Yeşil Sol Parti Büyük Konferansı: Mutlak tecrit savaşta ısrardır

  • 10:25 10 Eylül 2023
  • Siyaset
ANKARA - Yeşil Sol Parti Büyük Karma Konferansı’nda Yeşil Sol Parti Eş sözcüleri açılış konuşmalarını gerçekleştirdi. Konuşmalarda Türkiye’deki çoklu krizlerin temelinde tecridin yattığına dikkat çekilerek, derinleşen mutlak tecrit ile savaşta ısrar edildiği vurgulandı.
 
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) büyük kadın konferansının ardından bugün Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde iki gün sürecek olan büyük karma konferansını gerçekleştiriyor. Büyük Konferansların ardından ve yerelden başlatılan toplantılar serisinden alınan öneri ve eleştiriler ışığında önemli kararlaşmalar ile konferansın sona ermesi bekleniyor. Konferansa Türkiye’nin dört bir tarafından yaklaşık 800 delege katıldı. Konferansta, ‘Biji serok Apo” ve “Biji berxedane zindana” sloganları atıldı.
 
“Rêxistin azadî ye”, “Değişimle özgürlüğe” şiarıyla yapılan konferansta açılış konuşmalarını Yeşil Sol Parti Eş sözcüleri Çiğdem Kılıçgün Uçar ve İbrahim Akın gerçekleştirdi.
 
‘Erdoğan müzakere masasını devirdiğinden beri Türkiye gün yüzü görmedi’
 
Öncelikle söz alan Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, Erdoğan’ın müzakere masasını devirdiğinden beri Türkiye’nin gün yüzü görmediğini belirterek, “Türkiye bu ağır krizin içine birkaç hafta veya birkaç ay içinde girmedi. AKP, ülkenin bu noktaya gelmesinin yollarını uzunca bir süredir döşemişti. Ekim 2014’te karar altına alınan Çöktürme Planı, Türkiye’nin içerisinde bulunduğu mevcut vahim durumun temel sebeplerinden biridir. Erdoğan ve AKP Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözüm imkânını heba etmiş, Dolmabahçe Mutabakatı’nı önce imzalayıp sonrasında inkâr etmiştir. Erdoğan müzakere masasını devirdiğinden beri Türkiye gün yüzü görmedi. Evet arkadaşlar, bugün burada coşkulu bir kalabalıkla karşı karşıyayız, fakat aynı zamanda birlikte yol yürüdüğümüz, omuz omuza siyaset yaptığımız, barış mücadelesine emek vermiş, cezaevindeki yoldaşlarımızın da eksikliğini derinden hissediyoruz. Gri duvarlar ardında özgürlük mücadelesini sürdüren Selahattin Demirtaş’a, Figen Yüksekdağ’a, Gülten Kışanak’a, Sebahat Tuncel’e, Adnan Selçuk Mızraklı’ya ve ismini sayamadığım bütün yoldaşlarımıza selam olsun. Direnişinizle, direnişimizle o duvarları aşacağız” diye konuştu.
 
‘Tecridin sebebi savaşta ısrar etmektir’
 
Mutlak tecrit ile savaşta ısrar edildiğine değinen İbrahim, “Bir arada, barış ve huzur içinde yaşamın toplumsal ve siyasal taşlarını döşemek için sorumluluk üstlenen bizler, bugün AKP-MHP faşizminin yoğun baskısına maruz kalarak çözümsüzlüğe itilmek isteniyor, yoğun bir tecrit politikasıyla karşı karşıya bırakılıyoruz. Dün çözüm sürecinin yol haritası için kapısını çaldıkları sayın Öcalan’dan 2 yılı aşkın bir süredir haber alamıyoruz. Bu tecridin sebebi, demokratik bir uzlaşıya alan bırakmak istememektir, evrensel hukuk normlarına sırt çevirmektir, özgür siyasetin önünü kesip, baskı ve şiddetle yola devam etmektir, savaşta ısrar etmektir. Tecrit, bugün hayatımızın her köşesindedir. Fiziki olarak cezaevlerinde başlayan, bugün hayatımızın her alanında bizi yalnızlaştırmaya çalışan bir aklın ürünüdür. Attığımız her adımda, söylediğimiz her sözde, yaptığımız her eylemde bizleri hedef gösterenlerin, keyfilik politikasıdır. Sosyal, siyasal, kültürel olarak bize bu tecridi uygulamayçalışanlara vereceğimiz en güçlü yanıt, özgür ve insani bir yaşam için barışta ısrarımız, buradan aldığımız güçle, birbirimizle olan dayanışmamızdır.  Barış yolunda kaybettiğimiz annelerimize, özgürlük mücadelesi için sesini yükseltenlere, bu uğurda bedel ödeyenlere, aşıyla ekmeğiyle, inancıyla direnciyle barış diyenlere sözümüzdür ki o barış gelecek, o barışı bizler getireceğiz” sözlerini kullandı.
 
İbrahim’in konuşmasının ardından Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar söz aldı.
 
‘Pusulamız HDP Paradigması’
 
Yeni dönemde HDP’nin paradigmasının pusulaları olacağını söyleyen Çiğdem, “Hoş geldiniz, hep birlikte meşakkatli emek dolu bir tarihsellik ve güncelliğin içindeyiz. HDP’nin birikiminin kazanımının ve paradigmasının özü üzerinden bir aradayız. HDP’ye inanan, güç veren, emek veren bütün arkadaşlara sonsuz teşekkürler. Kurulduğu günden beri çok ciddi kazanımlara başarılara Türkiye siyasi tarihiyle birlikte ciddi bir birikime sahip olan HDP özellikle 2015’te ulus devletin bugüne kadar bütün kodlarını bozmuştur. HDP’nin paradigması AKP tarafından yenilememiştir. Bundan sonra yol yürüyeceğimiz Yeşil Sol Parti’nin mücadele pusulası emek verdiğimiz HDP paradigmasıdır” dedi.  
 
‘AKP’yi ayakta tutan savaş politikalarıdır’
 
AKP-MHP ittifakının devlet şiddetiyle karşı karşıya olduklarını dile getiren Çiğdem, AKP’yi ayakta tutanın savaş siyaseti olduğunu vurguladı. Çiğdem, “Yeni bir yüzyıl girdik AKP ve MHP iktidarı yeni yüzyılı anlata anlata bitiremedi biz de bunu değiştirme ve halkların yüzyılı yapma konusunda ısrarcıyız. Yetmedi derinleştirmeye devam ediyor yetmedi kirli ittifaklarla bu işi genişletmeye çalışıyor. En önemli meselelerden biri devlet şiddeti karşısında eşitiz, AKP ve MHP hukuksuzluğu karşısında çok eşitiz, hukuksuzluk karşısında eşitiz, en çok da yoksulluk karşısında eşitiz. AKP seçimden sonra rasyonel politikalara döneceğiz dedi. Bu şunun itirafı şimdiye kadar yaptıkları rasyonel değildi ve felaketin sebebi yürüttüğü ittifaklardı. İtiraf ettiği bir şey daha vardı; kapitalist çevreleri kıblesi olarak bizlere gösterdi. Bu durum bize nasıl yansıyor daha para cebimize girmeden bunlar zamlarla cebimizden çıkıyor. Halkı nefessiz bırakan bir ekonomik siyaset yürütüyorlar. Bugün bu konferansta en çok konuşmamız gereken şey AKP’yi ayakta tutan savaş ekonomisidir. Adil, eşit bir düzen kurmak zor mu elbette değil, hukuksuzlukta adaletsizlikte eşitlendiğimiz bütün kesimlerle birlikte AKP’nin savaş ekonomisini teşhir etmek durumundayız ve savaş ekonomisini barışın ve emeğin lehine dönüştürecek şekilde yeniden düzenlemek zorundayız. Bunun için hiç bir kurtarıcıya ihtiyacımız yok, bu güç bu salondadır” sözlerini kullandı.
 
‘AKP ve MHP çok ahlaksız bir kırım savaşı yürütüyor’
 
Çiğdem konuşmasının devamında şöyle konuştu: “Bu salon adil, eşitlikçi, demokratik ekonominin temelini her beraber kuracaktır. Adalet bakanı bir önceki yasama dönemi bittiğinde büyük bedellerle kazandığımız nafaka hakkını elimizden alınacağını söyledi. Özellikle medeni kanunda yapılacak bir düzenleme ile nafakayı hedef alıyor. Yine biliyorsunuz torba yasa ile birlikte bir infaz düzenlemesi yapıldı kadın katilleri, taciz ve tecavüz failleri serbest bırakılıyor. Ve son 2 ay içerisinde 110 bin kişi cezaevinden serbest bırakılmış. Yine bir başka proje var ÇEDES Projesi okulların açıldığı dönemde okullara manevi danışmanlar atanıyor. Dolayısıyla kısaca anlatmaya çalıştığım bu başlıklar gündemimizde kadın konferansımızda da uzun uzun konuştuk yol haritamızı belirledik.  En önemli sorun olarak Kürt sorununu görmeyen bir devlet aklıyla karşı karşıyayız. Kürt sorunu bir inkar ve imha sorunu. Kürt sorununda geldiğimiz aşamayı anlamak için son bir hafta 10 gün içerisinde yaşananlara bakmamız lazım. Halkımızın çocuklarının cenazeleri kutular içerisinde ailelere verildi. Devletin direksiyonunda oturan AKP ve MHP çok ahlaksız bir kırım savaşı yürütüyor. Cenazesi 7 gün sokakta bekletilen Taybet ananın kızı Hezni İnan’ın yanmış elbiseleri geçtiğimiz günlerde bir poşet içerisinde ailesine teslim edildi. Buradan şunu söylemek gerekiyor, bizim esas ve gerçek gündemlerimiz bunlar olmalı. Bu kırılmadan ne Kürt halkının ulaşmak istediği hedefe doğru yol alabiliriz, ne de Türkiye halklarının ulaşmak istediği hedeflere ulaşabiliriz.
 
Bir ölüm rejiminin cezaevlerinde uygulandığını görmemiz gerek
 
Buradan sorumlulara ve iktidara sesleniyoruz, o mezarlar Kürt halkının tarihidir, o mezarlar bizim tarihimizdir. İnan ailesine gönderdiğiniz poşetten iki şey çıktı; birisi devletin vahşeti ve kırımı, diğeri ise Kürt halkının direnişi. Bu halk diz çökmedi çökmeyecek, bu halk biat etmedi etmeyecek. AKP’nin yeni yüzyıl vizyonunda cezaevleri de var. Yeni cezaevi yapma hayali olan bir iktidarla karşı karşıyayız. Cezaevlerinde işkence var, cezaevlerinde ölümler var, cezaevlerinde siyasi rehineler var. Seçilmiş birçok arkadaşımızın, cezaevlerinde yaşadığı hukuksuzluğu ve rehine siyasetini hatta bir ölüm rejiminin cezaevlerinde uygulandığını görmemiz gerek. Nerede bir muhalif varsa, nerede AKP-MHP iktidarı karşısında söz kuran biri varsa, kadın, emekçi, gazeteci, siyasetçi bugün hepsi cezaevinde. 2022 yılında cezaevlerinde 81 kişi hayatını kaybetmiş. 561 ağır hasta tutsak var, 1500’den fazla hasta tutsak var. Erzincan L Tipi Cezaevinde yaşamını yitiren 70 yaşındaki kanser hastası Şakir Turan’a bu devletin adli tıp kurumu ‘cezaevinde kalabilir’ raporu verdi. Ailesi gidip kendisi ile görüştüğünde hastanenin bodrum katında en soğuk en özensiz, en sağlıksız yerde ailesiyle vedalaşması bile zar zor yapıldı ve hayatını kaybetti.
 
Onlarca infaz düzenlemesi yapıldı politik tutsaklar yararlanmadı
 
Bundan bir hafta sonra Erdoğan ATK kararını beklemeden Madımak Katliamı faillerinden Hayrettin Gül’ü serbest bıraktı. 14 Eylül de Madımak katliamın zamanaşımına uğrama tarihidir arkadaşlar. Cumhurbaşkanı bu affetme ile bir mesaj gönderiyor; bu dava bitmiştir zaman aşımına uğramıştır ve bu katliamı gerçekleştirenler bu ülkenin cumhurbaşkanı tarafından affedilmiştir, suçsuz bulunmuştur. Alevi toplumunun bu konuda yürüttüğü mücadelenin yanında olduğumuzu kaydetmek isterim.  Onlarca infaz düzenlemesi yapıldı politik tutsak hiç bir şekilde yararlanmadı, 300 politik tutsak çok su kullandığı gerekçesi ile, çok kitap okuduğu gerekçesi ile, ALES’e girmediği gerekçesi ile, zılgıt çektiği gerekçesi ile, Kürtçe şarkı söylediği gerekçesi ile infazları yakıldı. Cezaevleri işkence evlerine dönüşmüş durumda. Patnos cezaevinde kadın arkadaşlarımız, erkek gardiyanların yaptığı sayıma izin vermedikleri için işkenceye maruz kaldılar, hücreye atıldılar. 90’larda bıraktığımızı düşündüğümüz hizbul kontra yöntemi ile yani domuz bağı ile bağlandılar. Avukat arkadaşlarımız ve her birimiz bu mücadelenin takipçisi olmaya devam edeceğiz.
 
Arap ve Kürt halkının ortak mücadelesini sahiplenmeye devam edeceğiz
 
Türkiye’de Kürt sorununu derinleştiren AKP dışişleri bakanı Ortadoğu’da bu savaşı sürdürmenin ittifaklarını yaratmaya çalışıyor. 2015 yılından beri Kürt düşmanlığı için ittifak arayan bir iktidarla karşı karşıyayız. En son Dêyrazor’da yaşananlara bütün dünya tanıklık etti. Orada yaşananlar bir provokasyon. Bu devlet kendi içinde kriz yaşıyor ve bunu aşmak için Kürt sorununu derinleştirmeye ve Kürt halkının kazanımlarına müdahale etmeye yöneliyor. Son iki hafta içerisinde İran, Irak, Rusya, Körfez ülkelerine seferler düzenlendi, bu seferlerden Kürt halkının kazanımlarına savaş açma kararı çıkardılar. Dêyrazor’da yaşanan provakasyonu bütün dünya seyrediyor. İŞİD çetelerini bize Arap aşiretler olarak göstermeye çalıştılar. Açıkça ifade edelim, Dêyrazor’da yaşanan ikinci bir Kobanê kuşatması gibidir. O gün Kobanê’nin düşmesini bekleyenler, bugün Dêyrazor’da yaşananların müsebbibidir, failleridir. Kobanê ve Rojava’da bugün mücadelesini yürüttüğümüz tüm dünyaya örnek olan bir ortak yaşam örneği var. Bugün de Dêyrazor’da Kürt Arap birlikteliği ve ortak yaşama karşı bir saldırı ile karşı karşıyayız. Kobanê’de oluşan bu birlik Suriye’nin kuzeyinde o kadar etkili bir hale geldi ki özgür ve demokratik Suriye’nin gerçekleşmesinde öncü güç olacak Arap Kürt birliğine karşı mevcut iktidar bütün kanallarla saldırmaya devam ediyor.  HDP nasıl ki Kobanê direnişi karşısında halkların ortak direnişini savunduysa Yeşil Sol Parti olarak Arap ve Kürt halkının ortak mücadelesini sahiplenmeye devam edeceğiz.
 
Kürt sorunu bir demokrasi sorunudur
 
Kürt sorunundan bahsettiğimizde en önemli başlıklardan biri elbette tecrit olmak durumunda. Kürt sorunu bir güvenlik sorunu değil. Kürt sorunu bir demokrasi sorunu bir özgürlük ve statü sorunudur. Ama devlet Kürt sorunu konusunda sorumluluk almayan aklıyla bizleri cezaevleri ve mahkemelerle baş başa bırakıyor. Herkes biliyor bu ülkenin mahkeme tutanakları Kürt halkının mücadelesini savunduğu dosyalarla doludur. Dönüp oraya bile baksalar bu halkın mücadelesinden vazgeçemeyeceğini kazanımlarını sahipleneceğini görecekler. Yine birilerinin ortalığı karıştırmak istediği ve Kürtleri savaşa sürüklemek istediği çok açık. Dêyrazor yerlidir millidir diyenler bunun faillleri. Kucaklaşma fotoğraflarını her birimiz gördük.  Şunu söylemek gerekiyor, bu kucaklaşmadan halkalar lehine bir şey çıkmadı çıkmayacak Bu kucaklaşmadan Kürtlere ölüm ve Kürt halkının bütün kazanımlarının gaspından öte bir şey çıkmayacaktır.
 
Tecrit var demeye ve buna karşı mücadele etmeye devam edeceğiz
 
Kürt sorunu aslında inkara dayalı bu inkarın en derinleştiği yer tecrittir. Çünkü tecrit Kürt sorununda inkardır. Bu inkar üzerinden dört bir taraftan savaş devam ediyor. Öyle ki tecridi konuşmak bile tecrit edilir hale getirildi. Yeşil Sol Parti olarak alanlarda vekil arkadaşlarımızı mücadele arkadaşlarımızın bu konuyla ilgili her söz ciddi saldırıyla karşı karşıya kalıyor. Yaptığımız doğru. Çünkü bize saldıranlar Kürt halkının kimliğini dilini kültürünü tarihini tanımayanlardır. Ne kadar saldırırlarsa saldıranlar biz tecrit var demeye devam edeceğiz bu tecridin kaldırılması için mücadele edeceğiz.
 
İmralı tecridi sadece Kürtlerin sorunu değildir yayılmış bir rejimdir
 
İmralı tecridi sadece Kürtlerin sorunu değildir bütün ülkeye yayılmış bir rejim haline geldi. Özgür ve eşit bir yurttaş olarak yaşamak isteyen Kürt halkının kaderiyle Türkiye halkının kaderi umduğumuzdan daha fazla ortaklaştı. Dolayısıyla ekoloji mücadelesinde, emek ,kadın mücadelesinde yan yana gelişlerimizin her biri tecrit mücadelesinde yan yana gelmek durumunda. Bu ülkede yaşanan yozlaşma ve çürümeyi tecrit rejiminden ayrı ele alamayız.  Bunun anlatmak durumundayız. Halkımızı savaş konusunda tecrit konusunda ve bizim yapabileceklerimiz konusunda barışın bir ütopya olmadığı konusunda erkek devlet aklının bize dayattığından öte bir şey olmadığı konusunda ortaklaşma yaratmak durumundayız. bugüne kadar yaptıklarımızla yol aldık ama güçlü bir sahiplenmeye ihtiyaç vardı. Tecrit bir hukuk katliamı hukukun dışına çıkılması devlette süreklilik esastır denir ya. Demirel’de söylemişti “devlet zaman zaman rutin dışına çıkar” AKP rutin bırakmadı, sınır bırakmadı. Adalet, hukuku katleden bir sisteme boyun eğmemizi istiyor. Cumartesi Annelerinin her hafta gözaltına alınması, öğretmenlerin ters kelepçe ile gözaltına alınması 3-4 insanın en temel demokratik hakkı olarak bir araya gelmesine izin verilmemesi tecrit rejiminden bağımsız değildir.  O yüzden tecrit Türkiye sorunudur, hepimizin mücadele etmesi gereken bir alandır.
 
Demokratik siyaseti en önemli güç haline getirmek zorundayız
 
Seçim sonucu ciddi toplantılar yaptık. Seçim sonrası en cesur eleştirilerin olduğu toplantılar oldu. Bu cesur eleştiri bizimle beraber yıl alam mücadele arkadaşlarımızın ve halkımızın bu paradigmayı sahiplendiğinin en büyük göstergesidir. Bu bize güç kattı. Eksiklerimizi gördük. Nasıl yol alabileceğimizi tartıştık. Ama bugün burası bu kararların somutlaşacağı başlıkların netleşeceği yerlerden biri. Bu çalışmayı yürütürken sadece toplantılardan yapmadık. Önceki dönem eş genel başkanlarımız ve cezaevlerindeki arkadaşlarımızdan, sürgünde olan arkadaşlarımızdan görüş aldık. Selahattin Demirtaş’tan Figen Yüksekdağ’dan Gültan Kışanak’tan, Alp Altınörs’ten, Sebahat Tuncel’den, Leyla Güven’den Mahir Sayın’dan Ertuğrul Kürkçü'den Nasrulllah Kuran’dan yeni dönemin inşasında konferansa giderken yapabileceklerimiz konusunda katkılarını istedik. Bir araya getirdiğimiz komisyonumuz arkadaşlarımız gönderdiği bilgi ve belgelerden faydalandı.  Buradan sizler aracılığınızla hem sürgünde olan arkadaşlarımızla hem de cezaevlerinde olan arkadaşlarımıza selam olsun. Demokratik uzlaşı özgür bir siyaset ve evrensel hukuk bizim temel ilkelerimiz. Bugün demokratik siyaseti Türkiye’de en büyük güç durumuna getirmek durumundayız. Bu çerçevede devletin her yerden bize saldırdığı yerde bizlerin mücadelemizi büyütmek hepimizin görevi. Özgür insana ve özgür topluma yakışır baharlar yaratmak iddiamız var. Tarih bizi mücadeleye zaman ise başarıyı dört ile sahiplenmeye çağırıyoruz Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum yolumuz açık olsun.”