Ebru Günay: Gözaltılar ve zulüm Kürt Kadın Hareketi’ni yıldırmadı

  • 12:34 30 Ekim 2020
  • Siyaset
ANKARA - HDP Sözcüsü Ebru Günay, TJA’ya yapılan operasyona dikkat çekerek, “TJA Dönem Sözcüsü Ayşe Gökkan gözaltına alındı. Buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Her türlü baskı gözaltı zor zulüm Kürt Kadın Hareketi’ni asla yıldırmadı” ifadelerine yer verdi.
 
 Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında güncel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
Ebru konuşmasına sabah saatlerinde TJA Dönem Sözcüsü Ayşe Gökkan’ın gözaltına alınmasını kınayarak başladı. Ebru,"Bu sabah Diyarbakır’da tekrardan Kürt Kadın Hareketi TJA’ya yönelik bir siyasi soykırım operasyonu gerçekleşti. TJA Dönem Sözcüsü Ayşe Gökkan gözaltına alındı. Buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Her türlü baskı gözaltı zor zulüm Kürt Kadın Hareketi’ni asla yıldırmadı. Yaptığınız her gözaltı her soykırım operasyonu kadın mücadelemizi, azmimizi bir kez daha artırdı. Gözaltılar ne Ayşe Gökkan’ı yıldırdı, ne de Kürt kadınlarını yıldıracak. Buradan derhal Ayşe Gökkan’ın serbest bırakılması çağrısını yapıyor ve bu gözaltı kararını kınadığımızı belirtmek istiyorum" dedi.
 
‘Demokratik cumhuriyet projesini geliştirdik’
 
Türkiye Cumhuriyet’in kuruluşunun 97’inci yıl dönümüne değinen Ebru, Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerine, şekillenişine, Türkiye’de kazandığı forma ilişkin partisinin görüşlerinin bilindiğini belirterek, “Biz esasen cumhuriyet projesinin yarım kaldığını, tekçi zihniyetle akamete uğradığını savunduk yıllarca. Bu vesileyle yıllardır Cumhuriyetin Demokratikleştirilmesi çağrısı yaptık, Demokratik Cumhuriyet projesini geliştirdik ve mücadelesini vermeye devam ediyoruz” dedi.
 
‘Tekçi zihniyet en büyük zararı Cumhuriyet’e veriyor’
 
Tekçi zihniyetin despotik yönetimlere zemin sunduğunu kaydeden Ebru,“Toplumun hak ve taleplerini bastırmakla kalmıyor aynı zamanda en büyük zararı yine Cumhuriyetin kendisine veriyor. Yıllar yılı cumhuriyeti korumak adına bir amentü gibi tekçiliği, anti demokratik yöntemleri savunanlar bile bugün Cumhuriyetin tehlikede olduğunu dile getirmeye başladı. Cumhuriyet rejimini, halk egemenliğini savunanların nihayet demokrasi ihtiyacını hissetmiş olmalarını geç de olsa önemli bir kazanım olarak görüyoruz. Sadece cumhuriyet değil toplumsal değerlerin tamamı tehdit altındadır ve bunun nedeni dayatılan anti-demokratik, tekçi yaklaşımlardır” ifadelerini kullandı.
 
‘Demokratik Cumhuriyet çıkış yolu ve çözüm modelidir’
 
Ebru, “Partimizin Demokratik Cumhuriyet tezi ve yaklaşımı halklarımızın karşı karşıya olduğu tehdit ve tehlikelere karşı tek çıkış yolu ve çözüm modelidir. Bu vesileyle bir kez daha Türkiye’nin geleceğini düşünen herkesi demokrasi mücadelesini yükseltmeye, Cumhuriyeti Demokrasi ile buluşturma arayışlarına güç vermeye çağırıyoruz” diye konuştu.
 
‘Tarihçiler Kobane öncesi ve sonrası diye ikiye ayıracaklardır’
 
Yaklaşan 1 Kasım Dünya Kobanê Günü’ne de değinen Ebru, sözlerini şöyle sürdürdü: “ 1 Kasım Dünya Kobani Günü vesilesiyle IŞİD vahşetine karşı verilen tarihsel önemi büyük mücadelede Kobanê’den Minbiç’e, Serekaniye’den Hasekê’ye, Rakka’dan Şeddadi’ye kadar büyük bir direniş ile Kürt, Arap, Türkmen, Süryani ve Ermeni halklarından hayatlarını feda eden on binlerce devrimciyi saygıyla anıyorum. Tarihçiler Ortadoğu tarihini yazdıklarında Kobanê direnişi öncesi ve sonrası diye ikiye ayıracaklardır.
 
Kobanê dünya demokrasi ve özgürlük mücadelesinin ortak değeridir’
 
Saldığı korku ve vahşet ile Şengal’de Ezidîlere soykırım yapan, tarihin görmüş olduğu en vahşi ve tehlikeli çete örgütü IŞİD 15 Eylül 2014’te Kobanê’yi kuşatma altına aldı. Birkaç saat içinde Musul gibi kentleri düşüren, oradan edindiği tanklarla, bir orduyu donatacak kadar ağır silahla Kobanê’ye yönelen IŞİD tarihin en büyük direnişlerinden birine çarptı. Kobanê ve Rojava halkı kendi topraklarını ve insanlığın değerlerini korumak için inançla, kararlılıkla, moral ve güçle direndi, IŞİD’e teslim olmadı. Kobanê direnişi IŞİD barbarlığının yenilgiye uğratıldığı tarihin adıdır. 133 gün süren destansı direnişle Kobanê, ezilen, ötekileştirilen bu uğurda özgürlük mücadelesi veren halklara umut ışığı oldu, sembolleşti. 6’ıncı yılında destansı direnişin verildiği Kobanê sadece Ortadoğu’nun değil dünya demokrasi ve özgürlük mücadelesinin artık ortak değeri oldu.”
 
‘IŞİD’i yenilgiye uğratan kadın özgürlük paradigmasıdır’
 
Kobanê direnişi ve sonrasında gelişen devrimin her şeyden önce bir kadın devrimi olduğuna dikkati çeken Ebru, Kobanê de IŞİD’e karşı direnen ve yenilgiye uğratan paradigmanın kadın özgürlük paradigması olduğunu vurguladı. Ebru, “ Kobanê direnişine ruh veren temel öncü güç kadın mücadelesidir. Kadınların kararlı ve direngen duruşu IŞİD zihniyetini yerle bir etmiştir ve devrimin tohumlarını atmıştır. Bu devrim bugün dünya kadın hareketine olduğu gibi Türkiye'de de toplumsal cinsiyet eşitliği ve özgürlüğü için mücadele eden bütün kadınlara, bizlere ilham vermeye devam ediyor” ifadelerini kullandı.
 
‘Çelişkilere ve boğazlaşmaya karşı ortak yaşam inşa edildi’
 
Rojava devriminin halklar ve inançlar devrimi olduğunu  söyleyen Ebru, “Kuzey ve Doğu Suriye'de yaşayan Kürt, Arap, Süryani, Asuri, Keldani, Arami, Türkmen, Ermeni ve Çeçen halkları; etnisite, din, mezhep, düşünce ayrımı olmaksızın toplumsal, siyasal ve askeri örgütlenmelerin içerisinde yer aldığını belirtti. Ebru, “Sistemin halklar ve inançlar arasında yaratmak istediği çelişkilere, çatışmaya ve boğazlaşmaya karşı ortak yaşam inşa edilmiştir ve birlikte yaşam modeli yaratılmıştır” şeklinde konuştu.
 
‘Kobane düşmüş olsaydı bugün IŞID saltanat sürecekti’
 
“Eğer “düştü düşüyor” diyenlerin arzu ettiği üzere Kobanê düşmüş olsaydı, bugün IŞİD Irak’ın ve Suriye’nin neredeyse tamamında saltanatını sürüyor olacaktı” diyen Ebru, “IŞİD zihniyetinin halen tamamıyla ortadan kalkmadığının farkındayız, hala insanlığı tehdit eden vahşet yöntemleriyle özgürlük isteyen herkese saldıran konumunu sürdürmektedir. Fransa’da yaşanan vahşi cinayetler, IŞİD zihniyetini görmezden gelmenin felaket olduğunu göstermektedir. IŞİD zihniyeti aynı zamanda inançların ve halkların bir arada yaşama iklimini zehirlemekte en büyük zararı Müslümanlara vermektedir” diye ekledi.
 
‘IŞİD’in harekete geçmesi tesadüf değil’
 
Kobanê ruhu ve dayanışma çağrısının en güçlü karşılığını Türkiye ve Kürt illerinde bulduğunu ifade eden Ebru, şöyle devam etti: “Türkiye’de yaşayan Kürtler ve demokratlar da, IŞİD kuşatmasına karşı Kobanê halkının yanında oldu ve orada yaşanacak katliamların durdurulması için sesini yükseltti. Bu vicdani ve ahlaki duruşa karşı AKP iktidarı ve tarikatları IŞİD’in intikamını alırcasına kör bir şiddetle cevap verdi. Daha o tarihlerde bu ittifaka tanıklık etmiştik. Bütün dünya halkları Kobanê halkına destek verirken sadece Türkiye’de, destek amacıyla sokaklara çıkan insanlar katledildi. 6 yıl sonra partimize yönelik “Kobanê soruşturmaları” gerekçesiyle başlatılan operasyonlar AKP-MHP ittifakının IŞİD zihniyetini yeniden raftan indirilmesinden başka bir şey değildir. Kobanê gerekçesiyle partimize yönelik başlatılan operasyonlarla Avrupa’da IŞİD hücrelerinin eş zamanlı olarak harekete geçmesi tesadüfi değildir.Bu vesileyle bir kez daha 1 Kasım Dünya Kobanê ile Dayanışma Gününü bütün dünya halklarına kutluyoruz. Bu direniş iradesi er ya da geç daha özgür, ortak ve eşit bir dünya yaratacağımızın yolunu göstermiştir ve bu umudu büyüterek yolumuza devam edeceğiz.”
 
'BM raporu Serêkaniyê’de ki hak ihlallerini ortaya koydu'
 
Geçen yıl 9 Ekim tarihinde Barış Pınarı Hareketi adı altında Rojava’ya karşı savaş başlatıldığını ve Rojava’ya bağlı Serêkaniyê’nin işgal edildiğini anımsatan Ebru, kısa süre önce Birleşmiş Milletler’in (BM) hazırladığı raporda Serêkaniyê’de TSK’nin hakim olduğu bölgelerde Suriye Milli Ordusu (SMO) güçleri tarafından uygulanan sistematik yağma ve özel mülke zorla el koymanın yanı sıra keyfi şekilde sivilleri özgürlüklerinden mahrum bırakma gibi hak ihlallerini bir kez daha doğrulandığını sözlerine ekledi.
 
‘DAİŞ’in yarım bıraktığı işi bitirme iddiasını güçlendirmiştir’
 
AKP-MHP ittifakının, Kuzey Suriye halklarının bin bir emek ve mücadele ile yaratmış olduğu Rojava devrimini boğmaya yönelik saldırgan politikasına devam ettiğine dikkati çeken Ebru, “Geçtiğimiz günlerde Erdoğan AKP’nin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada bunun sinyalini vermiş, DAİŞ’in yarım bıraktığı işi bitirme iddiasını güçlendirmiştir. Önemle vurgulamak gerekir ki; Kuzey Suriye’ye yapılacak her saldırı aynı zamanda dünyanın başına bela olmuş ve büyük bir mücadele ile yenilgiye uğratılmış DAİŞ barbarlığını yeniden canlandırma anlamına gelecektir” dedi.
 
‘Sağlık Bakanının açıklaması iktidarın kontrolünü kaybettiğinin itirafıdır’
 
Dünya insanlığına yönelik bir diğer tehdidin ise koronavirüs salgını olduğunu söyleyen Ebru, konuşmasına şöyle devam etti: “Korona salgını yeniden tırmanışa geçti ve ikinci dalgayı yaşıyor. Türkiye’deki durum daha vahim. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Bilim Kurulu Toplantısı'nın ardından açıklama yapıyor ve diyor ki: “İstanbul'da son bir haftada yüzde 62 oranında vaka artışı var. Vatandaş ev ziyaretlerine gitmesin, kalabalık yerlerde bulunulmasın, mecbur olmadıkça dışarı çıkmasın. İstanbul'da durumu kontrol altına alamazsak salgın baş edilebilir olmaktan çıkacaktır. Çözüme en çok ihtiyaç duyduğumuz konu toplu ulaşımdır.’ Bu açıklama iktidarın kontrolü kaybettiğinin itirafıdır. Üstelik aylar öncesinde bu uyarıyı yaptığı için TTB’yi neredeyse ülke düşmanı ilan ettiler. Şimdi de askıya ekmek asan iktidarın küçük ortağı hekimleri hedef gösterdi, TTB’ye yönelik kampanya başlattı. Erdoğan da bu kampanyaya katılmaktan geri durmadı.
 
‘Siz bu insanlara ne öneriyorsunuz?’
 
2020 verilerine göre İstanbul'da 1 milyon 300 bini sigortasız olmak üzere 5 milyon 780 bin çalışan kişi var. Bunların yüzde 67’si hizmet sektöründe. Yani 6 milyon insan her sabah uyanıyor, sokağa çıkıyor, metrobüse, metroya, dolmuşa, otobüse binerek işine gidiyor. İşsizler ise her gün evden iş bulma umuduyla sokağa çıkarak tüm bu yolları kullanıyor. Siz bu insanlara ne öneriyorsunuz? Çalışmamayı, işe gitmemeyi mi? Sizin askınızdaki ekmeğe muhtaç olmakla “aç karınla keyif çayı” içmek dışında öneriniz nedir? Bu ekonomik krizin ortasında eve ekmek götürme fırsatı olanlar korona ve açlık arasında bir tercih yapmak zorunda bırakılıyorsa, bu tamamen süreci yönetemeyenlerin suçudur.
 
‘Sağlık çalışanları günahlarınızın bedelini ödemek zorunda değil’
 
Bu toplum her defasında virüsün yayılmasını vatandaşın “dikkatsizliğine” bağlamaya çalışmanızdan bıktı. Salgınla mücadele gibi bir derdiniz olsaydı TTB’nin uyarılarına kulak verirdiniz, sendikaları salgınla mücadeleye dahil ederdiniz. Şimdi kalkmışlar, pandemi sürecinde sağlık emekçilerinin istifa etmesini yasaklıyorlar, izinleri iptal ediyorlar. Yani salgının yükünü ölerek çeken sağlık emekçilerine yüklüyorlar. Sağlık çalışanları sizin günahlarınızın bedelini ödemek zorunda değil. Onlar bu virüsle mücadelede hayatlarını kaybederken hiçbir sağlık çalışını dinlemediniz, üstelik onları hedef haline getirdiniz.
 
‘Pandemiyi cezaevlerinde bir işkenceye dönüştürmüş durumdalar’
 
Salgın aynı zamanda cezaevlerini tehdit ediyor. En son Elazığ cezaevinde 12 tutsak koronaya yakalandı. Salgın, cezaevlerindeki kötü koşulları ağırlaştırabilmek için bir bahaneye dönüştürülüyor. Ayda bir yapılması gereken açık görüşler 8 aydır yapılmıyor. Haftada bir yapılması gereken ve mahpusa virüs bulaştırma imkanının olmadığı koşullarda yapılan kapalı görüşler ise yalnızca ayda iki kez yapılabiliyor.Yeni tutuklanan ya da herhangi bir nedenle hastaneye götürülen kişilerin cezaevlerine döndüklerinde karantina amacıyla kaldıkları yerler son derece sağlıksız. Tam bir keyfiyet söz konusu. Tüm bunlardan anlıyoruz ki iktidarın ve Adalet Bakanı’nın mahpusları korumak gibi bir derdi yok
 
‘İktidar sözcüleri eve ekmek götüremeyen milyonlarla dalga geçiyor’
 
İktidar zihniyeti ve yönetim anlayışı topluma karşı en büyük tehdide dönüşmüş durumda. Yürüttükleri savaş politikası nedeniyle her geçen gün yoksulluğu arttırırken, iktidarın sözcüleri evine ekmek götüremeyen milyonlarca insanımızla dalga geçmeyi de ihmal etmiyor. Açlık sınırında yaşayan insanlarımıza kuru ekmeği askıda gösterip, bir de utanmadan bu yarattıkları yoksulluk üzerinden kampanya yürütüyorlar. Hakları için direnen işçileri polis ve asker barikatlarıyla engelleyip, biber gazıyla, copla müdahale ediyorlar, gözaltına alıyorlar.
 
‘Doğa talanına karşı mücadeleye ve hesap sormaya devam edeceğiz’
 
Milyonlarca yoksulu öyle bir hale getirdiniz ki, bırakın keyif çayı içmeyi insanlar kuru ekmeğin yanına su dahi keyifle içemiyor. Bu durumda bile yandaşların çıkarları için ülkenin her karış toprağını talan etmeyi de ihmal etmiyorlar. Hemen hemen her yerde doğaya karşı talanı sürdüren bu iktidar, Ordu’nun Ünye ilçesinin köylerinde de maden sahipleri için polis ve askerlerle halka saldırıyor. Yaşam alanlarını maden sahiplerine karşı savunmaya çalışan köylüler, asker ve polislerin biber gazlı, coplu ve kalkanlı saldırısına maruz kaldı. Baygınlık geçiren köylülerin yanı sıra 20’yi aşkın köylü de gözaltına alındı. AKP-MHP iktidarı, ekoloji düşmanıdır. Dağlarımızı, derelerimizi, meralarımızı yandaşları için talan ediyor.Bu talana ve yıkıma karşı, mücadele etmeye, derelerin kardeşliği birleştirerek bu iktidardan hesap soracağız.”