‘Ya onurlu bir demokrasi ve barış ya da trajik bir çöküş’

  • 01:35 12 Aralık 2023
  • Siyaset
ANKARA - 2024 Yılı Merkezi Bütçe Kanunu Teklifi üzerine konuşan DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, ‘Gelinen noktada devlet aklı bir tercih yapmak zorundadır; ya onurlu bir demokrasi ve barışı ya da trajik bir çöküş. Biz gerçek yolun demokrasi ve barış yolu olduğunu 40 yıldır kesintisiz olarak söyledik. Bunun ağır bedellerini ödüyoruz ve artık yeter diyoruz” dedi.
 
2024 Yılı Merkezi bütçe görüşmelerinde konuşan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, bütçeye dair konuştu. Kürtçe ve anadili olan Zazaca selamlayarak konuşmasına başlayan Çiğdem’in konuşmasına Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, “Meclis’in dilinin Türkçe” sözleriyle müdahale etti.
DEM Parti de sıralarında alkışlarla tepki gösterdi. Çiğdem, Numan Kurtulmuş’un sözlerini kesmesine, “Bu coğrafyanın benim temsil ettiğim halkımın, Alevi halkının anadili Zazaca’nın burada güvence altına alınmasıdır. Bu coğrafyada yaşayan bütün halklara selam ve saygılarımı gönderdiğimi ifade ettim. Dolayısıyla bu meclisin coğrafyanın gerçekliği olan bütün dillere saygı göstermesi gerekiyor. Bunun için yıllardır mücadele yürüttük, bundan sonrada edeceğiz” diyerek cevap verdi.
 
‘Ahmet Gün’ün katledilmesi iktidarın siyasetinden bağımsız değil’
 
Şirnex’ın Qileban (Uludere) ilçesine bağlı Taloka köyünde Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sêgirk (Şenoba) Belde Belediye Meclis üyesi ve parti yöneticisi Ahmet Gün ile oğlu Abdurrahim Gün’ün silahlı saldırıya uğramasının ardından Ahmet Gün’ün yaşamını yitirdiğini dile getiren Çiğdem, “Katledilen Ahmet Gün’ün yaşamış olduğu bu olayın iktidarın kutuplaştırıcı, inkarcı hatta Kürt halkının bireylerinin tek tek yaşamlarını tehdit eden siyasetinden bağımsız olmadığını ifade etmek isteriz Güvenlikçi politikalar sebebiyle bu politikalardan beslenen çeteci anlayışın bir sonucu olarak Ahmet Gün’ün arkadaşımız katledilmiştir” dedi.
 
Küresel siyasalda yaşanılan gelişmeler
 
Küresel siyasalda çok önemli gelişmelerin yaşandığını, geçen sene kabul edilen konseptin, trilyon dolarlık dönüşümlerin bu yıl yerini başka şeylerin almasına dikkat çeken Çiğdem, “Özellikle Hindistan’da gerçekleşen son G20 zirvesi ve burada genelde Çin özelde ise denklemin dışında bırakılan Türkiye ve Türkiye gibi ülkelerin tamamen kuşatacak enerji koridoru projesi, siyasetin çehresini kökten değiştirmeye adaydır. Bildiğimiz İpek Yolu’nu bitiren bu hamle bazı siyasal ve toplumsal anlayışlarımızı paranteze alacak, bazılarını da dışarıda bırakacaktır. Özelde küresel siyasete küresel tekeller arasında yeni ilişki ve çelişkiler kamplaşma yoluyla devam edecektir. Son bir yılda sadece Ortadoğu’da gerçekleşen ittifak ve görüşme trafiğinin diğer bir deyişle benzemelerin yan yana gelişlerine baktığımız da yanı başımızda devam eden darbelerinde, savaşlarında nasıl bir denklem içerisinde ele aldığını az çok görüyoruz” diye belirtti.
 
‘Tahammülsüzlük rejimin ana kodlarıdır’
 
Çiğdem şöyle devam etti: “Açık şekilde tek yeryüzü, tek aile tek teması ile yürütülen küresel ve polis teması çabalarının ilk hedeflerinin kadınlar olması tesadüf değildir. Merkezine erkek egemenliği ve beyazlığı alan kadın düşmanlığı üzerinden yükselen aşırı sağ siyaset, demokrasi ve çözümden kaçışın adıdır. Hikayesi arama ve kaybetme arama arasında sallanan, hala iktidar ekseninden ibaret olan Türkiye, inkar politikasıyla girdiği ikinci yüzyıl şafağında küresel arenada yaşananlardan azade değildir. Kadın  düşmanlığı, sığ popülist siyaset, kayyım rejimi, Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere halklara dönük tahammülsüzlük rejimin ana kodlarıdır. Avrasyacı, Ergenokoncu, Kızılelmacı, Natocu, milliyetçi yapılar arasında güç savaşlarıylşa ayakta durmaya çalışan, dış siyasete hasiyet adı altında her türlü akıl dışılığı normalleştiren, Kobanê kumpas davasında görüldüğü üzere komploları ve red felsefesi haline getiren bu iktidar aklı, rasyonelliğini kaybetmiştir.
 
'Kederlenmiş ruhlar ülkesi inşa ediliyor'
 
Durmadan ekonomik mucizeden, siyasal istikrardan bahsedip çalarak karınlarını doyuranlar, yetmiyor açlara seslenip gelecek güzel günlerden söz ediyorlar. Kederli ruhların propagandalarını yapmak için bir despota ihtiyaçları olduğu gibi, bir despotun amacına ulaşmak için ruhlarını kederlenmeye ihtiyacı vardır tespiti olduğu üzere kederlenmiş ruhlar ülkesi inşa ediliyor. Ya kurban ya da gardiyan olmanın da dayatıldığı, endişe ve tedirginlik üzerinden devlete bağımlığın yaratıldığı, hepsinin ötesinden her şeyi güvenlikle çözmeye çalışan bir rejim var karşımızda. Son yüzyıldır, tüm hükümetlerin kaza yaptığı kimsenin dönüp sorunun ne olduğuna bakmadığı, çözümün ne olduğuna bakmadığı bir viraj var. Bu virajın adı  Kürt sorunu. Bu virajda Kürtlerin ne istediğini anlamak için Kürtlerden nelerin alındığını bilmeniz gerekir. Varlığını tartışılmaya açılması, politika yapmasından korku duyulması, ekonomik adaletten yoksun bırakılması, yerel demokrasinin kayyımlar eliyle gasp edilmesi, eğitim hakkı ve bugün tahammülsüzlüğün yaşandığı anadilinden koparılması, hukukun dışında bırakılması, mücadele araçlarının terörize edilmesi ve en önemlisi gömülme hakkının saldırıya uğradığı bir süreçle karşı karşıya kalıyoruz.
 
‘İmralı cezaevi kapatılmalı’
 
Tüm bunlarla yüzleşmek yerine Kürdü hala küçük harflere indirgeyenler az önceki konuşmalarda Alevilerin taleplerini ‘su ve elektrik faturalarına’ indirgeyenler çözümü de ancak tecrit gibi insanlık suçlarında görüyor. Tecrit devletçi aklın uygulamasıdır. Tecrit altında tutulan Sayın Öcalan Aralık 2010 yılında AİHM Başkanına yazdığı bir dilekçede, ‘eğer anlattıklarımı inceleme fırsatı bulursanız, peşinden koştuğum dava temelinde neyi savunduğumu, şahsımda hedeflenen Kürtlerin kim olduklarını, tarih boyunca nasıl bir toplumsal yaşam içinde günümüze geldiklerini, modernite çağında nasıl kültürel bir soykırımla karşı karşıya kaldıklarını rahatlıkla görebileceksiniz’ der. Burada ifade ettiği gibi tecrit, bir halkı ve davayı da anlama aracına bürünebilir. İşte bugün mutlak süren tecridin ağrılığı buradan gelir. Bahsettiğimiz şey sadece bir aile, avukat görüşü değil, hukukun kara deliğidir, tüm hukuksuzlukların toplamıdır. Bir halka reva görülenlerin temsildir. 12 Eylül faşizmin gerçek yüzü Diyarbakır zindanında açığa çıkmışsa bugün ki siyasal İslamcı, milliyetçi, cinsiyetçi, iktidar bloğunun da gerçek yüzü de İmralı’da açığa çıkmıştır. İmralı cezaevi kapatılmalı ve bu insanlık dışı sistem son bulmalıdır.
 
‘Devlet aklı bir tercih yapmak zorunda’
 
Ekonomide bir kuraldır. Çözümsüz kalan her şeyin maliyeti de artarak büyür. Sosyolojik ve toplumsal bir sorunun matematiğe indirgeyemezsiniz. Daha önce savaşın her anını canlı yayınlayan iktidar artık savaşı toplumdan saklıyor. Fakat unutmamak gerekir, hakkında konuşulmayan her şey kendini gösterme kudretine sahiptir. 2023 yılı için ön görülen savunma ve güvenlik bütçesi dört yüz altmış sekiz yedi milyar TL iken 2024 yılı için 1 trilyon 5 milyar TL. Bir yandan işsizlikten, atanamamaktan intihar edenler, ülkede her gün göçenler, diğer taraftan bir yıkım bütçesi ve emeklinin üç kuruşuna göz dikenler. Bir yandan Kurdistan’daki yoksulluk, asimilasyon siyaseti, eşitsizlik diğer yandan bu yoksulluğu güvenlikle sıkıştıran bir insan dışı çabası. Gelinen noktada devlet aklı bir tercih yapmak zorundadır; ya onurlu bir demokrasi ve barışı ya da trajik bir çöküş. Biz gerçek yolun demokrasi ve barış yolu olduğunu 40 yıldır kesintisiz olarak söyledik. Bunun ağır bedellerini ödüyoruz ve artık yeter diyoruz.”
 
Çiğdem’in konuşması DEM Parti sıralarında zılgıtlarla karşılandı.