a operasyon yapmak istediğine yer veren Meral, “Bununla ilgili ABD, Rusya, İran ve diğer bütün ülkeler ile yaptıkları görüşmelerde temel odaklarının ‘Kürt hak elde etmesin, Kürtlerin talepleri reddedilsin’ olduğunu biliyoruz. Geçtiğimiz gün yapılan Tahran zirvesinde yeşil ışık alamadılar. Hava sahasını kullanmak için ABD ve Rusya’ya çok baskı yaptıklarını biliyoruz. Ancak kullanım iznin verilmediğini biliyoruz. Türkiye’nin Efrîn’de yaptıkları, İdlip’te yaşananlar, IŞİD liderlerinin Türkiye’nin bulunduğu yerlerde ABD tarafından öldürülmesi, Ankara’nın göbeğinde IŞİD’lilerin cirit atması ile Türkiye’ye vekalet eden güçlerin oraya konumlandığını ve bunun bir gücünün Türkiye’den çıktığını görüyoruz. IŞİD barbarlığına karşı Kuzey ve Doğu Suriye’de mücadele eden ve canlarını ortaya koyan insanları unutmamamız lazım. Dünyanın başına bela olmuş IŞİD barbarlığına karşı duran Kürtler, tarihine adlarını yazdılar” dedi.
‘Savaş kimseye kazandırmadı’
“Türkiye’nin IŞİD’e desteğinin bilindiği bir dünyada şimdi yeni operasyonlar yapmak için diplomasi yürütüyor” diyen Meral, HDP olarak Türkiye’nin iç ve dış siyasette barış temelli bir politika yürütmesi için çalıştıklarının altını çizdi. Meral, “Bu savaş kimseye kazandırmadı, kazandırmayacaktır. Bu sorunun çözümü demokratik bir Türkiye’dir, cumhuriyetin demokratikleşmesidir. Ve bunun olması için Türkiye içerisinde bulunan Kürtlerin yakınlarını hedeflenmemesi gerekiyor. İçeride de Kürtlerle barış dışarıda da Kürtlerle barış Türkiye’nin demokratikleşmesi için temel hamlelerden bir tanesi olacaktır” sözlerine yer verdi.
‘Kürt düşmanlığıyla kendilerini meşrulaştırmaya çalışıyorlar’
Meral, değerlendirmesinde şunları kaydetti: “Kürtlere ‘terör’ adı altında en ufak bir hak kazanımına tahammül etmemesi çok net. Efrîn’e doldurulan çeteler şu an insanlığa karşı suçlar işliyorlar. Yine Türkiye’nin vekaletini alan El-Kaide gibi örgütler bugün BM raporlarına yansıyan insanlık suçu işlediği görülüyor. Kuzey Doğu Suriye’ye yapılacak olan saldırılar için destek istemesidir. Bunu Tahran’da gördük, ancak buna izin verilmeyeceği ve istikrar değil kaosa sebebiyet vereceğini belirttiler. Bizler baştan beri böylesi operasyonların kaoslara ve katliamlara sebebiyet verdiğini söyledik. Türkiye’nin ABD ve Rusya ilişkilerinin temelinde bu var. Türkiye’nin dış politikada hiçbir hikayesinin kalmadığını ve bunun içinde Kürt düşmanlığı üzerinden kendilerini meşrulaştırmaya çalıştıklarını ve politika üretmeye çalıştıkları görülüyor. Dünya bunun farkındadır. Ancak dünyanın da Kürtler aleyhine ve kendi çıkarlarını öncelediklerini görüyoruz. Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya girmesi bunlardan biridir.”
‘Sürdürülebilir politikalar değil’
İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesinde “feda edilenin yine Kürtler olduğunu” dile getiren Meral, “Masaya konulan isimler arasında yazarlar ve gazeteciler de var. Kürt sorununun çözümü için mücadele eden ve Kürt olmayan Ragıp Zarakolu gibi isimler de gündemde. Evet şu an NATO’ya girdiler. Türkiye bu konuda kendince bazı başarılar elde ettiğini düşünebilir. Ancak bu sonuç alıcı ve sürdürülebilir bir politika değil. Türkiye toplumunun yapılacak olan seçimde dur diyeceklerini ve demokratik siyasette daha hızlı adımlar atılacağını biliyoruz ve mücadelemiz de buna yöneliktir” dedi.