Tecrit komplosunu direnişle boşa çıkaralım…
- 09:05 14 Şubat 2022
- Kadının Kaleminden
Wenda Dursend
“Sayın Öcalan 23 yılını dolduran işkence sistemine karşı tarihi direnişiyle bu komployu boşa çıkartmıştır. Bedenen esir alınmış olsa da özgürlük ruhu ve bilinciyle düşünsel olarak özgür insan kişiliği kendisinde somutlaşmıştır. Oysa bilinçler çarpıtılarak dışarıda olup da özgür olduğu yanılsamasına kapılan bizlerin kendisi sistem tarafından tutsak alınmıştır. Bu temelde özgürleşmeye en çok ihtiyacı olan bizlerin İmralı işkence sistemini parçalaması gerekiyor.”
Tarihsel süreç içinde egemenler kendileri için tehdit olarak gördükleri güçleri ve kişileri etkisiz kılmak ve teslim almak için zindanları kullanmışlardır. Faşizmin dört başı mamur Türkiye’sinde de zindanlar ölüm evleri olarak merkezi konumunu korumaktadır. Asmayıp da besleyelim mi siyasetine ince ayar ile yeni ölüm stratejileri zindana at, ölüme terk et şeklinde güncellenmiştir. Bu siyasetin sonucu olarak da Aysel Tuğluk örneğinde görüldüğü gibi binlerce hasta tutsak tahliye edilmeyerek ölüme terk edilmektedir. Aynı şekilde infazı biten tutsaklara keyfi olarak açılan disiplin soruşturmalarıyla cezalar verilerek infazlar yakılmaktadır. Yine hiçbir hukuki geçerliliği olmayan ve teslimiyeti dayatan gözlem kurulların insafına bırakılan tahliye kararları ile tutsaklar zindanlarda rehin olarak tutulmaktadırlar. 90’lı yıllarda Beyaz Toroslar kişileri alıp kaybettiriyorlardı şimdi ise tutuklayıp zindanlarda katlediyorlar. Tüm bunlar aslında bugün zindanlarda yaşanan vahşetin güncellenmiş tarihsel arka planıdır. Bu çerçevede toplumda gelişen en ufak bir itiraz karşısında guguklaşan hukuk ve yedi yirmi dört bağımlı yargı sopası devreye girerek faşizme meydan okuyanlar zindanlara kapatılmaktadır.
Gardiyanlık görevi verilen Türkiye tecrit sisteminin başrolüne soyundu
Türkiye içerisi ve dışarısı bir olmuş açık cezaevine dönüşmüş olup toplum büyük bir kapatılmayı yaşamaktadır. AKP-MHP iktidarı döneminde 12 Eylül cuntasına rahmet okutacak noktada zindanlar Nazi toplama kamplarına dönüşmüştür. Her türlü hak ihlalleri ve gasplarla keyfi hükümranlığın sultasında başta hasta tutsaklar olmak üzere tüm politik tutsaklar ölüme terk edilmiştir. Zamana yayılan ölümlerle zindanlardan tabutlar çıkmaya devam ediyor. Bu şekilde toplum olarak bu ölümlere ve yaşatılan zulme alıştırılmak isteniyoruz. Böylece iktidar bizlerin suskunluğu üzerinden rıza üreterek kolektif suç ortaklığıyla hepimizi faşizmine ortak etmektedir. Yine Adli Tıp Kurumları hasta tutsakların ölüm fermanlarının çıkarıldığı merci olarak görev yapmaktadır. Nasıl bir intikam ve nefret duygusuyla besleniyorlarsa faşizm sultasında devletin tüm kurumları çürüme ve kokuşmayı yaşamaktadırlar. İmralı işkence sistemi üzerinden üretilen bu politikalar buradan tüm zindanlara ve topluma yayılmaktadır. 15 Şubat uluslararası komployla oluşturulan İmralı işkence sisteminde gardiyanlık görevi verilen Türkiye, günümüzde İmralı işkence ve tecrit sisteminin başrolüne soyunmuştur.
Bizlerin kendisi sistem tarafından tutsak alınmıştır
AKP-MHP iktidarıyla yönetime dönüşen tecrit rejimiyle toplum zapturapt altına alınmaya çalışılmaktadır. İmralı’da hukukun değil özel bir tecrit rejiminin yürütüldüğü apaçık ortadadır. Umut hakkı ilkesini hiçe sayan Türk işi hukuk ve yargı sistemiyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen Sayın Öcalan 23 yıldır ağır tecrit işkencesi altında tutulmaktadır. Tecridi salt kavramsal olarak ele almak yaşanan durumu anlaşılır kılmada yetersiz kalır. Zaten kavram olarak tecrit kişiyi ayrı bir yerde tutma yani izolasyonla bir insanın dış dünyadan kopartılarak kendi haline bırakılmasıdır. Burada hedeflenen tecrit edilen kişi özne olmaktan çıkarılarak nesne kılınarak etkisiz kılmaktır. Felsefi kavram olarak ise kişinin özgür iradesiyle düşünmek ve içsel anlamda gelişmek amaçlı kendini toplumdan soyutlamasıdır. Oysa İmralı’da yaşanan tersi durumdur. Toplumla güçlü bağ kuran Sayın Öcalan’ın toplumdan soyutlanmasındaki amaç varlığı ve düşünceleriyle toplumu etkilemesinin önüne geçmektir. Dışarıdan müdahaleyle kişinin özgür iradesi olmadan dış dünyadan soyutlanmasında murat edilen şey süreç içinde kişinin kendisine ve çevresine yabancılaşarak hiçlik haleti ruhiyesi içinde anlamsızlığa mâhkum kılınmasıdır. Sayın Öcalan 23 yılını dolduran işkence sistemine karşı tarihi direnişiyle bu komployu boşa çıkartmıştır. Bedenen esir alınmış olsa da özgürlük ruhu ve bilinciyle düşünsel olarak özgür insan kişiliği kendisinde somutlaşmıştır. Oysa bilinçler çarpıtılarak dışarıda olup da özgür olduğu yanılsamasına kapılan bizlerin kendisi sistem tarafından tutsak alınmıştır. Bu temelde özgürleşmeye en çok ihtiyacı olan bizlerin İmralı işkence sistemini parçalaması gerekiyor. Toplumsal varlık olan insanın zindanlarda bu şekilde tecrit altına alınması insanlık suçu olup yaşatılan psikolojik işkencenin zamanla fizyolojik olarak da tutsağı hasta ederek zamana yayılan ölüm durumunu beraberinde getirmektedir. Bu bakımdan zindanlarda yaşanan hiçbir ölüm doğal olmayıp siyasi cinayetler olan ölümlerdir.
Korkunun açık ifadesi
Yeryüzünde zalimler hakim olunca ilk elden yaptıkları iktidarları karşısında korkusuzca hakikati dile getiren ve hakikat yolunda mücadele edenlerden duydukları korkuyla vahşetlerinde modern yaratıcılığa giderek cezalandırmayı bedenden çok ruha yönelterek hasımlarını etkisiz kılmak için her gün kendini tekrar eden fiili idam infazı uygulamasına geçilmiştir. İmralı işkence sistemi bu saikle oluşturulmuştur. Kürt halk önderi Sayın Öcalan şahsında bir bütünen halklara, kadınlara ve özgürlük, demokrasi mücadelesini veren tüm kişi ve güçlere aynı şekilde tecrit ve işkence uygulanmaktadır. Yine İmralı işkence sistemi aynı zamanda özel-psikolojik savaş politikalarının oluşturulup meriyete konulduğu bir laboratuvar görevi görmektedir. Sayın Öcalan bu işkence sistemi karşısındaki duruşuyla insanlık onurunu korumaktadır. İşkence sistemi karşısındaki en büyük direnişi demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigmasıyla insanlık adına başka bir dünyanın mümkün olabileceği umudu ve inancını yeşertmesi olmuştur. Bugün kapitalist modernite sistemine alternatif paradigması Rojava Kadın Devrimiyle hayalden gerçeğe dönüşürken Şengal’de tohumlar filizlenerek boy vermeye başlamaktadır. Rojava’ya ve Şengal’e yönelik saldırılar da bu temelde gelişmektedir. Aynı şekilde AKP- MHP iktidarının DAİŞ hamileliğine soyularak yaptığı saldırılar ve işgal-ilhak politikalarına karşı uluslararası güçlerin sessiz kalarak onay vermelerinin de nedenidir. Bu gerçeklik yine sistemin sürdürücüleri konumundakilerin en büyük korkuları olan egemen sömürü düzeninin bozulması üzerine düştükleri korkunun da açık ifadesidir.
İşkence ve zulüm ortadan kalkmadıkça hiçbir sorun çözülmeyecektir
Tecrit ve işkence sistemine karşı mücadele toplumsal ahlak olduğu kadar aynı zamanda politik özneler olarak her birimizin vicdani ve siyasi sorumluluğudur. Tecrit politikalarının derinleşmesiyle Türkiye’de yaşanan siyasal, ekonomik, sosyal ve ekolojik tüm sorunlar çözümsüzlüğe mahkum kılınmaktadır. İktidar İmralı işkence sistemi üzerinden faşizmine rıza üreterek ülkeyi uçuruma sürüklemektedir. Gelişen bu saldırılar karşısında kurtuluş AKP-MHP iktidarının dört dörtlük katıksız faşizminden ılımlı faşizme geçişle olmayacaktır. Sorunun ana kaynağı olan İmralı işkence sistemi yıkılmadan faşizm yıkılamaz. İmralı’da özel istisnai uygulamalarla hak hukuk adalet hiçe sayılarak insanlık suçu işlenmektedir. Burada yaşanan işkenceyi ne hukukla ne ahlakla ne de vicdanla izah edemeyiz. Açık bir zulüm olarak insanlık suçu işlenmektedir. İmralı’daki işkence ve zulüm ortadan kalkmadıkça hiçbir sorun çözülmeyecektir. Gelinen aşamada Sayın Öcalan özgürleşmeden hiçbirimiz özgürleşmeyeceğiz. Bu temelde başta Kürt sorunu olmak üzere barış, özgürlük, demokrasi ve ekonomi gibi temel sorunların çözümü İmralı işkence sisteminin kalkmasıyla mümkündür. Bu bakımdan demokrasinin yolu da Avrupa birliğinin yolu da Amed’den değil yegane çözüm gücü olarak tek çıkış yolun adresi İmralı’dan geçer. Buradan geçmeyen yolu zaten Amed’de kabul etmeyecektir. Bu hakikat dışında diğer türlü hiçbir sözün kıymeti harbiyesi olmayıp gerisi laf-ı güzaftır. Bu yüzden sorunun ana kaynağı olan İmralı işkence sistemi yıkılmadan hiçbirimiz özgür olmayacak gerçeğini gören yerden faşizmin koyu karanlığıyla hesaplaşacak bir mücadele hattıyla toplum olarak yaşadığımız esaretten kendimizi kurtarabiliriz.