Ulusal kıyafetleri ile Meclis’teler: Gücümüzü dünya kadınlarından alıyor ve ilham veriyoruz

  • 13:19 10 Mart 2020
  • Siyaset
ANKARA - Kadınların ulusal kıyafetleri ile katıldığı HDP Parlamento Kadın Grubunda konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Toplumsal cinsiyet eşitliği ve özgürlüğü için HDP’de süren kadın mücadelesi dünya kadın mücadelesinden güç almakta ve dünya kadınlarına da ilham vermektedir. HDP’li kadınların yerel yönetimlerde, parlamentoda ve sokakta verdiği eşit temsiliyet mücadelesi bütün kadınların ortak kazanımıdır” dedi. 
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parlamento Kadın Grubu, Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya gelen kadınların coşkulu katılımıyla gerçekleştiriliyor. HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ve kadın milletvekilleri Kürt Milli Kıyafet Günü nedeniyle ulusal kıyafetlerle katıldı. Toplantıya çeşitli kentlerden gelen HDP’nin il ve ilçe örgütlerinden kadın yöneticileri, Barış Anneleri Meclisi üyeleri ile sendika ve meslek örgütlerinin kadın temsilcileri de katıldı. Tutuklu kadın siyasetçilerin fotoğraflarının taşındığı toplantıda, kadınlar “Jin jiyan azadî” sloganları attı. 
 
Alkış ve zılgıtlar ile karşılanan Eş Genel Başkan Pervin Buldan, baharın coşkusuyla herkesi selamladığını belirterek konuşmasına başladı. Pervin, "Grup toplantımıza hepiniz hoş geldiniz. 8 Mart dolayısıyla bugün kadın grubu olarak toplanmış bulunmaktayız. Hepinizin, tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü yürekten kutluyorum" dedi. 
 
‘Gerçekler asla karanlıkta kalmayacak’
 
Yeni Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik ve gazetenin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser’in tutuklanmasını değinen Pervin, "Geçen hafta gazeteciler, yazarlar tutuklandı. AKP yargısı eliyle gerçekleştirilen bu hukuk dışı tutuklamaları HDP olarak kınıyoruz. Biliyoruz ki, iktidar ne yaparsa yapsın hakikatin sesini kesemeyecektir, gerçekler asla karanlıkta asla kalmayacaktır" ifadelerini kullandı.
 
'Yolsuzlukları hırsızlıkları ortaya çıkardığı için hedef alındı' 
 
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Adnan Selçuk Mızraklı’ya 9 yıl 4 ay hapis cezası verilmesini kınayan Pervin, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu karar hukuk dışıdır, siyasidir, gayrimeşrudur, halk iradesine bir saldırıdır. Asla tanımıyoruz. Selçuk Başkan kayyım yolsuzlukları ve hırsızlıklarını ortaya çıkardığı için özellikle hedef alınan bir belediye eş başkanımızdı. Hırsızlık yapanlar dışarıda elini kolunu sallaya sallaya gezerken, hakikatin sesi olan Selçuk Başkanı tutuklayıp ceza veren zihniyet şunu iyi bilsin ki; bu devran böyle sürmeyecektir, bu devran böyle devam etmeyecektir. Halk iradesine kelepçe vuranlar elbet gerçek adalet önünde tüm bu hukuksuzlukların hesabını teker teker verecekler. Adaletten kaçamayacaklar. Buradan bir kez daha hem Selçuk Başkana hem de tutuklanan gazetecilere selamlarımızı ve dayanışma duygularımızı gönderiyoruz. Hakikati ortaya çıkarmaya ve halkın iradesini yok sayan politikalarınıza karşı mücadele etmeye devam edeceğiz."
 
‘Ölümsüz kadın yoldaşlarımızın anısı mücadelemize her zaman güç katacaktır’
 
Cezaevlerinde direnen kadın tutsakları da selamlayan Pervin, “Cezaevlerinde direnen sevgili Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, Selma Irmak, Gültan Kışanak, Aysel Tuğluk, Çağlar Demirel, Gülser Yıldırım, Mukaddes Kubilay, Nurhayat Altun, Edibe Şahin ve isimlerini sayamadığım tüm kadın tutsak arkadaşlarımızı buradan selamlıyor, kucak dolusu sevgilerimizi gönderiyoruz. Kadınların özgürlük mücadelesine yaşamlarını adayan Roza Lüksemburglardan Clara Zetkinlere, Behice Boranlardan Leyla Kasımlara, Hevrîn Xeleflerden Sakinelere, Sêvêlere, Asyalara ve daha birçok ölümsüz kadın yoldaşlarımızın anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Anıları mücadelemize her zaman güç katacak, ışık tutacaktır” diye belirtti.  
 
‘8 Mart’ta her yerde alanlardaydık, hep birlikte özgürlüğü ve eşitliği haykırdık’
 
8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinliklerine de değinen Pervin, etkinlikleri hakkında şu değerlendirmede bulundu: 
 
8 Mart’ta Amed’den İstanbul’a, İzmir’den Van’a, Adana’dan Ankara’ya ülkenin her bir yerinde meydanlardaydık, alanlardaydık. Haklarımıza sahip çıkmak için, savaşa, talana, sömürüye, ayrımcılığa karşı durmak için, kadına yönelik şiddete dur demek için, dayanışmayı büyütmek, daha yaşanılır bir dünya inşa etmek için kadınlar her yerde bir araya geldi. Hep birlikte özgürlüğü haykırdık, eşitliği haykırdık. Hep beraber ‘Biz buradayız! Umut ve cesaret biziz! Örgütlü gücümüzle birlikte olacağız’ dedik. Buradan bir kez daha zindanlarda direnen kadınlar başta olmak üzere Türkiye’de ve dünyada direnen tüm kadınlara bu gruptan bir kez daha binlerce selam olsun diyoruz. Hep söyledik yine söylüyoruz 21’inci yüzyıl kadın mücadelesinin yüzyılıdır ve yine kadınların zafer yüzyılı olacaktır.
 
Erkek rejimler ve faşizm nerede olursa olsun aynıdır, kadın düşmanıdır
 
Çok iyi biliyoruz ki,  kadınlar için yaşam sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada zorlu bir dönemeçten geçmektedir. Erkek rejimler ve faşizm dünyanın neresinde olursa olsun aynıdır ve kadın düşmanıdır. Kadınların iki asırdır yürüttükleri mücadeleler ve verdikleri ağır bedeller sonucu elde ettikleri haklar, kazanımlar sadece Türkiye’de değil birçok coğrafyada bugün büyük tehlikeler altındadır. Dünyanın her yerinde hakları ve özgürlükleri için ayakta olan kadınları selamlıyoruz.”
 
Pervin’in konuşmasının devamı ise şu şekilde: 
 
Bugün kadın mücadelesi birçok mücadelenin bileşkesi, kavşağı konumundadır. Irkçı, tekçi ve cinsiyetçi yönetimlere alternatif siyasal sistemler ortaya koyma iddiasında olan birçok mücadelenin merkezinde yine kadınlar yer almaktadır. Bu yeni eylem ve mücadele hak ve eşitlik talep eden herkese cesaret ve ilham vermektedir. Kesintisiz bir mücadele sonucu kürtaj hakkını kazanan İrlandalı kadınların mücadelesi ile kadın düşmanı IŞİD karanlığını durduran Rojavalı kadınların bize gösterdiği gibi uzun soluklu ve sürekli mücadele bizi zafere götürecektir. Türkiye’de de kadın mücadelesi yeni bir direniş dalgası ortaya koymaktadır. Artan kadın kırımına karşı kadınlar her yerde faşizme karşı direnmektedir, direnmeye devam etmektedir. Çünkü kadınların bedeni ve kadın kazanımları ağır saldırı altındadır. 18 yıllık AKP erkek iktidarı kadınların haklarını ve kazanımlarını ortadan kaldırmak için kadın karşıtı politikalarına olanca gücüyle ağırlık vermektedir. Günde neredeyse 3 kadının katledildiği, şiddetin erkek devlet-erkek iktidar-erkek yargı eliyle teşvik edildiği ağır bir süreç yaşıyoruz.
 
8 Mart’ta kadınlara işkence yaptılar
 
Bunun en son örneğini İstanbul Taksim’de gördük. Kadınlar her şeye ama her şeye rağmen, tüm engellemelere rağmen Feminist Gece Yürüyüşünü gerçekleştirdi. Yürüyüş sonrası polis gaz bombalarıyla, plastik mermiyle saldırdı. Kadınlar şiddet uygulanarak gözaltına alındı. Hem de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde bunu yaptılar. 8 Mart’ta kadınlara işkence yaptılar. Hem gözaltına alınırken hem otobüste hem de götürüldükleri yerlerde kadınlar şiddete uğradılar. Mültecilere gaz bombası atan Yunanistan’a ‘Savunmasız insanlara gaz sıkmak barbarlıktır’ diyen AKP İktidarının sözcülerine bunu hatırlatıyorum. 8 Mart’ta Taksim’de kadınlara yaptığınızın bundan bir farkı var mı? Hiçbir fark yok. Kadınlara saldırılırken AKP Genel Başkanı pişkin bir şekilde ‘Kadınların özgürlük alanını genişlettik’ diye bir açıklama yapıyor. Siz özgürlüğü değil kadın düşmanlığını genişletiyorsunuz. Kadınlar bunu görmüyor mu sanıyorsunuz? Siz kadın düşmanısınız. Bu sabittir. Tarihe de böyle geçtiniz. Bundan sonra kadınlar bunun bilinciyle hareket edecekler. Bunların bir bakanı da var ya ismini söylemeyeceğim: Kültürel terörizmden söz ediyor: ‘Sözde kadın hakları, kadın özgürleştirmesi, kültürel terörizmin parçasıdır’ diyor. Kadınların hak arayışını ‘terörizm’ olarak nitelendiren bu kafa kadın düşmanıdır. İşte bu kafanın yönetimde olduğu bir ülkede her gün kadınlar katlediliyor.
 
Gülistan Doku’nun bulunmaması için özel bir çaba sarf ediliyor
 
Rabia Naz, Emine Bulut, Nadira Kadirova, Şule Çet… Bu isimleri biz biliyoruz ancak bu isimleri unutturmaya çalışanlar var, onları da biz iyi tanıyoruz. Öyle bir yargı düşünün ki Nadira Kadirova davası çok kısa sürede takipsizlikle sonuçlandı. Çünkü ucu AKP’ye dokunuyordu. Elazığ’da Kırgızistan uyruklu kadın gazeteci Yeldana Kaharman şüpheli bir biçimde öldü ve intihar olarak kayıtlara geçirildi. Ama yine burada da işin ucu yine bunlara AKP’ye dayanınca olayın üzeri kapatıldı. Munzur Üniversitesi öğrencisi Gülistan Doku iki aydır kayıp. İktidar, Doku’nun bulunmaması için özel bir çaba göstermektedir. Öyle ki milletvekili arkadaşlarımızın verdiği soru önergesinde Doku’nun kaybolmasından sorumlu kişinin ismi kayıtlara geçmesin diye TBMM Kanunlar Kararlar Dairesi tarafından sansürlenerek bu önergeler kayıt altına alınıyor. Yine; Dersim’de kadın öğrencilerin güvenlik görevlilerinin yoğun takip ve tacizine maruz kalması, Dersim’de iktidarın sürdürdüğü özel bir politikanın varlığını bize göstermektedir. Hayatın her alanında olduğu gibi yargıda da erkekleri koruyan zihniyet karşımıza çıkmaktadır. Hele ki şiddeti uygulayan bir kamu personeli ise, polis veya asker ise, yandaş ise üstü daha çabuk kapatılıyor. 
 
Kadın kazanımları sistemli bir biçimde hedef alınıyor
 
Saray’da inşa edilen tek adam erkek sistemi evde, sokakta, işyerinde, kamuda, siyasette kurulan erkek iktidarına dayanmaktadır. Ve bu iktidar kadın kazanımlarını sistemli bir biçimde hedef almaktadır. Bu nedenle kazanılmış bir hak olan nafaka hakkı kadınların elinden alınmaya ve kadınlar yoksulluğa mahkûm edilmeye çalışılmaktadır. Erkek şiddetine karşı kadınları koruyan İstanbul Sözleşmesi iktidar eliyle ortadan kaldırılmak istenmektedir. Kadınlar çalışma yaşamının dışında bırakılarak eve mahkûm edilmek istenmektedir. Çalışabilecek durumda olmasına rağmen 20 milyonu aşkın kadın işgücüne dâhil edilmemektedir. Kentlerdeki genç kadın işsizlik oranı yüzde 36’dır. Bölgede ise durum çok daha kötüdür: Kadınların yüzde 87’si işsizdir. KHK’lerle binlerce kadını işsiz ve yoksul bıraktılar. Sosyal yardıma başvuranların yüzde 80’i yine kadınlardır. Ekonomik krizin en ağır yükünü yaşayan biz kadınlarız.
 
HDP’de süren kadın mücadelesi dünya kadın mücadelesinden güç almakta
 
Biliyorsunuz, bu erkek iktidar kadınların en büyük kazanımı olan HDP’nin kadın siyasetini ve kadın kazanımlarını hedef almaktadır. Çünkü toplumsal cinsiyet eşitliği ve özgürlüğü için HDP’de süren kadın mücadelesi dünya kadın mücadelesinden güç almakta ve dünya kadınlarına da ilham vermektedir. HDP’li kadınların yerel yönetimlerde, parlamentoda ve sokakta verdiği eşit temsiliyet mücadelesi bütün kadınların ortak kazanımıdır. Bu nedenle HDP aynı zamanda bir kadın partisidir. Hayata geçirdiğimiz eşbaşkanlık sistemi yalnızca toplumsal cinsiyet eşitliği açısından değil aynı zamanda demokrasi adına da önemli bir kazanımdır. Bu nedenle bize yönelmekteler. Gaspçı kayyımlar ile eşbaşkanlığa saldırmaktalar. Belediyelerimiz bünyesinde kurulan kadın kurumlarımızı kapatmaktalar. Gözaltılar, tutuklamalar ve fezlekelerle bizleri sindirmeye çalışmaktalar. 
 
Bizler susmadık
 
Her yolu denediler. Yasakladılar, tutukladılar, işkence yaptılar, katlettiler. Ama bizler, susmadık. Leyla Güvenler olduk açlık grevleriyle onlara yanıt verdik. Figenler, Sebahatlar, Gültanlar olduk zindanlarda direndik. Cumartesi Anneleri olduk, çeyrek asırlık adalet ve hakikat arayışımızla onlara cevap verdik. Barış anneleri olduk, alanlarda şiddetin her türlüsüne maruz kaldık ama barıştan vazgeçmedik. Eşbaşkanlar olduk. Kayyım zulmüne boyun eğmedik. Karadeniz’de Laz, Ege’de Yörük kadınlar olduk HES’lere, yıkımlara karşı durduk. Feminist kadınlar olduk, Taksim’den Yüksel’e her yerde eylemlerimizle yanıt verdik onlara. Kadın seçilmişler olduk, meclis kürsüsünü hakikat kürsüsüne çevirdik. Gazeteci olduk, gerçekleri yazdık. Roboski’de, Soma’da, Çorlu’da, Ankara Gar’da, Suruç’ta adaleti haykıran kadınlar olduk, hakikatin peşini hiçbir zaman bırakmadık. Erkeklerin tekçi anayasası değil kadınların demokratik anayasası olacaktır. 
 
Savaşların ağır bedelini kadınlar ve çocuklar ödedi
 
Savaşların en ağır bedelini her zaman kadınlar ve çocuklar ödedi. Bunun en somut örneği çok uzak geçmişte değil, 2014 Ağustos’unda Şengal’de yaşandı. 5 binden fazla Êzidî kadın DAİŞ çetelerinin eline esir olarak düştü, pazarlarda satıldı. Hala binlerce kadın kayıptır. Benzer bir durum yine çok önce değil, Efrîn’de yaşanmıştı. Yine, mülteciler bu kirli savaşın bedelini en ağır ödeyenlerdir. Zorla yerinden edilmenin yarattığı travma devam ederken mülteciler bir de cinsiyetçilikle, ırkçılık ve şiddetle karşı karşıyadır. Sığınmak zorunda kaldığı ülkelerde yoksulluğa, istismara mahkûm edilen, çocuklarıyla mülteci kamplarında her türlü kötü muameleye maruz bırakılan daha çok kadınlardır. Onun için biz kadınlar, barışı kurmaya kararlıyız. Savaşın karşısında her koşulda barışı savunanlarız, barışın safında duranlarız.
 
AKP-MHP bloku yıkım ve talan politikasını sürdürmektedir
 
Kaybetmeye yüz tutmuş AKP-MHP bloku iktidarlarını sürdürebilmek için savaş, yıkım ve talan politikasını olanca hızıyla sürdürmektedir. İçeride toplumla, kadınlarla mücadele halindeler, dışarıda Suriye’yle savaş içerisindeler. Evet, İdlib’te yaşanan savaş halkların tercihi değildir. Bu, iktidarın ayakta kalma çabasıdır. AKP İktidarı başından beri mezhepçi bir politikayla çeteleri destekleyerek Suriye’de yönetim değişikliğini hedefledi. Uluslararası güçlerin payandası haline gelerek Suriye iç savaşının derinleşmesinde rol oynadı. Amaçları; bir yandan kendi tekçi iktidarlarını ayakta tutmak, diğer yandan da Kürtlerin Suriye’de söz sahibi olmasını ve temsil edilmesini engellemektir. 
 
Yanlış hesap İdlib’ten döndü
 
Biz başından beri iktidarı her zaman uyardık. 'Bu savaşa son verin' dedik. 'Halklara daha fazla bedel ödetmeyin' dedik. 'Suriye’nin geleceğine Suriye halkları karar versin' dedik. Tezkerelere ‘hayır’ oyu verdik. Ancak iktidar HDP’lileri dinlemedi. Yanlış hesap bu kez Bağdat’tan değil İdlib’den geri döndü. Fakat bunu görecek bir göz ve akıl yok. Çıkmaları gereken yerde kalmaya devam ettikçe ülkeyi uçurumun kenarına sürüklemekteler. İdlib’de battıkça soluğu Moskova’da alıyorlar. Moskova'yla, NATO'yla, Waşington'la bugüne değin sayısız görüşme yaptılar. Geçen hafta 30 erkek Moskova’da kafa kafaya vermiş halklar adına kararlar veriyorlar. Savaşı başlatanlar onlar, yani erkekler. Ölüme yol açanlar yine erkekler. Ama ölenler halklarımız yani bizlerin çocukları.
 
İdlib’ten size iktidar hikayesi çıkmaz
 
2015’te, o dönemin tanığıyız, Dolmabahçe Sarayı'nda çözüm masasını devirdikleri için bugün Kremlin Sarayı'ndan çıkamıyorlar. Ama bu gerçeğin farkında değiller. Buradan AKP’ye hatırlatmak istiyorum: Suriye'den, İdlib'den size bir iktidar hikâyesi çıkmaz. Suriye’den hikâye değil ancak ve ancak siz çıkarsınız ve çıkmak zorundasınız. Türkiye'nin geleceği adına çocukların geleceği adına oradan çıkmak zorundasınız. Yol yakınken yapmanız gereken tek şey tüm varlığınızla Suriye’den derhal çıkmanızdır. Suriye’den elinizi çektiğiniz gün hem Suriye hem Türkiye hem de Ortadoğu rahatlayacaktır. Kürt düşmanlığından ve Kürtleri Suriye’de statüsüz bırakma politikasından artık vazgeçmelisiniz ve bir an önce demokratik çözümün önünü açmalısınız. Doğru olan yol Suriye’nin Suriye halklarına bırakılmasıdır. Ve eninde sonunda bu noktaya da gelecekler, bunu da biliyoruz. Çözüm ve barış ancak halklar arası diyalogla, toplumsal mutabakatla sağlanabilir. Suriye sorunu Suriye’de kurulacak masayla, Suriyelilerin kendi arasında başlatacağı diyalogla çözülebilir. Halkları dışlayan bir politikayla, Kürt karşıtı tutumla o masada hiç kimse oturamaz.
 
Demokratik çözümün önünü açmalısınız
 
Kürt düşmanlığından ve Kürtleri Suriye’de statüsüz bırakma politikasından artık vazgeçmelisiniz ve bir an önce demokratik çözümün önünü açmalısınız. Doğru olan yol Suriye’nin Suriye halklarına bırakılmasıdır. Ve eninde sonunda bu noktaya da gelecekler, bunu da biliyoruz. Çözüm ve barış ancak halklar arası diyalogla, toplumsal mutabakatla sağlanabilir. Suriye sorunu Suriye’de kurulacak masayla, Suriyelilerin kendi arasında başlatacağı diyalogla çözülebilir. Halkları dışlayan bir politikayla, Kürt karşıtı tutumla o masada hiç kimse oturamaz. Bunu artık anlamanız ve kavramanız gerekir. O masada Suriye halkları ve temsilcileri olacaktır.
 
Mülteciler şantaj olarak kullanılıyor
 
Mültecilerin yaşadığı dram, savaş politikalarının ağır bir sonucudur. Mülteciler zorla, tehditle ülkeden gönderilmekte, Türkiye’den gitmeleri için ırkçı saldırılar organize edilmektedir. Karşı taraftan ateş açılmakta, mülteciler vurulmakta, sınırın bu tarafından da gaz bombası atılmaktadır. Çoluk çocuk, kadın botlarla adeta ölüme gönderilmektedir. Bu yaşananlar tam bir insani krizdir. İnsanlığın ayaklar altına alındığının bir göstergesidir. Yıllarca ‘şu kadar mülteciye baktık’ diyerek övünen AKP iktidarı, şimdi gidenleri saymaktadır. 'Ne kadar kovduk' diye her gün sayı veriyorlar. İnsanları ölüme göndermekle övünen bir iktidar var karşımızda. Sınırda yaşananlar insanlık değerleriyle ulus devletlerin dayandığı insanlık dışı politika arasındaki uçurumu tüm dünyaya göstermiştir. Ulus devlet faşizmi her yerde aynıdır. Bir de utanmadan Avrupa’dan daha fazla para istiyorlar, mültecileri şantaj olarak kullanıyorlar. Şu an hala Brüksel’de para koparmanın peşindedirler.
 
Kapılarınızı insanlığa açın
 
Buradan iktidara çağrı yapıyorum; mültecileri zorla, tehditle göndermekten vazgeçin. Mültecileri kirli pazarlıklarınıza alet etmeyin. Avrupa’ya da seslenmek istiyorum: Kapılarınızı insanlığa açın. Mültecilere derhal açın. Mültecilere acil insani yardımı derhal yapın. Yunanistan halkının mültecilerle dayanışmak için yaptığı demokratik gösteriler insanlık adına umut vericidir. Yunan halkının mültecileri sahiplenen bu dayanışmasını biz de buradan selamlıyoruz. Yunanistan’daki bu dayanışma tüm Avrupa’da ve Türkiye’de de yaygınlaşmalıdır. Halklar arası dayanışmayla, birlikte yaşamla bu krizleri hep birlikte çözebiliriz. Dünyanın her yeri tüm insanlığın ortak yaşam alanıdır. Dünya hepimizin ortak evidir. Sınırların bir önemi yoktur. Her yurttaş dünyanın her yerinde yaşama hakkına sahiptir. 
 
Tecride mutlaka karşı çıkmalıyız
 
Savaşa karşı toplumsal karşı duruşu daha da güçlendirmemiz gerekmektedir. Yoksulluğun nedeni savaştır. İşsizliğin nedeni savaştır. Gittikçe artan şiddetin nedeni yine savaştır. Çürümenin nedeni savaştır. Toplum kendisine ağır bedel ödeten bu savaş politikalarına karşı çıkmalıdır. İktidardan hesap sormalıdır ve barışı savunmalıdır. Barışa sahip çıkmak ortak geleceğimize sahip çıkmaktır. İşte bunun için 'savaşa hayır' seslerini daha güçlü olarak dillendirmeliyiz. İnsanlık dışı tecride mutlaka karşı çıkmalıyız. Irkçılığa, ayrımcılığa, şiddete, adaletsizliğe karşı çıkmalıyız. Çözümü ve barışı engelleyen tüm politikalara hep birlikte karşı çıkmalıyız.”