Ebru Günay: Kayyım rejimi ülkeye yayılıyor

  • 12:04 8 Ocak 2021
  • Siyaset
 
ANKARA - HDP Sözcüsü Ebru Günay, 2015 yılından bu yana süregelen çatışmalı ortamın Türkiye’nin her yerine yayılmış durumda olduğunu belirterek, "Kürt sorununa güvenlik konseptiyle yaklaşan iktidar, bir türlü hâkimiyet kuramadığı üniversitelere de el atmış durumdadır. Kürt kentlerinde uygulamaya soktuğu kayyım rejimini tıpkı tecrit rejimi gibi tüm Türkiye sathına yayma çabası içindedir. Biz uygulamanın bütün ülkeye yayılacağını 5 yıl önce söylemiştik ve ne yazık ki haklı çıktık. Bugün kayyım rejimi bütün ülkeye yayılıyor" dedi. 
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, partisinin genel merkez binasında düzenlediği haftalık basın toplantısında güncel gelişmeleri değerlendirdi. 
 
‘Tüm özgür basın şehitlerini minnetle anıyorum’
 
Gazeteci Metin Göktepe’nin katledilişinin yıldönümünde Metin’i anarak konuşmasına başlayan Ebru, “Basın şehitlerini unutmadık mirasları özgür gelecek yaratmak bizim sorumluğumuzdur. Bu faili meçhul bir cinayete değildir. İşlenen yüzlerce faili belli cinayetlerden biridir. Ancak iktidarlar ne yaparsa yapsın gerçekler er ya da geç ortaya çıkacak ve bu yalan düzeni değişecek. Bu vesileyle bir kez daha bu uğurda canlarını feda eden başta Metin Göktepe olmak üzere, Apê Musa, Gurbetelli Ersöz, Hrant Dink ve katledilen tüm özgür basın şehitlerini minnetle anıyorum, anıları önünde saygıyla eğiliyorum” dedi. 
 
‘8 yıldır bu katliam ilgili devletlerin müdahalesi ile karanlığa itilmeye çalışılıyor’
 
“Yarın kadın tarihimizin acı günlerinden biri” diyen Ebru, Paris’te katledilen Kürt kadın siyasetçiler Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’i andı. Ebru, “Bu katliam her şeyden önce Kürt halkının çözüm iradesine, barış arayışlarına, Türkiye halklarının ortak yaşam mücadelesine karşı geliştirilen ve uluslararası boyutu da olan bir katliamdır. 8 yıldır bu katliam, ilgili devletlerin müdahalesiyle karanlığa itilmeye çalışılıyor, aydınlatılmasına izin verilmiyor. Biz bu katliamın faillerini de iyi tanıyoruz ve ne olursa olsun halklara, kadın mücadelesine, özgürlük arayışına karşı gelişen hiçbir katliamın asla karanlıkta kalmasına izin vermeyeceğiz. Paris katliamında hayatını kaybeden Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez başta olmak üzere o günden bugüne devam eden saldırılarda katledilen onlarca kadını, Sêvê Demir, Pakize Nayır, Fatma Uyar’ı anarak konuşmasına devam eden Ebru, katledilen kadınların mücadelelerinin geleceğe ışık tutmaya ve umut yaratmaya devam ettiğini vurguladı.
 
‘Kayyım atanması saldırı dalgasının devamı’
 
Türkiye'nin yeni yıla birbirinden ağır siyasi gündemlerle ve topluma karşı saldırılarla girdiğini dile getiren Ebru,  AKP-MHP iktidarının, 2021 yılına; yaşanan ekonomik krizi, halkın sırtına yüklemek, yandaşlarını ise halktan topladığı kaynaklarla zenginleştirmek için hızlı bir giriş yaptığını dile getirdi. Saldırıların sadece ekonomik alanla olmadığına dikkat çeken Ebru, “ Soframızdaki ekmekle sınırlı değil ki. Halkın alın terine çöreklenen bu yüzde 1’lik zümre basına, STK’lara, Barolara, muhalefete, üniversitelere karşı amansız bir saldırı içindedir. İstiyorlar ki kimse sesini çıkaramasın, kimse itiraz edemezsin, bu yıkım tablosunu kimse görmesin, duymasın, konuşmasın. O yüzden gündem saptırıyorlar, topluma karşı saldırı üzerine saldırı gerçekleştiriyorlar. En son üniversitelere kayyım atanması bu saldırı dalgasının devamıdır. 
 
'Üniversiteler özerk olmak zorunda'
 
Üniversitelerin özerk olmak zorunda olduğunu söyleyen Ebru, “Ne yazık ki Türkiye’de üniversiteler hiçbir zaman tam anlamıyla özerk olmamış ve bilim de hiçbir zaman özgür ortamlarda maalesef üretilmemiştir. Ancak üniversite ve akademi de tarihinde hiç bu kadar cendereye de alınmamıştır” diye konuştu. Boğaziçi Üniversitesi ile birlikte 5 üniversiteye  rektör değil kayyım atandığını belirten Ebru,   Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananları şu sözlerle değerlendirdi: “Kayyım AKP/MHP iktidarının vazgeçilmezi ve yönetim biçimidir artık. Türkiye toplumu, öğrenciler, geleceğe umutla bakmak isteyen hiç kimse bu duruma rıza göstermiyor, bu dayatmayı kabul etmiyor. Boğaziçi Üniversitesinde yükselen tepki toplumsal itirazın en yalın ifadesidir. Meşru ve haklı protestolardır. Öğrenciler, akademisyenler iktidara biat etmeyerek demokratik protestolar gerçekleştiriyorlar.”
 
‘Kayyım zihniyetinin utanması olmaz, haya duymaz’
 
Boğaziçi Üniversitesine atanan kayyım rektör Melih Bulu’ya öğrencilerin “Hiç utanmanız yok mu?” şeklindeki sözlerini anımsatan Ebru, sözlerini şöyle sürdürdü: “ Bu gaspçı ve yolsuzluğa batan toplum düşmanı iktidarda da kayyım zihniyetinde utanç olmaz, olamaz. Bunlarda ar yok, haya yok; yüzleri kızarmıyor. Ama bu yüzsüzlüğün üzerine çekilen maske düştü; şiddet, yalan, gözaltılar ve manipülasyon ile gerçekler çarpıtılamaz, yapılan hukuksuzlukların artık üzeri örtülemez. Türk tipi başkanlık sistemi olarak halkın önüne konulan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin aslında rejim değişikliği olduğunu gördük. Yeni rejim kriz üretmektedir, çöküşe doğru gitmektedir. 
 
O kelepçe Kürt coğrafyasına vuruldu
 
2015 yılından bu yana süregelen çatışmalı ortam Türkiye’nin her yerine yayılmış durumda. Kürt sorununa güvenlik konseptiyle yaklaşan iktidar, bir türlü hâkimiyet kuramadığı üniversitelere de el atmış durumdadır. Kürt kentlerinde uygulamaya soktuğu kayyım rejimini tıpkı tecrit rejimi gibi tüm Türkiye sathına yayma çabası içindedir artık. Boğaziçi Üniversitesi’nin kapısına vurulan kelepçe iktidarın bilime, üniversiteye yaklaşımının en bariz göstergesi, polis devlet görüntüsünün fotoğrafıdır. Üniversite kapısına vurulan kelepçe bugün vurulmadı. O kelepçe, Kürt coğrafyasında belediyelere ilk kayyım atandığında, halk iradesine el konulduğunda vuruldu. O yüzden o kelepçe toplum iradesine vurulmak istenen kelepçedir ve reddediyoruz, kabul etmiyoruz.”
 
5 yıl önce kayyım her alana yayılır diye uyardık, haklı çıktık
 
Ebru, “Türkiyeli yurttaşlara da buradan seslenmek istiyorum, kayyım rejimi bu ülkede, Kürtlerin iradesini yok etmeye dönük bir politika olarak ortaya çıktı. Böylece milyonlarca Kürdün/yurttaşın seçme ve seçilme özgürlüğü ellerinden alındı. Biz uygulamanın bütün ülkeye yayılacağını 5 yıl önce söylemiştik ve ne yazık ki haklı çıktık. Bugün kayyım rejimi bütün ülkeye yayılıyor. Bu baskıcı rejim karşısında, bugün Boğaziçili öğrencilerin dile getirdiği gibi, biz de “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!” diyoruz” diye belirtti. 
 
‘Ağır silahları kime karşı kullanacaksınız?’
 
İktidarın bütün bu suçlarının farkında olduğunu ve toplumsal itirazın büyümesinden korktuğunu vurgulayan Ebru, “ İktidar en son TSK'ya ait ağır silah ve taşıtların emniyet ve MİT tarafından kullanılmasının önünü açtı.  Bu ağır silahları kime karşı kullanacaksınız? Niye böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duydunuz? Bu topluma karşı açık bir savaş kararı mıdır? Öğrencilerin itirazını ve toplumsal gösteri hakkını bile terörize ediyorlar. İttifakın ortağı da, “Bu bir gezidir, ezilmesi gereken komplodur” diyor.En ufak itiraz, protesto, talep hakkı artık bir komplo ve darbe olarak nitelendiriliyor. İşte asıl darbe budur! Darbe toplumu silahla tehdit etmektir. Bu iktidar darbe mağduriyeti yaparak topluma karşı süreklileşen bir darbe yapıyor. Daha önce EMASYA birlikleri vardı ve toplumsal olaylarda, illerdeki polis gücü askerin emrine sokulurdu. Bu iktidar EMASYA’nın vesayetçi olduğunu belirterek iptal etti. Ancak özellikle bunu Kürt halkına karşı devreye soktu, halka karşı orduyu, ağır silahları kullandı. Şimdi, ordunun teçhizat gücü emniyetin emrine sokuluyor. İşte bu da AKP tipi vesayettir, darbe dinamiğinin süreklileşmesidir” ifadelerini kullandı. 
 
Kobanê iddianamesi yargının nasıl yozlaştırıldığının fotoğrafıdır
 
25 Eylül günü HDP’ye yönelik başlatılan siyasi soykırım operasyonunda gözaltına alınarak tutuklanan üyeleri hakkında hazırlanan iddianamenin, yargının AKP-MHP iktidarı tarafından nasıl çökertildiği ve yozlaştırıldığının açık fotoğrafı niteliğinde olduğunun altını çizen Ebru, iddianameyi "kifayetsiz iktidarın liyakatsiz savcılarının hazırladığı bir hukuk garabetidir” sözleriyle değerlendirdi. 
 
'İddianameden örnekler verdi: Adalet Bakanlığı'ndan olma...'
 
Ebru, “Uzun süredir yargının nasıl çökertildiğini anlatıp duruyoruz, sözde iddianameden aldığımız bu örnekler değil bir yargılama belgesi, olsa olsa bir mizah dergisine kapak olur. İşte 152’inci sayfadan bazı bilgileri paylaşmak istiyorum” diyerek iddianameden birkaç bölüm okudu. “1. Adalet bakanlığından olma adalet bakanlığı uluslararası hukuk ilişkiler genel müdürlüğü çocuk hukuk bürosu adına şanlıurfa cumhuriyet başsavcılığı haliliye /urfa ikamet eder. 2. adalet ve kalkınma partisinden olma sögütözü caddesi çankaya/ankarada ikamet eder. 3. AKBANK genel müdürlüğünden doğma Sabancı Center 4 levent beşiktaş İstanbulda ikamet eder.4. Altın şehir muhtarlığından doğma Ataşehir mahalle muhtarlığı başakşehir istanbulda ikamet eder.”
 
'Bu iddianameleri hazırlayanlar o makamlarda bir saniye durmamalı'
 
Ebru, “Bunlar bu garabet iddianameden seçtiğimiz sadece birkaç örnek. Bu iddianameyi hazırlayan iktidara bağlı kopyala yapıştırıcı hakim ve savcıların insanları yargılama ve haklarında karar vermeleri bir yana o makamda bir saniye bile durmamaları gerekir. Bu akıllara ziyan iddianameyi yazan savcılara mı yoksa 3 bin 530 sayfa iddianameyi 325 ek klasörü kabul eden hâkimlere mi laf edeyim bilemedim” dedi. 
 
‘AİHM kararıyla demokratik siyasete karşı suç icat edildiği belgelendi’
 
Büyük Daire’nin Selahattin Demirtaş kararının son 5 yılda demokratik siyasete karşı işlenen bütün suçların uluslararası hükmü niteliğinde olduğunu dile getiren Ebru, kararda, dokunulmazlıkların kaldırılmasını içeren düzenlemenin kötüye kullanılmasından,  Selahattin Demirtaş’ın attığı iddia edilen tweetle ilgili 6-8 Ekim’de yaşanan olaylar arasında illiyet bağının olmadığına hükmettiğine vurgu yaptı. AİHM kararının uygulanmamasının sadece uluslararası hukuk meselesi olmadığını dile getiren Ebru, sözlerine şöyle devam etti:“ Aynı zamanda Anayasanın uygulanmaması sebebiyle bir Türkiye’nin meselesidir. Türkiye AİHM kararlarını uygulamayarak anayasayı yok sayıyor. Anayasanın 90’ıncı maddesi açık. Buna göre ‘Milletlerarası antlaşmaların kanun hükmündedir’. 7 Mayıs 2004 tarihinde yapılan bu düzenlemenin altında AKP iktidarının, Erdoğan’ın imzası var. İşte söz konusu hak ve özgürlük olunca bu iktidar kendisini de inkar ediyor, imzasına sahip çıkmıyor. Bugünün AKP’si 2004’ün yılının AKP’sini tanımıyor.
 
'Bu karar Türkiye’yi ve iktidarı bağlıyor ve bunu uygulamak zorundalar'
 
İktidar sadece uluslararası hukuka meydan okumuyor aynı zamanda AİHM kararlarını geçersiz kılmaya çalışıyor. DTK Eş Başkanı sevgili Leyla Güven’in karardan hemen öncesinde tutuklanması buna açık bir örnektir. Çünkü AİHM kararında DTK’nin legal bir yapılanma olduğu ve silahlı bir örgütle ilişkilendirilemeyeceği açıkça ifade ediliyor. İktidar ekonomik alandan sosyal ve siyasal alanda iktidar topluma karşı amansız bir şekilde saldırıyor. Ama sadece saldırı yok, büyük toplumsal itiraz ve direniş hali de var. Bu direniş ve itiraz hali özgür bir gelecek yaratmak adına hepimiz için en büyük güvencedir. 2021 yılında da direniş geleneğimizi inşa kararlığımızla sürdüreceğiz. Mücadelemiz aman vermeden devam ettikçe, direnişimiz durmaksızın sürdükçe iktidar daha fazla zorlanıyor, daha fazla tehdit ediyor. Ama biz Türkiye halklarının bu çöküşün altında kalmaması için mücadele etmeye devam edeceğiz.  Nefes alamayan toplumun nefesi olmaya, emekçilerin ve ezilenlerin sesi olmaya devam edeceğiz. Kimse bizi bu yoldan alıkoyamaz, engelleyemez. Suni gündemler yaratarak sesimizi kısmaya çalışanlar, oyunu baştan kaybettiklerini de bilsinler. 
 
‘Bu hesabı ödemeyi kabul etmiyoruz’
 
AKP iktidarı, içinde bulunduğumuz, geleceğimizi çalan derin ve yapısal krizin temel nedenidir. İktidarın kendisi kriz üretmekte ve halkın önüne her geçen gün daha kabarık bir fatura koymaktadır. Bu hesabı ödemeyi kabul etmiyoruz. Hesap ödemesi gereken AKP iktidarı ve ortaklarıdır. Yakın bir gelecekte olacak olan budur elbet hesap vereceklerdir.Hep söyledik, bir kere daha söyleyelim: HDP umudun ve direnişin partisidir. Tüm zor aygıtlarıyla, medyası, polisi, yargısıyla üzerimize çullanan faşist rejim bizi yok etmek için çabaladıkça daha güçlü çıkacağımız bir yılın başlangıcındayız. Bizim taşıdığımız umut gelecek için mücadele etme, demokratik bir Türkiye, demokratik bir rejim inşa etme umududur. Bunu mutlaka ama mutlaka başaracağız.”