‘HDP kapatılırsa, AKP demokrasiden vazgeçtiğini resmi olarak iletmiş olacak’

  • 09:08 9 Haziran 2021
  • Siyaset
ANKARA - HDP’nin kapatılması istemiyle açılan davaya tepki gösteren sendika temsilcileri, davanın yeniden gündeme getirilmesini değerlendirdi: “HDP’nin kapatılması kararı çıkarsa, AKP demokrasiden vazgeçtiklerini resmi olarak iletmiş olacak. AKP nereden kaybettiyse demokrasi de oradan kazanacaktır. HDP’nin sahiplenilmesi demek demokrasiye de sahip çıkmak demektir.”
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve demokratik kitle örgütlerine yönelik saldırılar hız kesmeden devam ederken, HDP’nin kapatılması istemiyle ikinci kez iddianame hazırlanarak Anayasa Mahkemesi’ne sunuldu. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı 17 Mart’ta HDP’nin kapatılması istemiyle AYM’de dava açmış, hazırlanan iddianame AYM tarafından yapılan ilk incelemenin ardından eksikliklerin giderilmesi talebiyle Yargıtay’a geri gönderilmişti. Yaklaşık 3 ay sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 7 Haziran’da HDP’nin kapatılması istemiyle yeniden AYM’de dava açtı. 850 sayfadan oluşan iddianamede, 500 partili hakkında siyasi yasak istenirken ayrıca, hazine yardımının kesilmesi ve partinin banka hesaplarına el konulması da talep edildi.
 
Sendika temsilcileri HDP'nin kapatılması istemiyle açılan davaya tepki gösterdi.
 
‘7 Haziran AKP için dönüm noktası’
 
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Kadın Sekreteri Gülistan Atasoy, davanın 7 Haziran’da açılmasına dikkat çekerek, 7 Haziran’ın AKP’nin 18 yıllık iktidarında bir dönüm noktası olduğunu vurguladı. 7 Haziran’ın, demokratik bir yönetim isteyen tüm kesimlerin bir araya gelerek sürece müdahale ettiği "tarihsel" bir aşama olduğunu söyleyen Gülistan, “İktidar bloğunun kapatma davasını böyle bir tarihe denk getirmesinin nedeni, halk birlikteliğine karşı gösterilen tahammülsüzlüğün simgesel belirtisidir. İktidarın böyle taktiksel bir çizgisi var. Tüm kesimlerin, iktidar tabanının bile ‘kral çıplak’ dediği bir süreçten geçiyoruz. Olası bir erken seçimde Kürt tabanını devre dışı bırakma hesaplarından biri olarak görmek gerekir. Bir diğeri de son dönemlerde Sedat Peker’in itiraflarından sonra devlet, siyaset, mafya ve sermayenin bu ülkeyi getirdiği noktadır” ifadelerini kullandı.
 
‘Demokrasiye tahammülü olmayan bir iktidar’
 
Hukukun bütünüyle devre dışı bırakıldığı, demokrasi talep eden tüm kesimlere yönelik baskıların oluştuğu, çeteleşmiş devlet ilişkilerinin ortaya çıktığı bir süreçte yargı mekanizmalarının devreye geçememesini, iktidarın müdahalesine bağlayan Gülistan, “Siyasi ve ekonomik çözümsüzlüğün hem nedeni hem de sonucu olarak ortaya çıkan sonucun üstünü örtme ve gündemi değiştirmek için bir sürecin başlatıldığını söyleyebiliriz.  AYM tarafından HDP’nin kapatılması kararı çıkarsa, AKP demokrasiden vazgeçtiklerini resmi olarak iletmiş olacak. Kazanılacak bir hukuk zaferi ise aynı zamanda demokrasinin yolunu da açacaktır. Demokrasiye tahammülü olmayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Demokrasi demek çeteleşmiş, kirli, mafyavari ilişkilerin açığa çıkması demek.  Bu nedenle demokrasiye bir darbe vurulmak isteniyor. Kürt muhalefetine bir müdahale yapılarak var olan kutuplaşmayı da milliyetçilik zemini üzerinden yürütmeye çalışıyorlar” dedi.
 
‘AKP nereden kaybettiyse demokrasi de oradan kazanacaktır’
 
Gülistan, bütün kesimlerin en temel ihtiyacı olan demokrasinin halkın büyük bir kesimi tarafından savunulduğunun ve onların bir araya gelmesiyle bütün oyunların boşa çıkacağının altını çizdi. 7 Haziran’daki birlikteliğin tekrar oluşması gerektiğini kaydeden Gülistan, şunları söyledi: “AKP nereden kaybettiyse demokrasi de oradan kazanacaktır. HDP’nin sahiplenilmesi demek demokrasiye de sahip çıkmak demektir. Kadınların bütün toplumsal mekanizmalarda, siyasette var olmasının güvencesi demektir. HDP ile dayanışmak ve bir arada olmak hem demokrasiyi savunmak hem barışı savunmak hem de bu ülkedeki gerçek bir adaletin savunucusu olmak, bir araya gelmek ve bütün bir toplumu kazandıracak bir sürecin de yürütücüsü olmak demektir.”
 
‘Demokrasiye darbe vuran uygulamalarından vazgeçmeleri gerekiyor’
 
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Kadın Sekreteri Gönül Adıbelli, iktidarın toplum nezdinde inandırıcılığını yitirdiğini belirterek, ekonomik kriz, dış siyasetteki kriz ve pandemi sürecini yürütemediğini ifade etti. İktidarın mafya ile ilişkilerinin ortaya çıkmasıyla birlikte algı değiştirmek için, demokrasi güçlerini, emekçiyi, bütün muhalif kesimi gündemden düşürmek için böyle HDP’yi kapatma istemini yeniden gündeme getirdiğini aktaran Gönül, “Bir siyasi partinin kapatılması sadece bir siyasi partinin kapatılması demek değildir, aynı zamanda o siyasi partinin temsil ettiği kesimin taleplerinin de yok sayılması anlamına geliyor. Bu algıları değiştirmek için sivil toplum kuruluşlarına yönelik de baskı ve gözaltı operasyonları oldu. Demokrasiye darbe vuran bu uygulamalarından vazgeçmeleri gerekiyor” dedi.
 
‘Barış ortamı ve diyalog kanalları zorlanmalı’
 
Ülkedeki asıl sorunun demokrasi sorunu olduğunu vurgulayan Gönül, halkların ve emekçilerin ihtiyacının siyasi kanalların kapatılması değil, farklılıkların kendini bir arada ifade edebileceği bir demokrasi ortamının oluşması olduğuna vurgu yaptı. Gönül, barış ortamı ve diyalog kanallarının zorlanması gerektiğinin altını çizerek, “Hukuksuzluk ve adaletsizliğin olduğu bir yerde demokrasi ve barıştan söz edemeyiz. Baskılar, gözaltılar ve siyasi partilerin kapatılması demokrasiye bir darbedir. Bütün muhalif güçlerin bir arada olması gerekiyor. Tek çaremiz bütün emekçilerin, ezilen halkların bir arada olabileceği bir muhalif gücün olması ve tek ses çıkarılmasıdır. Çünkü bizim demokrasiye ve barışa ihtiyacımız var” sözlerine yer verdi.
 
‘Mafyanın devletleştiği, devletin mafyalaştığı yozlaşma süreçleri başlamıştır’
 
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Genel Başkanı Nejla Kurul ise kapitalizmin bireyciliği, özel mülkiyeti ve rekabetinin, herkesin herkese karşı savaşını olağanlaştırdığının altını çizerek, “Kapitalist sermaye birikimi ve onun politik gücü (AKP-MHP iktidar bloğu), ‘ayrımsız hep birlikte, kolektif olarak ne olacağımız konusunda düşünce üretemez ve eyleyemez.  Kapitalist sermaye birikimi mantığı, muhafazakâr ve ırkçı kültürel kodları güçlendirerek ve ötekileri karşısına alarak, kutuplaştırarak, toplumu bölerek yönetir. Kapitalist makine, böl-yönet anlayışı, toplumu medya yoluyla kendi hedefleriyle uyumlu hale getirme, öteki kültürleri istila etme ve zor aygıtları ile boyun eğdirme stratejileri ile makine bozulsa da çalışır. Kapitalist üretim ve bölüşüm yordamında gizli mafya ilişkilerine benzer süreçler ile yasaların olduğu, ancak yasaların keyfi biçimde uygulandığı sınır tanımaz bir sistem arasındaki çizgi muğlaklaşır, kırılganlaşır. Artık mafyanın devletleştiği, devletin ise mafyalaştığı yozlaşma süreçleri başlamıştır”  şeklinde konuştu.
 
‘Kutuplaştırılan toplumun en ötekisi kapatılmak isteniyor’
 
HDP’ye dönük kapatma davasının yeniden gündeme getirilmesinin nedenlerinin birden fazla olduğunu vurgulayan Nejla, milyonlarca seçmene sahip olan HDP’nin, “ırkçı-dinci argümanların arkasında saklanan büyük yolsuzlukları, yozlaşmış bürokratları ve siyasetçileri gizleyen egemen siyaset biçimini ve olanı biteni cesaretle kamuoyuna anlatan bir siyasal parti olduğunu” söyledi.  Serbest piyasalarla mafya ilişkileri arasındaki ayrımın muğlaklaştığı aşamada, HDP’nin radikal adaletli sosyal ve ekonomik dönüşümleri zorlayabilecek politik bir özne olduğunu dile getiren Nejla, “İkincisi, kısa erimde Türkiye siyasetinin önünde bir erken seçim ya da 2023 seçimleri duruyor. HDP seçimlerin kritik siyasal partilerinden, dinamiklerinden birisi. Türkiye seçim atmosferine girmiştir. HDP’nin demokrasi bloğuna desteği yok edilmek istenmektedir. Üçüncüsü şu olabilir; Türkiye halkları, OHAL rejimi, kağıt üstünde ortadan kaldırılmış gözükse de OHAL Komisyonu’nun ve KHK’lerin varlığını devam ettirmesinden de anlaşılacağı üzere ‘korku kültürü’ ile ‘sessizlik sarmalı’ içinde yönetmeye alışmış, adeta OHAL uzatmalarını oynayan, otoriter bir rejim altında yönetiliyor. Kimi operasyonlarla ‘iç tehditler’ hatırlatılıyor, yerli-milli ‘aynılaştırılan’ların karşısına ‘fark’lı, öteki algısı yerleştiriliyor. HDP, bu bağlamda kutuplaştırılan toplumun, bir kutbunun en ötekisi olarak kapatılmak isteniyor” dedi.
 
‘HDP’nin kapatılması, milyonlarca seçmenin öfkesi demektir’
 
Haziran ayı, Gezi Direnişi ve özellikle 7 Haziran 2015 seçimlerinin siyasal iktidarın unutamadığı tarihler olduğuna işaret eden Nejla, HDP'ye dönük kapatma davasının 7 Haziran’da yeniden gündeme gelmesinin rastlantı olmadığını belirtti. Nejla, “Siyasetin merkezinde yer alan Sedat Peker videolarından kamuoyunu uzaklaştırmak için de ‘cambaza bak’ anlayışı ile devreye bu tarihte sokularak birden fazla amaca hizmet etmesi istenmiş olabilir. HDP’nin artık tıkanmış, siyaset üretemeyen egemen ‘yerli-milli’ (Türkçü, siyasal İslamcı, ataerkil, neoliberal) Türkiye siyasetinin emekçiler ve ezilen sınıflar lehine açılımını sağlayabilecek önemli bir politik hat olduğunu düşünüyorum. HDP’nin kapatılması, milyonlarca seçmenin öfkesi ve küskünlüğü demektir. HDP, Türkiye çokluğunun, demokrasisinin, barış içinde birlikte yaşamın güvencesidir. HDP, ‘başka türlü bir siyaset, başka türlü bir üretim ve bölüşüm, başka türlü bir yaşam mümkündür’ diyen düşünceler ve eylemler sunuyor Türkiye kamuoyunun önüne” ifadelerini kullandı.
 
‘Eşit ve adil bir toplumda yaşamak mümkündür’
 
6 milyon seçmenin yok hükmünde sayılamayacağının altını çizen Nejla, konuşmasını şöyle sonlandırdı: “Kendisi hakkındaki hiç bir suç iddiasını araştırtmayan, özellikle Sedat Peker’in iddiaları konusunda savcıların hiçbirinin harekete geçmediği bu süreçte, iktidar bloğu tarafından HDP suçlulaştırıldıkça, HDP ile mesafelenmek yerine HDP’nin, meşru bir siyasal parti olduğu cesaretle ve sıklıkla ifade edilmelidir. Muhalif siyasal partiler, demokratik kitle örgütleri, devlet-dışı demokratik örgütler bilinç ve eylemlerinde HDP’nin varoluş durumunu yeniden gözden geçirmeli, bu siyasal partinin programını gözden geçirerek birlikte yol alma olanaklarını tartışmalı, kendisini AKP-MHP iktidar bloğunun kodlarından kurtarmalıdır. Tek başına kurtuluş yoktur, iktidar bloğundaki yozlaşmanın, demokrasiden ve laiklikten hızla uzaklaşmasının, derin yoksullaştırmanın bu kötü siyasal ikliminde iktidarda olmayanlar, emekçiler ve ezilenler olarak birbirimizle konuşmak, birbirimizi anlamak ve hep birlikte barış içinde özgür, eşit ve adil bir toplumda yaşamak mümkündür.”