Ebru Günay: Tecrit derinleştikçe savaşlar derinleşiyor

  • 13:47 11 Eylül 2020
  • Siyaset
DIYARBAKIR -  HDP Sözcüsü Ebru Günay, güncel gelişmelere ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Kürt sorunu diyalog yoluyla, demokratik, eşitlikçi ve adil bir şekilde çözülmedikçe, ülkede darbe mekaniği ve kirli ittifaklar derinleşiyor, toplumu esir alıyor. Tecrit derinleştikçe savaşlar derinleşiyor” dedi.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Diyarbakır İl binasında haftalık basın toplantısı gerçekleştirdi. Gündeme dair değerlendirmelerde bulunan Ebru, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde yürütülen tecride dikkat çekti.
 
‘Şiddet döngüsü ve ölüm siyaseti kalıcılaştırıldı’
 
Konuşmasına, 11 Eylül 2001’de El-Kaide’nin ABD’de gerçekleştirdiği İkiz Kule saldırısının yıldönümü olduğunu hatırlatarak başlayan Ebru, bu saldırının üzerinden 19 yıl geçtiğini dile getirdi. Ebru, saldırının dünyada ciddi bir etki yarattığını ifade ederek, süreçten olumsuz etkilenenlerin bilançosunu paylaştı. Ebru, “ABD’nin bu saldırılara karşı başta Afganistan ve Irak olmak üzere giriştiği savaşlar yüzbinlerce insanın ölümüne, milyonlarca insanın yaralanmasına, göç etmesine, insanların yaşam alanlarının, kentlerin tahrip olmasına neden oldu. Dünya genelinde geliştirilen güvenlikçi konsept ile savaşlar, işkence, ölüm olağan hale getirildi. Özellikle Ortadoğu’da bir kader gibi halklara dayatılan şiddet döngüsü ve ölüm siyaseti kalıcılaştırıldı. IŞİD gibi bir vahşet örgütü, dünya halklarının başına bela edildi” diye konuştu.  
 
‘Irkçılık, yerküreyi yaşanmaz hale getirdi’
 
Ebru, ırkçılık, milliyetçilik ve güvenlikçi politikaların dünyayı yaşanmaz hale getirdiğinin altını çizerek, 11 Eylül’de ikiz kulelere saldıran, Irak ve Afganistan’a savaş açan zihniyetin,  bugün Libya’da, Suriye’de, Akdeniz’de halklara savaş açan zihniyetten farklı olmadığına vurgu yaptı. İŞİD’e karşı Kobanê’de gerçekleştirilen direnişi hatırlatan Ebru, “Umut halkların bu savaş ve ölüm siyasetine karşı küresel ölçekte geliştirdiği direniştir, barışçıl bir dünya yaratma özlemidir. IŞİD’e karşı Kobanê’de ortaya çıkan destansı direniş ve bu direniş etrafında şekillenen enternasyonalist dayanışma ve Rojava devrimidir. 11 Eylül saldırılarının yıldönümü vesilesiyle o günden bugüne egemenlerin dayattığı savaşlarda hayatını kaybeden bütün dünya vatandaşlarını saygıyla, minnetle anıyoruz” sözlerini kullandı.  
 
Ebru,  konuşmasının devamında şunları kaydetti:
 
“Yarın 12 Eylül askeri darbenin yıl dönümü. Türkiye siyasal hayatının en kanlı askeri darbelerinden biri olan 12 Eylül Darbesi’nin üzerinden tam 40 yıl geçti. Bu kanlı darbenin bedeli çok ağır oldu. 650 bin kişi gözaltına alındı, 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 517 kişiye idam cezası verildi. 171 kişinin işkenceden öldüğü, yüzbinlerce insana akıl almaz işkencelerle cezaevlerinden ölüme terk edildiği belgelendi. Halk iradesini gasp eden bu karanlık zihniyet maalesef bugün de varlığını sürdürüyor. AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın ‘Tarihimizde kara bir leke’ ve ‘hesaplaşacağız’ dediği 12 Eylül karanlığının uygulamalarının tamamını AKP ve Erdoğan bir miras gibi devraldı. Kendi iktidarını darbe anayasasından ve kurumlarından aldığı güçle sürdüren AKP, bugün devletin dehlizlerindeki karanlık yapılarla ittifak yaparak bu darbeci zihniyeti derinleştiriyor.
 
Darbe suçunun hesabı er ya da geç sorulacaktır
 
Birileri 40 yıldır bu darbeci zihniyetten beslenirken, onun üzerinden iktidar devşirirken, biz ve dayandığımız siyasi geleneklerin tamamı 12 Eylül 1980’den beri bu darbeye karşı dik durmanın, direnmenin ve onunla mücadele etmenin gururunu yaşıyoruz. Elbette topluma karşı işlenen bu darbe suçunun hesabı er ya da geç sorulacaktır. Ne dün yapılan kanlı darbe ne bugün yapılan irade gaspları ve siyasi darbeler hesapsız kalmayacaktır. Bir kez daha HDP olarak darbe içerisinde yer almış şahısların adlarının kamusal alandan silinmesi ve TBMM’de geçmişle yüzleşme komisyonu kurulması için çağrıda bulunuyoruz.
 
Darbeci zihniyet savaştan ve şiddetten nemalanır
 
Bahsettiğimiz bu darbeci zihniyet Kürt sorunundaki çözümsüzlüğün en temel sebebidir. Çünkü bu zihniyet çözümsüzlükten beslenir, savaştan ve şiddetten nemalanır. Bize bu kadar saldırmalarının nedeni çözümsüzlük politikalarına karşı direnen, çözüm yolu gösteren, halklara umut olan tek güç olmamızdır. Kürtlere dair söz kurulurken, kangrenleştirilmiş Kürt sorununa dair fikir belirtirken dar, tıkayıcı değil, meseleyi daha geniş ve daha bütünlüklü ele alınması gerektiğini ifade ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde İran ile Türkiye arasında gerçekleştirilen Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi 6. Toplantısında da savaş kararı alındı. Bu toplantıda açıklanan kararlar devletlerarası bölgesel çözümsüzlük politikaların yeni bir belgesidir. Irak, İran ve Türkiye arasında Kürtlerin temel haklarını gasp etmek, onların kendini yönetmesinin önüne geçmek amacıyla yapılan bu işbirliği sadece bugün değil, dün de yapılıyordu. Bu devletlerin mücadele ettiği özneler değişse de, aralarındaki ittifak ve bu ittifakın ‘Kürt karşıtı’ mantığı hiç değişmiyor.
 
‘Kürt güçlerine duyarlı olmaları çağrısı yapıyoruz’
 
Bu devletler kendi aralarında Kürt karşıtı ittifakı derinleştirirken, mümkünse Kürtleri de karşı karşıya getirmeyi, Kürt karşıtı ittifaka Kürtlerin bir kesimini de dahil etmeyi amaçlıyor. Bu nedenle HDP olarak, derdi Kürt halkının hak ve özgürlükleri olan bütün Kürt güçlerine bu konuda daha duyarlı olmaları çağrısı yapıyoruz. Tarih Kürtlere ulusal birliği dayatırken, devletlerarası bu politikaya alet olacak hiçbir gücü de af etmeyecektir.
 
Kürdistan Yönetimi Kürtler arası birliği geliştirebilir
 
Biz geçen hafta Sayın Neçirvan Barzani’nin Ankara ziyaretini yakından takip ettik. Elbette Kürdistan Bölgesel Yönetiminin bütün diplomatik kanalları sonuna kullanmasını, her kesimle ilişkilerini geliştirmesini sonuna kadar destekliyoruz. Fakat Rojava’da, Güney’de Kürtler arası ilişkileri baltalamaya çalışan her türlü girişime karşı Bölgesel Kürt Yönetimini uyarmayı ve bu politikalara alet olunmamasını talep etmeyi de görev biliyoruz. Beklentimiz, Bölgesel Kürt Yönetiminin diplomatik ilişkilerinde çözümden yana rol oynamasıdır, Kürtler arası birliği bozan yaklaşımlara tavır almasıdır. Daha önce de defalarca tekrarladık, Bölgesel Kürt Yönetimi Kürt sorunun çözümü konusunda tarihi rolünü oynayabilir, Kürtler arası birliği geliştirebilir.
 
Kirli ittifaklar büyüyor
 
Bütün bu gelişmelere karşı dün olduğu gibi bugün de bizim söylediğimiz şey çok açıktır. Kürt sorunu diyalog yoluyla, demokratik, eşitlikçi ve adil bir şekilde çözülmedikçe, ülkede darbe mekaniği ve kirli ittifaklar derinleşiyor, toplumu esir alıyor. Kürt sorununun çözümsüz bırakılmasının ülkede faşizmin kurumsallaşmasına zemin hazırladığı, ekonomik kaynakları tamamen savaşa, çatışmaya aktarması hasebiyle de tam bir ekonomik çöküntü ortaya çıkardığını hepimiz görüyoruz. Bu çözümsüzlükte ısrar etmek, ülkenin geleceğini ipotek altına alma dışında bir işe maalesef yaramıyor. Tüm bu savaş ve operasyon kararlarının altında yatan ve adı anılmayan sebeplerin başında ise derinleştirilen tecrit politikaları geliyor. Tecrit derinleştikçe savaşlar derinleşiyor. Kirli ittifaklar büyüyor.
 
Barışa giden bir yol yoktur, barışın kendisi yoldur
 
31 Ağustos’ta açıkladığımız ‘Barışa Çağrı Deklarasyonumuz’ sadece bizim için değil çözüm isteyen herkes için dikkate alınması gereken temel bir metindir. Gandhi’nin ifade ettiği üzere, ‘Barışa giden bir yol yoktur, barışın kendisi yoldur’. Biz bu yola inanıyoruz. Amacımız da nihai olarak bu yolun kendisi olmaktır. AKP bizim bu barış politikamıza sadece diplomatik alanda değil hayatın her alanında saldırı politikalarıyla cevap veriyor. Bu dönemde en fazla hedef alınan HDP’li kadınlar ve gençler oldu. En son İstanbul’da farklı tarihlerde 3 Gençlik meclisi üyemiz kaçırıldı, Ağrı’da ifade için emniyete çağrılan gençlik meclisi üyemize ajanlık dayatmasında bulunuldu. Yine Gençlik Meclisi ve aynı zaman Parti Meclisi üyemiz olan Büşra Kuyun, Van’da kendilerini kolluk olarak tanıtan kişilerce daha önce kaçırılmıştı. Lider Polat’ın kaçırılmasının görüntüleri ortaya çıktı. Bu görüntüler nasıl, hukuk dışı, ahlakdışı bir saldırı konseptinin devrede olduğunu gösteriyor.
 
Yapılanlar hadsiz ve gayri ahlaki uygulamalardır
 
Ortaya çıkan görüntülerden ve gençlik meclisi üyelerimizin beyanlarından da anlaşıldığı üzere, gündüz ortasında bu denli pervasız bir uygulamayı yapabilecek cesareti kimler, nereden buluyor? Hakimler ve savcılar bu uygulamalara dair bir soruşturma başlatacak mı? Bu soruların cevabını bekliyoruz. Çünkü bu yapılanlar Muz Cumhuriyetinde dahi görülmeyecek kadar hadsiz ve gayri ahlaki uygulamalardır. Kaçırılan gençlik meclisi üyelerimize uygulanan şiddetin boyutundan ve gençlerimize söylenenlerden anlıyoruz ki Emniyet içerisinde bu tür uygulamalar için görevlendirilmiş paramiliter ve JİTEMVARİ yapılanmalar oluşturulmuş.
 
Gençliğin dinamizmi ve enerjisinin sizi korkuttuğunu biliyoruz
 
Hukuk normlarının uygulandığı bir ülkede, bunları yapanlar hakkında, hem idari hem de adli süreçlerin başlatılması gerekir. Biliyoruz ki bu tür uygulamaları yapanların güvendikleri ve kendileri için referans aldıkları bir ‘ağabeyleri’ var. Bunu çekinmeden açıkça söylüyorlar zaten. Gençliğin dinamizmi ve enerjisinin sizi korkuttuğunu biliyoruz ve evet korkmakta da çok haklısınız. Çünkü gençliğin size çok net bir mesajı var: ‘iktidarınızı ve faşist zihniyetinizi tarihin çöp sepetine göndermek için seçimi bekliyoruz!’ Bunu unutmayın.
 
Dayanışma ile bu saldırıları boşa düşüreceğiz
 
İktidarın siyasi soykırım operasyonlarının bir diğer hedefinde parti bileşenlerimizden Ezilenlerin Sosyalist Partisi bulunmaktadır. 7 Eylül’de başlatılan siyasi soykırım operasyonlarında, HDK Eş sözcüsü Sedat Şenoğlu ve ESP üye ve yöneticilerinin aralarında olduğu 17 arkadaşımız gözaltına alındı. Bu operasyonları gerçekleştirenlere dönüp bir tarihimize bakmalarını öneriyoruz. Şimdiye dek yöneticilerine ve üyelerine dönük katliam, gözaltı ve tutuklama operasyonları, polis zoru ile kaçırmalar, işkenceler, faşist saldırılar düzenlenen ESP hiç boyun eğmiş mi? Bir baksınlar. Hayır, yanılan ve yenilen hep bu operasyonları planlayanlar oldu yine öyle olacak. Biz halkların ortak mücadelesini ve Kürt Siyasi Hareketi ile Türkiye Devrimci Hareketi’nin birliğini büyüterek, dayanışma ile bu saldırıları boşa düşüreceğiz. Bir kez daha uyarıyoruz gözaltındaki sosyalistleri derhal serbest bırakın, siyasi soykırım operasyonlarını sonlandırın.
 
İktidar yönetemiyor, yönetemedikçe saldırganlaşıyor
 
HDP’ye yönelik saldırıları bununla da bitmiyor. İktidar yandaşları kalkmış ‘Demirtaş yeni parti kuracak’ yalanına sarıldılar. Şimdi buradan bu iftiranın sahiplerine sesleniyoruz; ‘Sevgili Selahattin Demirtaş’ın partisi HDP’dir ve bu partinin Eş Genel başkanı iken sizler mafya hukukuyla onu zindana attınız. Yetmedi, tahliye kararına rağmen Reisinizin talimatıyla ‘karşı hamle’ yaparak tekrar tutuklattınız. Hiç uzatmadan diyoruz ki; Biraz ahlaklı olun, biraz vicdanlı olun ve kendinize başka yalanlar ve senaryolar bulun. Bütün bu saldırıların ve savaşçı anlayışın sonucu derin bir kriz halidir. İktidar yönetemiyor, yönetemedikçe saldırganlaşıyor, saldırganlaştıkça krizi derinleştiriyor. AKP iktidarının kısır döngüsü devam ediyor.
 
Toplumu salgının pençesine atıyor
 
Aynı biçimde iktidar, geldiğimiz noktada tüm dünyanın ortak meselesi haline gelmiş olan pandemi konusunda halk sağlığını her yönden korumaya odaklanmıyor, bu meselenin de üzerini örterek, algı operasyonlarıyla, toplumu kandırmaya, sorunları yönetmeye çabalıyor. Salgın neredeyse toplumu kırıp geçti, iktidar sözcüleri hala çıkıp utanmadan sıkılmadan “salgın kontrolümüz” altında diyorlar. Yalan söylüyorlar, bu iktidar anlayışı salgını kontrol edebilmiş değil, aksine toplumu salgının pençesine atarak salgının kontrolüne girmiştir.
 
Halkın gözünün içine baka baka yalan söylüyor
 
Muhalefetin, sivil toplum örgütlerinin ‘Şeffaf bilgi vermiyorsunuz, yalan yanlış bilgi veriyorsunuz’ iddialarını da zaten yalanlamıyor. ‘Hayır, ben doğru ve gerçek bilgi veriyorum’ demiyor. Yani sürece dair şeffaf bilgi vermediğini kabul ediyor, itiraf ediyor. Türk Tabipler Birliği’nin zaman zaman paylaştığı il bazlı vaka ve ölüm oranları Sağlık Bakanlığı’nın ülke bazlı paylaştığı verilerin dahi üzerinde görünüyor. Dolayısıyla Hükümet ve Sağlık bakanlığı halkın gözünün içine baka baka yalan söylüyor. Zaten hatırlayacaksınız, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin pandemi sürecinin başlarında kendi vefat kayıtlarını günlük olarak açıklamasının hemen ardından hükümet buna apar topar yasak getirdi ve aslında süreci şeffaf yönetmek istemediğini açık açık ilan etti.
 
Pandemi sürecinde halk sağlığını öncelenmedi
 
Zaten iktidar pandemi sürecinde halk sağlığını öncelemek isteseydi, kamuoyunu doğru bilgilendirmek isteseydi, sağlık meslek örgütleriyle ortak çalışırdı onları dışlamazdı. İktidar pandemi sürecinde halk sağlığını öncelemek isteseydi, işçi-emekçilerin çalışma koşullarına dair daha gerçekçi önlemler alır, hayata geçirirdi. Emekçileri kalabalık işyeri ortamlarında uzun çalışma saatlerine mahkum etmezdi. Halk sağlığını hiçe saydığını, iktidarın kendisi biliyor, kamuoyu araştırmalarına göre halkın çok büyük çoğunluğu da iktidarın yalan bilgi verdiğini söylüyor ve bilgilere inanmadığını söylüyor. Elbette bizler sorumluluğumuz gereği bunu her platformda ifşa etmeye, iktidarı bu konuda doğru bilgi verme ve doğru müdahaleler yapmaya zorlamaya devam edeceğiz.
 
Bizim tek bir insanımızı bile kaybetmeye tahammülümüz yoktur
 
Bizler her bir yurttaş olarak, halk olarak, bu halk sağlığı düşmanı bu insan sağlığı düşmanı iktidarın pandeminin yayılmasını engelleyecek doğru işler yapacağı beklentisine girmiyoruz. Her bir insanımız kendi sağlığını, yakın çevresinin sağlığını korumak, tedbirli davranmaya, çevresini bu konuda sürekli olarak, bıkmadan usanmadan uyarmaya çağırıyoruz. Hiç abartısız söyleyelim, bu iktidar 100 bin insanımızın ölümünü göze almış durumdadır. Çünkü biz bu iktidarı savaşa ayırdığı bütçeden tanıyoruz. Bizim tek bir insanımızı bile kaybetmeye tahammülümüz yoktur.
 
Korkunç tabloyu TÜİK bile saklayamıyor
 
Son olarak biliyorsunuz işsizlik verileri açıklandı. TÜİK’in açıklamasına göre İşsizlik oranı 0,4 puanlık artış ile yüzde 13,4 seviyesinde gerçekleşti. Yandaş TÜİK’in verilerine rağmen Türkiye’de işsizlik bugün yüzde 30 seviyelerindedir. Her dört kişiden biri, her iki gençten ve kadından biri işsizdir. Bu ay itibariyle 2 milyon 134 bin istihdam kaybı var. Bu istihdam kaybı AKP-MHP ittifakının ekonomiyi iflasa götürmesinin sonucudur. Genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 26,1, istihdam oranı yüzde 28,2’dir. Sadece bir yılda 2 milyon işsiz yaratan AKP-MHP ittifakı Türkiye ekonomisinin önündeki en büyük tehdittir. Her iki gençten biri iş bulmaktan, ekmek sahibi olmaktan vazgeçmiş durumdadır. İşte bu ülkenin karanlık tablosunun çerçevesi budur. Bu ülkenin geleceğini saltanatına, makamına, israfına ve lüksüne kurban etmek isteyenlerin yarattığı korkunç tabloyu TÜİK bile saklayamamaktadır.
 
Üçüncü Yol Ekonomisi tek kurtuluş yoludur
 
Açlık ve yoksulluktan kurtulmanın tek yolu AKP-MHP ittifakından kurtulmaktır. HDP ile birlikte Üçüncü Yol Ekonomisi'ni, eşitlik ve adaletli paylaşımı içeren halklar ekonomisini kurmak tek kurtuluş yoludur. İşsizlik, yoksulluk, açlığa dur demek için AKP-MHP ittifakına yeter artık diyoruz. Bizler, bir arada mutluluk ve adalet içinde yaşama yolunun, lokmalarımızı paylaşmaktan, ekmeğimizi adil bölmekten, parasız bir yaşamı inşa etmekten geçtiğini biliyoruz. Bir hayalimiz var ve bu hayali gerçekleştirmeye her geçen gün yaklaşıyoruz. Yolumuz zor ama gidecek kudretimiz var. Üçüncü yol ekonomisini özgür ve mutlu geleceği kurmak adına hayata geçirecek cesaretimi ve umudumuz da var.”