Dilan Dirayet Taşdemir: Bu ülkeye en büyük bela AKP iktidarıdır

  • 14:08 18 Aralık 2019
  • Siyaset
ANKARA - Gündemdeki gelişmeleri değerlendiren HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Dilan Dirayet Taşdemir, “Bu ülkeye en büyük bela AKP iktidarının kendisidir. AKP iktidarının uygulamaları son bulmadığı sürece ülkenin gelişmesi, demokratikleşmesi mümkün değil. Bütün muhalefetin buna dur demesi gerekiyor” dedi. 
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü ve Ağrı Milletvekili Dilan Dirayet Taşdemir, kent ablukaları başta olmak üzere gündemdeki gelişmelere dair HDP Genel Merkez binasında basın toplantısı düzenledi. 
 
Kürt sanatçı Ayşe Şan’ı yaşamını yitirişinin 23’üncü yıl dönümü dolayısıyla anarak konuşmasına başlayan Dirayet, devamında çatışmalı dönem ve sokağa çıkma yasaklarının ilan edilişinin yıl dönümünü hatırlattı. Dirayet, “16 Ağustos 2015’te Muş Varto’da Ekin Wan’ın infaz edilmesiyle başlayan sokağa çıkma yasaklarının yıl dönümü. Tam bir vahşet ve hukuksuzluk yaşandı. 3 aylık bebekten 80 yaşındaki insana kadar ayrım gözetmeksizin yüzbinlerce insan katledildi, binlerce insan yerinden yurdundan edildi. Aileler hala yakınlarının cenazelerini arıyorlar. Bütün bunlar dünyanın gözü önünde bu vahşeti yaşandı. Belgeleri tanıklıkları hepimizin hafızasında canlı olan görüntüleri BM başta olmak üzere uluslararası kurumlarda hakikatin açığa çıkmasını bekliyor. Üzerinde uzun süre geçse de, failleri yargılanmaktan kurtulamamışsa cesur Cizre ve Nusaybin’in failleri de er ya da geç yargılanacaktır” dedi. 
 
Dirayet, yasak sürecine ilişkin algı operasyonu yapıldığını ifade ederek, “Hakikat, AKP tarafından ters yüz edildi. Bu sürecin yeniden ele alınması gerekiyor. Bu sürecin zihniyeti 30 Ekim tarihli MGK toplantısında ‘çöktürme planı’ adı altında hayata geçirildi. AKP’nin bir yandan müzakere ve diyalog derken diğer taraftan sinsice yok etme ve tasfiye hazırlığı içinde olduğunu gördük. Bu siyaset ve adına çökertme planı dedikleri plan ile Kürt halkının iradesini kırma, Kürt halkını bir kez daha yok etme siyaseti devreye konmuştur” diye belirtti. 
 
‘Defin hakkı bile engellendi’
 
7 Haziran 2015 seçimleri sürecinden sonra AKP’nin gazetecilere, aydınlara, emekçilere, kadınlara ve demokratik siyasete darbe yapıldığına dikkat çeken Dirayet, halkın iradesinin bu süreçten dolayı gasp edildiğinin altını çizdi. Dirayet şöyle devam etti: “Bu süreci bir vahşet ve insanlığa karşı işlenen suçlar dönemi olarak görüyoruz. 16 Ağustos 2015 tarihinden bu yana 11 kentte, 51 ilçede 351 defa sokağa çıkma yasağı ilan edildi ve 2 bin 425 kişi hayatını kaybetti. 2 bin 583 kişi yaralandı. Ciddi hak ihlalleri yaşandı, cenazelerin alınması engellendi. Cenazeler sokakta çürümeye terk edildi. Defin hakkı bile engellendi ciddi işkence vakaları yaşandı. Bu hak ihlalleri etkileri halen günümüze kadar devam ediyor. Bununla mücadele edenler ve hakikati ortaya çıkarmaya çalışanlar hedef alındı. Bugün Cizre’ye, Nusaybin’e gittiğimizde görürüz. Bu hakikatin üzerine, insan cenazeleri üzerine TOKİ’ler inşa edilmiş. Sanki böyle bir vahşet yaşanmamış gibi bir durumla karşı karşıyayız.” 
 
‘Kadın bedeni cinsiyetçi politikalarla hedef alındı’
 
Yasak döneminde en fazla kadınların etkilendiğini kaydeden Dirayet, kent ablukalarında halkla ve kadınlarla dayanışarak bu sürece tanıklık ettiklerini söyledi. Dirayet, bu dönemin hafızasını oluşturabilmek için kadın meclisleri olarak ciddi çalışmalar yürüttüklerini belirtti. Dirayet, “Sokağa çıkma yasakları sürecinde, kadın bedeninin cinsiyetçi politikalarla nasıl hedef alındığı ortaya çıktı. Kadınlar güçlü bir direniş sergilediler. Bu kentlerde cinsiyetçi faşizm bir devlet politikası olarak yürütüldü. Öncü kadınlar hedef alındı ve katledildiler. ‘Esedullah Timi’ denilen çetelerin duvarlara yazdığı yazılarla kadınların bedeninin nasıl hedef haline getirildiğini hatırlıyoruz. O dönem ‘IŞİD biziz’ yazıları yazıyorlardı. O dönem yaşananların Kobanê, Efrîn, Şengal’den farklı olmadığına tanıklık edildi” şeklinde konuştu.   
 
Kadınların hedef alınmasının tesadüf olmadığına işaret eden Dirayet, şunları dile getirdi:
 
 “Bu politikalar aynı zamanda kadınların direncini ve direnişini kırmayı hedeflemiştir. Bu dönemde bu kadar pervasız bir saldırı politikası yürütüldü. Yaşam alanlarında sokağına sahip çıkan bütün kadınlar hedef alındı. Evinin önünde vurularak cenazesi sokakta bırakılan Taybet Ana, bu dönemin sembol isimlerinden oldu. Kürt kadın siyasetçilerde hedef haline getirildi. Seve Demir, Pakize Nayır, Fatma Uyar gibi kadınlar hedef alındı, suikast ile yaşamlarına son verildi. Sonuçları ve acıları ailelerine yaşatıldı. PM üyemiz Mehmet Yavuzel’in annesi Hanım Yavuzel bugün cezaevinde. Halen Cizre’de cenazesine ulaşamayan 14 aile var.
 
‘Kadınlar her yerde erkek iktidarla mücadelesini sürdürüyor’
 
Kadınlar bu cinsiyetçi politikalardan da geri durmadı. Fetih ve talan politikaları ile hareket eden bu zihniyetin Ekin Van’ın bedeni üzerinden hangi politikaları teşhir edildiğini biliyoruz. Kadınlara bir mesaj verildi ancak kadınlar buna ‘kadınlar direnişi giyinir’ diyerek cevap verdiler. Kadınlar 4 yıldır sokakta, her yerde erkek iktidarla mücadelesini sürdürüyor. O sürece ilişkin anlatılacak çok şey var. Çok biriken ve travmalara neden olan bir süreç yaşadık. Bütün bu vahşet karşısında mücadele eden, direnişi yükselten, yılmayan, bu yok etmeye karşı bir kadın gerçekliği var. Kadınların bu durumundan AKP’nin kaygı ve korku duyduğunu görüyoruz. Son dönemlerde dans eden kadınlardan, gelişen özgürlük mücadelesinden aldığı bilinmelidir. Bu bir var olma ve direnme mücadelesi olarak tarihe not düşmek gerekir. O dönemde annelerimiz çokça ‘dünya böyle zulüm görmüş mü?’ diye feryat ederken 21’inci yüzyılın en büyük acılarına tanıklık ettik. Tüm yurttaşlarımızı saygı ile anıyor bu katliamların bir gün siyaset ve uluslararası alan nezdinde sorulacağını belirtmek istiyoruz.
 
‘Kayyım bir yok etme siyasetidir’
 
Tıpkı Kuzey ve Doğu Suriye politikasında olduğu gibi çökertme planının tam hız devrede olduğunu söyleyebiliriz. AKP kendisine karşı mücadele eden, direnişi yükselten Kürtlere ve kadınlara karşı bu politikayı yükseltiyor. Bütün zor koşullarda mücadeleyi yükselten bir kadın gerçekliği var. AKP bir yenilgi almıştı ve bu yenilgisini örtmek için anayasayı ihlal ederek bir yol izliyor. Bunun adı da kayyımdır. Dün 28’di, bu sabah 31 belediyemiz gasp edildi. Dün de Varto, Bulanık ve Erentepe belediyelerimiz gasp edildi. Kayyım bir yok etme siyasetidir. Kürt halkının seçme ve seçilme hakkını yok etme siyasetidir. Yeni bir sömürge siyasetinin AKP tarafından yürütülen adıdır. Rant, kayırmacılık, yolsuzluk almış başını gidiyor. Bu siyaset merkezde olduğu gibi yerelde de hayata geçirilmiş durumda. Bu rant alanlarını yandaşlarla paylaşmak için bu kadar yönelim geliştiriliyor. 
 
 ‘Bu ülkeye en büyük bela AKP iktidarının kendisidir’
 
Bu gasp yaklaşımı sadece HDP ile sınırlı kalmayacağın dünkü Urla örneğinde gördük. Kayyım bir yönetme rejimidir. Talimatlı yargı ile bu süreci geçirmek istiyor. Bugün asıl büyük tehlike AKP’nin yaratmak istediği kayyım rejimidir. Bütün kurumlar aynı tehlike ile karşı karşıyadır. AKP ülkeyi çökertme, çürütme siyaseti izliyor. Halkın gündemine baktığımızda temel gündem kayırmacılık, yoksulluk, yolsuzluktur. Bunun önünde en büyük engel, HDP siyaseti olarak görülüyor. Bu kayyımcı siyaset toplumun temel dinamiklerini aşındırıyor. Dolayısıyla bu ülkeye en büyük bela AKP iktidarının kendisidir. AKP iktidarının uygulamaları son bulmadığı sürece ülkenin gelişmesi, demokratikleşmesi mümkün değil. Bütün muhalefetin buna dur demesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.”