Gülistan Kılıç Koçyiğit: Türkiye’nin çıkış yolu demokratik bir anayasa

  • 09:01 16 Temmuz 2019
  • Siyaset
Zeynep Durgut
 
VAN - Üçüncü seçenek iddiasını Türkiye’de çok daha yüksek bir sesle dilendirmeleri gerektiğini belirten Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Bunu taçlandıracak adımlar tam da Sayın Öcalan’ın ifade ettiği gibi ve altını çizdiği şekilde evrensel hukuk içerisinde demokratik bir anayasadır ve yeni bir toplumsal sözleşmedir” dedi. 
 
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Muş Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Türkiye ve bölgedeki gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 7 Haziran 2015 seçimlerinden bu yana ciddi bir yönetme krizi ile karşı karşıya olan Türkiye’de aslında Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana rejim ve yönetme krizi olduğunun altını çizdi. 
 
Bu krizin her seferinde bir şekilde restorasyon politikalarıyla giderilmeye çalışıldığını ifade eden Gülistan, “Demokrasinin, halkın taleplerinin, demokratik muhalefetin yükseldiği her dönemde ne yazık ki darbeler bu süreci kesintiye uğrattı. Yeniden sermaye lehine, iktidarlar lehine ve mevcut statüko lehine rejim inşa ediliyordu ve yoluna devam ediyordu. Ama son geldiğimiz dönem açısından artık restorasyonlarla yol yürüyemeyeceği görüldüğü için 7 Haziran’dan sonra yeniden rejimi kurmak yönünde bir akıl oluştu. Çok rahat demokratik bir Türkiye’yi inşa edecekken onun yerine savaştan, şiddetten beslenen ve mevcut statükoyu derinleştiren, demokratik yapıları tasfiye edip daha merkeziyetçi, tek adam sistemine dayanan bir rejim inşasında ciddi bir mesafe aldıklarını söyleyebilirim” dedi. 
 
‘Bu rejim 23 Haziran’da bütün meşruiyet zeminini kaybetti’
 
Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ilan edilen Olağanüstü Hal’den (OHAL) AKP Hükümeti’nin yararlandığını ve baskının arttığını kaydeden Gülistan, “Fakat şunu gördük ki bütün bu baskı rejiminin kendisi, toplumu, farklılıkları yok sayma, demokratik talepleri şiddetle bastırma ve Kürt halkının taleplerini şiddetle bastırma, kadınların, gençlerin ve emeğin bütün hatlarını yok sayma en nihayetinde dönüp AKP’yi vuran bir süreci de getirdi” diye belirtti.   
 
31 Mart yerel seçimlerinde HDP’nin stratejisiyle tıkanmışlığı çok daha net görünür kıldığını kaydeden Gülistan, AKP-MHP ittifakının seçime sadece belediye başkanlığı ve belediye meclis üyeliği olarak yaklaşmayıp, bunu rejimi oylama olarak gördüklerini söyledi. Toplumun ise özellikle büyükşehirlerde “bu rejimi istemiyoruz” mesajı verdiğine işaret eden Gülistan, “Bu rejim 23 Haziran’da bütün meşruiyet zeminini kaybetti. AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın belirttiği bir şey vardı ‘Biz halka yaslanıyoruz, halk bizi destekliyor’ diye. Gördük ki halk AKP ve MHP’yi artık desteklemiyor. Şimdi bu politik atmosferi bütün muhalefetin değerlendirmesi gerekiyor. Burada en önemlisi de demokratik mücadelenin özneleri, partimizin ve demokratik muhalefetin yeni açığa çıkan bu düzlem üzerinden yol yürümesi gerekiyor. Doğalında tabanda oluşan ittifakın bir şekilde demokratik ittifaka evrilmesi gerekiyor. Bunun için de bir öncülük rolüne ihtiyaç var. Bir bütünen demokrasi mücadelesi yürüten demokratik muhalefetin şimdi bir demokrasi programı etrafında ve faşizmi yıkma hamlesi etrafında yan yana gelmesi ve bunun yürütücüsü olması gerekiyor. Toplum yan yana durarak faşizmin yenilebileceğini, AKP-MHP faşizmin geriletebileceğini bize açık ve net bir şekilde göstermiştir. Şimdi sıra bunu siyasal olarak oluşturması ve siyasal bir ittifaka dönüştürecek bir örgütsel hattı açığa çıkartmaktır” ifadelerini kullandı.
  
 
‘Savaş siyaseti ülkeyi bir çıkmaza sokmuştur’
 
Bu anlamda hızlı bir ittifaka ihtiyaç olduğunun altını çizen Gülistan, şöyle devam etti: “Hem emek örgütlerinin hem demokratik kitle örgütlerinin bu anlamda yan yana gelmesi gerekiyor ve krizin faturasını ödeyemeyeceğimizi, bunun sorumluların ödemesi gerektiğini söylememiz gerekiyor. Bu kriz niye ortaya çıktı? Hem ülkede ki gelişmeler özellikle Suriye eksenli savaşın yeni bir aşamaya sıçramış olması, Türkiye’nin Suriye savaşına müdahil olması, Suriye topraklarında geniş bir bölümünü işgal etmesi, yığdığı askeri güç, Kürt sorununu demokratik yöntemlerle çözmek yerine savaş politikaları ile çözmeye çalışan siyasetin kendisi bugün ülkeyi bir ekonomik çıkmaza, siyasal çıkmaza, yönetim çıkmazına sokmuş durumda.” 
 
İktidarın yine Libya’da aktif bir şekilde savaşın bir tarafı olmaya çalıştığına dikkat çeken Gülistan, “Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerin oluşturduğu bir blok var ve Türkiye burada da bir çıkmazın içinde. Bütün bunların her birisinin ülkeye ciddi bir faturaları var. Bu anlamda bu politikaların çok hızlı bir şekilde değiştirilmesi gerekiyor. O zaman ne yapmamız gerekiyor, savaşa karşı hızlı bir şekilde bir barış kampanyası yürütmemiz gerekiyor” diye vurguladı. 
 
‘Suriye’de elini yükseltmek için Güney’e saldırıyor’ 
 
Yerel seçimlerdeki yenilginin kapatılması amacıyla bu kez de sınır ötesi operasyonla Federal Kürdistan Bölgesi’ne saldırı yapıldığını belirten Gülistan, “Artık Suriye’de masa başında bir çözüm sürecine geçilmesinin zorunlu olduğu bir dönemde hükümet elini yükseltmek ve Kürt sorununda da elini yükseltmek şimdi daha fazla işgal planlarını devreye koymuş durumda. Güney Kürdistan’ın işgalini böyle okumak gerekiyor. Türkiye oraya sadece operasyon amaçlı gitmiyor. Türkiye orada kalıcı güçler üzerine gidiyor ve gittiği yerler sonuçta Güney Kürdistan halkımızın yaşadığı yaşam alanlarıdır ve yaşam alanlarını bombalıyor. Sivilleri katlediyor ve bütün bu sürece sessiz olan bir Güney Hükümeti gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Bunun kabul edilir bir tarafının olmadığını hep birlikte açığa çıkartmamız gerekiyor” dedi.
 
‘Kürt sorunu demokratik bir zeminde çözülebilecek bir sorun’
 
Gülistan, Kürt sorunundaki savaş ve güvenlikçi politikaların 40 yıldır sonuç vermediğini ve 41’inci yılında da sonuç vermeyeceğini dile getirdi. Bu ülkenin en temel sorunlarından birinin Kürt sorunu olduğunu kaydeden Gülistan, “Bu sorun ancak ama ancak bütün Türkiye halkları ile demokratik bir zeminde çözülebilecek bir sorundur” dedi.  
 
‘Kilit kavramlar toplumsal uzlaşı ve demokratik müzakere’ 
 
Sistemin demokratikleşmesi gerektiğini ve bunun da toplumdan bağımsız, halka rağmen değil, halkla beraber yapılması gerektiğinin altını çizen Gülistan, “Bizim diğer bütün muhalefet partilerinden farkımız bu. Evet, hedefimiz bu sistemi demokratikleştirmek ve dönüştürmektir. Bunun için asgari koşullara ihtiyacımız var. Birinci adım Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesidir. Bunun bir adımı Alevilerin sorununu çözmektir. Alevileri ve diğer bütün inançları eşit yurttaş olarak anayasal haklarına kavuşmasıdır. Bunun bir yolu kadınların eşitlik mücadelesinin tanınmasıdır. Bunun bir adımı savaşa karşı barışı her yerde yükseltmek ve bunun sözcüsü olmaktır. Bu anlamda sayın Öcalan’ın ifade ettiği toplumsal uzlaşı meselesi ve demokratik müzakere meselesinin kendisi aslında kilit kavramlar” diye belirtti. 
 
‘Krizden çıkışın yolu yeni bir toplumsal sözleşme’ 
 
Toplumun birbirinden koparıldığını ve kutuplaştırıldığını ifade eden Gülistan, demokratik uzlaşıyı ve toplumsal uzlaşıyı inşa etmek gerektiğini vurguladı. Gülistan, “Öyleyse bizim her birimizin birbirine dokunması ve birbirinin sorununu anlaması ve birlikte yol yürüyebileceği bir iradeyi de açığa çıkartması gerekiyor. Bunu taçlandıracak adımlar tam da Sayın Öcalan’ın ifade ettiği gibi ve altını çizdiği şekilde evrensel hukuk içerisinde demokratik bir anayasadır ve yeni bir toplumsal sözleşmedir. Bizim HDK ve HDP olarak demokratik cumhuriyet mücadelemizi bugün her zamankinden daha görünür kılmamız gerekiyor. Sürekli mücadeleleri hiçsizleştiren, sürekli her özgürlük talebinin bir şekilde eritip sistem içine akıtan anlayışlara karşı bizim bütün bu demokrasi ve özgürlük taleplerini kalıcı bir demokrasiyi inşa etmeye ilave etmemiz gerekiyor. Diğer siyasal bloklardan en temel ayrı noktamız budur. Bu anlamda hem ekoloji mücadelesi hem kadın özgürlük mücadelesi hem emek mücadelesi ve hem de kültürlerin, inançların, kimliklerin mücadelesi bizim temel mücadele alanlarımız olacaktır. Güne takılan, ana takılan, güncele takılan değil çok da hedefi büyük, iddiası büyük bir mücadeleyi sırtlanmış durumda. Bu anlamda doğal ittifaklarımızı geliştirmemiz ve büyütmememiz gerekiyor” ifadelerini kullandı.  
 
‘Halkın öz gücüne yaslanarak Rojavamızı kurmalıyız’
 
31 Mart seçimlerinde ortaya çıkan üçüncü yol ve Suriye’deki üçüncü yol stratejisine dikkat çeken Gülistan, şunları ekledi: “Bugün ülkede özgürlük isteyen her yurttaşın, bizim ittifakımız olduğunu ve yoldaşımız olduğunu Ortadoğu’nun özgürlük seçeneğini açığa çıkartabilecek bir potansiyelimiz olduğunu açık ve net görebiliyoruz. Zaten gelişen konjonktürün kendisi hem de Rojava’daki devrimin kendisi bu anlamda bu iddiayı ne kadar büyütmemiz gerektiğini de bize gösteriyor. Bugün Suriye savaşının başından beri ne adına ÖSO denilen güce yaslanan ne rejime he de başka bir güce yaslanmayan, halklara yaslanarak kendi modelini ve paradigmasını ortaya koyan Rojava’nın nasıl ete kemiğe büründüğünü ve nasıl Ortadoğu’da parlayan bir yıldız olduğunu halkların bundan nasıl moral aldığını açık ve net bir şekilde görebiliyoruz. O zaman bizlerin de üçüncü seçenek iddiasını Türkiye’de çok daha yüksek bir sesle dilendirmemiz gerekiyor. Bu anlamda Türkiye’deki  Rojavamızı kurmalıyız. Halkın öz gücüne yaslanan ve halkla beraber yol alan bir çizgiyi daha fazla büyütmek bizim en temel hedeflerimizden biri olmalıdır.”