Ayşe Acar Başaran: Yaşam kurtarıcı tedbirlerin alınması gerekiyor

  • 09:07 22 Mart 2020
  • Siyaset
Habibe Eren
 
ANKARA - Koronavirüs salgınını daha önce yaşanan darbe süreçleri gibi ‘Allah’ın lütfu’ olarak görülüp özgürlükleri kısıtlamanın bir yaklaşımı haline getirilmemesi konusunda AKP’yi uyaran HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, kadınlara, cezaevlerine, mültecilere ve yoksullara dönük daha kalıca çözümler geliştirmek gerektiğinin altını çizdi.
 
Türkiye’de 10 Mart’ta Sağlık Bakanı’nın ilk koronavirüs vakasını açıklaması ardından vaka sayısı her geçen gün arttı. Okullar Nisan ayına kadar tatil edilirken, İçişleri Bakanlı son olarak dün yayınladığı genelge ile 65 yaş üstü ve kronik rahatsızlığı bulunan kişilerin sokağa çıkması yasaklandı. Toplu alanların virüsü taşıma olanağı göz önüne alındığında cezaevlerinin durumunu gündeme getiren Halkların Demokratik Partisi (HDP), cezaevinde bulunan hasta tutsakların serbest bırakılması ve bu anlamda bir dizi önlemin alınması gerektiğini kaydetti.
 
HDP Kadın Meclisi Sözcüsü ve Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran, cezaevlerinin durumu, virüsün mültecileri nasıl etkileyeceği, deprem nedeniyle çadırda yaşayanlar, hijyen ve beslenme koşulları bulunmayan yurttaşların durumuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘Cezaevleri hijyen açısından en kritik yerler’
 
Türkiye’de vaka sayısının artmasını beklendiğini, ilgili bakanlıklar tarafından birçok tedbir alındığı söylense de cezaevlerinin bu kapsamda değerlendirilmediğini vurgulayan Ayşe, “Hem siyasi tutsaklar hem de adli mahpuslar açısından şu an Türkiye cezaevleri hijyen açısından en kritik olan yerlerdir” dedi. Hasta tutsakların da sağlık durumlarını etkilediği bir durum yaşandığını ifade eden Ayşe, “Şu an Türkiye cezaevlerinde yüzlerce hasta tutsak ve mahpus var. Tabi ki bunların içinde kadın hasta tutsaklar var. Aslında birbirinden ayrıştırmak ne kadar doğru olur ama biz 50’den fazla ağır hasta tutsak kadın olduğunu biliyoruz. Bunların çokça örnekleri var ve daha önce de çokça dillendirdiğimiz, duyarlılık çağrısı yaptığımız, bırakın bir salgın durumunu zaten sağlık durumları itibariyle cezaevlerinde yaşamsal riski olan tutsaklar var. Bunlardan sürekli dillendirdiğimiz ve en bilinen örneklerden biri Fatma Özbay’dır. Fatma Özbay kanser hastası, hatta kanseri bir kere atlatmış ama tekrar kansere yakalanmış ve normal koşularda bile cezaevinde kalması yaşamsal risk oluşturan bir tutsaktır. Bırakın Koronavirüsü en ufak bir gribal enfeksiyonda bile yaşamsal risk doğurabilecek bir hasta kategorisine giren bir arkadaşımız olmasına rağmen serbest bırakılmıyor” dedi. 
 
‘Görüş yasağı yeterli bir önlem değil’
 
Adalet Bakanlığı tarafından tedbir amaçlı cezaevlerinde iki hafta görüş yasağı getirildiğini anımsatan Ayşe, bu önlemlerin cezaevleri açısından yeterli olmadığını vurguladı. Cezaevi personellerinin dışarı ile temas halinde olduğuna dikkat çeken Ayşe, “Önümüzdeki süreçlerde hastalığın toplum içerisinde yaygınlaşmasıyla beraber belki kişiler fark etmezlerse de taşıyıcı hale gelip içerideki tutsaklara bu virüs bulaşabilir. Çok büyük bir risk karşımızda duruyor ve bunun önlemi sadece açık görüşlerin yasaklanmasıyla sağlanamaz” diye belirtti.
 
‘Hasta tutsakların infazının ertelenmesi gerekiyor’
 
Özellikle hasta tutsakların eğer hükümlüyse infazlarının ertelenmesi,  hüküm yoksa da tutukluluk halleri göz önünde bulundurularak tahliye edilmeleri gerektiğini söyleyen Ayşe, hasta tutsakların yanı sıra 65 yaş üstü kişilerin de risk grubunda olduğunu anımsatarak, “Cezaevlerinde yüzlerce 65 yaş üstü kadın yoldaşımız var. Maalesef daha önce yapılan başvurularda yaş nedeniyle tahliye edilmeleri gerekirken tahliye edilmiyorlar. 65 yaşında olan ve çok sayıda rahatsızlığı bulunan Elif Kısa bunun örneği. Elif Kısa ve aynı durumda olan tutsakların serbest bırakılması gerekiyor. Aksi takdirde biz biliyoruz ki ortaya çıkacak sonuçtan iktidar kendini azade tutamaz. Çünkü bu tutsaklar şu an yaşam açısından iktidarın sorumluğu altındalar” ifadelerini kullandı.
 
‘Çocuklu tutsaklar bırakılmalı’
 
Cezaevlerinin çocuklar açısından büyük bir risk taşıdığını ifade eden Ayşe, alınacak gerekli tedbirlerin yanı sıra hasta ve çocuklu tutsakların serbest bırakılması gerektiğini vurguladı. Koronavirüsle ilgili önceliklerinden birinin cezaevleri olmaya devam edeceğini dile getiren Ayşe, “Çünkü dışarıdaki insanların tedbir almaları daha kolay, kendi inisiyatifleriyle tedbir alabiliyorlar. Ama cezaevlerinin hem beslenme açısından hem havalandırmaların saatlerinin kısıtlılığı açısından en büyük risk alanlarından biridir” diye belirtti.
 
‘Yoğunluktan kaynaklı yerde yatan tutsaklar var’
 
Koronavirüsle birlikte bir kriz hali yaşanırken, tutsakların dışarıdan haber alamamasının, aileleriyle görüş yapmamalarının büyük bir tedirginliği de beraberinde getirdiğine dikkat çeken Ayşe, “Özgün durumları olanlar serbest bırakılmalı, diğerleri açısında da daha sık telefon görüşmesi sağlanmalı. Yani gerekirse avukatlar ve ailelerle de sıklıkla telefonla görüşü sağlanarak tutsakların durumu hakkında bilgi sağlanmalı. Özellikle kadınlar ve genel olarak tutsaklar açısından da beslenme koşullarının kendilerine verilen yiyeceklerin bu hastalıktan koruması çerçevesinde yapılması gerekiyor. Yine sağlık kontrollerinin düzenli olarak yapılması gerekiyor. Özellikle hava sirkülasyonunun çok az olduğu, çok fazla insanın aynı koğuşta kaldığı tutsaklar açısından bir sağlık taraması yapılması gerekiyor. Maalesef şu anda bazı cezaevlerinde yoğunluktan kaynaklı yerde yatan tutsaklar var. Aslında bu durumda tehlikeyi daha da büyütüyor” diye konuştu.
 
Hükümetin en başta alması gereken tedbirleri almadığını vurgulayan Ayşe, cezaevlerinde tutsakların yaşamıyla ilgili ortaya çıkacak en ufak bir tehlikeden iktidarın sorumlu olacağını ifade etti. 
 
‘Ebeveynlerden birine izin verilmesi gerekiyor’
 
Okulların tatil edildiğini ancak çocuklara bakacak ebeveynlerin durumuna yönelik bir adım atılmadığını da söyleyen Ayşe, “Okullar tatil edildi ama çocuklara kim bakacak? Çocuklar aileleriyle birlikte iş yerlerine mi gidecek ya da kreş ortamında kalıp o tehlikelerle yüz yüze mi kalacaklar? Bunun da önlemlerinin mutlaka alınması gerekiyor. Bunun içinde bizim önerimiz çocuklara bakan ebeveynlerden biri ücretli izne ayrılmalıdır” dedi.  
 
‘Mülteci krizi koronavirüs ile birlikte derinleşecek’
 
Koronavirüs salgını ile birlikte Edirne sınırında olan mültecilerin, yine Elazığ ve Van’da deprem nedeniyle evlerinde kalamayan yurttaşları hatırlatan Ayşe, bunlara yönelik de tedbir alınması gerektiğinin altını çizerek şunları söyledi: “Çadırlarda yaşayan insanlar risk grubunda. Temiz suya ulaşımları hala sağlanmış değil. Tuvalet ve banyo ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar. Bu konu ile ilgili de önlemlerin alınması ve rutin sağlık kontrollerinin yapılması gerekiyor. Yine Edirne’ye yürüyenler, çocuklu kadınlar, belli bir yaş üstü insanlar açısından büyük bir riskle karşı karşıyayız. Çünkü zaten insanlar bırakın hijyen ortamında yaşamayı içinde ikamet edebilecekleri bir yer yok. Onlar öyle sokaklarda bekliyorlar, bir kısmı otogarlarda yaşıyorlar. Büyük bir kriz olan mültecilerin sınıra yürümesi meselesi Koronavirüsün ortaya çıkmasıyla beraber biraz geri planda kaldı. Ama bu iki krizin birleşmesi krizi daha da derinleştirecektir. Tüm bu insanların yaşam, barınma ve sağlık hakkından hükümet sorumludur. Tüm bu önlemlerin alınması gerekiyor.”
 
‘Hızlı bir organizasyonla dezavantajlı gruplara testlerin yapılması gerekiyor’
 
Ekonomik kriz ile birlikte yoksul kesimlerin sağlığa erişim hakkının giderek ortadan kalktığına dikkat çeken Ayşe, “Örneğin Çin’de devletin kendisi halka ulaşarak bu testleri yaptı. Ama bugün Türkiye’de sağlık taramasının yapıldığı çok az yer var. İnsanlar şüphe üzerine test yapabiliyor. Aslında hızlı bir organizasyonla özellikle dezavantajlı gruplar açısından sağlık taramasının sosyal devlet ilkesi çerçevesinde yapılması gerekiyor. Barınma ve beslenme koşullarının oluşturulması ve hjyen malzemelerinin dağıtılması gerekiyor. Yine yoksulluğu daha derinden yaşayan ve bütün evin yükünü omuzlayan kadınlarla ilgili bir projenin mutlaka olması gerekiyor. Bu birkaç gün sonraya bırakılacak bir durum değil” uyarısında bulundu.  
 
‘Bu kriz de ‘Allah’ın lütfu’ olarak bakılmamalı’ 
 
Şu anda bir kaos ortamı yaşandığını, AKP iktidarının ise ortaya çıkan bu tablodan siyasi hegemonya yaratmaması ve toplum üzerinde baskı kuracak bir yaklaşım içerisinde olmaması gerektiğini vurgulayan Ayşe, tedbir alınırken yaşam hakkı ve kişilerin özgürlükleri arasında bir denge sağlanması gerektiğine dikkat çekti. Ayşe, “Bu konuda, tıpkı daha önceki darbe süreçleri gibi ‘Allah’ın lütfu’ olarak görüp, özgürlükleri kısıtlamanın bir yaklaşımı haline getirmemesi konusunda bir kez daha uyarılarımızı ifade edelim” dedi.