Fatma Kurtulan'dan Yargı Paketi değerlendirmesi

  • 13:05 30 Eylül 2019
  • Siyaset
ANKARA - Yeni yasama yılı öncesi Meclis'te konuşan HDP Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan, "Yargı siyasetin bir aracı haline dönüşmeden HSYK’dan kurtulmadıkça TMK kalkmadığı sürece, terör kavramının kanuni ilkesi sınırlarını aşan durumunu aşmadığı sürece yargı üzerindeki bu düzenlemeler asla toplumun istikrarına adalet eve adalete olan güvene katkı sunmayacaktır" dedi. 
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan 1 Ekim’de açılacak Meclis ve yeni yasama yılına ilişkin Meclis’te basın toplantısı düzenledi. 1 Ekim’de başlayacak yeni yasama yılına ilişkin konuşan Fatma, “Geçmişte Meclis’in halkın iradesi olma, halkın iradesini en güçlü temsil eden kurum olma özelliğinin, etkisinin ve yetkisinin azaltıldığını gördük ve en kötüsü de bütün Meclis bileşenlerinin bu duruma karşı tepkisiz olmalarıydı. HDP olarak önümüzdeki yasama yılında da geçmişte olduğu gibi halkın iradesini en güçlü şekilde temsil etmeye çalışacağımızı, Meclisin etkisini temsil edeceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz” dedi.  
 
Meclis kapanmadan önce Cumhurbaşkanı’nın kamuoyuyla paylaştığı strateji belgesini hatırlatan Fatma, bu strateji belgesinde yargıya dair yeni düzenlemeler olacağına ilişkin umutların var olduğunu belirterek, “Meclis kapanmadan önce tüm kamuoyu ilgilenmiş ve beklenti oluşmuşken, Meclis kapanmadan görüşme ihtiyacı varken ekimde yeni yasama yılında gündeme alınacağı belirlemesiyle meclis kapandı. Şimdi tekrar yeni yasama yılıyla birlikte çalışmalara başlayacağımıza yönelik bir durum var” ifadelerini kullandı.  
 
‘HDP’ye yönelik ayrımcı bir politika yaşandı’ 
 
Kamuoyunun da yargı paketinin içeriğini merakla beklediğine dikkat çeken Fatma, tüm gruplara bu paketin verilmesi tartışıldığını ve grupların da böyle bir beklentisi olduğunu söyledi. Doğal işleyişin de böyle olması gerektiğine işaret eden Fatma, “Ancak AKP’de, bir yetkili ‘HDP’ye vermeyeceğiz’, biri ‘vereceğiz’ dedi. Gittiler geldiler, HDP’ye verip vermeme konusunda bir tartışma yaşandı. HDP’ye yönelik bir ayrımcı politika yaşandı. Henüz açılmayan yeni, yasama yılı başlangıcında bile böyle bir durum deneyimlendi. Tüm partilere verdikleri gibi grup başkanvekilleri başkanlığında bir heyetle intikal ettirilmedi. Gruplarında çalışan bir memur ile partimize yargı paketi geldi. Şöyle baktığımızda HDP olarak bir süreden beri Türkiye’nin temel sorunlarının nasıl çözüleceğine dair görüşmeler yapıyoruz. Kamuoyu takip ediyor bunları. Demokratik anayasa bunların başında geliyor” ifadelerini kullandı.
 
‘Yargı siyasi erkin güdümünde’ 
 
Güç birliği yapmak dayanışma içinde olmak adına parti olarak çeşitli temaslar gerçekleştirdiklerini hatırlatan Fatma, şunları söyledi: “Nihayetinde herkesle temas ederek bunun ihtiyacını toplumsal bir talep haline getirme durumunu açığa çıkardık. Şimdi baktığımızda tartışılan yargı paketi ihtiyacının tam tersine AKP ne zaman bir paket yayınlanacak dediğinde toplum her zaman dağ fare doğurdu der. Burada da gördüğümüz bölge idare mahkemelerinin şimdi de doğru karar vermedikleri de görülüyor. Özellikle muhalifler için bariz görünüyordu. Bir nevi noter gibi çalışıyordu. Oraya giden her cezanın, özellikle muhaliflere yönelik cezaların, noter gibi onaylandığını çok gördük. Şimdi de yargı yolu açılıyor. Buna çok şükür diyeceğiz. Bunu reddediyoruz, bu doğru değil. Yargı bir kere bağımsız değil. Yargı tümüyle siyasi erkin güdümünde yargılama mantığı ile iş görüyor.” 
 
'TMK adaleti zedeleyen bir kanundur'
 
Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) ciddi bir problem olduğunu vurgulayan Fatma, sözlerine şöyle devam etti: “TMK yargıda toplumun her kesimini etkileyen adalete güveni zedeleyen en önemli kanunudur. Zaten yargı böyle işliyor. Tümüyle hükümetin güdümündeki yargının keyfi yorumuna bağlı kalmış durumda. Kaldı ki hem anayasada hem AİHM kararlarına göre bunun zaten uygulanıyor olması lazım, ekstra bir kanuna gerek yok. Avukatsız ceza verme düzenlemesi var. Yenilik dedikleri durumun eskiden avukatlar son kerteye kadar müvekkil durumun takip ediyorlardı. Şimdi ise avukatsız ceza verme durumu söz konusu. Ama avukatsız ceza verilmesi bir yargı katliamıdır, bir skandaldır. Uzun tutukluluk süresinin düzenlendiğini iddia ediyorlar. Ama ağır ceza mahkemelerini kapsamayan bir durum var. Burada bir ayrımcılık söz konusu. Aynı zamanda önceden sorgusuz sualsiz ve iddianamesiz yargılama durumu artık yasal bir mevzuatla tüm muhalifler sorgusuz sualsiz iddianamesiz yargılanacağını göreceğiz.”
 
‘Makyaj tazelemenin bile gerisinde bir düzenleme’ 
 
Avukatlara pasaport verileceği ile çok övünüldüğüne dikkat çeken Fatma, “Kamuoyunu en çok meşgul eden madde bu, ama bu da gene keyfiyete dayalı. İçişleri ve Adalet Bakanı’nın tutumuna göre gelişecek. Ayrıca avukatların talebi sadece pasaportmuş gibi düşünülüyor. Avukatlar ülke içinde müvekkillerine ulaşabilsinler önce ve adil bir savunma imkanının avukatlara sunulması gereken en öncelikli durumdur. Bu makyaj tazelemenin bile gerisinde olan bu düzenlemeye HDP muhalefet edecektir. Bizim partiye getirip getirmeme tartışılırken HDP’nin bu pakete mecliste en güçlü muhalefeti geliştireceğini biliyorlardı. Şunu söylemek isteriz ki yargı siyasetin bir aracı haline dönüşmeden HSYK’dan kurtulmadıkça TMK kalkmadığı sürece, terör kavramının kanuni ilkesi sınırlarını aşan durumunu aşmadığı sürece yargı üzerindeki bu düzenlemeler asla toplumun istikrarına adalet eve adalete olan güvene katkı sunmayacaktır. Mecliste en güçlü muhalefeti HDP’den göreceklerini şimdiden deklare etmek isteriz” diye konuştu.
 
‘Hak ihlali ve haksızlıklar ilerliyor’ 
 
Yeni bir yargı paketi tartışılırken eski eş genel başkanların durumunun kamuoyunu gündemine geldiğini hatırlatan Fatma, “Tekrar Demirtaş ve Yüksekdağ’ın tutukluluk durumları gündeme geldi. Zaten ilk tutukluluk sürecinden itibaren anayasaya aykırı olarak dokunulmazlıkların kaldırılması bir gece aynı saatte milletvekillerine operasyon yapılması ve şuana kadarki davaların seyri zaten hukuka aykırı, anayasaya aykırı olarak ve büyük bir hak ihlali ve haksızlıkla ilerliyor zaten. 20 Kasım 2018’de AİHM'in Sayın Demirtaş için derhal serbest bırakılması kararı vardı. Hemen akabinde Erdoğan, bu karar bizi bağlamaz hamle yapar işi bitiririz açıklamasını yapmıştı. Bu ‘işi bitirmek’ ifadesi ile Cumhurbaşkanlığı olgunluğundan bihaber olunduğunun göstergesidir. Direk yargının bağımsız olmadığını gizleme gereği duymuyorlar. Dil sürçmesi değil, durumu değil, zihin böyle çalışıyor, akıl böyle çalışıyor. Ülke böyle yönetiliyor bunun tezahürü olarak da bu durum açığa çıkıyor” diye belirtti.
 
‘Onların tabiri ile işi bitirmiş oldular’ 
 
Daha sonrasında Selahattin Demirtaş ve Sırrı Süreyya Önder’in davalarının istinafta onandığını ifade eden Fatma konuşmasında şunları dile getirdi: “Karşı hamle dedikleri hamle açığa çıktı Arkadaşlarımızın cezası onandı. Yine aynı tutuklu oldukları davada. Bu durum yaşanıyorken 18 Eylül’de AİHM’de Sayın Demirtaş davasının görüşüleceği gün belirlendikten sonra Sayın Demirtaş’ın tahliyesi için mahkeme karar verdi. Ancak tekrar ‘gereğini yaparız işi bitiririz’ zihniyeti kendisini öyle gösterdi ki Demirtaş’ın mükerrer soru ve mükerrer bir dava ile sorumlu görerek yeniden tutuklanması sağlandı. Durumun hem Sayın Yüksekdağ hem Demirtaş şahsında Türkiye yargı katliamına tanıklık ederek bu durumu yaşadı. … Kendilerinin kararlarını uygulayacak hakimi apar topar mahkemeye dahil ettiler. Bir kumpasla arkadaşlarımız yeniden tutuklandı. Tahliye olma koşullarını tümüyle engellemeye dönük hamle yaptılar. Onların çirkin tabiri ile iş böyle bitirilmiş oldu
 
'Tasfiye etme operasyonları yaşandı'
 
Tüm bunlarla birlikte aynı zamanda bir KCK operasyonları 2009’dan itibaren özellikle cemaat savcıları çoğu kaçak veya cezaevinde olan savcıların yaptığı operasyonlarla Kürt siyasetçileri demokratik siyasetten alıkoymaya yönelik operasyonlar, davalar başladı. Demokratik siyasetten alıkoyma tasfiye etme operasyonları yaşandı. 10 yıldır devam eden davalar var. Ceza alan arkadaşlarımız var. Şimdi KCK ana dava olan bir dava tam yargı paketinin tartışıldığı bir süreçte Yargıtay’ca onandı. 2 milletvekili arkadaşımız Leyla Güven ve Musa Farisoğulları’nın cezası onandı. Meclisin inisiyatifine sunulmak üzere yargı kararını verdi. Bir bütünen baktığımızda, yargının ne kadar siyasi erkin güdümünde olduğu gözler önün eseriliyor.  ‘Seçimle yapamadıklarını kirli kumpasla yapmaya çalışıyorlar’ Partimize yönelik baskılar devam ediyor Belediyelerimize kayyımlar atandı. Belediyelerimiz özellikle Diyarbakır, Van, Mardin’e hukuksuzca, hukuki dayanağı olmayan siyasi saiklerle bir kumpasla belediye başkanlarımızın görevlerini dondurdu. Aslında belediye başkanlarının görevi ya istifa varsa ya da hakkında kesinleşmiş dava varsa sona erer. Böyle bir durumda bile belediye meclisi kendi içinde seçim yapar Ancak mevcut durum bunların hiçbirine tekabül etmiyor. Tümüyle İçişleri Bakanının keyfi durumlarla belediye eş başkanları görevden alındı. Kulp ve Karayazı Belediye eş başkanları da görevden alındı. Aynı zamanda belediye meclis üyeleri de görevden alındı. Öyle görünüyor ki seçimde yapamadıklarını kirli kumpaslarla yapmak istiyorlar.  
 
‘Kumpas mantığına karşı mücadelemizi büyüteceğiz’
 
Şimdi buna dair partimizin tüm organları her yerde sadece bu üç kentte değil tüm Türkiye'de tepkisini açığa çıkardı. Hani yavuz hırsız misali derler ya hem kayyım atanıyor irade gasp ediliyor hırsızlık yapılıyor ama bunları protesto etmemiz engelleniyor. Mesela kimi illerde şu uygulama hayata geçti. 15 gün süreyle içinde kayyım geçen hiçbir açıklama ve eylem yapılamaz. Bir vali bu kadar basiretsiz, kanunu ayaklar altına alarak bir ili yönetebilir mi? İşte AKP’nin valileri şahsında bunlar yaşanıyor. Şu an bizim kayyımlara dair tümüyle hukuk dışı duruma karşı AKP’nin keyfi kumpas mantığına karşı mücadelemizi büyüteceğiz.  ‘Özel iletişim vergisinden alınan paralara ne oldu?’ Tüm bunlarla boğuşurken tüm Türkiye bunları yaşarken ne yazık ki hepimizin sadece İstanbul'da yaşayan değil, Türkiye’nin 4 yanında kaygı ile beklediği, uzmanların sürekli uyardığı deprem yine yaşandı. Sadece İstanbul’u ilgilendiren bir durum değil. Elbette orada bizzat yaşamak apayrı bir şey ama ülke olarak nefesimizi tuttuk. Tedbirleri tartışıyoruz. 
 
'Herkes toplanma alanlarına ne olduğunu soruyor'
 
Tüm İstanbul halkına ülkemize geçmiş olsun dileklerimi iletirken şunu söylemek isterim, bu depremle açığa çıktı ki, polemik konusu da olan uzmanların da işaret ettiği 99’da 470 deprem toplama alanı varken 77’ye düşmesi. Herkes bu toplama alanlarına ne olduğunu soruyor ki çok haklı bir soru. Bu tam da deprem sonrası aslında vatandaşın ikinci bir facia ile karşı karşıya kalacağının göstergesi. Aynı zamanda 99’dansonra özel iletişim vergisi adı altında toplanan 74 milyar paradan söz ediliyor. Bir kez daha soralım hükümete, bu paraya ne oldu? Bu özel deprem vergilerini nereye harcıyorsunuz, bu paraları ne yapıyorsunuz? Yiyor musunuz? Ranta, hırsızlığa, yandaşa mı ikramlarla geçiyor. Değilse bu paraların nereye harcandığını sormak durumundayız. Bu sorunun yanıtını almak istiyoruz. Deprem bangır bangır yaklaşıyor. Önlem alınmazsa neler olacağını uzmanlar her gün söylüyor. Gerekli tedbirler bir an önce alınmalı.  
 
'İşsizlik, geçinememe ve intiharlar'
 
İşsizlik, ülkemizin en büyük sorunların biri. İşsizlik ve geçinememe ve buna bağlı intiharlar gündeme geliyor. Bakan Albayrak pembe bir tablo çizse de ihracatın arttığı ithalatın azaldığını söylese de ülkemizin her geçe gün üretimden düştüğünü hepimiz biliyoruz. TÜİK’in son verilerine göre işsizlik oranı yüzde 13. Geçinememeden, işsizlikten dolayı intihar vakaları da her geçen gün artıyor. Bu da acil çözüm bekleyen sorunlardan birisi. Bu da ülkemizin acil sorunlarından biri olarak önümüzde duruyor. Partimizin bir kadın partisi olması durumuyla ilgili partimizin hassasiyetle üzerinde durduğu kadın cinayetleridir. Bu her daim cezasızlık politikası, AKP’nin kadın politikası var olan kanunların uygulanmaması İstanbul Sözleşmesinden bile geri adım atılacağına ilişkin beyanlar kadın cinayetlerini azmettiriyor, güçlendiriyor cesaretlendiriyor. Yani bu yılın başında bu yana en az 303 kadının erkekler tarafından katledildiğini biliyoruz. Emine Bulut’un çoğunun önünde vahşice katledilmesi aslında sadece Emine Bulut’un değil birçok kadının artık katledilme vahşetinin bu kadar kolay olması siyasetten ne kadar destek bulduğunun da göstergesidir.  
 
‘Nadira Kadirova ölümü üzerindeki sis perdesi aralanmalıdır’ 
 
Geçtiğimiz günlerde bir milletvekilinin evinde de bir kadın intiharı olduğu söylendi. Milletvekili evinde çalışan Nadira Kadirova’nın intihar ettiği söylendi. Ancak arkadaşının ve ağabeyinin beyanları var. İntihar olmadığı, taciz olduğu ifade ediliyor. Kadın sorunu siyaset üstüdür. Biz kimseyi itham etmiyoruz. Bu sis perdesinin aralanması lazım. Bu olayın açığa çıkması lazım AKP’nin özellikle kadın milletvekillerine, siyasetçilerine seslenmek istiyorum. Bunu bize bırakmadan, siyaset üstü görerek bu ölümün açığa çıkmasını sağlayın, takipçisi siz olun. 
 
 ‘Okullarda civa zehirlenmelerine tedbir alınıyor mu?’
 
 Yine ülkemizi en çok meşgul eden çocuklarımızdır. Çocukların korunamadığını söylemek isteriz. Taciz kaçırılma vesaire ile birlikte şimdi bir de çocuklarımıza tarihi geçmiş aşılar yapıldığı Sayıştay raporlarında belgelendi. AKP Sayıştay raporlarına da itibar etmez, yalanlar. Daha önce kayyıma ilişkin raporlarda yaptı bunu. 2018 raporu yayınlandığında 63 bin çocuğa tarihi geçmiş 72 bin aşının yapıldığını söyleniyor. Hala Sağlık Müdürlüğü deposunda 1,6 milyon aşının bulunduğu belgelendi. Yine Bingöl’de bir okulda cıvadan zehirleniyor. Sağlık Bakanlığı’na sormak isteriz. Bunun için neler yapılıyor. Bu aşı yapılan çocukların durumu nedir, bunlar takip ediliyor mu? Bunun için gerekli tedbirleri almışlar mı? Bunu kamuoyuyla paylaşmaları acil elzem bir durum olarak önümüzde duruyor.  ‘Hala geç değil’ Hasankeyf ile ilgili bu hükümetin politikalarının değişmesi çağrısını yapıyoruz. Temmuz ortalarından itibaren su tutulmaya başlandı. Baraj Batman sınırına dayandı. Siirt’in birçok köyü boşaltıldı. Binlerce insan topraksız evsiz kaldı. Su seviyesi hızlı yükseliyor. Hasankeyf ilçesinde esnafa 10 Ekime kadar burayı boşaltmaları söyleniyor. Şunu söylüyoruz tekrar: 12 bin yıllık tarihi olan birçok halka beşiklik eden halkları bir arada tutan tarihi bir zenginliktir Hasankeyf. Bunun sular altında kalmasına müsaade etmeyelim. Hala geç değil. Hükümete de bunu durdurun diye çağrısını yapmak istiyorum.”