‘Türkiye’de sosyal patlama koşulu olgunlaşmış durumda’

  • 09:12 21 Kasım 2019
  • Siyaset
Habibe Eren
 
ANKARA - Dünyada ve Ortadoğu’da neoliberal politikaların getirdiği sosyal yıkıma karşı günlerdir devam eden sokak gösterilerini değerlendiren SEP Genel Başkan Yardımcısı Derya Koca, Türkiye’de de benzer sosyal patlama koşulunun olgunlaşmış durumda olduğunu belirterek, “Yaşam insanların gırtlağına dayanmış durumda” dedi. 
 
Şili, Lübnan, Azerbaycan, Haiti, Ekvador, Honduras, Irak, Endonezya, İspanya, Kolombiya, Porto Riko, Peru, Sudan, Fransa, İran gibi birçok ülkede halklar, neoliberal politikaların getirdiği ekonomik kriz ve sosyal eşitsizliklere karşı sokaklarda. Eylemler devam ederken çok sayıda gösterici polis şiddeti sonucu yaşamını yitirdi. 
 
Hong Kong’ta 4 binden fazla kişi gözaltına alındı
 
Protestolara sahne olan yerlerden biri de Hong Kong. Haziran ayında başlayan gösterilerin nedeni, suç işlediğinden şüphelenilen kişilerin Çin'e iadesine imkân veren tartışmalı yasa tasarıydı. Göstericiler hükümete yasa tasarısını çekmesi çağrısında bulunuyordu. Çin'in yasal sisteminin şeffaf olmadığını savunan eylemciler, yasanın Pekin'e bireyleri 'siyasi gerekçelerle' yargılama hakkı tanıyacağını söylüyordu. Haziran’dan beri devam eden eylemlerde 4 binden fazla kişi gözaltına alındı. 
 
Şili’de eylemler 5 haftadır sürüyor 
 
Gösteriler Santiago metrosunda bilet fiyatlarının 30 Şili Pesosu (yaklaşık 22 kuruş) artırılması sonrasında başladı. Çoğunluğu öğrenci olan protestocular bu karara tepki göstererek, bilet almadan metro turnikelerinin üzerinden atladı. Polisin öğrencileri şiddet uygulayıp gözaltına alması üzerine protestolar ülke çapında hızla yayılmaya başladı. Eylemin başladığı günden bu yana 24 kişi yaşamını yitirirken, binlerce gösterici de yaralandı. 
 
Şili’nin neoliberal politikalarıyla nam salan Devlet Başkanı Sebastian Pinera, bir dizi ekonomik yardım planının hayata geçirileceğini açıkladı. Daha önce halkını “Savaştayız ve buna göre davranacağız” diyen Sebastian Pinera, halkın inatçı direnişi karşısında geri adım atmak zorunda kaldı. 
 
Şilililerin en güçlü talebini ise yeni anayasa isteği oluşturuyor. Yürürlükteki anayasa, 1973-1990 yılları arasında General Augusto Pinochet liderliğindeki askeri dikta rejimi sırasında düzenlendi.
 
Ekvador’daki eylemlerde 7 kişi yaşamını yitirdi 
 
Ekvador’da Başkan Lenin Moreno, yakıt sübvansiyonlarının durdurulduğunu açıkladıktan sonra ülke genelinde Ekim ayı içinde grev ve protestolar gerçekleşmiş, iki hafta süren olaylarda yedi kişi yaşamını yitirmiş, binin üzerinde kişi de yaralanmıştı. 2017'de iktidara geldiğinden beri Lenin Moreno hükümeti tarafından uygulanan birçok tartışmalı politikadan biri olan bu adım IMF ile yapılan anlaşmanın bir parçası. Kitlesel protestolara rağmen Lenin Moreno’nun paketi bazı küçük değişikliklerle meclisten geçmek üzere.
 
Halkın yüzde 73,85'inin politikalarını onaylamadığı Başkan, ulaştırma işçilerinin genel grevi ve kitlesel eylemlerin ardından çareyi OHAL ilan etmekte buldu. Protestoların birinci haftasında başkenti geçici olarak Guayaquil’e taşıdığını açıkladı. Televizyonda yaptığı bir açıklamada ekonomiye zarar verdiği ve ülkeye 60 milyar dolara mal olduğunu iddia ettiği sübvansiyonları kaldıran kararı iptal etmeyeceğini açıkladı.
 
Lübnan’da ‘vergi intifadası’
 
Benzine, tütüne, internet üzerinden telefon konuşmalarına ve WhatsApp’a vergi konmasının ardından ülke çapında başlayan protestolar 17 Ekim’den bu yana yayılarak devam ediyor. İlk geceki protesto gösterilerinde iki kişi hayatını kaybetti. 
 
Haiti halkı bir yılı aşkındır ayakta
 
Protestolardan en uzun süredir devam edenlerden biri 7 Temmuz 2018’de başlayan Haiti protestoları. Haiti halkı tam 472 gündür Devlet Başkanı Jovenel Moise’nin istifası talebiyle sokaklarda.
 
İran’da eylemler büyüyor
 
İran'da işsizlik, yükselen enflasyon ve yolsuzluğa karşı başlayıp rejim karşıtı gösterilere dönüşen protestolar, günlerdir devam ediyor. Hükümet eylemleri “yasa dışı” ilan etti. Kimi kaynaklara göre 6’ncı gününe giren gösterilerde şu ana kadar 30’dan fazla kişi yaşamını yitirdi, bin kişi yaralandı, 6 bin kişi gözaltına alındı. Bazı kaynaklara göre ise yaşamını yitirenlerin sayısı 200'ü, yaralı sayısı da 3 bini aştı. Sadece İran Kürdistan Bölgesi Meriwan kentinde 12 kişinin yaşamını yitirdiği, 60 kişinin de yaralandığını belirtiliyor.
 
Protestolar devam ederken internete erişim de engellendi. İnternetler kesik olmasından kaynaklı bölgeden sağlıklı haberler de alınamıyor. 
 
Irak’ta 300’den fazla kişi yaşamını yitirdi
 
Irak’ta Saddam Hüseyin’in devrildiği 2003 yılından bu yana en kitlesel gösteriler gerçekleşti. 1 Ekim'de başlayan protestolar, halkın yöneten kesime yönelik öfkesini sokaklara taşıdı. Yolsuzluk, işsizlik ve eşitsizliğe karşı sokaklara çıkan protestocuların talepleri arasında Başbakan Adil Abdülmehdi'nin istifası da var. Gösterilerin başladığı günden bu yana 319'den fazla kişi hayatını kaybetti. 15 binden fazla kişi yaralandı. Bağdat’ta hükümet karşıtı gösteriler sürüyor. Ülkedeki Şii lider Es-Sadr, devlet memurlarını genel greve çağırdı. 4 kentte devlet kurumları tatil edildi.
 
Dünyada ve Ortadoğu’da neoliberal politikaların getirdiği yıkıma karşı eylemler devam ederken uzun süredir ekonomik krizin devam ettiği Türkiye’de sınıf temelli sokak hareketleri gelişimi ve Türkiye’nin sosyo-politik durumuna ilişkin Sosyalist Emekçiler Partisi (SEP) Genel Başkan Yardımcısı Derya Koca değerlendirmelerde bulundu.  
 
‘Eylem olan ülkelerde ciddi bir yoksullaşma var’
 
Derya, 2008 Krizi sonucu merkez ülkeler diye adlandırılan başta ABD ve Fransa olmak üzere çeşitli ülkelerde eylemler olduğunu, ancak 2008 krizinin yankılarını bulmasının çevre ülkeler diye adlandırılan Türkiye ve Arjantin’in de içinde olduğu ülkelerde 2018-2019’a kadar ertelendiğini vurguladı. Bu ülkelerin dünyanın acımasız bir şekilde neoliberal politikaları ile yoksullaşan ülkeler olduğuna dikkat çeken Derya, “Latin Amerika aynı zamanda darbeler ve reformist iktidarların da arkasında devasa bir yıkıntı yaratması ile sonuçlanan topyekün bir yoksullaşma ile birlikte baskıcı bir rejim ile yönetiliyordu. Başta Ekvador olmak üzere bugün Şili ’30 peso değil 30 yıl’ diyerek ciddi bir mücadele yürütüyor. Onun dışında Arjantin’de sağcı Macri seçimlerle de olsa Peronistlere yerine bırakarak aslında kitle hareketinin etkisiyle iktidarın değişimine sebep oldu. Dolayısıyla Latin Amerika’da yeni bir pembe kuşak mı oluşuyor sorusu gündeme geldi” diye konuştu.
 
‘Sınıf mücadelesinin hızlandığı bir dönem’ 
 
Bu eylemlerde neoliberal politikaların emekçileri ve gençliği uzun bir geleceksizliğe sevk ettiğinin açığa çıktığını vurgulayan Derya, sözlerini şöyle sürdürdü: “Lübnan’ı da Amerika’yı da işin içine katmak lazım. Özellikle Ortadoğu coğrafyasında çok uzun yıllardır iç savaşlarla, kimlik kutuplaştırmalarıyla, sekter mezhepsel savaşlarla birbirine kırdırılan yoksul halklar artık birleşerek ‘biz iyi bir gelecek istiyoruz’ demeye başlıyorlar. Yeniden sınıf savaşımlarının hızlandığı, tarih sahnesine çıktığı muazzam bir dönemden geçiyoruz. Ekvador’da IMF’nin getirdiği sübvansiyon paketinin yırtıp atıldığı muazzam bir resim yaşandı. Ama ortak noktası bir siyasal örgütlülüğün olmaması bu toplumlarda. En son Bolivya’da bütün Latin Amerika kıtasındaki halk hareketi, emekçi mücadelesini ve gençlik hareketini emperyalizm açısından bir karşı koyuş anlamına gelen bir darbe süreci yaşandı. Ve şu an Bolivya’da on binlerce yerli halk ve emekçiler sokakta.”
 
‘Umut verici bir dönemin kapısı açıldı’
 
20 yıl önce düzenin tarihin sonunu ilan ettiğini, neoliberalizmin bir paradigma değişimine uğraması gerektiğine dair önemli tartışmaların yapıldığı bir döneme gelindiğini söyleyen Derya, “O yüzden hepimiz için çok umut verici bir dönemin kapısı açıldı” ifadelerini kullandı. 
 
‘Polis ve devlet şiddetinin en serti Irak’ta yaşanıyor’
 
Gösterilere polis ve devlet şiddetinin en sert şeklinin Irak’ta yaşandığına dikkat çeken Derya, ancak polis şiddetinin medyada çok gösterilmediğini söyledi. Sarı Yelekliler hareketinin de medyada yer etmediğini belirten Derya, “Irak’ta 300’den fazla insan yaşamını yitirdi. Çünkü orada tamamen emperyalistlerin paylaştığı bir ortamda, emperyalizmin kuklası olmuş Şii iktidara bir karşı gelişi var. Bu çok anlamlı. İnsanların artık kendi kimliklerinden olduğu için egemenlere eyvallah etmediği bir döneme girdik ve devlet şiddeti açık bir sermaye diktatörlüğünün yalınlaştığı bir şiddet ortaya çıkardı” dedi.  
 
‘Türkiye de neoliberalizmin yıkıma uğrattığı bir ülke’
 
Türkiye’de benzer koşullar altında yaşanıldığını, iktidarın polis şiddeti, baskı, tek tipleştirilmiş medya ile toplumu susturmaya çalıştığını belirten Derya, “Türkiye’de baskının bu düzeyde yüksek olmasının sebebi Türkiye toplumunun da tıpkı Latin Amerika gibi neoliberalizmin tamamen yıkıntıya uğrattığı bir toplum olmasından. Aynı koşullar her an Türkiye’de de yaşanabilir” diye vurguladı. 
 
‘Halkın umutsuzluk cenderesinden çıkması gerekiyor’
 
“Kürt, Türk,  Sünni, Alevi ve ülkedeki her kesimin ayrıştırılmaya çalışıldığı, herkesin geleceksizlikle, yoksullukla terbiye edildiği bir toplumda, devlet şiddeti tüm ezilenlerin tepesindeki temel şey” diyen Derya, “Bir kimliğe bir sopa gösteriliyorsa o sopa aslında tüm topluma yayılıyor ve her hak mücadelesinin tepesine iniyor. O yüzden şu sıralar yoğun ve kahredici biçimde artan intiharlar var. ‘İntihar protestoları’ diyorum ben bunlara. Halk bu acımasız yaşam koşullarından kaynaklı yapabilecek hiç bir şey kalmadığı için çaresizlik içinde yaşamlarına son veriyor. Çünkü umutsuzluğa düşmüş durumda. Biz bunu aşmak zorundayız. İnsanların sesini duyurabileceği kanalları yeniden sosyalistler ve devrimciler açmak zorunda. Halkın bu umutsuzluk cenderesinden çıkması gerekiyor” dedi. 
 
‘Yaşam insanların gırtlağına dayanmış durumda’
 
Türkiye’de de benzer sosyal bir patlama koşulunun olgunlaşmış durumda olduğunun altını çizen Derya, “Yaşam insanların gırtlağına dayanmış durumda. O yüzden egemen sınıflar bunun çok farkında. Bu yüzden bu polis ve devlet şiddeti, baskı ve tek adam rejimi buna yarıyor. Her şeyden önce yalın bir biçimde bunun çok sınıfsal olduğunu emekçilere anlatmamız gerek” diye konuştu.
 
‘AKP’ye oy veren kesimde memnuniyetsizlik var’ 
 
Toplumun geneline yayılmış bir kitlesel yoksullaşma, geleceksizlik ve geçinememe isyanının Türkiye’de gözle görülür durumda olduğunu ifade eden Derya, şöyle konuştu: “Bu zamana kadar AKP’nin yaptığı şey kutuplaştırarak çoğunluğuna hitap ettiğini düşündüğü Sünni-Türk ya da muhafazakar kimlik üzerinden emekçileri bölme politikasıydı. Bu politika sayesinde herkese yönelik baskıyı da meşru kılmaya çalışıyordu. Ama asıl bu kitle AKP’ye oy veren muhafazâkâr yoksul emekçi kitlesinde de bir memnuniyetsizlik söz konusu. Bu memnuniyetsizliğin kendisini ifade edecek kanalları açabilmesi elbette mümkün. Baskı uygulayacak egemenler, her zaman karşı propaganda yapacak, her zaman emekçi düşmanı yasaları hayata geçirmeye çalışacaklar önemli olan solun bunları aşmak yönünde ortak mücadeleler örgütleyip örgütleyemeyeceğidir. Ve ben bunun o kadar da kapalı olduğunu düşünmüyorum.”
 
‘Milyonları yan yana getirmenin kanalları yaratılmalı’ 
 
Krizin milyonların geçinemediği muazzam bir çöküntü yarattığını belirten Derya, “Sendikaların, meslek odalarının, sosyalist örgütlerin, solun birleşerek bu krizin faturasını ‘biz ödemeyeceğiz’ diyerek tüm emekçilere hitap eden ortak bir dil ile milyonları yan yana bir araya getirmenin en azından kanallarının yaratılması gerekiyor. Yaşananlar toplumda herkesin farkında olduğu bir öfkeye dönüşmüş durumda. Bu öfkenin açığa çıkması ve başarılı bir talebe dönüştürülmesi ve o talebin kazanılmasını yönünde kanallar açılmalı. Asgari ücretin açlık sınırı üzerine yükseltilmesi, asgari ücretin vergilendirilmeden muaf olması, yoksulluk sınırının üzerinde insanca yaşamaya yetecek bir ücret ve işten atmaların yasaklanması gibi ortak taleplerle sol bir araya gelebilir ve bunu başarabiliriz. Irak’taki emekçiler bizden daha özgür ortamda değiller. Türkiye’de İran’daki kadar baskı düzeyi yok. Belli alanda sokakta en azından emekçileri birleştirecek bir hareketi yaratabilmenin bazı mekanizmaları mevcut. Buna var gücümüzle yüklenmek ve devamlı yaratıcı araçlar geliştirmemiz gerekiyor” diye ekledi.