‘Türkiye ABD mutabakatının bölge gerçekliğinde bir karşılığı yok’

  • 09:01 15 Ağustos 2019
  • Siyaset
Habibe Eren
 
ANKARA - ABD ve Türkiye arasında yapılan "mutabakatın” karşılığı olmadığı ve Kürtlerin olmadığı bir mutabakatın gerçekçi olmadığını vurgulayan HDP’li Tülay Hatimoğulları,“Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesine rıza gösterilmez ve devlet aklı gerçekten değişmezse savaş tehdidi her zaman kendini koruyacaktır” dedi. 
 
Türkiye ve ABD askeri yetkililerinin yürüttüğü Kuzey ve Doğu Suriye içinde kurulmak istenen “güvenli bölge” görüşmeleri Milli Savunma Bakanlığı’nın 7 Ağustos’ta açıkladığı 3 başlık altında “mutabık kaldık” açıklamasıyla son buldu. “Türkiye’nin güvenlik endişelerini giderecek ilk aşamada alınacak tedbirlerin bir an önce uygulanması, bu çerçevede, Güvenli Bölge tesisinin ABD ile birlikte koordine ve yönetimi için Türkiye’de Müşterek Harekât Merkezi’nin en kısa zamanda kurulması ve müteakiben, Güvenli Bölgenin bir barış koridoru olması ve yerinden edilmiş Suriyeli kardeşlerimizin ülkelerine dönmeleri için her türlü ilave tedbirin alınması konularında mutabık kalınmıştır” denilen açıklama, ABD Ankara Büyükelçiliği tarafından da doğrulandı.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları, mutabakatta yer alan maddelere ve tartışmalara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘İktidarın bu soruları net yanıtlaması gerekiyor’
 
Esasen mutabakatta ne denilmek istenildiğinin belirsiz olduğunu söyleyen Tülay, mutabakat ile operasyonun ertelendiğini ve bunu kısmen dahi olsa olumlu bulduklarını kaydetti.  Sırasıyla maddeleri açan Tülay, “Türkiye’nin güvenlik endişesini giderecek” maddesine ilişkin, şunları söyledi: “Bu soruya da bizim yanıtımız tam olarak şöyledir: Türkiye’nin güvenliğini olumsuz yönde etkileyecek bir durum söz konusu değil. Bugün Türkiye’nin güvenliğini olumsuz yönde etkileyecek olanlar Müslüman Kardeşlerin uzantıları olan El Kaide, El Nusra ve IŞİD gibi örgütlerdir aslında. Türkiye’nin ‘güvenli bölge oluşturulsun’  dediği coğrafyaya baktığımızda bu coğrafya da IŞİD’e karşı oldukça başarılı bir mücadele yürütüldü ve bu mücadelenin başını Kürt halkı çekti. Elbette oradaki diğer halklarla bunu birlikte gerçekleştirdi. Burada net olarak şunu söylemek gerekiyor. Kürtlerin oradaki varlığı Türkiye için bir güvenlik endişesi değildir, tam tersi bir güvencedir. Böyle değerlendirmeli Türkiye.” 
 
Birinci madde: Bir karşılığı yok’ 
 
Bunun yanı sıra PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 7 Ağustos’ta avukatları ile yaptığı görüşme sonrası açıklanan mesajı değerlendiren Tülay, “PKK Lideri Abdullah Öcalan, ‘Kürtlerin başkaca bir devlete ihtiyacı yok ancak bir hukuku olacak mıdır’ diye soruyor. Aslında bunu şöyle anlamak gerekir; gerek Türkiye içinde gerek Suriye topraklarında, Irak ve İran topraklarını da kapsamalıdır. Buralarda Kürtler ‘biz ayrılıp devlet kuracağız’ demiyorlar, ‘sınırları içinde yaşadığımız ülkede Kürt halkı olarak demokratik ve eşit vatandaşlık haklarımızın, anayasal güvence altına alınsın’ diyorlar. Bu talep Türkiye için ne sınır da ne sınırın dışında güvenlik endişesi oluşturacak bir durum değildir. O nedenle ben mutabakatın birinci maddesinin bir karşılığının olmadığını düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
 
İkinci madde: Afaki bir karar 
 
Anlaşmanın ikinci maddesi olan “Müşterek Hareket Merkezi” kurulması yönündeki kararı değerlendiren Tülay, “Bu merkez ne işlev görecek? Aklıselim bir biçimde değerlendirecek olursak, güvenli bölge talebi çürümüş oluyor. Bir kere güvenli bölge talep etmenin aslında yersizliği ortaya çıkıyor. Tam tersine IŞİD’e ve El Kaide’ye ve onların uzantısı olan örgütlere karşı sınırlarımızı korumamız gerekiyor. Müşterek Harekat Merkezi’nin ne yapacağı, Türkiye’nin 32 kilometre derinliğindeki bölge talebi, ABD’nin 15 kilometre teklifi… Buna bölge halklarının ve Suriye hükümetinin ne diyeceği… Bütün bunların belirsiz olduğu bir ortamda afaki bir karar olduğunu belirtmek gerekir” diye konuştu. 
 
Üçüncü madde: Nereden tutsak elimizde kalıyor
 
“Barış Koridoru” kurulması yönündeki son maddeyi de değerlendiren Tülay, buna dair şunları söyledi: “Burada gerçekten ‘Barış Koridoru’ndan ne kastediliyor? Bugün Türkiye’nin temel sorunlarından birisi Türkiye’deki Suriyelileri ülkelerine gönderirken bir güvenlik koridoruna ihtiyacı olması değildir. Bu da çok afaki bir karardır. Bugüne kadar Türkiye’de mülteciler araçsallaştırıldı. Dönmek isteyen insanlar varsa elbette bunun sağlıklı şekilde yollanır ama bu üçüncü maddede bahsedilen Türkiye’nin, Rojava’ya bir savaş açma gerekçesi değildir. Nereden tutsak elimizde kalıyor.” 
 
‘Kürtlerin yer almadığı anlaşma gerçekçi değil’
 
Kürtlerin yer almadığı bir mutabakat ve anlaşmanın gerçekçi olmadığına dikkat çeken Tülay şöyle devam etti: “Çünkü orada sahada mücadele yürüten IŞİD’in gerici ve katliamcı zihniyetine karşı orada mücadele eden Suriye’deki Arap halkıyla, Ermenilerle, Ezidîlerle birlikte mücadeleyi yürüten Kürt halkıdır. Kürt halkı olmadan Rojava üzerinde bir tasavvur hakkına sahip olmak demokrasi açısından kabul edilebilir olmadığı gibi somut anlamda da gerçekçi değildir. Gerçekçi bir sonuç alınmak isteniyorsa açıkçası şunu çok net ifade etmek gerekiyor: Dünyanın öbür ucundan gelen Amerika ya da Rusya’dan bir beklenti içine girmemesi gerekiyor Türkiye’nin. Bu sorunlardan dolayı Türkiye bir gün ABD ile bir gün Rusya ile iyi. Ertesi gün ikisi ile de kötü gibi akılcı olmayan, klasik bir burjuva devlet anlayışına da aykırı olan bir dış siyaset izliyor.” 
 
Türkiye’nin ısrarla Kürt sorunun çözülmesini istemediği ve şiddeti dayattığı takdirde ABD,  Rusya ya da başka devletlerle oturduğunda her seferinde başarısız bir şekilde masadan kalktığına işaret eden Tülay, “Türkiye şayet kendi Kürt’üyle barışabilseydi ve kendi Kürt’ünün demokratik hakkını tanıyabilseydi ve bunun aynı şekilde Suriye’de tanınmasını sağlayabilseydi o zaman hakikaten Türkiye’nin diğer ülkelerle masaya oturduğu zaman eli çok daha güçlü olurdu” sözlerini kullandı. 
 
‘Tartışmalar Kürt halkının özgür iradesini tanıyarak yapılmalı’
 
Kuzey Suriye’de böylesi pazarlıklar sonucu oluşacak bir durumda aslında güvenli değil güvensiz bir bölge oluşacağına işaret eden Tülay, şunları dile getirdi: “Kürt halkının iradesini ve bugüne kadar gerici, katil, tecavüzcü IŞİD’e karşı verdiği mücadeleyi tanımama ve tam tersi IŞİD gibi örgütlerin uyuyan hücrelerinin yeniden uyanması ve Rojava’da istedikleri gibi at koşturan bir düzeye gelmesi anlamına gelecektir. Son zamanlarda basından izlediklerimiz ve gördüklerimiz IŞİD’in uyuyan hücrelerinin her an uyanmaya hazır halde olduğudur. Hele de bu güvenli bölge tartışmaları bir an önce bitirilmez ve doğru adımlar atılmazsa IŞİD vb. örgütlerin orada cirit atacak bir saha oluşturacağını görmek lazım. Koalisyon güçleri, Rusya ve İran bu konuda samimi olduğunu iddia ediyor. Eğer samimi ise ve IŞİD’e karşı mücadele yürüttüklerini iddia ediyorlarsa tekrar bu gerici zeminin hortlamasının önüne geçmek için güvenli bölge tartışmasın daha farklı biçimlerde Kürt halkının özgür iradesini tanıyarak koordineli biçimde yapılması gerekiyor.” 
 
‘Barış süreci başlamazsa savaş tehdidi her zaman kendini koruyacaktır’
 
“Şimdilik savaş tehdidi yok diyebiliriz” diyen Tülay, sözlerine şunları ekledi: “İktidar Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesine rıza göstermez ve barış sürecinin başlaması için kanalların açılmasına müsaade etmezse ve devlet aklı gerçekten değişmezse savaş tehdidi her zaman kendini koruyacaktır. Başta iktidar ve iktidarı yönlendiren devlet aklı mutlaka buralara yoğunlaşıp enerjisini buralara çevirmelidir. Aksi takdirde savaş tehdidi devam eder.” 
 
‘Efrîn örneği ortadadır’
 
Efrîn’de çok sayıda sivilin yaşamını yitirdiğini hatırlatan Tülay, “Orada ‘terör’ diye tabir ettikleri halkın kendisidir. Artık bunun bilincine varılmalı. Orada köylerde Kürt halkı yaşamaktadır ve halk, Türkiye’nin şiddetle bölgeye yönelmesini tabi ki istemiyor bunu hiç birimiz istemiyoruz. O nedenle tek çözüm gerçekten artık barış sürecini inşa ederek savaş ve şiddeti ortadan kaldıracak bir aklın bir an önce devreye girmesi gerekiyor. Biz HDP olarak bu konuda üzerimize düşen ne varsa yapmaya hazırız” dedi.