‘İmralı kararları’ tebliğ edilmeyerek itirazlar fiili olarak imkânsızlaştırılıyor
- 09:03 6 Haziran 2024
- Güncel
Melek Avcı
ANKARA - DEM Parti Hukuk Komisyonu Eşsözcüsü Sevda Çelik Özbingöl, İmralı’daki mutlak tecridin sorumluları hakkında yasal işlem talep ettiklerini söyleyerek, “Disiplin cezalarının yasal itiraz süreçlerinin işletilebilmesi için avukatlara tebliğlerinin yapılması gerekiyor ama bunlar da yanıtsız kalıyor. Tebliğler yapılmayarak itirazlar fiilen imkânsız hale getiriliyor” dedi.
Halkların Demokrasi ve Eşitlik Partisi (DEM Parti) Hukuk Komisyonu Eş Sözcüleri Sevda Çelik Özbingöl ve Öztürk Türkdoğan, 25 yıldır İmralı Adası’nda bulunan F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tek kişilik hücrede ağır tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan'la görüşmek için Adalet Bakanlığı'na geçtiğimiz cuma günü başvuruda bulundu.
Sevda Çelik Özbingöl, başvuruya ve bakanlığın daha önceki yanıtlarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘İmralı bütün kesimlerle doğrudan ilgili olan bir noktada yer alıyor’
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde hem aile görüşlerinin hem de avukat görüşlerinin sağlanması konusunda ciddi anlamda hukuki ihlallerin ve tecridin devam ettiğini söyleyen Sevda, “ En son hem Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin hem de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’nin hem de CPT’nin raporlarının yanı sıra ülke içerisindeki birçok sivil toplum kuruluşunun yaptığı tespitlerle bir ihlalin mevcudiyeti kamuoyunun ve bizim gündemimizde. Bu temelde mevcut yasal düzenlemelerin hiçbir ayrım yapılmaksızın bütün tutuklu ve hükümlüler için hiçbir yasal ihlal gerçekleştirmeksizin uygulanmasını önemsiyoruz. Zira İmralı Cezaevi Kürt sorunun barışçıl çözümüne dair katkı boyutuyla önemsediğimiz bir yerde duruyor. Bu temelde de bütün demokratik kamuoyunun, Kürt halkının ve ülke Kürt sorununa barışçıl çözüm bekleyen bütün kesimlerle doğrudan ilgili olan bir noktada yer alıyor. İmralı ada hapishanesindeki hukuki aksaklıkların diğer cezaevlerine de yansıdığını çok açık bir şekilde görüyoruz. İmralı ada hapishanesindeki görüşmelere ilişkin aksaklıkların basit bir aksaklık olmadığını biliyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Yasal anlamda böyle bir istisna olamayacağını biliyoruz’
Tecride dair başvurular yaptıklarını aktaran Sevda, geçtiğimiz hafta yaptıkları başvuruya değindi. Sevda, “Yaptığımız başvurular hem avukatların hem ailelerin hem de bu beklentileri büyük olan kurum ve kuruluşların başvurularıdır. Ancak başvurulara verilen cevabın hukuki olmadığı, özellikle de orada hukukun işletilmesinde açık bir aksaklığın mevcut olduğu görülüyor. 18 Mart 2014 tarihinde AİHM aracılığıyla verilen bir ihlal kararı ve akabinde de 2011 sürecinden başlayan görüş yasaklarıyla 8 yıl devam eden bir parçalı hukuk ihlaline tanıklık ettik. En son 25 Mart 2021 tarihinde aile görüşü, 7 Ağustos 2019 tarihinde de avukat görüşünün gerçekleştirilmiş olması açıkçası vahim bir tarihi işaret ediyor. Zira AİHM’e ve BM’ye yapılan başvurular çerçevesinde de ihlal söz konusu. İnsan hakları kurum ve kuruluşlarının talepleriyle beraber yapılan bir başvuru ancak bu yapılan başvuruya İmralı cezaevindeki uygulamanın bir istisna olduğu söyleniyor ancak yasal anlamda böyle bir istisna uygulamanın mevcut olmadığını bütün hukukçular biliyor” diye konuştu.
‘Karar tebliğleri yapılmayarak itirazlar fiili olarak imkansızlaştırılıyor’
Adalet Bakanlığı’na yapılan başvurulara değinen Sevda şöyle devam etti: “Orada Sayın Abdullah Öcalan’la kalan Veysi Aktaş, Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım’ın avukatları aracılığıyla yapılan başvurularda verilen cevapların çoğunda ‘elde olmayan sebeplerden kaynaklı görüşmelerin gerçekleştirilemeyeceği’ söyleniliyor. Bu gecikmelerin de bu sebepten ötürü makul olduğu söyleniliyor. Şimdi biz hukuki olarak açıklanabilir bir cevap olmadığını ve kanuni olmadığını biliyoruz çünkü bu süreçte görüşmelerin engellenmesinin en önemli gerekçelerden biri verilen disiplin cezaları. Ancak disiplin cezalarının yasal itiraz süreçlerinin işletilebilmesi için de avukatlara tebliğlerinin yapılması gerekiyor ama bunların da yanıtsız kaldığını biz çok iyi biliyoruz. Tebliğler yapılmayarak itirazların fiilen imkânsız hale getirildiğine de tanıklık ettik. Bu temelde hukuku uygulamayan, kanunu da mevzuatı da hiçbir ayrım yapmaksızın uygulamak zorunda olan sorumlularla ilgili de işlem yapılmasını talep ettik.
Yasal işlem başlatılmasını talep ettik
Yaptığımız son başvuru hem uluslararası örgütler ve kurumlar aracılığıyla tespit edilen İmralı ada hapishanesindeki tecridi aşan mutlak iletişimsizlik hali olarak tarif edilen, bu hukuka aykırı uygulamanın sonlandırılması ve mutlak iletişimsizlik haline sebep olan, hukuku uygulamayarak bu sonucu oluşturan kişiler hakkında da yasal işlem başlatılmasını istedik. Akabinde de hukuk komisyonu eş sözcüleri olarak da görüşme talebimizi ilettik. Bize bir cevap verilmesini bekliyoruz ancak bugüne kadar yaptığımız başvurularda bir cevabın verilmeme olasılığı da mümkün çünkü hukuken izahatı yapılabilecek bir cevabı olmayan bir uygulama. Bu temelde kanuna aykırı olan, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere, hem Mandela Kuralları olarak bilenen evrenselleşmiş herkesi doğrudan bağlayan BM sözleşmesine, iç yargı mekanizmasındaki infaz yasası hükümlerini de aykırı uygulamanın hukuki bir cevabının olmadığını biliyoruz. Hukukun işlenmemesi noktasında da sadece hukuki değil, insani, toplumsal, politik ve siyasi sonuçları olan bu mağduriyetin de giderilmesi ve hukuka işlerlik kazandırılması konusunda da talebimizin takipçisi olacağız. Olmazsa biz taleplerimizi ve başvurularımızı da tekrarlayacağız.”
‘Tecridin ötesine geçmiş iletişimsizliğe son vermeleri için sorumluluğa davet ediyoruz’
Yine Adalet Bakanlığı’nın vekillerin yaptığı başvuruya yazılı olarak gönderdiği yanıtta tecridin olmadığını söylemesi ve cezalara itiraz edilmediği iddiasına ilişkin yanıtını değerlendiren Sevda, “Biz bu noktada yapılan işlemin hukuka ve kanuna aykırı olduğunun farkında olmak olarak tanımlıyorum şahsen. Eğer bunun farkındaysa ki her hukukçunun kanuna mevzuata dayalı bir düzenlemeye dair bir yükümlülüğü olan herkesin bu kanuna uygun davranması gerekiyor. Herkesin de yükümlülüğü ve bu konuda da cezai sorumlulukları da mevcut. Belki şuan bu cezai sorumlulukların işletilmesi konusunda karşımıza politik önceliklerden kaynaklı bir yaptırımla karşılaşmamış olabilirler ancak bu yapılan işlemin kanuna aykırı olduğu gerçekliğini ortadan kaldırmıyor. Zira kanunen izahatının yapılamayışı da bundan kaynaklanıyor. Biz kanuni ve yasal çerçevede sorumluluğu bulunan herkese bakanlık, yargı mercileri, ilgili ceza ve tevkif evleri genel müdürlüğü çerçevesindeki bütün sorumlu görevlilerin kanun çerçevesinde görevlerini yerine getirmesi gerektiğini düşünüyoruz” dedi.
Bu konuda siyasi faktörlerin önemli bir yerde durduğuna dikkat çeken Sevda, “Toplumsal barışı önemseyen ve bu hassasiyetle hareket ettiğini söyleyen herkesi bu temelde kanuna işlerlik kazandırmasını ve kanayan yaramızın toplumsal barış olduğu temelinde de İmralı’da devam eden tecridin ötesine geçmiş olan bu iletişimsizliğe son vermesi konusunda da sorumluluğa davet ediyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Uluslararası kurumlar raporladıkları sürecin takipçisi olmalıdır’
Bunun yanı sıra uluslararası kurumların sorumluluğunu hatırlatan Sevda, CPT’nin en son 5 Ağustos 2020 tarihinde bir açıklama yaptığını ve o tarihten sonra yapılan en son görüşmenin 2021’de gerçekleşen telefon görüşü olduğunu anımsattı. Raporları takip etmenin önemli olduğunu ifade eden Sevda, “Sadece hukuka aykırı bazı tespitlerin yapılması değil tespitlerin akabinde çözümlerin üretilip üretilmediği, kanuna aykırılıkların ya da usulsüzlüklerin giderilip giderilmediği konusunda da bu raporlamaları yapanların sorumlulukları olduğunu düşünüyoruz. Kamuoyunu bilgilendirmeleri gerektiği kanaatindeyiz zira insan yaşamı ve insan özgürlüğü vazgeçilmez olan haklardan; ve hak savunuculuğu yapan, mücadele yürüten bu düzeyde sorumluluğu olan uluslararası kurumların da bu boyutuyla ciddi bir yükümlülükleri var. Beklentimiz de bu temelde. CPT’nin son yaptığı raporlamayı kamuoyuyla paylaşmamasına dair eleştirilerimizi de komisyon olarak sunmuştuk. Herkesin kendi görev ve sorumlulukları temelinde hassasiyetleri, toplumsal talepleri de gözeterek daha özenli ve daha kamuoyunu rahatlatacak şekilde bilgi paylaşmaları ve hem de bu süreçlerin takipçileri olmaları gerekiyor” diye belirtti.