Züleyha Gülüm: İstanbul Sözleşmesi'nden asla vazgeçmiyoruz

  • 14:23 26 Mayıs 2021
  • Siyaset
 
ANKARA - HDP’li Züleyha Gülüm, Meclis’te gerçekleştirdiği basın toplantısında, “Yıllardır katliamcı ağın açığa çıkarılması için uğraşıyoruz. Biz haklarımızdan da hayatlarımızdan da birbirimizden de İstanbul Sözleşmesi’nden de asla vazgeçmiyoruz” dedi.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, Meclis’te güncel gelişmelere ve İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin ardından artan kadın katliamlarına ilişkin basın toplantısı düzenledi.  
 
‘Yıllardır katliamcı ağın açığa çıkarılması için uğraşıyoruz’
 
Ortaya dökülen mafya, çete ve devlet ilişkilerinin tüm toplumun gündeminde olduğunu vurgulayan Züleyha, bunların hiçbirinin yeni şeyler olmadığını belirtti. Kayıp yakınları, cumartesi anneleri olmak üzere uzun yıllardır bu ağın, katliamcı ağın açığa çıkarılması için uğraştıklarına dikkat çeken Züleyha, “Bugün de tüm toplum bunları konuşurken konuşması gereken, hesap vermesi gereken siyasetçiler gerçekleri gizleme, karatma peşinde. Yine iddiaları soruşturmakla görevli savcılar hakimler suspus. Bu konuda görevini yerine getirmeyenler konu muhalefet olunca, partimiz olunca, kadınlar olunca asılsız, mesnetsiz iddialarla gözaltı operasyonları yapmaya,  davalar açmaya hiç geri durmuyorlar. Zira yargının tek gündemi iktidarın bekası. Siyasi iktidar HDP’yi, siyaset yapan kadınları, temsilcilerimizi yargılamaya çalışıyor. Ancak herkes  şahit oldu ki HDP o duruşma salonlarında yargılanan değil  iktidarın talimatlı yargısını yargılayan oldu” sözlerini kullandı. 
 
‘Kobanê Davası kadın özgürlük mücadelesine darbe vurma davasıdır’
 
Kobanê Davası’na değinen Züleyha, bu davanın bir bütün olarak partilerine ve toplumsal muhalefete yönelik kumpas davası olduğunu ve aynı zamanda kadın özgürlük mücadelesine darbe vurma davası olduğunun altını çizdi. Züleyha, “Bu uydurma davanın halkın iradesini yok saymanın, demokratik siyaseti tasfiye etmenin yanında hedeflediği en önemli noktalardan biri de kadın siyasetçilerin fikriyatını, siyaset yapma alanını ortadan kaldırmaktır. Zira HDP, cinsiyet eşitliğinin, hayatın her alanında olduğu gibi siyaset alanında da yer bulması için mücadele eden ve bunun pratiklerini açıkça sergileyen bir parti olmuştur. Eşbaşkanlık sistemini ilke edinmiş, eşit temsiliyeti temel alan HDP, mevcut düzen partilerinin ve erkek egemen sistemin üzerinde de önemli bir baskı unsuru haline gelmiştir. Tüm dünya kadınlarıyla, feministlerle el ele olan, siyasette kendi varlıklarını kabul ettiren, karar alma süreçlerinin başat aktörü olan kadınlar; gücünü baskıdan, otoriteden, erkeklikten alan iktidarları zorladılar. Şiddete, tacize, zorbalığa, emek sömürüsüne, patriyarkal kapitalizme karşı kadın mücadelesini büyüten biz HDP’li kadınlar, işte bu yüzdendir ki Kobanê Davası’nda siyasi hedef haline geldik ve en çok yargılanmaya, rehin alınmaya çalışılanlar olduk” ifadelerini kullandı.
 
‘Kobanê Davası’nda kadınlar yargılanan değil yargılayan oldu’
 
Kobanê Davası’nda yargılanmaya çalışılanın kadın mücadelesi olduğuna işaret eden Züleyha, DAİŞ çetelerine karşı direnen Kobanê halkı ve kadınlarla dayanışma göstererek mücadeleyi yükselten kadınların yargılanmak istendiğini söyledi. Duruşma salonlarında kadınların yargılanan değil yargılayan olduğunun altını çizen Züleyha, “Hesap veren değil hesap soran oldu! Gücü erkek iktidarlardan alan erkek yargı yalnızca kadınların hayatlarını çalan erkeklere mükafatlar vermiyor, hayatlarını isteyen, ‘biz varız’ diyen kadınların da nefeslerini kesmeye çalışıyor. Bu dava bunun en önemli göstergelerinden biriydi. Ama kadın siyasetçiler bu tavra, tarza gereken cevabı verdiler. Erkek yargının, mahkeme başkanının erkeklik gösterisi ile karşı karşıya gelen kadınlar iktidarını, yetkisini kötücül bir şekilde kullanan talimatlı yargıçları yargılayan oldular! Sadece yargı değil elbette, tek tek bütün kurumları ve devletin kendisi de erkek egemen zihniyetle örülmüş durumda” dedi.
 
‘İstanbul Sözleşmesi iktidarın kadınlara bir lütfu değildir’
 
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin erk zihniyetin bir parçası olduğunu kaydeden Zülayha, siyasi iktidarın bu kararla kadınları şiddete karşı koruma, şiddeti önleme ve failleri cezalandırma sorumluluğunu açıkça reddetmiş olduğuna dikkat çekti. Erkek yargıyı tanımadıklarını aktaran Züleyha, “Biz kadınlar elbette ki hukuksuz ve kadınların can güvenliğine karşı olarak alınmış bu kararı tanımıyoruz. Sözleşmeden çekilme kararının 1 Temmuz’da yürürlüğe girmesine engel olmak için mücadelemiz sürüyor. Parti olarak da kararın iptali için dava açtık. Sadece hukuki yolla mücadelemiz sürmüyor; Meclis’te, sokakta, meydanlarda, her alanda İstanbul Sözleşmesi bizimdir, vazgeçmiyoruz demeye devam ediyoruz. İstanbul Sözleşmesi kadınların bin bir emekle yıllarca verdiği mücadelenin bir kazanımıdır. İktidarın kadınlara bir lütfu değildir, bir gece yarısı tek adamın kararıyla feshedilemez” sözlerine yer verdi.
 
Züleyha açıklamasını şöyle sürdürdü:
 
“İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı verilen tek adam kararıyla ‘çıktık’ denilmesinden bu yana sadece basına yansıyan haberlere bakıldığında; 54 kadın erkekler tarafından katledildi. Bu süreçte LGBTİ’+lar hiç olmadığı kadar nefretin ve şiddetin odağı haline getirildi. Şiddet mağduru kadınlar  şikayet için gittikleri karakollardan geri çevrildi, kadınlar baştan savıldı, eksik bilgilendirildi, koruma kararı veren hakimler bu kararlardan imtina etmeye başladı. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararı şiddet faili erkekleri ve şiddete maruz kalan kadınların başvurduğu merkezleri (kolluk, yargı vs) bir şey yapmaması yönünde güçlendirdi ve erkeklere şiddet konusunda cesaret verdi. Çocuk istismarcılarına beraat kararları verildi.
 
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararı alındığı bir iklimde kurulan Meclis, Kadına Yönelik Şiddetin Nedenlerini Araştırma Komisyonu'na gelerek sunum yapan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, kadına yönelik şiddet için ‘tolere edilebilir’ dedi. Görevi kadınları korumak olan bir bakanın; kadınların fiziksel, cinsel şiddete uğramasına, öldürülmesine ‘hoşgörün, katlanın, tahammül edin’ demesini biz kadınlar asla kabul etmiyoruz! Bakan Yanık’ın açıklamalarından saatler sonra 22 Mayıs gecesinde, Ankara’nın Mamak ilçesi Gülveren Mahallesi TOKİ konutlarında bir erkek dakikalarca bir kadına şiddet uyguladı.
 
İstanbul Sözleşmesinden çıkma kararından sonra;
 
*Samsun’da Ayşe Cenikli, hakkında uzaklaştırma kararı ve aile içi şiddet ile ilgili 5 ayrı dosyası olan Bülent Cenikli, tarafından apartman girişinde öldürüldü. (28 Nisan)
 
*Cezaevinden 3 gün önce tahliye olan Ramazan Menek, evini ayıran ve 8 aylık hamile olan Tuba Menek’i evine gelerek öldürdü. (2 Mayıs)
 
*İzmir Karşıyaka'da Berk Ö. adındaki erkek beyzbol sopasıyla Zeynep Ç.’yi darp ederek çocuğunun düşmesine neden oldu. Yargılanan Berk Ö. ‘silahla tehdit’, ‘kişiyi hürriyetinden yoksun kılma’ suçlarından beraat etti, ‘hakaret’ ve ‘kasten yaralama’ suçlarından 1 yıl 3 ay hapis cezası alarak tahliye edildi.
 
*İstanbul’da bir gün önce karakola giderek eski eşi için koruma talebinde bulunan N.U. adlı kadın, boşandığı erkek M.A tarafından sokağında silahla vuruldu. ( 21Mayıs)
 
 *22 Mayıs günü Balıkesir’in Edremit ilçesinde yaşayan 46 yaşındaki Sibel Zilkaya, tedbir kararı aldırdıktan 4 gün sonra, boşandığı Sezgin Zilkaya tarafından vurularak öldürüldü.
 
*Aynı gün Balıkesir’in Ayvalık ilçesinde, 3 çocuk annesi Birgül Ç. evinde bıçaklanarak öldürülmüş olarak bulundu.
 
*Sokak röportajında ‘Kul hakkı yiyenlerin memleketinde yaşıyoruz’ diyerek iktidarı eleştiren Sümeyya Avcı isimli kadın gözaltına alındı. (20 Mayıs)
 
*Dersim'de Cumhuriyet Caddesi'nde kimlik kontrolü esnasında iki uzman çavuş bir kadını ‘şüpheli’ sıfatıyla yere yatırıp darp etti. Darp edilen kadın sonrasında gözaltına alındı.( 20 Mayıs)
 
*Tokat Üniversite Kadın Meclisleri’nin kurulmasına yönelik, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi’nin rektörü tarafından bir açıklama yapılarak ‘bazı siyasi parti ve marjinal grupların desteklediği illegal bir oluşum’ ifadeleri kullanılarak engellendi.
 
Kontrgerilla-mafya ifşaatlarıyla yeniden gözler önüne serildi
 
Siyasi iktidar artık kadına yönelik şiddeti, şiddet faili erkekleri ‘tolere etmek’le değil, mağdur kadınları koruyacak politikalar üretmek ve gerekli tedbirleri almakla ilgilenmelidir! Mayıs ayı boyunca; İktidarın kadın düşmanı, erkek egemen yüzü kontrgerilla-mafya ifşaatlarıyla yeniden gözler önüne serildi. Birbirini ‘erkekçe tartışmaya’ çağırmalar, namus, kadın, ‘karısının iç çamaşırı’ sözleri, hesaplaşmanın taraflarının, tarafların destekçilerinin açıklama yapma biçimi erkekliğin kirli zihninin devlet aklı ile bütünleştiğinin göstergesi oldu. Ölümünden bu yana etkin soruşturulma yürütülmediği için ‘şüpheli ölüm’ denilerek dosyası kapatılan tüm kadınlar için soruyoruz ve sormaya devam edeceğiz; Nadira Kadirova'ya, Gülistan Doku'ya, İpek Er'e, Yeldana Kaharman'a ne oldu?
 
Biz kadınlar; Şüpheli bırakılan birçok ölümde, tarafların organize suç örgütleriyle ya da iktidardan güç alan kesimlerle ilişkilerinin açığa çıkışını tesadüf olarak görmüyoruz. Bu mafyaların ve siyasi iktidarın İstanbul Sözleşmesi’ni hedef almasını tesadüf olarak görmüyoruz.
 
Kadın cinayetlerinin artık bir kadın katliamına dönüştüğü bir dönemde İstanbul Sözleşmesi’nden ‘tek taraflı çıktık’ diyen iktidara ‘Biz haklarımızdan da hayatlarımızdan da birbirimizden de İstanbul Sözleşmesi’nden de asla vazgeçmiyoruz’ diyoruz.”