‘PKK’nin İsveç Sorumlusu’ iddiasıyla sınır dışı edilen Zozan Sol Partili çıktı

  • 09:03 29 Temmuz 2024
  • Güncel
 
Öznur Değer
 
MÊRDÎN - Eşi ve çocukları ile Nisêbîn’e akrabalarını ziyarete gelmesinin ardından Türkiye’den “PKK’nin İsveç Sorumlusu” denilerek sınır dışı edilen İsveç vatandaşı Zozan Baransson’un, İsveç Sol Parti üyesi olduğu öğrenildi.
 
İsveç vatandaşı olup 8 Haziran’da eşi ve üç çocuğu ile Mêrdîn’in Nisêbîn ilçesindeki akrabalarını ziyarete gelen Zozan Baransson (43), İsveç’e döneceği 28 Haziran’dan iki gün önce 26 Haziran’da kaldığı eve jandarma tarafından yapılan baskınla gözaltına alınıp 2 Temmuz’da Türkiye’den sınır dışı edildi. Bir gece Mardin Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltında tutulan ve ifadesi alındıktan sonra Urfa Geri Gönderme Merkezi’ne gönderilerek burada 5 gün tutulan Zozan, dönüş bileti aldığı 28 Haziran’da İsveç’e dönmesine izin verilmeyerek, 2 Temmuz’da gönderildi. Zozan ile birlikte gözaltına alınan eşi Arif Baransson ise ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılarak çocukları ile 28 Temmuz’da İsveç’e döndü.
 
‘PKK Sorumlusu’ denilen kadın Sol Partili çıktı
 
Zozan’ın sınır dışı edilmesinin ardından devletin resmi ajansı olan Anadolu Ajansı (AA) başta olmak üzere ana akım medyanın “Mardin'de yakalanan PKK/KCK'nın sözde İsveç kadın yapılanması sorumlusu Baransson sınır dışı edildi” manşetiyle servis ettiği haber yalan çıktı. “PKK’nin İsveç Kadın Sorumlusu” olarak algı oluşturulan Zozan’ın İsveç Sol Parti üyesi olduğu öğrenildi. 
Zozan, yaşananları ajansımıza anlattı.
 
‘Kurdistan’dan çıkmak istemeyen çocuklarım şimdi korkuyor’
 
5 yaşında ailesi ile birlikte İsveç’e yerleşmesinin ardından 38 yıldır yaşamını İsveç’te sürdüren Zozan, toplamda 4 defa Türkiye’ye geldiğini söyledi. Çocuklarının doğduğu toprakları hiç görmediğini ve onların da Kurdistan’ı görmeleri için 8 Haziran ile 28 Haziran tarihleri arasında gidiş dönüş bileti alarak çocuklarıyla birlikte Türkiye’ye geldiğini ifade eden Zozan, “Büyük bir heyecanla geldik. Eşim önce bizimle gelmedi ancak o da 20 Haziran’da sürpriz yaparak Nisêbîn’e geldi. İlk defa köyde bayram geçirdik. O nedenle çok mutluyduk. Vaktimizin çoğunu Girêmîra (Girmeli) köyünde geçirdik. Çocukları önceden Türkiye’nin Kürtlere karşı sert bir ülke olduğu noktasında bilgilendirmiştim. Çocuklar Kurdistan’da çok mutlu olduğu için daha fazla kalmak istediler. Ancak sonra yaşadıklarımızdan kaynaklı çocukların fikri tamamen değişti. Şu anda korkuyorlar ve oraya gitmek istemiyorlar” dedi.
 
‘Neden Türkçe bilmiyorsun?’
 
26 Haziran gece 01.00 sıralarında Girêmîra’da kaldıkları eve jandarma tarafından baskın düzenlendiğini kaydeden Zozan, “60’ya yakın kişi içeri girdi. Ben de Türkçe bilmediğim için Kürtçe niçin geldiklerini sordum. Önce pasaportlarımızı aldılar. Evi darmadağın ettiler. Biz de çok öfkelendik. Niçin geldiklerini bize söylemediler, hiçbir bilgi vermediler. Ellerinde arama kararı yoktu ve kararı yarım saat sonra talebimiz üzerine getirdiler. Bize psikolojik baskı uyguladılar. İsveç vatandaşı olduğum ve Türkiye vatandaşlığım olmadığı için İsveç Konsolosluğu ile iletişime geçilmesini istedim. Bana sürekli ‘Neden Türkçe bilmiyorsun? Burada doğdun neden Türkiye vatandaşı değilsin’ gibi sorular soruyorlardı. Ardından ben ve eşim Arif’i hiçbir konuda bilgilendirmeden, nedenini söylemeden gözaltına alıp iki farklı arabayla götürdüler” şeklinde konuştu.
 
‘Yarattıkları algı ile sordukları sorunun alakası yoktu’
 
Formaliteden sağlık kontrolünden geçirildikten sonra Mardin Emniyeti’ne götürüldüklerini belirten Zozan, “Beni PKK’nin yöneticisi olmakla suçladılar, ben de şaşırdım. Ben Sol Parti üyesiyim. Birçok siyasetçi tanıdığım ve iletişimim ve yabancı dilim de olduğu için partinin diplomasi bölümünde çalışma yürütüyorum. Legal bir partinin üyesiyim ve insan hakları, kadın hakları ile ilgili çalışmalar yürütüyorum. İfadede kim olduğumu, adımı sordular. Sol Parti üyesi olduğumu söyledim. Yürüttüğüm çalışmaları sordular, anlattım. Bilmediğim bir oluşumu sordular. Ardından çok boş sorular sordular. Ne kadar maaş aldığım gibi. Bana tercüman getirmedikleri için tercümanlığımı avukatım yapıyordu. 7 yıl önce, DAİŞ’in Şengal’e yönelik saldırısının yıldönümüne dair gerçekleşen bir anma programında çektiğim bir fotoğrafımı gösterdiler. Bana Abdullah Öcalan’ı sordular. Sordukları sorular beni öfkelendiriyordu. Kolumda yazan ‘Jin jiyan azadî’ dövmesine kadar saçma sorular sordular. Ancak bana NATO’yu hiç sormadılar. Üzerimde yarattıkları algı ile sordukları sorunun alakası yoktu” sözlerine yer verdi.
 
‘Kimlik yenilemeye giderken ‘terör’ damgası yemiş’
 
İfadenin ardından hakkında sınır dışı kararı verilerek Türkiye’ye girişi yasaklanan Zozan, Urfa Geri Gönderme Merkezi’ne (GGM) gönderildi. Hiçbir suç işlememiş olmasına rağmen hakkında verilen kararın nedenini anlamadığını söyleyen Zozan, GGM’de yaşadıklarını şöyle anlattı: “Geri dönüş biletim olmasına rağmen ‘Ne acelen var’ diyerek gitmeme izin vermediler. Geri Gönderme Merkezi’ne geldiğimde bana ‘burası hapishane’ dediler. Orada zaman geçmiyor, saatler akmıyordu. Orada kendi derdimi unutmuştum. Çocuklar ile birlikte yaklaşık 300 kişi vardı. Orada Türkiye’nin insanlara hiç değer vermediğin bir kez daha anladım. Rojavalı bir kadın 3 çocuğuyla oradaydı. 10 yıl Türkiye’de yaşamış kadın ve kimlik yenilemek için başvuruya giderken ‘terör’ damgasıyla buraya getiriliyor. 13 yaşında çektiği bir fotoğrafta zafer işareti yapması gerekçe gösterilmiş. Yemek sırası geldiğinde o çocuklar aç kalıyordu. Yemek yetmiyordu. Ailen veya yakınlarınla telefon görüşmesi yapabilmek için önceden bilgilendirme yapman gerekiyordu ama telefon görüşmesi yalnızca 2-3 dakika ile sınırlıydı. Kalem yasaktı. Küçük bir market vardı şampuan gibi ihtiyaçları karşılamak için. Her zaman içme suyu yoktu. Önce erkekler yemek yer, ardından kirli masalarda kadın ve çocuklara yemek yedirirlerdi. Çocuklar için hiçbir oyun alanı yoktu. Çocuklar kendi imkanlarıyla oyun ve oyuncak yaratıyorlardı. Çocuklar için çok üzülüyordum.”
 
‘Aramızda DAİŞ’in olduğunu da öğrendik’
 
GGM’de güvenliğin keyfi davrandığının altını çizen Zozan, “Günde sadece yarım saat dışarı hava almaya çıkabiliyorduk. Aramızda DAİŞ’in olduğunu da öğrendik ama güvenlik kendi ajanlarını içeriden oluşturarak karmaşa yaratıyordu. Kavga çıktığında güvenlik müdahale etmiyordu. Bilerek insanları birbirlerine düşürüyorlardı. Bana Salı günü (2 Temmuz) gidebileceğimi ancak biletimi kendimin ayarlayabileceğini söylediler. Ben de hiçbir şey yoktu, param yoktu. Ben nasıl bilet alacaktım ki? Avukatımın numarasını almıştım avukatımı arayarak aileme haber verilmesini, bilet alınmasını ve biletin buraya teslim edilmesini söyledim. Ancak gideceğim ana kadar bana ne zaman gideceğim söylenmedi” şeklinde konuştu. Kimilerinin aylardır GGM’de kaldığını vurgulayan Zozan, orada ciddi hak ihlallerinin yaşandığını belirtti. Orada yaşananların bilinmesi gerektiğinin altını çizen Zozan, “Torunları olan yaşlı bir kadın vardı. 1988 yılından beri Türkiye’ye gelmişti ancak hala mülteciydi, oturum alamamıştı. Başka bir kadının ise 3 çocuğu vardı. Cizîrli bir erkek ile evlenmişti ancak bir komşusunun şikayeti üzerine buraya getirilmişti” dedi.
 
‘İsveç’ten bir cevap bekliyorum’
 
2 Temmuz’da GGM’den önce İstanbul’a oradan da İsveç’e gönderildiğini paylaşan vurgulayan Zozan, İsveç uçağına gidene kadar yanında 3 jandarmanın olduğunu söyledi. Zozan, “İstanbul Havaalanı’nda beni bir odaya götürüp MİT’i aradılar. Onlardan beni bırakmak için izin istediler. Ardından İsveç’e geldim. Geldiğimde ben tutulduğum süreçte kardeşimin İsveç Konsolosluğu’na haber verdiğini öğrendim. Ancak konsolosluk hala da benimle iletişime geçmedi. Ben İsveç’e döndükten sonra Türkiye’nin medya aracılığıyla hakkımda yarattığı algıdan haberdar oldum. Hakkımda yalan yanlış bilgiler paylaşılmıştı. Beni ‘terörist’ ilan etmişlerdi. Uzun zamandır beni aradıklarını ve başarılı bir operasyonla yakalandığımı paylaşmışlardı. Yazdıkları midemi bulandırdı. Hakkımda yarattıkları o kadar algıdan sonra burada bir gazeteye demeç verdim. Bu ay parlamento izinde olduğu için kimse ile iletişime geçemedim ama ben İsveç’ten bir cevap bekliyorum. Ben İsveç vatandaşı olmama rağmen Türkiye’nin bana yönelik yaklaşımına karşı İsveç’ten cevap bekliyorum” ifadelerini kullandı.
 
‘İsveç istihbaratı benimle görüştü’
 
Döndükten bir hafta sonra İsveç İstihbarat Teşkilatı’nın (SEPO) kapısını çaldığını kaydeden Zozan, “Benimle görüşmek istediklerini söylediler. Ben de benim ifademi mi alacaklarını yoksa beni dinleyeceklerini mi sordum. Onlar da yaşadıklarımdan dolayı beni dinlemek istediklerini ve birkaç soru soracaklarını söylediler. Bir hafta sonra görüşmeye gittim ve yaşananları anlattım. Onlar da tutulma sebebini bana sordular. Ben de Türkiye’nin Kürt politikasını anlattım. İllegal bir iş yapmadığımı bildiklerini söyledim. Burada tanındığımı ve kadınlar ve insan hakları için çalıştığımı söyledim. Kendilerinin de arkamda durmalarını söyledim. İsveç Devlet Başkanı NATO’ya girebilmek için Türkiye’nin demokratik bir ülke olduğunu söylüyordu. İsveç’ten Türkiye’ye giden kimse hakkında bir bilgileri olmadığı halde yalan propaganda yapıyorlar. Ben hakkımı sonuna kadar arayacağım. Ancak hala İsveç de benimle iletişime geçmedi. Yalnızca benimle röportaj yapan gazete Dışişleri Bakanı’na beni sorduklarında durumdan haberdar olduklarını söylemişler” dedi.
 
‘NATO meselesinden sonra İsveç’in Türkiye politikası değişti’
 
Türkiye açısından yaşananların yeni olmadığının altını çizen Zozan, son olarak şunları söyledi: “İsveç’in ‘Türkiye demokratik bir ülkedir’ demesi zorumuza gidiyor. Çünkü bu doğru değil. Türkiye’nin mülteci politikası da yok. NATO meselesinden sonra İsveç’in Türkiye politikası değişti. Erdoğan çok açık bir şekilde İsveç’ten taleplerini dile getirdi. Türkiye’nin İsveç’ten, Kürtlerin kendilerine teslim edilmesini, tüm kurumlarının yasaklanmasını istediklerini biliyoruz. Sadece bu yaz aylarında İsveç’ten Türkiye’ye giden 10 kişi Türkiye tarafından sorgulandı. Bu sadece benim bildiğim bir rakam, daha fazla da olabilir. İsveç’in NATO’ya girmek için kabul ettiği şeyleri görmesi gerekiyor. Bize darbe vuruluyor. Biz burada yaşıyoruz ve vergi ödüyoruz. Ama Türkiye oradan bizim buradaki kurumlarımızı kapattırmaya çalışıyor. Bir an önce bu konunun parlamentoda görüşülmesi gerekiyor. Türkiye’nin hedefinin ne olduğunu biliyoruz. Avrupa’daki Kürtlerin sesini de kısmak istiyorlar. Bu politikanın son bulması gerekiyor. Şimdiye kadar İsveç’te Kürt olduğumu özgürce söyleyebiliyorken, şu an bunu ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Dünya siyasetinde bize dair oyunlar oynanmak isteniyor. Bizim birbirimize ihtiyacımız var. O nedenle birbirimize sahip çıkmalı ve kurumlarımızı büyütmeliyiz. Bize karşı ağır bir savaş yürütülüyor.”