BM'den Türkiye'ye tecrit konusunda adım atması için süre

  • 09:01 8 Ağustos 2024
  • Güncel
 
Melek Avcı
 
ANKARA - BM İşkenceyi Önleme Komitesinin üç başlık için Türkiye’ye Temmuz 2025’e kadar süre verdiğini belirten Avukat Rengin Ergül, bu üç başlığın; İmralı’da aile ve avukat görüşlerinin sağlanması için yapısal adım, bir standart haline gelen OHAL düzenlemelerinin kaldırılması ve kadına yönelik şiddete karşı adım atılması olarak sıraladı. 
 
İsviçre’nin Cenevre kentinde 18 Haziran’da başlayan Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi’nin (İHK) 56’ncı Oturumu, 26 Temmuz’da sona ermişti. BM İşkenceye Karşı Komite’nin (CAT) 16-17-18 Temmuz tarihleri arasındaki oturumlarına dünyanın birçok yerinden sivil toplum örgütü katılarak, ülkelerinde yaşanan hak ihlallerine dair hazırladıkları raporları sundu. İlk gün Türkiye’den de 20’den fazla sivil toplum örgütleriyle görüşen komite, STK’larla toplam yarım saat görüştü. Toplantıya giden süreci, toplantıda ele alınanları ve ardından yayınlanan gözlem raporunu STK’lar adına toplantıda bulunan Avukat Rengin Ergül değerlendirdi. 
 
2020 periyodik raporunun üzerinden 4 yıl geçti
 
Toplantının öncelikle arka planını aktaran Rengin, sivil toplum örgütlerine verilen sürenin azlığına dikkat çekti. Rengin, “BM İşkenceye Karşı Komite’nin bu toplantısı Türkiye’nin 2020 yılında verdiği 5’inci periyodik raporun değerlendirilmesi üzerineydi. Ama biz 2024 yılındayız, arada ciddi bir fark var. Son toplantı da 2016 yılında yapılmıştı o anlamda komiteyi ciddi bir günceleme de gerekiyordu. 2020 yılındaki periyoduk raporun yanında STK’lerin de gölge raporlar ya da alternatif rapor dediğimiz raporlama süreçleri oldu. Türkiye’den 20’den fazla sivil toplum örgütünün de kendi gündemlerine veya genel olarak işkencenin bütün başlıklarına dair raporlamaları oldu. Bu raporlamalar doğrultusunda Cenevre’deki ilk toplantı STK’larla kapalı olarak yapıldı. Ancak bu toplantı yaklaşık yarım saat sürdü çok sınırlı bir sürede ve söz hakları bir iki dakika olarak tanındı. Birer dakikada ne sunum yapılabilecekse onu yaptılar, bunun dışında komitenin bize sivil toplum temsilcilerine soruları oldu. O sorulara cevap verme hakkımız da bir dakikaydı, toplantıda cevaplandıramadığımız bazılarını da yazılı olarak komiteye ilettik” sözlerini kullandı.
 
Toplantıda neler konuşuldu
 
Sonraki iki günde Türkiye temsilcilerine yarım gün ayrıldığını söyleyen Rengin, burada Türkiye’ye komite tarafından birçok soru sorulduğunu belirtti. Devamında toplantıda neler konuşulduğunu Rengin şöyle anlatı: “Türkiye kısaca 2020 raporunu güncelleyen sunumlar yaptı ama kısaca bildiğimiz, tahmin ettiğimiz değerlendirmelerdi. Devamında BM İşkenceye Karşı Komite STK raporlarından bilgi edindiği çerçevede Türkiye’ye sorular sordu. Bunlardan öne çıkanlardan biri İmralı tecridiydi. Sayın Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin nedenleri, disiplin cezalarının ne kadar sürdüğüydü. Bir diğeri mesela İstanbul Sözleşmesi ve kadına yönelik şiddetle ilgiliydi. Türk hükümetinin ‘çıplak aramayı kaldırdık artık detaylı arama var’ şeklinde defalarca övünerek yaptığı bir sunum vardı, komite üyeleri çıplak aramayla detaylı arama arasındaki farkı sordu; detaylı aramayı işkenceden çıkaran nedir, farkı nedir diye sorular sordu. Ağırlaştırılmış müebbet hükümlülerinin istatistiklerini sordular ki biz bunu özellikle vurgulamıştık, Türk hükümetinin bu istatistikleri bizimle paylaşmadığına dair tespitlerimizi paylaşmıştık. Hapishanelere ilişkin sorular soruldu, çocuk yargılamaları soruldu. Toplantı sırasında hükümet bunların bir kısmına cevap verdi. Bu toplantı sonrası hükümet belirli periyodlarla yazılı cevaplarını sunacak ve 6’ıncı periyodik raporunu hazırlayacak. 
 
İmralı’daki disiplin cezaları sorusu yanıtsız kaldı
 
Ancak dikkat çeken özellikle İmralı ile ilgili ikinci sorunun sorulmasından sonraydı. Hükümet ilk soruda Sayın Öcalan’ın ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü olduğu ve yasa çerçevesinde avukat ve görüş hakkı nedir üzerinden çeşitli infaz kanunu maddelerine atıfta bulanarak haklarını sıraladılar. Bunun üzerine şuan avukat ve ailesiyle görüştürülmemesi ve bu hakkın kısıtlanmasının gerekçesi olarak verilen disiplin cezalarını gösterdiler. Komite bunun üzerine tekrar sordu, ‘sizin yasalarınız bir mahpusun aile ve avukatlarıyla görüşmesini disiplin cezasıyla sınırlandırmaya ne kadar süre izin veriyor’ şeklinde basitçe yorumlayacağımız bir soru sordu. Bu sorunun cevabı gelmedi. Sonrasında zaten komite gözlem raporunu yayınladı. Bu gözlem raporunda öne çıkan başlıklar bizce kıymetli. Gözlem raporuna geçmeden önce şu vurgulamak önemli, hükümetin özellikle hapishane nüfusunda orantısız artışa ilişkin verdiği cevaplardaki argümanı şuydu, “biz çok daha iyi hapishaneler inşa ediyoruz ve bu yeni hapishanelerde kapasiteyi arttırıyoruz ve işkence ve kötü muamele biçimine sebep veren eski hapishaneleri kapatıyoruz” dediler. 2026 yılı için 54 hapishanenin, 24’ünün inşaat halinde olduğu 34’ünün proje aşamasında olduğunu gururla ifade etti hükümet. Hükümetin bunca zamandır hapishanelerdeki nüfus oranın düşürülmesine ilişkin çeşitli mekanizmalardan gelen önerilerin, özellikle pandemi döneminde, hepsine verdiği cevap “biz yeni hapishaneler inşa ediyoruz” oluyor.” 
 
‘İmralı tecridinin kaldırılması önerildi’
 
Toplantının ardından verilen gözlem raporunda komitenin işkence iddialarının soruşturulmasına, cezaevi doluluk oranları ve gözaltı koşullarına yer verdiğini söyleyen Rengin özellikle Y ve S Tiplerinde mahpusların günün çoğunu hücrede geçirmesine “hücre hapsi” olarak yer verdiğini söyledi. Rengin, “Ağırlaştırılmış müebbet cezasına ilişkin Türkiye’nin toplantıda verdiği oran doğrultusunda 4 bine yakın ki bizim hesaplarımıza göre 4 binden fazla ağırlaştırılmış müebbet olduğunu belirtiliyor ve bu cezanın hükümetin temel savunusu olan ağırlaştırılmış müebbettin istisnai bir ceza olduğu tezini çürütüyor. Özellikle ağırlaştırılmış müebbet konusundaki infaz kanunda ölünceye kadar hapis cezasını emreden hükümlerin kaldırılmasını önerdi komite. Ağırlaştırılmış müebbet cezası koşullarıyla İmralı’yı birleştirerek, İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan ve beraberinde tutulan üç siyasi mahpusun adını hükümetin açıkça anlayacağı şekilde yazarak rapora bu kişilere uygulanan mutlak tecridin kaldırılması ve aile avukat görüşlerinin sağlanmasını önerdi raporunda. Yine komite gözaltına alınan kişilerin avukata erişim hakkının ve tutuklanma kararının belli bir süre içinde gözden geçirilmesi noktasında temel usulü güvencelerin olmadığını tespit etti. Terörle mücadele kanunlarının insan hakları belgelerine uygun hale getirilmesini önerdi. Kadın ve çocuk mahpusların özel ihtiyaçlarına vurgu yapılırken, İstanbul Sözleşmesi’nden hükümetin çekilmesine yönelik özellikle tavsiyelerde bulundu” diye konuştu. 
 
‘Türkiye’ye sınırları hatırlatıldı’
 
Komitenin dikkat çekici olarak “işkence” tanımının genişletilmesini belirtemeye ihtiyaç duyduğunu söyleyen Rengin, “İşkencenin tanımı zaten bellidir. Temel uluslararası belgeler ve Anayasa’ya dayalı olarak işkencenin mutlak olarak yasak olduğu, işkence yasağının savaş ve olağanüstü hal koşullarında da kaldırılamayacağını ifade ediyoruz, bu yasalarda buna hükmediyor. Ancak Türkiye hükümeti tarafından bunun uygulanmadığını gören komite ve özellikle  savaş, olağanüstü hal veya siyasal istikrarsızlık gibi bazı gerekçelerle işkencenin uygulandığı ve bunun teşhir de edildiğini gördüğü için işkence tanımına ‘savaş ve olağanüstü hal durumlarında dahil uygulanmayacağı’ şeklinde bir ek yapılmasını önerdi. Hukukçular olarak yasayı ve tüm sözleşmeleri bir bütün olarak ele aldığımızda bunu zaten biliyoruz. Bunun vurgulanması demek Türkiye’ye artık sınırlarının tekrar hatırlatılması, temel ilkeyi tekrar hatırlatması demektir ve kendi yasasında da güvence altına almasını isteme anlamın geliyor. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Türkiye’deki işkencenin önlenmesi noktasında ulusal önleme mekanizması ve BM tarafından da tanınan raporları kullanılan bir mekanizma ancak TİHEK’e dair komite bizzat kendi raporunda bu mekanizmanın başkan dahil bütün yönetim kurulu üyelerinin cumhurbaşkanı tarafından seçilmesini ve bir cinsiyet dengesinin bulunmayışını, mekanizmanın raporlarında işkence ve kötü muamele iddialarına yer vermediğini tespit etti ve bu konuda da mekanizmanın yapısının değişmesini, bağımsızlığının sağlanmasını önerdi komite. Dolayısıyla Türkiye’de işkencenin önlenmesi noktasında ulusal önleme mekanizması olan bu yapının bağımsız olmadığını ve işkenceyi görünmez olduğunu komite tespit etmiş oldu” sözlerini kullandı. 
 
Adım atılması için Temmuz 2025’e kadar süre
 
Komitenin üç başlık için Türkiye’ye Temmuz 2025’e kadar süre verdiğini belirten Rengin, bu üç başlığın; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının gözden geçirilmesi İmralı’da aile ve avukat görüşlerinin sağlanması için yapısal adım, bir standart haline gelen OHAL düzenlemelerinin kaldırılması ve kadına yönelik şiddette karşı adım atılması olarak sıraladı.