Aysun Gezen: AKP kendi siyasi öncelikleriyle süreci yürütüyor

  • 09:09 31 Mart 2020
  • Emek/Ekonomi
Habibe Eren
 
ANKARA- “Kayyum uygulaması bize bir fikir veriyor. AKP süreci, salgın sonrasında daha otoriter bir yönetim için fırsata çeviriyor” diyen KESK Eş Genel Başkanı Aysun Gezen, salgınla mücadelenin bireysel çabaya indirgenmeye çalışıldığının, ancak bireysel değil toplumsal ve siyasal bir mücadeleye ihtiyaç olduğunun altını çizdi. 
 
Türkiye’de 10 Mart’ta görülen ilk vakanın ardından koronavirüs salgını hızlıca yayılmaya devam ediyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıkladığı son verilere göre Türkiye’de toplam vaka sayısı 10 bin 827'ye, yaşamını yitirenlerin sayısı ise 168'e yükseldi. Koronavirüs yayılırken Türkiye’de önlemler alındı ancak önlemlerin yetersizliği noktasında kamuoyunda ciddi eleştiriler var. Bununla birlikte dünyada sokağa çıkma yasağı uygulanırken çalışan işçi ve emekçiler de ücretli izne ayrıldı. Ancak Türkiye’de hükümet yetkilileri “Kendi OHAL’inizi yaratın” diyerek salgının yayılımına zemin hazırlıyor. 
 
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eş Genel Başkanı Aysun Gezen, koronavirüs salgını ile birlikte gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.
 
‘Türkiye’de salgın durumuna gayri ciddi yaklaşılıyor’
 
Öncelikle dünyanın birçok ülkesinde virüsün yayılmaya başlamasıyla Türkiye’de gayri ciddi yaklaşımların olduğunu ve salgın tehdidinin yeterince ciddiye alınmadığını belirten Aysun, “Ana akım medyada ‘Türk geni’, ‘bize bulaşmaz’ gibi bilimsellikten ve gerçeklikten tamamen uzak yaklaşımlarla halkın da bilinçlenmesinin önüne geçildiğini belirtmek gerekiyor. Sağlık Bakanı’nın sosyal medyadan yaptığı bir paylaşımı hatırlayacak olursak; bakan koronavirüsün ülkemize gelmiş de olabileceğini, gelmemiş de olabileceğini söyledi. Salgın başladığı andan itibaren yaygın test uygulaması yapılmadığı gibi, Singapur’a İstanbul üzerinden transit uçan bir uçuşta virüsü taşıyan bir yolcu bulunmasına rağmen yeterli önlemler alınmadığı, hatta uçuşta böyle bir yolcu olduğu basına yansıdıktan sonra açıklama yapıldığı görüldü” dedi.
 
‘İşçilere kamu emekçilerine yönelik alınan tedbirler yeterli değil’
 
Salgın tehdidinin ciddi boyutlarına rağmen umreden dönenler için gerekli önlemlerin alınmadığına ve karantinanın uygulanmadığına dikkat çeke Aysun, şöyle konuştu: “Uygulanana da karantina demek ne kadar doğru, ayrı tartışma bu, salgının çok daha fazla yayılması konusunda maalesef çok ciddi bir handikap yarattı. Halen yaygın test ve doğru karantina uygulamaları gerçekleşmediği için bu kişilerden ne kadarına virüsün bulaştığını, bulaşanların ise ne kadar sayıda insanla temas ettiğini bilemiyoruz. Özellikle çalışma yaşamına, işçilere, kamu emekçilerine yönelik alınan tedbirler hiçbir şekilde yeterli değil. Halen kalabalık sayılabilecek koşullarda çalışmaya devam ediyorlar, toplu taşımayla işe gidip gelmeye devam ediyorlar. AVM’ler halen açık, bununla ilgili merkezi bir karar yok, tamamen AVM yönetimlerinin kendi inisiyatiflerine bırakılmış durumda.”
 
‘Sağlık sisteminin salgına hazırlıklı olmadığı görüldü’
 
Açıklanan ekonomik paketten sermayedarlara milyonlar, emekçiye ve emekliye kolonya çıktığını vurgulayan Aysun, işsiz kalma kaygısı ve geçim derdinin, eve ekmek götürme zorunluluğuyla birlikte işçi ve emekçilerin çalışmaya mecbur bırakıldığını kaydetti. Aysun, “Bu nedenle de virüsün yayılmasını yavaşlatacak bir izolasyon uygulanamıyor. Tarihsel olarak gerçekleşene benzer şekilde en çok yoksul kesimler etkileniyor.  Fatih Terim gibi teste istedikleri zaman erişimleri, belki de evden çıkma imkanları hiç yok, kendilerini izole etme olanakları yok, ne bu hizmeti alacak ne de izolasyon durumunda hayatlarını sürdürebilecek yüksek gelirlere sahipler. Bunu sağlayacak kamusal önlemlerin yokluğunda salgını önleme, yayılma hızını kontrol altına alma şansınız zaten kalmıyor. Sağlıkta dönüşüm programı ve sağlık hizmetlerinin de piyasaya açılması nedeniyle milyonlarca insan nitelikliyi bırakın, sağlık hizmeti almaktan bile dışlanmış durumda. Böyle bir salgına sağlık sisteminin hazırlıklı olmadığı görüldü, AKP iktidarının da tercihlerini yine sermayeden yana kullanmasıyla göstermelik bir mücadele yürüttüğü de…” ifadelerini kullandı. 
 
‘Hükümetin korona mücadelesi sınıfsal tercihlerle şekillendi’
 
Aysun, küresel salgın tehdidinde dahi sermayedarların geleceğinin düşünüldüğünü belirterek, şunları söyledi: “Rıfat Hisarcıklıoğlu’nun şahsında sermayenin yüzünü güldürmeyi, tüketimi arttırmayı, sermayeye kar akışını kesmemeyi odağına alan ekonomik önlemler paketi AKP’nin koronaya karşı ‘mücadelesinin’ sınıfsal tercihlerle şekillendiğini ortaya koydu. Zaten ekonomik krizin de etkisiyle artan işsizlik, yoksulluk giderek derinleşiyor; ilk aşamada 5 milyona yakın insan işini, aileleriyle birlikte 15 milyona yakın insan da gelirini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya. Kamu kreşlerinde çalışan sözleşmeli öğretmenlerin sözleşmelerinin iptali, ücret karşılığı ders veren eğitim emekçilerine ücretlerinin ödenmemesi gibi birçok kayıpla kamu alanında dahi karşı karşıya kalıyoruz. Güvencesiz çalışma biçimleri maalesef bu dönemde daha fazla insanın işinden olmasına da yol açıyor. Özel sektörde ise durum daha da vahim. İşten çıkarmalar yasaklanmadığı gibi birçok yerde işçiler ücretsiz izne zorlanıyor, ki bunun aslında iş kaybı demek olduğunu biliyoruz.”
 
‘Emekçilerin çok önemli bir bölümü açlık sınırı altında’
 
Türkiye’de emekçilerin çok önemli bir bölümünün açlık sınırında veya altında bir gelirle çalıştığını vurgulayan Aysun, işçi ve emekçilerin sağlıklı beslenme, barınma, ısınma koşullarından tamamen yoksun olduklarını dile getirdi. Bu yüzden de hala işe gidip gelmek zorunda olan emekçilerin yüksek risk altında olduğunun altını çizen Aysun, “Milyonlarca insan elektrik, doğalgaz, su borcunu ödeyemediği için saatleri mühürleniyor veya icralık oluyor. İşsizlik çok yüksek, gelir yokluğunda tablo zaten çok daha ağır. İşsizlik ödeneğinin kullanım koşulları kolaylaştırılmış değil, ödenek çok düşük ve maalesef fon yine sermayenin ihtiyaçları için seferber ediliyor. Temel kamusal bir hizmet olan sağlık da piyasalaştığı, özelleştiği ve ‘paran kadar sağlık’ anlayışı işlediği için sağlık hizmetlerine erişimde çok ciddi sorunlar zaten mevcuttu.” diye belirtti. 
 
‘Korona herkese eşit davranmıyor, tedavi noktasında da eşit değiliz’
 
Emekçilerin kendilerini izole etme şanslarının dahi olmadığını vurgulayan Aysun, “Üstelik test yaptırmak, hastaneye gitmek için gerekli gelirden de yoksunlar. ‘Korona herkese eşit davranıyor’ diyenler bu anlamda yanılıyor, testlere erişim ve uygulatma konusunda da gelir eşitsizliği önemli bir dezavantaj gibi görünüyor. Hastalık tespit edilse dahi tedavi noktasında yine benzer bir eşitsizlikle karşı karşıya olacaklar” dedi.
 
‘Fabrikalar halen çalışıyor, işten çıkarmalar yaşanıyor’
 
Bilim insanlarının özellikle yaygın test uygulanması gerektiğine, karantina uygulamalarının doğru yapılabilmesi için hayatın durması gerektiğine ısrarla vurgu yaptığına dikkat çeken Aysun, şöyle devam etti: “Birçok ülke salgınla mücadelede zorunlu olan sağlık, gıda gibi alanlar dışında hayatı durdurdu, bu alanlarda çalışanlar için hem riski en aza indirecek hem de dinlenerek çalışmalarını sağlayacak önlemler alıyorlar. Fakat bizde genelgelerle kamu çalışanlarının dönüşümlü çalışması noktasında çeşitli tedbirler birkaç gün önce açıklansa da çalışma hayatının tamamına ilişkin bütünlüklü bir bakış olmadığını görüyoruz. Kamu kurumları, şantiyeler, fabrikalar halen çalışmaya, üretime devam ediyor, kapatılması kararlaştırılan iş yerlerinde işçiler ücretsiz izne zorlanıyor, işten çıkarmalar yaşanıyor. Marketlerin çalışma saatlerine ilişkin düzenleme de aklın sınırlarını gerçekten zorluyor. 12 saatlik günlük çalışma süresi kısaltılmış süre olarak sunuldu.”
 
‘Emekçiler ağır iş yükü ve risk altında çalışıyor’
 
“Gerçekten sistemin acımasızlığını, sermayenin gelirlerinin her şeyin, insan yaşamının, halk sağlığının üzerinde tutulduğunu görüyoruz” diyen Aysun, mağazalarını kapatan şirketlerin hala e-ticarete devam ettiklerini, taşıma, kargo emekçileri, işçiler ve kuryelerin ağır bir iş yükü altında olduğunu vurguladı.  Kargoların dezenfekte edilmediği gibi, emekçilerden kendi önlemlerini kendilerinin almasının istendiğini aktaran Aysun, “Zaten açlık sınırı civarında olan gelirleriyle koruyucu ekipman almaları mümkün değil, kendi sağlıkları risk altında olduğu gibi hizmet alan herkesin de sağlığı risk altında. Tüm bu tablo içinde virüse karşı gerekli bütün önlemlerin alındığını söylemek maalesef mümkün değil” dedi.
 
‘Süreç şeffaf bir şekilde kamuoyuna açıklanmalı’
 
Sürecin şeffaf yürütülmediğini belirten Aysun, koronavirüs vakalarının yaşandığı iller, ilçeler, test sonuçları, karantina sayısı ve sonuçları, cinsiyet, yaş bilgisi gibi vakalarla ilgili tüm bilgilerin şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşılması gerektiğini vurguladı. Bu durumun söz konusu yerlerde alınabilecek önlemlerin de önüne geçtiğine işaret eden Aysun, “Ve yine Türk Tabipleri Birliği gibi çok önemli bir meslek örgütünün, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın sürecin dışında tutulması, uyarılarının, bilimsel çalışmalarının dikkate alınmaması, bilim yerine dua ile sürecin atlatılacağının düşünülmesi salgınla mücadeleye ciddi anlamda zarar veriyor. Ülkemiz ilk vakadan bu yana salgının yayılma hızında maalesef dünyada ilk sıralarda yer alıyor” şeklinde konuştu.
 
‘Düzenleme cinsiyetçi bakış açısı ile yapıldı’
 
Salgından sonra okullar tatil edilirken hem çalışıp hem de çocukların bakımını üstlenen ebeveynlere yönelik bir adım atılmadığını ifade eden Aysun, okulların tatil edilmesi noktasında alınan kararın aslında planlı programlı gidilmediğini kaydetti. İzinlerle ilgili genelgenin sonradan geldiğini bunun da sadece kamu çalışanları açısından bir düzenleme olduğunu ifade eden Aysun, sözlerine şöyle devam etti: “Maalesef düzenleme kadın çalışanın isterse yıllık izninden kullanarak çocuk bakımını yapmasına yönelikti. Çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakımını kadına özgü bir sorumluluk olarak gören tipik/geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinin işlediğini, düzenlemenin bu cinsiyetçi bakış açısıyla yapıldığını söylemek zorundayız. Ayrıca pandemi ilan edilmiş, halkın sağlığını çok ciddi anlamda tehdit eden böylesi olağanüstü bir durumda çalışanların hak kaybına neden olacak yıllık izinden kullanma uygulaması da kabul edilemez. Yapılması gereken ebeveynlerden birine özel sektör-kamu ayrımı yapılmaksızın ücretli izin verilmesi, bunun için gerekli düzenleme ve denetimlerin yapılmasıdır”
 
‘Türkiye İngiltere’nin başta ilan ettiği sonra vazgeçtiği politikayı uyguluyor’
 
Öte yandan 65 yaş üstü kronik rahatsızlığı bulunan yurttaşların kamusal alana çıkışının sınırlandırılmasının ülke genelinde ayrım yapılmaksızın bir uygulama olmadığı sürece bir anlamı olmayacağını dile getiren Aysun, “Örnekleriyle yaşandığı üzere ayrımcı, hedef gösterici uygulamalara yol açıyor. Diğer ülkelerin vaka örnekleri bilimsel bir incelemeden geçirilmiş olsa 30-45 yaş aralığında da virüsün yayılma hızı ve ölümle sonuçlanan vaka sayılarının azımsanmayacağı görülürdü. Ancak Türkiye görünen o ki İngiltere’nin açıktan ilan ettiği sürü bağışıklığı ki İngiltere de bu politikadan dönmek zorunda kaldı- politikasını zımni olarak uyguluyor ve aslında koruduğunu iddia ettiği yaşlıları gözden çıkarıyor. Her gün yaşlılara yönelik zorla maske giydirmekten ihbara, fiilen saldırılardan teşhir videoları ve aşağılamaya kadar durumlar yaşanıyor” ifadelerinde bulundu.
 
‘Tüm çalışanlara ücretli izin verilmeli’
 
Hükümetin salgınla mücadelede zorunlu alanlar dışında tüm çalışanlara ücretli izin vermek zorunda olduğunu vurgulayan Aysun, yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:” Zorunlu alanlarda çalışma saatlerinin azaltılması, dönüşümlü çalışma gibi çalışanların dinlenmesine ve riskin azaltılmasına yönelik tedbirler almak, elektrik, su, doğalgaz borçlarını, kira ve kredi, kredi kartı ödemelerini ertelemek, işten atmaları yasaklamak, herkesin gıda ve temiz suya ulaşımını sağlamak, gelir kaybını önlemek, bunları devlet garantisine almak, herkesin sağlık hakkına ücretsiz erişimini sağlamak noktasında tedbirler almadığı sürece bakan istediği kadar ‘Evde kal’, ‘Kendi OHAL’ini yarat’ çağrısı yapsın, sonuç değişmez.”
 
‘Bireysel değil, toplumsal ve siyasal bir mücadeleye ihtiyaç var’
 
Salgınla mücadelenin bireysel çabaya indirgenmeye çalışıldığını ve sorumluluktan kaçınan bir yaklaşımın söz konusu olduğunu dile getiren Aysun, “Bu süreci ancak kamusal politikalarla, emekçileri, halkı koruyarak atlatabiliriz” dedi. Bunun için de bireysel değil siyasal, toplumsal bir mücadeleye ihtiyaç olduğuna dikkati çeken Aysun, “İktidar bize diyor ki; ‘Evde kalın ama işe de gidin, kendi OHAL’inizi yaratın ama şirketlere kar akışı da devam etsin, çalışmaya devam edin ama hastalık da yayılmasın, sağlık sistemi de çok iyi değil ama dua edin’. Adeta aklımızla dalga geçiyorlar. Haliyle emekçiler de soruyor. Evde kalalım ama nasıl? Bunun koşullarını yaratmanın asli sorumluluğu devletindir, AKP iktidarı bu sorumluluktan kaçamaz” dedi.
 
‘Kendi siyasi öncelikleriyle süreci yürütüyor’
 
Bu gelişmelerin yanı sıra tüm dünya virüs salgını ile mücadele ederken Türkiye’de geçen günlerde 8 HDP’li belediyeye kayyım atanmasına değinen Aysun, bu durumu “Korona günlerinde kayyum fırsatçılığı” sözleriyle değerlendirdi. Aysun, “Dünyanın çeşitli yerlerinde birçok ülke tamamen salgına odaklanarak salgının önlenmesi, halk sağlığının korunması noktasında alınacak tedbirlere yoğunlaşmışken ve bunun önemli örneklerini ortaya koyarken maalesef AKP iktidarı işin halen sağlık ve insani boyutu, toplumun geleceği açısından değil, kendi siyasi öncelikleriyle süreci yürütüyor” ifadelerini kullandı.
 
‘Devlet otoritesinin kalıcılığı verilecek mücadele ile yakından bağlı’
 
“Kamuoyunda sıklıkla salgın sonrası nasıl bir siyasal, toplumsal yapılanmanın şekilleneceği tartışılırken kayyum uygulaması bize bir fikir veriyor aslında, AKP süreci, salgın sonrasında daha otoriter bir yönetim için fırsata çeviriyor” diyen Aysun, “Denetim ve disiplin uygulamalarının devlet otoritesini kalıcı biçimde yerleştirmesi, güçlendirmesi ihtimali de gündemdeyken AKP’nin bu ihtimali gerçekleştirme yönünde uygulamalar geliştireceği de açık. Tabi ki halkın iradesinin gasp edilmesi kabul edilemez. Geleceğin nasıl şekilleneceği bizim mücadelemizle de kuşkusuz yakından bağlı” diye ekledi.
 
'Sağlık çalışanlarının acilen ihtiyaçları karşılanmalı'
 
Sağlık alanında ise krizin yönetilemediğini ve sağlık çalışanlarının aktarımlarına göre hastanelerin salgınla mücadelesinin yetersiz olduğunu dile getiren Aysun, yoğun bakım kapasitesi, donanım ve teçhizat açısından da personel sayısı açısından da çok ciddi yetersizliklerin söz konusu olduğunu ifade etti. Bu anlamda öncelikle ve acilen sağlık çalışanları için yeterli, kaliteli koruyucu ekipman sağlanması gerektiğine işaret eden Aysun, “Sağlık çalışanları alkışı fazlasıyla hak ediyor, ama aslen yapılması gereken onların acil ihtiyaçlarını ve taleplerini karşılamak olmalı” dedi. 
 
‘Üretime devam eden fabrikalar kamulaştırılarak ekipman üretimi yapabilir’
 
KHK ile ihraç edilenlerin acilen görevlerine iade edilmesi gerektiğini vurgulayan Aysun,  bu süreçte her bir sağlık emekçisine ihtiyaç olduğunu ifade etti. “Ancak iktidar yine kendi siyasi ikbali, kadrolaşma süreçleri açısından duruma yaklaşıyor, özelleştirme, esnek, güvencesiz çalışma gibi hakim kılmak istediği çalışma biçimden taviz vermek istemiyor” diyen Aysun, bu şekilde salgınla gerçek bir mücadelenin mümkün olamayacağını vurguladı. Aysun, bu dönemde özellikle zorunlu alanlar dışında üretimin durması gerektiği vurgulandığını ancak üretime devam eden fabrikaların da kamulaştırılarak eksik ekipmanların üretiminin yapılmasının sağlanabileceğini söylerken, salgın sonrası süreçte de özellikle emek ve meslek örgütlerinin öncülüğünde özelleştirme karşıtı mücadeleyi etkili bir şekilde örgütlemeyi hedeflemenin önemli olduğunu kaydetti. 
 
‘İnfaz yasası AKP’nin siyasi hedefleri noktasında şekilleniyor’
 
Bu süreçte cezaevlerinde önlem alınmadığını, infaz yasasında değişikliğin yine AKP’nin siyasi hedefleri noktasında şekillendiğini ifade eden Aysun, “cinsel suçlara, istismarcılara, uyuşturucuya infaz indiriminin gündemde olduğu düzenlemenin yine cinsiyetçi bakış açısıyla şekillendiğini ve düşünce ve ifade özgürlüğünü kullanan, AKP’nin politikalarını eleştiren, muhalif görüşlerini paylaşan herkesin hapishanelerde kalmaya ve yüksek risk altında olmaya devam ettiğini” vurguladı. 
 
‘Mülteciler büyük bir risk altında’
 
Aysun, son olarak savaştan kaçan ve bir umuda tutunmak isteyen insanların, göçmenlerin sınırdaki son derece sağlıksız koşullarda bekleyişinin sürdüğünü belirterek, “Ülkemizde de yine sağlıksız koşullarda, insan onuruna yakışmayacak yerlerde barınmak, kölece koşullarda çalışmak zorunda bırakılıyorlar. Yaşamak zorunda bırakıldıkları şartlarda zaten salgın hastalıklara çok açıklar, korona virüs salgını ile daha büyük bir risk altındalar. Göçmenlerle ilgili de mutlaka gerekli önlemlerin alınması, kamusal mekanların ve imkanların kullanılması gerekiyor” diye konuştu.