Ayşe Acar Başaran: Örgütlü saldırıya örgütlü cevap verilmeli

  • 09:02 8 Eylül 2020
  • Siyaset
Habibe Eren
 
ANKARA - HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, verdikleri mücadelenin sadece bir dönem ya da bir gündemle sınırlı olmadığını kaydederek, "Örgütlü  saldırıya örgütlü cevap verilmesi gerekiyor" dedi. 
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, Kadın Meclisi’nin yeni dönemdeki mücadele hattı, kadına yönelik şiddet ve artan kadın yoksulluğuna karşı tutumları ve HDP’nin 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde açıkladığı “Barış Deklerasyonu’na”, kadınların barış mücadelesine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘Mücadelemiz bir dönemle sınırlı değil’
 
“Kadın Mücadelesi Her Yerde” şiarıyla başlattıkları kampanyalarının pandemi sürecine denk geldiğini ve kitlesel eylemler gerçekleştiremediklerini kaydeden Ayşe, “Ama yine de bütün bu koşullara rağmen mücadeleyi her yere taşıma iddiasıyla kampanyamızı sonlandırdık. HDP Kadın Meclisi olarak geldiğimiz gelenekler itibarıyla sadece bir dönem, bir an ve bir mesele üzerinden mücadele hattı çizmeyiz. Aslında bizim kampanyamızın şiarı toplam yaklaşımımızdı. ‘Kadın Mücadelesi Her Yerde’ sloganı,  mücadelemizin her yerde olduğunu bir kez daha gösterdi. Biz biliyoruz ki, erkek egemenliği toplumun en küçük hücrelerine kadar işlemiş ve son süreçte AKP iktidarının yarattığı atmosferle yaşamımızın her alanında daha fazla görülüyor” dedi.
 
‘Tüm saldırılar bizim mücadele gerekçemiz’
 
Kadına yönelik artan şiddete dikkat çeken Ayşe, Ağustos ayı içerisinde 27 kadının katledildiğini ve 23  kadının şüpheli şekilde yaşamını yitirdiğini anımsattı. Bu süreçte onlarca kadının tacize ve tecavüze uğradığını vurgulayan Ayşe, “Belki yüzlerce kadın şiddetle yüz yüze kaldı. Bunlar sadece istatistiklere geçebilmiş rakamlar. Aslında bunları rakam olarak da ele alamayız. Bunlar rakam değil, yaşamı derinden etkileyen olaylar. İktidar erkek egemenliği her alanda örgütlüyor. Yargısında örgütlüyor, meclisinde örgütlüyor, toplumda örgütlüyor. Ve bir taraftan kadının yaşamını yok etmek için saldırılar gerçekleştiriliyor. Bir taraftan kadın kazanımlarına saldırıyor. İstanbul Sözleşmesi, 6284, kayyumun kadın kurumlarını kapatması ve infaz yasasının ortaya çıkardığı sonuçlar… Bunların bütünü  bizim için mücadele gerekçesi” şeklinde konuştu.
 
‘Örgütlü saldırıya karşı örgütlü cevap’
 
Kampanya sonrası için ise  Ayşe, “Bir kendini örgütleme; tüm bu saldırılara karşı kendini eğitme, pandemi sürecinin yarattığı etkilerden kurtulma, bir taraftan da tüm saldırılara karşı alanlarda ve meydanlarda olup tepkimizi koyabilme. Tabi tek başına bir tepki koyacak yaklaşımımız yok. Örgütlü bir saldırıya karşı örgütlü bir cevap vermek gerekiyor. Türkiye’de çok güçlü bir kadın hareketi var. Her şeye rağmen direnen, her şeye rağmen mücadele eden" dedi. 
 
‘Kadınlar barış mücadelesinin öznesi’
 
HDP’nin 1 Eylül’de açıkladığı “Barış Deklerasyonu”na değinen Ayşe, savaştan en fazla etkilenen kesimin kadınlar olduğuna işaret etti. Ayşe, “Savaşın sonucunda en fazla yoksullaşan kadınlar oluyor. Şu anda kadınlar çok büyük bir işsizlikle yüz yüze kaldı. Savaşın yarattığı ortam, militarizmin yükselmesi, erkek egemenliğinin yükselmesi, toplumsal barışın ortadan kaldırılması, kadınlara şiddet ve tecavüz olarak dönüyor. Bir taraftan da tecavüzün, işkencenin bir savaş aracı haline getirildiğini görüyoruz. Hali hazırda tecavüz çok yaygınken cezasızlık politikasıyla en üst seviyeye çıkmış durumda. Meşru gösteriliyor, bunlar bir savaş siyasetinin sonucudur. Ve yine maalesef kadın bedeni bir savaş aracı haline getirildi. Tam da bu nedenle kadınlar barış mücadelesinde kurucu ya da öncü olduğunu ortaya çıkartıyor” şeklinde konuştu.
 
‘Çatışma ve savaş siyasetine karşı kadınların barış dili’
 
Dünya örneklerinde de kadınların savaş sürecinde barış mücadelesini yükselttiğine şahit olduklarının altını çizen Ayşe, “Burada kadınlara ne kadar rol düştüğünü, savaşı hissedenin barışa en fazla çaba sarf eden kesim olduğunu bilerek aslında bu dönem çatışma ve savaş siyasetine karşı da kadınlar olarak daha çok barış mücadelesini yükselteceğiz. Toplum içerisinde yerleştirilen nefret, ayrıştırma siyasetine karşı da bir arada yaşayabileceğimiz barış ortamı yaratmak için çalışmalarımız devam edecek” ifadelerini kullandı.
 
‘Meseleyi muğlaklaştırıyorlar’
 
Son süreçte iktidar cephesi tarafından partisinin ve parti içerisinde mücadele eden kadın vekillerin hedef alındığını ifade eden Ayşe, burada iktidarın açık bir şekilde ikiyüzlülüğünün görüldüğünü kaydetti. Ayşe, “18 yıldır iktidarda olan AKP’nin kadına yönelik yaklaşımı ya da kadının siyasetine ya da kadının kadına yaklaşımın sicilini döktüğünüz zaman; cezasızlığı büyüten, elindeki medya aracılığıyla bunu normalleştiren bir yaklaşım içerisinde olduğunu biliyoruz. Özellikle Tuma Çelik meselesini iktidar, partimize saldırı aracı haline getirdi. Sadece HDP’nin kadın mücadelesine bir saldırı değil,  topyekun Türkiye kadın mücadelesine saldırı harekatı haline getirildi. Yoğunlaşmayı partimize çekip meseleyi muğlaklaştıran bir yaklaşım içerisinde olduklarını görüyoruz. Biz bu meselede ilk günden beri çok net bir tavır sergiledik, bunun sistematikleşen bir saldırı olduğunu görmek gerekiyor” dedi.
 
‘Üç örnek ile AKP’nin kadına yaklaşımı görülebilir’
 
Nadira Kadirova, Yeldana Kahraman ve Musa Orhan vakasında AKP’nin kadına yönelik şiddete ve tecavüze nasıl yaklaştığını görmenin mümkün olduğunun altını çizen Ayşe, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir, Musa Orhan vakası. Musa Orhan bütün Türkiye kamuoyu tarafından yakından takip edildi. Güncelerce özgürlüğünden yoksun bırakılan, tecavüze maruz kalan İpek Er mektubu bütün basına yansıdı. Adli tıp raporu ile failin tecavüz fiilini gerçekleştirdiği tasdiklendi. Musa Orhan kamuoyu tepkisi ile tutuklandı, İçişleri Bakanı açıklama yaptı, manipülasyon ve yalanlar üzerinden partimizi hedef gösterdikten sonra Musa Orhan serbest bırakıldı. Bu kişi askeriyeden ihraç edildi ama aklama çalışmasının bir tarafı devam etti. Bunun nedeni failin kimliğidir. Çünkü Musa Orhan üniformalıydı, askerdi. İpek Er bir genç Kürt kadınıydı ve iktidar bu meseleye yaklaşımında kendi suçunu örtmek için tekrar partimizi hedef gösterdi. İkincisi Şirin Ünal’ı hepimiz biliyoruz. Nadira’yı hepimiz biliyoruz. Bir milletvekilinin evinde şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Yine genç bir gazeteci kadın Yeldana yaşamını yitirmeden önce AKP’li Tolga Ağar tarafından tecavüze uğradığını söyledi. Bakın bu iki vakayla ilgili bırakın soruşturmayı, dokunulmazlığın kaldırılmasını,  iktidar cephesinden tek bir söz kurmayı ve bırakın kadına yönelik şiddet konusunda tavır sergilemeyi; sahiplenen, üstünü örten, cezasızlıkla ödüllendiren destek veren bir yaklaşım ortaya çıktı.”
 
‘Her yerde mücadele etmeye devam edeceğiz’
 
Bu dönemde kadın yoksulluğunun, işsizliğinin, kadına yönelik şiddetin arttığını ifade eden Ayşe, “Bir taraftan kadına yönelik şiddeti önleyecek mekanizmaların kurulması, bir taraftan yoksullaşan kadınların daha fazla yoksullaşma riskleri ile mücadele edilmesi, bir taraftan da kadınların daha özgür bir ortamda yaşamasının sağlanması gerekiyor. Kadının yaşamının her alanına etki edecek bir eylem planının hayata geçirilmesi gerekiyor. Bunun hızlıca Meclis’ten geçirilmesi gerekiyor. Biz zaten Meclis’te yürütülen bütün saldırı siyasetine, kırım haline gelen kadın katliamlarına karşı toplumu örgütlemek ve kadınların yaşamının her alanına dokunacak düzenlemeler yapılması için de mücadele edeceğiz. Tabi, bu sadece Meclis’te olmayacak. Biz kadınlarla sokakta ve tüm alanlarda yaşamın bütün alanına sirayet etmiş bu erkek egemenliğine karşı, kadın siyasetini Meclis’te de örgütlemeye ve bunun mücadelesini büyütmeye devam edeceğiz” diye konuştu.