Serpil Kemalbay: Artık söz zamanı değil eylem zamanı

  • 09:03 9 Kasım 2019
  • Siyaset
Rengin Azizoğlu
 
DİYARBAKIR - Türkiye’nin içinde bulunduğu son sürece ilişkin değerlendirmelerde bulunan HDP’li Serpil Kemalbay, artık sözün değil eylemin zamanı olduğunu vurgulayarak, “Kürtler özgür olamazsa kadınlar da, emekçiler de özgür olamaz. Munzur, Hasankeyf özgür değilse Kaz Dağları da özgür olamaz. Kurtuluş ancak birlikte sağlanabilir” dedi. 
 
İçişleri Bakanlığı kararıyla Halkların Demokratik Partisi’ne bağlı (HDP) belediyelere kayyım atamaları devam ederken Türkiye’nin ve ona bağlı grupların varılan ateşkese rağmen Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırıları sürüyor. HDP İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay kayyım atamalarına, eşbaşkanlık sistemine ve Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük askeri saldırılara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 
Türkiye’nin 2015’ten bu yana siyasi, ekonomik ve sosyal krizler yaşandığına dikkat çeken Serpil, bu sorunların tarihsel sorunlarla yüzleşerek değil tarihten alınan kötü mirasla ve inkâr edilerek bastırılmaya çalışıldığını söyledi.
 
‘Hem içeride hem dışarıda işgal ve tasfiye politikası sürdürülüyor’
 
Başta Kürt halkı olmak üzere toplumun tüm demokrasi dinamiklerinin farklı bir Türkiye istediğine dikkat çeken Serpil, iktidarın demokratik mücadeledeki yükselişin, Kürt halkının özgürlük, kadınların eşitlik taleplerinin yükseldikçe mücadeleyi kırmak için on yılda bir kendini darbelerle var ettiğine işaret etti. Hem içeride hem dışarıda savaş, işgal ve tasfiye politikasının sürdürüldüğünü aktaran Serpil, “Aslında 7 Haziran 2015’ten bu yana HDP bu tasfiye politikasına direniyor. Oluşturduğumuz demokrasi modeli, AKP-MHP faşist bloğunun Türkiye’de yaratmak istediği gerici karanlık tabloyla çelişen bir durum. Bir tarafta Türkiye halklarına dönük kadınlar başta olmak üzere ezilenleri geleceğe taşıyabileceğini söyleyen, bunu da bugünden yarına hayata geçiren bir parti var bir taraftan da Türkiye’yi inkarcı ve imhacı politikalarla İttihat ve Terakki’de olduğu gibi işlenmiş suçları tekrar işleyerek yoluna devam eden bir yapı var. Bu iki tarafın çatışması var. O yüzden de bizim demokrasi politikamıza saldırılıyor” ifadelerini kullandı.
 
‘Kadın özgürlük mücadelesini yükseltme zamanı’
 
Eşbaşkanlık sistemi hakkında, HDP’nin Türkiye demokrasi mücadelesine kattığı çok önemli bir model olduğunu hatırlatan Serpil, HDP’nin tüm çalışmalarında bu sistemi işler hale getirdiklerini ifade etti. 2016’daki kayyım atamalarında kayyımların önce kadın kurumlarını hedef alarak kapattığını da işaret eden Serpil, sahaya inen, kadınlara dokunan, hayatlarını değiştiren tüm örgütlenme ve yapılanmalarının ise tasfiye edildiğinin altını çizdi. Serpil, “İkinci kayyım darbesinde çıtayı daha da yükseğe çıkarıp eşbaşkanlık sistemi sanki kriminal bir konuymuş gibi toplum nezdinde itibarsızlaştırılmaya çalışıldı. Faşizmin hayata geçirilmesinde temel nokta şudur; öyle büyük bir yalan söyleyeceksin ki bu yalana herkes inanmak zorunda kalsın. ‘Eşbaşkanlık sistemi suçtur’ denilerek aslında bugüne kadar getirdiğimiz kadın özgürlükçü programı suçmuş gibi göstermeye çalışıyorlar. 3 kadın eşbaşkanımız tutuklandı. Onların tutuklanma gerekçelerine baktığımızda düzmece dosyalarla kadınların siyasi temsilinin hedef alındığını görüyoruz. Bu faşist blok hukuku da yargıyı da yandaş basını araç olarak kullanarak ezip geçmeye çalışıyor. Dolayısıyla şu anda söz bitti, eylem zamanı. Haksızlıkları kabul etmeyen tüm kadınların harekete geçme zamanı. Faşizme karşı kadın özgürlük mücadelesinin sesini yükseltme zamanı” diye vurguladı.
 
‘Rojava’da savaş suçu işlendi’
 
Türk Devleti’nin Kuzey-Doğu Suriye’ye dönük saldırılarına da değinen Serpil, AKP-MHP faşist blokunu ayakta tutan tek şeyin savaş politikası ve işgal girişimi olduğunu kaydetti. “AKP-MHP faşist bloğu Suriye’de uluslararası güçlerin hizmetinde bir role sahip. Bunu içeriye milliyetçi bir kazanımmış gibi sunsalar da aslında Trump ve Putin’in yapmak istediklerini sahaya inerek gerçekleştirmeye çalışıyor” diyen Serpil, şöyle devam etti: “Rojava’da bir savaş suçu işlendi. IŞİD artığı silahlı güçlerle hem sivillere karşı suç işleniyor hem de kimyasal silahlar kullanılıyor. Türkiye’nin halkı yerinden eden demografik yapıyı değiştirme çalışan çeşitli politikaların hizmetinde olduğunu görüyoruz. Rojava üzerindeki politikalar Kürtler bir kazanım elde edemesin diye yürütülüyor. Esas olarak Kürtler yeryüzünde halkları için her zaman kendi güçlerine güvendiler ve halkları için mücadele ettiler. ‘Biz Kürt düşmanı değiliz’ diyorlar ancak siz Kürt düşmanısınız ve Kürtlere karşısınız. Tıpkı Güney’deki referandum gündeme geldiğinde ‘Asla kabul etmeyiz’ dedikleri gibi, Türkiye’de Kürtlerin anadillerini kullanmasının önünde engel oldukları gibi, Rojava’da da Kürtlerin kendi kendini yönetmesine karşı duruyorsunuz. Sizin derdiniz demokrasiyle, halklarla, özgürlüklerle.” 
 
‘Kürtler özgür olamazsa emekçiler de özgür olamaz’
 
Serpil, son olarak Türkiye halklarına şu çağrıda bulundu: “Kürtler özgür olamazsa kadınlar da, emekçiler de özgür olamaz. Munzur, Hasankeyf özgür değilse Kaz dağları da özgür olamaz” dedi. Kurtuluşun ancak birlikte sağlanabileceğine vurgu yapan Serpil, ancak bu durumun Türkiye muhalefeti tarafından yeterince algılanamadığının altını çizdi. Serpil, “Türkiye muhalefetinin özellikle kurumsal yapısı bugün kayyım darbesine karşı Kürtlerin yanında durmayacaksa, savaş politikalarına karşı teskereden yana oy kullanacaksa bu işçiler, emekçiler, doğa savunucuları, kadınlar, halklar daha fazla faşist saldırılarla karşı karşıya kalacak demektir. Bunun sorumlusu da halklara karşı sorumluluğunu yerine getirmeyen Türkiye’nin statükosunu, İttihat ve Terakkici zihniyetini 21’inci yüzyıla taşımaya çalışan anlayışlardır. Bu anlayışlarla halklarımızın hesaplaşması gerekiyor. Bugüne kadar bir yol aldık ancak birlikte kurtulmamız için bu yolu daha da ileriye taşımamız lazım. Sol-sosyalist, demokratik kamuoyunu Kürt halkının yanında olmaya, kayyım darbesine karşı sesini yükseltmeye, savaş politikalarına karşı Rojava’ya ses vermeye çağırıyoruz. Birlikte kazanabiliriz.”