‘Felaketlerin sebebi neoliberal politikalardır’

  • 17:05 11 Aralık 2021
  • Siyaset
ANKARA - Çevre, Şehircilik ve iklim Değişikliği Bakanlığı üzerine değerlendirmelerde bulunan Oya Ersoy, bölgede yaşanılan sel felaketlerinin sebebinin iklim krizi olmadığını, neoliberal politikaların yarattığı bir ekolojik kriz olduğunu belirtti.
 
Meclis Genel Kurulu’nda Sağlık Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve bağlı kuruluşlar ile 2020 Kesin Hesapları görüşülüyor.  Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Oya Ersoy, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı üzerine değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Halkın aklıyla dalga geçmeyin’
 
Bütçe görüşmeleri başladığında, doların 9 lira 26 kuruş olduğunu şimdi ise 14’e dayandığını söyleyen Oya, Meclis’te bütçe görüşmeleri başlamadan bütçenin yüzde 1’ini yok olduğunu belirtti.  “Peki, biz neyi görüşüyoruz şu an?” diye soran Oya, “AKP Genel Başkanı açıklama yapıyor, diyor ki: ‘Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan anlayışa asla müsaade etmem.’ Ya, gerçekten halkın aklıyla dalga geçiliyor. Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan kim? Bizzat saray, AKP iktidarı. Biliriz ki her gerici iktidar sıkıştığında dini kullanır, din bezirgânlığına sığınır. Evet, AKP Genel Başkanı yine, dün Bakara suresinde alıntı yaptı, ‘Muhakkak ki sizi biraz korku ve açlıkla mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle deneriz.’ dedi. Ya, soruyorum: Korku salan kim? Açlık yaratan kim? Mallardan, canlardan, ürünlerden eksilten kim? Yine bu iktidar. Halkın aklıyla dalga geçmeyin” dedi.
 
‘Siz dolar istifçilerinin, vurguncuların, 5'li çetinin yanındasınız’
 
Halkın bilerek ve istenilerek yoksullaştırıldığına dikkat çeken Oya, “Amacınız Türk lirasının değerini düşürmek ve memleketi yabancı sermaye için ucuz emek cenneti hâline getirmek, tek amacınız bu. Siz dolar istifçilerinin, vurguncuların, 5'li çetinin yanındasınız. Ve mandacılıktan bahsediyorsunuz, ben size mandacılığın ne olduğunu söyleyeyim: Şehir hastanelerini Danimarka'ya satıp bir de üzerine hasta garantisi ücret ödemektir mandacılık. Ve mandacılık ‘En kelepir memleket bizim ki.’ diye övünmektir. Siz, Türk lirasının değerini düşürüp memleketin yer altı ve yer üstü varlıklarını kelepir fiyatına yabancı sermayeye peşkeş çekmek için sunuyorsunuz. Evet, siz, şehir hastanelerini yandaşlarınıza yaptırıp onların da Danimarka şirketine satmasını sağlayanlarsınız. Siz Katarlıların, Birleşik Arap Emirlikleri’nin kapısına gidip ülkeyi kelepir fiyatına satmaya çalışanlarsınız” diye belirtti.
 
‘340 bin hektarlık orman alanı yok edildi’
 
İktidarın yıllardır tarihi ve kültürel varlık diyerek, talanda sınır tanımadığını ifade eden Oya, “Ormanlar bundan en fazla nasibini alanlar. Orman Kanunu'nun uygulanması hakkında yönetmelikte değişiklik yaptınız, en son yaptığınız değişiklikle orman alanlarının yapılaşmasının önünü açtınız. Evet, bunu ilk defa yapmıyorsunuz, yirmi yıldır kamu yararı bahanesiyle, bunun arkasına sığınarak -ki bu kesinlikle ve kesinlikle şirket yararı- ormanlık alanları talan ettiniz. Sadece 2010 ile 2020 arasında on yılda 11 kez yasa ya da kararname çıkartıp orman alanlarını orman alanı vasfı dışına çıkardınız ve kullanıma açtınız. Sadece 2012 ile 2020 arasında tam 50 bin işletmenin orman alanlarında kurulmasına izin verdiniz. Bu izinlerle yaklaşık 340 bin hektarlık orman alanı yok edildi” ifadelerinde bulundu.
 
 ‘Bölge halkına ne bıraktınız?’
 
Ülke topraklarının karış karış maden ruhsatı verilerek delik deşik edildiğine vurgu yapan Oya, konuşmasına şöyle devam etti: “Kaz Dağları'ndan Murat Dağı'na, Edirne'den Kars'a madencilik ve enerji şirketleri eliyle ormanları yok ediyorsunuz. Yandaşlarınız maden çıkardığı bölgenin tüm güzelliklerini yok edip bölgenin posasını ardında bırakarak gidiyor. Peki, ya bölge halkı... Onlara sadece çevre kirliliği, talan edilmiş topraklar, kirlenen su varlıkları kalıyor. Kentlerin yağması, doğanın talanı üzerine kurulu neoliberal politikaların sonucunda son bir yıldır yaşadıklarımız: Tuz Gölü'nde suların çekilme oranı yüzde 65; buğday, arpa, mercimek, pamuk gibi çeşitli ürünlerin yetiştiği Amed, Mardin ve Batman'da kuraklık kuru tarımın yüzde 70'ini etkiledi ve arazi çorak hâle geldi, önümüzdeki yıl için Türkiye tahıl ve bakliyat ithal etmek zorunda kalacak; sanayi ve evsel atıkların boca edildiği Marmara Denizi'ni de müsilaj kapladı; iklim krizi ve yüksek sıcaklıklar nedeniyle Antalya ve Muğla başta olmak üzere, Akdeniz ve Ege Bölgesi'nde yüz binlerce ormanlık alan kül oldu; Kastamonu, Bartın, Sinop, Artvin, Kars, Van ve Hakkâri'de sel felaketleri meydana geldi. Evet, bunun adı ‘iklim krizi’ değil; bu, neoliberal politikaların yarattığı tam anlamıyla bir ekolojik krizdir. Doğa kendini yenileyemiyor, sizin talanınızın hızına yetişemiyor ve ölüyor.”
 
‘Millet bahçeleri, TOKİ eliyle yapılan rant projesidir’
 
İktidarın Paris iklim anlaşmasını imzalamakla “övündüğünü” bununla övünürken, ormansızlaştırmaya son vermek yerine kalan ormanları talana açmayı hedeflediğini dile getiren Oya, “Bakın, bir yandan ormanları katlederken diğer yandan da ekoloji koridoru oluşturmak bahanesiyle 81 ilde millet bahçelerini yaygınlaştırmaktan bahsediyorsunuz. Ben size millet bahçelerinin ne olduğunu söyleyeyim, millet bahçeleri, TOKİ eliyle yapılan bir rant projesidir. Ekoloji koridorundan bahsediyorsanız, öncelikle Validebağ'dan elinizi çekin. Validebağ Korusu İstanbul'un Anadolu yakasının en büyük doğal yeşil alanı ve birinci derece doğal sit alanıdır. Eğer bugün hâlâ varlığını koruyorsa Validebağlıların direnişi sayesindedir. Millet bahçelerine ayırdığınız rakamı vereyim: Sadece 2021 yılı 7 bakanlığın bütçesini aştı. ‘Bunları TOKİ'ye yaptırıyorsunuz.’ demiştim, TOKİ'den bahsetmişken TOKİ'nin kuruluş amacını hatırlayan var mı burada? Sosyal konut üretimi. Dünyada 2021 yılında en çok kira artışı olan ilk 5 şehrin 3'ü Türkiye'de: İstanbul, İzmir, Ankara. Ülke genelinde kiralar son bir yılda yüzde 55 oranında arttı ve yurttaşlar ciddi bir barınma sorunuyla karşı karşıya. Siz ne yapıyorsunuz? ‘Kentsel dönüşüm’ adı altında -bu, nerede bir dönüşüm görürseniz orada mutlaka bir mala çökme anlayın, emeğe çökme anlayın- insanları kendi mahallelerinden, evlerinden koparıp şehir dışlarına sürme operasyonu yapıyorsun. İstanbul'da Fikirtepe, Tozkoparan, Kağıthane, Çekmeköy ve Farabi Sokak'ta yapılan budur” şeklinde konuştu.
 
‘Katı atık toplayıcıların ekmeğine göz diktiniz’
 
Çevre Bakanlığı’nın, çevreye duyarlı, depreme dayanıklı, sağlıklı konutlarda insanca yaşanılmasını sağlayacak projeler yapmak yerine betona ve ranta dayalı inşaat politikaları uygulandığını dile getiren Oya, “Evet, ‘emeğe çökme’,  ‘kentsel dönüşüm’ derken -‘çökme’ dedim dönüşümlerin hepsinde bir çökme var- şimdi de bir ‘geri dönüşüm’ adı altında katı atık toplayıcılarının emeğine göz diktiniz, İstanbul'da Bahçelievler ve Ümraniye başta olmak üzere katı atık toplayıcılarının yaşadığı depolara baskınlar yaptınız, yüzlerce atık toplayıcısının çekçeklerine el koydunuz. Katı atık işçilerine saldırmanızın nedeni çevre kirliliğini engellemek falan değil, Çevre Ajansına devretmek. ‘Sıfır Atık Projesi'yle ekonomiye katkı sağlamak’  dediğiniz şey şirketlerinize yeni rant kapısı açmak. Şimdi, Çevre Ajansı ne yapıyor? Bu Ajans, Türkiye'nin toplam 38 milyar lira olan atık sektörünü kontrol altına alma derdinde ve hedefi de bütün atıklar değil ha, sadece depozitolu atıklar. Yani para getiren atıklar Türkiye Çevre Ajansının olacak, getiremeyen atıklar ne olacak? Elektrik Piyasası Kanunu gereğince yakılacak, biyokütle sayılacak ve fahiş devlet teşvikleri de yine halkına ödetilecek” sözlerini kullandı. 
 
‘Kürt halkının haklarını sağlamadan bu ülke düzelmez’
 
Oya son olarak şu ifadeleri kullandı: “Geçmediğimiz köprülerin, kullanmadığımız otoyolların parasını ödediğimiz gibi, dönüştürülmeyen atıkların maliyetlerini de halka ödeteceksiniz. Evet, konuşmamı katı atık toplayıcılarının bir sözüyle bitirmek istiyorum, katı atık toplayıcıları diyor ki: ‘AKP çöpümüze kaldı.’ Evet, bu halkın çöpleri bile artık sizi kurtaramayacak ve siz gittikten sonra bizim gerçekten çok işimiz var, biz yirmi yıl boyunca yıkılan bir ülkeyi yeniden inşa etmek zorundayız ve AKP'nin yarattığı bu hasarı gidermek adına, birilerinin düzenin aksayan yanlarını sözde iyileştirip, yola devam etme niyetinde olduğu açık. Ben, buradan bu niyette olanlara da bir iki laf etmek, onlara seslenmek istiyorum: Sarayın üzerine tüy diktiği bu köhne düzeni iyileştirmeyle, güçlendirmeyle sürdüremezsiniz. Evet, Kürt halkının haklarını sağlamadan bu ülke düzelmez, kadınlar eşit ve özgür olmadan olmaz. Din bezirgânlarının tamamı bu toplumdan yalıtılmadan, Diyanet kapatılmadan olmaz, eğitim sistemi topyekûn değişmeden, üniversiteler özerk ve demokratik olmadan bir gelecek planı yapılamaz. Çevre ve doğa talanı tamamen engellenmeden olmaz, bu sömürü düzeni bitmeden olmaz; kısacası sosyalizm olmadan, sosyalistlerin iradesi olmadan olmaz”