Bu savaş Türkiye’nin batısını da ilgilendiriyor: Faturası halka kesilecek

  • 09:01 28 Ekim 2019
  • Siyaset
İZMİR - Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırılarının sonuçlarına işaret eden HDP milletvekili Serpil Kemalbay, “Bir yönü ‘bir mermi kaç para’ dili ise diğer yönü herkesin karşı çıktığı bir politikanın faturasının Türkiye’ye kesilmesidir. En kötü olan yönü de egemenlerin bu faturayı halka kesmesi. Bu savaşın Türkiye’nin batısının meselesi olmadığını düşünmek büyük yanlış olacaktır” dedi.
 
Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye 9 Ekim’de açtığı savaş “ateşkese” rağmen yer yer sürerken, Demokratik Suriye Meclisi (MSD) tarafından 22’si çocuk 235 sivilin yaşamını yitirdiği, 300 bin kişinin yerinden edildiği bilgisi paylaşıldı. Özellikle Serêkaniyê’ye yönelik saldırılar gerçekleşirken, hastanelere saldırı yapılarak savaş hukuku da çiğnendi. Türkiye’de ise Nusaybin, Ceylanpınar, Suruç gibi sınırda bulunan birçok ilçede yaşam durdu, çok sayıda sivil yaşamını yitirdi. Bu savaşın neden açıldığına yönelik tartışmaların başında Kürt halkına ve kazanımlarına karşı düşmanlık olduğu belirtilirken, AKP iktidarının ülkeyi sürüklediği ekonomik kriz, hak arayışlarını bastırmak ve iktidarın ömrünü uzatmak istediği vurgusu yapılıyor.
 
‘Savaş sömürü sistemini sürdürmede bir araçtır’
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay da bu faktörlere dikkat çekerek, egemenler açısından sömürü sisteminin devam etmesi için antidemokratik yöntemlerin de devam etmesi gerektiğini ifade etti. Buna karşın halkların uzun süredir eşit yurttaşlık için yan yana gelirken, bir taraftan da işçi hakları ve özgürlükler açısından direnişi büyüttüklerini ifade eden Serpil, “Tekil gibi görünen birçok direniş var. Örneğin Soma’da yaşamını yitiren maden işçilerinin arkadaşları işten atılmıştı. Onlar hala 5 yıldır tazminat haklarını alamadıkları için yürüyorlar ve önleri jandarma ile kesiliyor. Yine Cargill işçilerinin direnişleri 2 yıla yaklaşıyor, Zeytinburnu işçileri direniyor, KHK ile atılanların işe iade olduğu halde 6 dakika çalıştırılıp tekrar atıldığını biliyoruz. İşçiler polis ve jandarma ile bastırılıyorlar. Basın açıklamaları, eylemler savaş gerekçesiyle sindiriliyor” dedi.
 
‘Milliyetçi hezeyanlar yaratarak krizin üstünü örtüyorlar’
 
Temel insan haklarının gasp edildiğini ve savaşa itiraz eden demokratik kitle örgütlerinin sesini çıkaramadığını kaydeden Serpil, bunun temelinde yatan nedenlerden birinin de “finans kapitalin savaştan yararlanması” olduğunu belirtti. Serpil, “Tepkisiz toplum üretmek için işçi sınıfı üzerindeki baskı savaşla beraber daha çok arttırıldı” dedi. Serpil, “OHAL sürecinde Erdoğan’ın patronlara ‘bakın işçiler grev yapıyor mu, yapmıyor, siz de rahat çalışabiliyorsunuz’ dediğini hatırlayalım. İşçilerin üzerinde baskı kurabildiği sürece sermaye grupları da iktidardan memnun. Sömürü mekanizmalarını işler kılan mekanizmalarda patron ve iktidar aynı safta. Hepsi beraber milliyetçi hezeyanlar yaratarak şu anda ekonomik krizin üzerini örtmeye çalışıyorlar” ifadelerini kullandı.
 
‘Savaşın batıyı ilgilendirmediğini düşünmek büyük bir yanlış’
 
Suriye’deki savaşın sonuçlarının şimdiden ekonomik tabloda kendisini gösterdiğini dile getiren Serpil, şunları söyledi: “Yaptırımlar meselesi de istikrarsızlık sağladığı için içerideki demokrasi ve hukuka güveni düşürme, Türkiye’nin dünyadaki pozisyonunun irtifa kaybetmesinden kaynaklı olarak borç alma fiyatlarının da artmasıyla birlikte olumsuz bir şekilde ekonomiye yansıyacağını biliyoruz. Bir yönü ‘bir mermi kaç para’ dili ise diğer yönü herkesin karşı çıktığı bir politikanın faturasının tekrar Türkiye’ye kesilmesidir. En kötü olan yönü de egemenlerin bu faturayı halka kesmesi. O açıdan aslında bu savaşın Türkiye’nin batısının meselesi olmadığını düşünmek büyük yanlış olacaktır.”
 
‘Bu yükü sonraki kuşaklara bırakamayız’
 
Savaşa karşı olmanın sadece toplumsal barışın sağlanması, Kürtlerin haklarına sahip olması açısından değil işsizlerin, emekçilerin de bu savaşın bedelini ödememesi anlamında kazanım olduğunu belirten Serpil, şu değerlendirmeyi yaptı: “Toplumun bütün dinamikleri bu savaşın karşısında yer almak zorunda. Kriminalize ediliyor, hukuksuz adalet anlayışına göre cezalandırılıyoruz ama her barış mücadelesi direniştir aynı zamanda. Savaşı savunmak kolaydır, barış ise bedel ister. Hem kendi hem bizden sonraki kuşaklar için geçerlidir. Bu yükü bizden sonraki kuşaklara bırakmamalıyız. Barışı savunmak birleşik bir mücadeleyi gerektirir. Barış mücadelesine el vermeliyiz” dedi.