HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları: Sayın Öcalan’ın özgürlüğü sağlanmalı

  • 12:19 15 Ekim 2023
  • Siyaset
 
ANKARA - Yeşil Sol Parti 4’üncü Büyük Kongresi coşkulu şekilde sürüyor. HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Bizler açlık bitsin, savaş bitsin istiyoruz. Bunun için İmralı tecrit rejiminin ortadan kalkması lazım. 25 yıldır mutlak tecrit altında tutulan ve 32 aydır kendisinden hiçbir şekilde haber alınamayan Sayın Öcalan’ın bir an önce özgürlüğüne kavuşması gerekiyor” dedi.
 
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) 4’üncü Büyük Kongresi “Özgürlük için yeniden / Ji Bo Azadiyê" şiarı ile Atatürk Spor Salonu'nda sürüyor. Yeni parti adı oylamada kabul edilerek HEDEP olurken Tülay Hatimoğulları Oruç ve Tuncer Bakırhan partinin eş genel başkanları seçildi. Tülay, seçilmelerinin ardından konuşma gerçekleştirdi.
 
‘Kapatma davasına rağmen kimse halkın salona gelmesini engelleyemedi’
 
HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay konuşmasına halkı selamlayarak başladı. Tülay, kapatma davaları ve yıldırma politikalarına rağmen kimsenin bu büyük kitlenin salona gelmesini engelleyemediğini söyleyerek, “ Sayın divan, değerli partili yoldaşlarım, bileşen temsilcileri, emek-meslek örgütleri ve siyasi parti temsilcileri, bütün baskılara rağmen ve otoriter rejimin bütün basını susturduğu dönemde bütün bedellere rağmen ülkenin sesi olan özgür basın emekçileri sizler de hoş geldiniz. Çocuklarının cenazeleri kargo kutularıyla gönderildiği  halde ‘Barış! demekten bir adım geri atmayan Barış Anneleri hoş  geldiniz. Yıllardır her cumartesi günü bıkmadan usanmadan çocuklarının kayıplarını aramak için nöbet tutan Cumartesi Anneleri hoş geldiniz, selam olsun size. Toplumun bir araya gelerek dipten gelen bir dalgada neler yapılabileceğini gösteren Gezi Direnişçileri burada, hoş geldiniz, selam olsun Gezi direnişine. Yoğun baskılara rağmen defalarca kapatılmış partilerin tarihi taşınarak bugüne gelindi. HDP hakkında açılmış kapatma davasına rağmen halkın bu salona gelmesini kimse engelleyemedi. Halk yeniden kendi partisini kurdu. Yeni partimiz hepimize hayırlı uğurlu olsun” dedi.
 
‘Bizlerin sıkacak dişi kemeri kalmadı’
 
Tülay, iktidarın ülkeyi sürüklediği ekonomik kriz çıkmazını değerlendirerek, “Kapitalist uygarlığın krizi dünyanın her köşesinde insanlık ve doğa için alarm veriyor.  Kapitalist modernitenin, ekonomik ve siyasi krizle baş edebilmesi için küresel çapta ırkçı, milliyetçi, aşırı sağcı ve faşizan rejimlerin iktidara geldiği bir dönemden geçiyoruz.  Son seçimlerde küresel ve yerli sermaye güçlerinin büyük bir bölümünün Erdoğan’ın arkasında durmasının en temel nedenlerinden biri de budur. Giderek derinleşen ekonomik krizde sermaye arsızca zenginleşirken; işçilerin, emekçilerin, yoksulların payına daha çok açlık, yoksulluk, çile düşmüştür. Artan hayat pahalılığına, düşen ücretlere karşı Erdoğan ne diyor yurttaşa, ‘Dişinizi biraz daha sıkın, sabredin’ diyor. Bizlerin sıkacak dişi kalmadı, sıkacak kemeri kalmadı, bıçak kemiği kesmiyor. Bıçak iliğimize dayanmış durumdadır” sözlerini kullandı.
 
‘Kobanê Kumpas Davası Ortaçağ’ın engizisyon mahkemesidir’
 
Tülay konuşmasının devamında şunları söyledi:
 
“Bu iktidar bir felaket iktidarıdır. Türkiye ve Kürdistan açık cezaevine dönüştürüldü. Cezaevleriyse işkencehaneye dönmüş durumda. Cezaevinde bulunan bütün yoldaşlarımızı, özellikle hasta tutsaklar, sizleri unutmadık. Sizler için mücadeleye devam edecek, insanca bir dünya ve ülke kurana kadar mücadele edeceğiz.  İktidar yargısı kumpastan ve siyasi soykırım davalarından vazgeçmiyor. Kobanê Kumpas Savası Ortaçağ’ın engizisyon mahkemelerini aratmayacak şekilde çalışmasını sürdürüyor. Cezaevlerinde tutulan Gültan Kışanak'a, Sebahat Tuncel’e, Ayla Akat’a, Figen Yüksekdağ’a, Leyla Güven’e, Selahattin Demirtaş’a ve bütün tutsak yoldaşlarımıza selam olsun. İşsizlik, yoksulluk, barınma sorunu, eğitimsizlik bütün bu sorunlar kader değildir. Daha çok örgütlenmek ve bunlarla mücadele etmenin tam zamanıdır. Türkiye ve Kürdistan mücadele tarihi devrimci, sosyalist ve yurtsever gençlik hareketinin öncülük ettiği pırıl pırıl sayfalarla dolu. Faşist rejime karşı demokratik ve özgür yarınlar için 21’inci yüzyılın sosyalizmine, devrimci-yurtsever ruhuna kurmanın zamanıdır. Gençler umudumuz sizsiniz, partiyi sırtlayacak, özgür yarınları kuracak sizlersiniz.
 
Demokratik bir Türkiye inşa etmek boynumuzun borcu
 
Mayıs seçimlerinden sonra iktidar yeniden insanların inançlarına, yaşam tarzlarına müdahale etmekte daha fazla ceberutluk içinde. Buradan mütedeyyin kardeşlerime sesleniyorum: Dini istismar eden, dini siyasete alet edenlere karşı şimdi durma zamanıdır. Sizlerin sözleri, duruşları 72 milletten yurttaşın barış ve huzur içinde yaşamasına büyük katkı sağlayacaktır. Değerli Alevi canlar! Alevi toplumunu ötekileştiren, inanç olarak kabul etmeyen tekçi, mezhepçi zihniyete karşı ‘eşit yurttaşlık hakkı temelinde’ mücadelenizin ve duruşunuzun dün olduğu gibi bugün de yanında olmaya devam edeceğiz. Bu ülkede inanan, inanmayan herkesin inancını, ibadetini özgürce yaşayabileceği, demokratik bir Türkiye’yi inşa etmek boynumuzun borcudur. 
 
Katledilen her kadının hesabını soracağız
 
AKP iktidarı kadınların lehine olan kazanımları kadınların elinden tek tek almak için harekete geçmiş durumda. Eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet sistemimiz hedef alınmıştır.  Kadın kurumlarının kapatılmasını, kayyımlar eliyle işlevsizleştirilmesini, İstanbul Sözleşmesi’nin bir gece yarısı gasp edilmesini, nafaka hakkımızın gasp edilmesini asla kabul etmiyoruz. Kadın düşmanlığına, farklı cinsel yönelimlere yönelik nefret siyasetini asla kabul etmiyor, biz kadınlar buna karşı direnişimizi, mücadelemizi devam ettiriyoruz. Erkekler tarafından katledilen, şüpheli biçimde kaybedilen her bir kadının hesabını sormaya devam edeceğiz. İktidar güdümündeki cemaat ve tarikat yurtlarında gerçekleşen çocuk istismarlarına, çocuk ölümlerine, çocukların intihara itilmelerine seyirci kalmayacağız. Yoksulun da yoksulu olan kadınlara ekonomik çaresizliğine ve emek sömürüsüne asla sessiz kalamayız. Mülteci kadınların, engelli kadınların iki kez, katmerli ayrımcılığa maruz bırakılmasını asla kabul etmeyeceğiz.
 
Jîna Emînî’nin yoldaşlarıyız
 
Kadın özgürlük mücadelesinde yaşamını yitiren, erkek devlet şiddeti ile katledilen, susmadığı ve biat etmediği için cezaevlerinde olan kız kardeşlerimize, kadın yoldaşlarımıza sözümüz var. Bedenimize, emeğimize, kimliğimize saldıran erkek egemen zihniyetle mücadele etme sözümüz var. Bizler Roza Lüksemburg’un, Clara Zetkin’in, Şirin Tekeli’nin, Sakine’nin, Sêvê’nin, Kader’in, Eylem’in, Hevrîn Xelef’in ve Nagihan’ın yoldaşlarıyız. İran’dan, Ortadoğu sokaklarından bütün dünyaya ‘Jin jiyan azadî’ sloganını yaygınlaştıran Jîna Mahsa Emînî’nin yoldaşlarıyız. Selam olsun onlara, binlerce kez selam olsun.
 
TSK bütün güçlerini Rojava ve Irak topraklarından geri çekmelidir
 
Değerli halklarımız, değerli yoldaşlar, Ortadoğu’yu ateş çemberi sarmış. Emperyalizmin yüzyıllardır sömürü cenderesi altında yaşayan halklar büyük acılar içinde. Uğrunda mücadele ettikleri petrol kadar insan kanı var o toprakların altında. Bu coğrafya aynı zamanda görkemli direnişlerin yurdudur. Kürt halkının Rojava’da Arap halkı ve bölge halklarıyla birlikte IŞİD’e karşı verdiği mücadele dünya tarihinde kıymetli bir mücadeledir. AKP’nin Kürt düşmanlığı, Rojava’da ve Başûr’da askeri varlıktaki ısrarı ne yazık ki bölgeyi kan gölüne çevirmiş durumdadır. Sivilleri hedef alan bu saldırılar derhal bitirilmeli, TSK bütün güçlerini derhal Rojava ve Irak topraklarından geri çekmelidir diyoruz. On binlerin huzurunda, bu kongrede sizlerin huzurunda Arap dünyasına çağrımız var: Ortadoğu’da huzur ve barışın yolu Kürt ve Filistin sorununun çözülmesinden geçer. Bu sorunların çözümü için herkesin tarihi sorumluluğunu yerine getirmesi lazım.
 
 
 
 
Kürt sorununun çözümü önündeki engel tecrit rejimidir
 
Kürt sorunu sadece Kürtlerin sorunu değil. Ermenilerin de Türk’ün de Arap’ın da, bu coğrafyada yaşayan herkesin sorunudur. Tanka, topa, mermiye, özel harbe ayrılan bütçe bütün yurttaşların ekmeğini küçültüyor. Ekonomik kriz derinleşmiş, insanların bir kuru ekmeğe muhtaç olduğu bir dönemde, ‘Mermi fiyatı nedir biliyor musun’ diyen Erdoğan’ı kınıyoruz. Mermi fiyatını biliyoruz ama o ekmeğin fiyatını bilmez. Hangi halktan olursak olalım, açlığımız yoksulluğumuz aynı, savaşlarda dökülen kanlarımız aynı. Bizler açlık bitsin, savaş bitsin istiyoruz. Bunun için, barışı inşa etmek için İmralı tecrit rejiminin ortadan kalkması lazım. Kürt sorununun çözümü önündeki en büyük engellerden biri tecrit rejimidir.  25 yıldır mutlak tecrit altında tutulan ve 32 aydır kendisinden hiçbir şekilde haber alınamayan Sayın Öcalan’ın bir an önce özgürlüğüne kavuşması gerekiyor.
 
İktidar Filistin halkları için timsah gözyaşları döküyor
 
Değerli halklarımız, değerli yoldaşlar, hepinizin, Orta Doğu ve dünya kamuoyunun yakından takip ettiği Filistin sorunu apaçık ortada duruyor. Filistin ve İsrail’de şu an devam etmekte olan çatışmalarda, binlerce sivil ne yazık ki yaşamını kaybetti. Bu savaş hala devam ediyor. Bizler yaşamını yitiren bütün insanların ailelerine başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Ortadoğu coğrafyasının başı sağ olsun. Bu çatışmaların derhal bitirilmesi için bu kongremizde çağrımızı yineliyoruz. Kudüs’e, Mescidi Aksa’ya ve Gazze’ye dönük saldırılarda siviller katlediliyor. İsrail’in yüzyılı aşkındır Filistin toprakları üzerinde devam eden işgal politikasını asla kabul etmiyoruz. Savaş ve çatışma alanlarında kadın bedenlerinin teşhir edilmesini asla kabul etmiyoruz. Mazlum Filistin halkıyla dayanışmak için, mücadele deneyimlerinden öğrenmek için, Türkiye devrimci hareketinden Deniz Gezmiş, Kürdistan devrimci hareketinden Abdullah Kumral ve birçok yoldaş gitti orada mücadele verdi, Filistin halkıyla dayanıştı.  Bizler dün olduğu gibi bugün de mazlum Filistin halkının mücadelesinin yanındayız. İktidar ise, Filistin için yine dini istismar ederek, yine bir sahtekarlığa imza atarak timsah gözyaşı döküyor. Öyle kurtla yiyip, kuzuyla ağlayarak Filistin halkının yanında olunmaz ey Erdoğan, bunu bilesin. 
 
Büyük Orta Doğu barışı için demokratik konfederalizm
 
Orta Doğu’nun kanayan iki yarası. Kürt sorunu ve Filistin sorunu. Yüzyıllardır emperyalistler ve yerli işbirlikçileriyle beraber kışkırttıkları din, mezhep ve halklar arasındaki savaş, ne yazık ki 21’inci yüzyılda da Orta Doğu’yu kana bulamaya devam ediyor. Bizler bu çerçevede Büyük Orta Doğu barışını savunuyoruz. Türkiye’de Kürt sorununun çözülmesi, dört parça Kurdistan’a bu çözümün ulaşmasını savunuyoruz. Bu noktada barış demeye, barış demeye, barış demeye devam edeceğiz. Bizler biliyoruz ki sorunların çözümü Sayın Abdullah Öcalan’ın geliştirmiş olduğu demokratik konfederalizmdir, barışın inşası bununla mümkündür.
 
Otoriter rejime karşı tek vücut çıkmayı hep beraber başaracağız
 
Bizler bir seçim süreci yaşadık hep beraber. Bu seçim sürecinin akabinde partimiz kendi iç toplantılarımızı, aynı zamanda değerli halkımızla toplantılarımızı aylarca devam ettirdik. Aylarca toplantılar yaptık. Bizler nerede yanlış yaptık muhasebesini yaptık. Nerede eksik yaptık, önümüzdeki süreçte hangi yanlışlara düşmemeliyiz? Bu soruların yanıtlarını aradık. Bu ortaya çıkan sonuçlarda yeniden yapılanma kararı aldık, yeniden yapılanmayı merkezden yerele yerelden merkeze doğru hep beraber siz değerli halkımızın desteğiyle birlikte, sizlerle beraber yeniden yapılanarak, bu otoriter rejime karşı tek vücut çıkmayı hep beraber yeniden başaracağız. 
 
'Bizler 3’üncü Yol’un yolcularıyız'
 
Egemen bloklara karşı ezilen ve sömürülenlerin hak, adalet, özgürlük, barış, demokrasi için mücadele veren 3’üncü Yol’un yolcularıyız. Faşist-otoriter rejim kendini tahkim ederken mücadeleyi seçimlere, sandıklara hapsetmek isteyenlere ana muhalefet partisine de bir çift sözümüz var: Mücadele alanlarda, fabrikalarda, sokaklarda, köylerde, mahallelerde halkın arasında olur. Seçim ve sandık bunun sonucu olur. Bu tarihsel hatayı yeniden yaşamak için muhalefete uyarımızı yapıyoruz. İttifak politikalarımız gözden geçirdi. Yeni dönemde bileşen ve ittiklarımızla ile berabar en geniş toplumsal ve demokratik ittifakı kuracağız. Bunu toplumun bütün dinamikleriyle bir arada yapacağız. Her aydın, yazar, sanatçı, gazeteci, sosyal demokrat, devrimci, sosyalist, feminist, yurtsever kısacası “Bu devran böyle gitmez. Bir şey yapmalı” diyen her herkesin bu dönemde elini taşın altına koyması gerekiyor.  Çağrımız gelin bu e geniş yelpazedeki ittifakımızı beraber inşa edelim. 
 
Demokratik cumhuriyeti ikinci yüzyılda hep birlikte kuracağız
 
Biz şunun farkındayız. 3’üncü Yol ince, engebeli, uzun meşakkatli bir yoldur. Bizler bu yolu hep beraber kararlı adımlarla yürüyoruz. Paradigmamızı umudumuz ve cesaretimizle yoğuruyor ve pusulamız yapıyoruz. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında işçilerin, emekçilerin, yoksulların, kadınların, gençlerin, cinsel yönelimlerinden dolayı dışlananların, doğa ve insan hakları savunucularının, Kürtlerin, Alevilerin, bütün halkların ve inançların özgür, eşit, adil, barışçıl koşullarda yaşayabileceği demokratik cumhuriyeti ikinci yüzyılda hep birlikte kuracağız. Kongremizde bütün siyasal ve toplumsal dinamiklere çağrımızı yineliyorum. Gelin bir yüzyıl daha kaybetmeyelim gelin cumhuriyet hep birlikte demokratikleştirilelim. Gelin bu Kürt sorununu, emekçilerin,  kadınların, Alevilerin sorununu hep birlikte çözelim. 
 
Bizler kazanana dek!
 
Bu irade bizde mevcuttur. Biz bu iradeyi  ‘Ene ül hak’ diyen Hallacı Mansurlardan  ‘Yürü bre Hızır Paşa, senin de çarkın kırılır’ diyen Pir Sultanlardan, Mustafa Suphilerden, Behice Boranlardan, Hikmet Kıvılcımlılardan, Paramazlardan, Mahirlerden, Denizlerden, İbolardan, Mazlum Doğanlardan, Kemal Pirlerden, Sakinelerden alıyoruz. 
 
Sözlerimize son verirken şair Ataol’un birkaç dizesini sizinle paylaşmak istiyorum.
 
Ey her şey bitti diyenler
Korkunun sofrasında yılgınlık yiyenlere” diyoruz ki:
Ne kırlarda direnen çiçekler 
Ne kentlerde devleşen öfkeler 
Henüz elveda demediler. 
Bitmedi daha sürüyor o kavga 
Ve sürecek 
Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! 
Bizler kazanana dek, serkeftin hevalno, serkeftin hevalno.”
 
'Filistin’de barış güvercini, Rojava’da savaş makinesi'
 
Tülay'ın ardından söz alan Tuncer Bakırhan, iktidarın savaş karşısındaki ikiyüzlülüğüne dikkat çekti. Tuncer, "Değerli yoldaşlarım; Filistin’de yaşananlar çok tanıdıktır, hemen yanı başımızda aynı acılar ölümler, kayıplar yaşanıyor. Türkiye tarafından bombalanan, susuz, elektriksiz bırakılan, camilerine, ibadethanelerine kastedilen yaşam hakkı yok sayılan bir Rojava var.  Herkes bilmelidir ki; Rojava’da yaşananlara tüm dünya tanıktır. Halkların baharını kara kışa çevirmek isteyenler saldırmaya devam ediyor ama insanca bir yaşam için direnenler mücadeleden vazgeçmiyor. Yoldaşlarım, bugün, Orta Doğu’da demokrasi ve özgürlüklerin önündeki en büyük engellerden biri Saray rejimidir. Rojava’da yaşayan milyonlarca insana karşı dünyanın gözü önünde etnik temizliğe yeltenenler, her şeyden önce insanlığa karşı suç işlemektedir ve bu bir utançtır. Bu insanlık suçuna geçit vermeyeceğiz. Türk-İslam sentezine yaslanarak, Filistin’de barış güvercini, Rojava’da savaş makinesi kesilen bu ikiyüzlülüğü herkes görmelidir.  Açıktır ki bu faşist iktidar hem din hem de milliyetçilik adına tekçi zihniyetini dayatarak, tek millet ve tek devlet faşizmini sürdürmektedir. Bakın Erdoğan Filistin için ne diyor: ‘Sivil yerleşimleri hedef alan hiçbir saldırıyı doğru bulmuyoruz. Savaşın da bir ahlakı olduğuna inanıyoruz. Barışın kaybedeni yoktur’ diyor. Buradan sesleniyorum: Bu ikiyüzlü siyasetle nereye kadar? Kürtler söz konusu olduğunda, çok hızlı ağız değiştiriyorsunuz. Kürt düşmanlığı sizin asıl politikanızdır, dürüst değilsiniz, ikiyüzlüsünüz” sözlerini kullandı.
 
'Rojava’nın statüsü resmi olarak tanınmalıdır'
 
Tuncer, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Rojava demokratik bir yaşam alanıdır, Rojava bir devrim yurdudur, Rojava yeni yaşamın filizlendiği ve tüm dünyaya umut verdiği yerdir. Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bakış açısıyla, kadınlar öncülüğünde inşa edilen bu biricik demokratik ve eşit yaşam modeline dönük saldırıların karşısındayız. Bu saldırıları derhal durdurun. Buradan hava sahasını dahi kapatmayan tüm uluslararası kamuoyuna sesleniyorum: Bu suça ortak olmaktan vazgeçin. Buradan net bir şekilde ifade etmek istiyorum: Rojava’nın statüsü resmi olarak tanınmalıdır! Bu statü ilk olarak Türkiye tarafından tanınmalıdır!
 
Sayın Öcalan’nın fiziki özgürlüğü sağlanmalıdır
 
Kürt sorunu irade gaspıdır, kayyım rejimidir, siyaset hakkını engellemektir, Kürtçenin yasaklanmasıdır, ekolojik tahribattır, binlerce siyasetçinin, sevgili Gültan Kışanak’ın, Sebahat Tuncel’in, Ayla Akat’ın, Figen Yüksekdağ’ın, Leyla Güven’in, Selahattin Demirtaş’ın, Günay Kubilay’ın rehin tutulmasıdır, Kürtlerin mülksüzleştirilmesidir, yoksulluğun Kürtleştirilmesidir, Kürtlerin mezarsız bırakılmasıdır, yas hakkının elinden alınmasıdır. Kürt sorunu, Kürtlerin statüsüz bırakılmasıdır. Bu sorunun demokratik bir çözüm yolu var. Bu sorunun bir çözüm muhatabı var. O da Sayın Abdullah Öcalan’dır.  Sayın Öcalan şahsında demokratik çözüm, barış umudu ve toplum tecrit altındadır. İmralı’da mutlak tecrit vardır. Bu tecridin en önemli sebebi, İmralı’nın Kürt sorununun demokratik çözümünde ısrar etmesidir. Tecrit, hukukun sıfır noktasıdır. Tecrit, Kürt sorunundaki inkârın en uç noktasıdır. ‘Özel bir hukukun’, ‘özel bir rejimin’ ve ‘özel yasaların’ işletildiği İmralı Cezaevi’nden yaklaşık 3 yıldır haber alınamıyor. Dünyadan yüzlerce avukat ve kurum başvuru yapıyor. Tüm dünya tecrit var diye haykırırken, iktidar bunu inkâr ediyor. Tecrit, Türkiye’deki demokrasi güçleri açısından bir turnusol kâğıdı haline gelmiştir. Tecride karşı durmak, demokrasinin yanında durmak demektir. Çözümden ve barıştan yana olan her demokrat, sosyalist, muhalif ve feministin herkesin öncelikli olarak tecride karşı mücadele etme sorumluluğu vardır. Tecrit rejimi sonlanmadan Türkiye’nin gerçek anlamda bir demokrasiye kavuşması mümkün değildir, bunun için Sayın Öcalan’ın rolünü oynayacağı koşulların yaratılması gerekmektedir. Çözüm sürecinin başlatılması ve ilerlemesinde gösterdiği çabaya ve aldığı yapıcı role tüm toplum şâhittir. Buradan tüm kamuoyuna sesleniyoruz: Tecrit ile Türkiye halklarının barış hakkı gasp edilmektedir. Artık buna dur diyoruz! Sayın Öcalan’nın fiziki özgürlüğü sağlanmalıdır! Azadî ji bo Öcalan!”