KHK’li İlknur: Bizi açlıkla terbiye edemeyecekler

  • 09:04 8 Mart 2020
  • Emek/Ekonomi
Zeynep Pehlivan
 
İZMİR - İlknur Alçelik Akikol, severek yaptığı öğretmenlik mesleğinden emekliliğine iki buçuk ay kala, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edildi. Biri üniversite, diğeri liseye giriş sınavlarına hazırlanan iki çocuğuyla beraber maddi ve manevi olarak çok zor bir sürece girdi. İhraç edilmesinin üzerinden geçen üç yıl içinde önceleri kitap, şu anda ise yumurta satarak geçimini sağlamaya çalışıyor.
 
Bir an için; çocukluğunuzdan bu yana hayalini kurduğunuz, sahip olmak adına nice bedeller ödediğiniz, deyim yerindeyse tırnaklarınızla kazıyarak hak ettiğiniz mesleğinizin, günün birinde elinizden alındığını düşünün. Her gün gözlerinin içine baktığınız; adaleti, hakkı, hukuku, vicdanı, merhameti öğrettiğiniz, ailesinde yaşanan problemden dahi haberdar olduğunuz öğrencileriniz ile aranıza duvarlar örülür. Kamusal alanda çalışabileceğiniz tüm kapılar yüzünüze kapatılır. Ne ile suçlandığınızı henüz anlayamamışken vakit kaybetmeksizin hak ettiğiniz maaşınıza el koyulur. Üç kuruş indirim yapılan ulaşım kartları dahi aynı şekilde 1 gün içerisinde iptal edilir. Daha da acısı, sizi yıllardır tanıyan, bilen insanlara karşı kendinizi anlatmak ve savunmak zorunda bırakılırsınız.
 
Her dönem insanlar belli ölçüde haksızlıklarla, hukuksuzluklarla karşı karşıya kalır, ancak bunların belki de hiçbiri KHK ile işlerinden ihraç edilen kamu emekçileri kadar yıkıcı sonuçlar yaratmadı. 29 Ekim 2016 tarihinde 20 yıllık öğretmenlik mesleğinden 675 sayılı KHK ile ihraç edilen İlknur Alçelik Akikol, bu yıkıcı sonuçlara rağmen direnen, on binlerce kamu emekçisinden sadece biri. 
 
20 yıl boyunca öğretmenlik yaptı
 
İlknur, 1969 yılında İzmir’in dünyaca ünlü köyü olan Şirince’de dünyaya gelir. Selçuk Lisesi’ni bitirdikten sonra, hukuk okumanın hayalini kurmasına rağmen yaptığı hatalı kodlama yüzünden Ege Üniversitesi Fizik bölümüne yerleşmek durumunda kalır. Mezuniyet sonrası uzunca bir süre atanamayan İlknur, 1997 senesinde nihayet sınıf öğretmeni olarak meslek yaşamına başlar. O yaşa kadar Ankara’nın ötesine adım atmamış biri olarak kendini, Bitlis’in Mutki ilçesinde buluverir. 
 
‘Çocuklara sevgiyi adaleti aşılamaya çalıştım’
 
Öğretmenliğe çok zorlu koşullarda başladığını anlatan İlknur, o dönemi şöyle anlatır:  “Öğretmenliğimin ilk döneminde evliydim ve bebeğim henüz 16 aylıktı. Kısa bir süre sonra yine Bitlis’te bu defa Hizan ilçesinde bir okula tayinim çıktı. Orada tam olarak bir aile olmayı nihayet başarabilmiştik. Meslek yaşamımın belki de en güzel yıllarını Hizan’da geçirdim. Daha sonrasında Manisa’nın Turgutlu ilçesinde 9 sene görev yaptım. Tabii tüm bu süreçlerde bilfiil Eğitim Sen üyesiydim. Burada sendikal faaliyetler yürüttük, doğru olduğunu düşündüğüm şeyleri savunuyorlardı ve bu nedenle buradaki kararlara büyük ölçüde uyuyordum. Ben öğretmenlik yaşamımda genelde varoş semtlerde görev yaptım. Çocuklara sevgiyi, adaleti aşılamaya çalıştım. Sınıfımdaki çocukları kendi çocuklarımdan ayrı görmedim. Hatta bazen öğrencilerim bana seslenirken ağızlarından kaçırırlardı: ‘Anne! Ay pardon, öğretmenim!’ Bu gerçekten de bir öğretmen için muazzam bir duygu.”
 
‘Hak, hukuk, adalet demek suçsa biz suçluyuz’
 
İlknur’un son görev yeri İzmir olur. Burada onu, epey ilgisiz bırakılmış, sürekli öğretmen değiştiren çok zorlu bir sınıf bekler. Çok kısa süre içinde bu sınıf için ortaya büyük bir emek koyar. Henüz göreve başladığının 45. gününde; birileri, bir yerlerde, onun adına hayatını alt üst edecek bir karara imza atar. 29 Ekim 2016’da, bir cumartesi günü diğer kamu emekçisi arkadaşlarıyla beraber işinden ihraç edilir. 
 
‘En ufak bir soruşturmadan dahi geçirilmedim’
 
İlknur KHK ile ihraç edildiği an hissettiklerini ve sonrasında yaşadıklarını şu cümlelerle ifade eder: “İhraç edildiğim güne dek benim herhangi bir kınama cezam dahi olmadı. Tam tersi bütün okullarda maaşla ve takdirle ödüllendirmelerim vardı. En ufak bir soruşturmadan dahi geçirilmedim. Bir akşam Turgutlu’dan bir kadın arkadaşım bana telefon açtı. Normalde onunla sohbetlerimiz çok uzun sürerdi; ancak tuhaf bir şekilde telefonu kısa tuttu. Şüphelendim, geri aradım. Eşim de o gün Turgutlu’daydı ve ona bir şey olmasından şüphe ettim. Biraz sıkıştırınca bana ihraç edildiğimi, yayınlanan listede adımın olduğunu söyledi. Şok oldum, bir an idrak edemedim. Pazartesi erkenden okula gittim. O dönem ihraç edilenlerin özel eşyalarını almalarına bile izin verilmiyordu. Eşyalarımı aldıktan sonra tüm öğretmen arkadaşlarımla vedalaştım. 
 
‘Evet bizler suç işledik’
 
Okulumdaki öğretmenlerin daha sonra tek tek ifadeleri alınmış. Hatta benim Turgutlu’da, yarım dönem boyunca her gün özel durumundan dolayı çocuğuyla beraber sınıfa gelen, dersleri bire bir takip eden bir velim vardı. Gidip onun bile ifadesini almışlar, derslerde nasıl davranıyordu, neler yapardı gibi sorulara yanıtlar aramışlar. Kadın bu sorulara epey sinirlenmiş ve ‘O kadın hakkında asla tek bir kelime edemezsiniz. O kadın buranın köylerine bile gitse ben çocuğumu sırtıma alır, yine onun sınıfına bırakırım’ demiş. Nitekim o çocuk 2 yıldan beri okula gitmek istemiyor. Eğer hak, hukuk ve adalet dediysek, laik, bilimsel, ana dilde eğitim dediysek, kadına çocuğa tecavüze son dediysek, bunlar suçsa, evet bizler suç işledik.”
 
‘Annemin kalp krizi geçirmesinden çok korktum’
 
İlknur, bu durumu annesinden uzunca bir sene saklamak durumunda kalır. Özellikle annesinin rahatsızlığından dolayı vereceği tepkiyi, içine gireceği duyguyu bir türlü öngöremez. İlknur bu konudan bahsederken,“Annemin kalp krizi geçirmesinden çok korktum” cümlesi ağzından güçlükle çıkar. Aylar boyunca annesi evlerine her misafir olduğunda, bir nevi öğretmencilik oyunu oynamak zorunda kalır. Böyle zamanlarda her sabah erken saatlerde kalkıp mesai saatinin bitiminde eve geri gelir. İlknur’un ihracından kısa bir süre sonra eşi de aynı şekilde ihraç olur. Eşi ihraç sonrası özel gerekçelerden dolayı yurt dışına çıkar. Çalışmak ve iki çocuğuna bakmak zorunda kalan İlknur, bu süreçte annesinin manevi desteğini arkasında hissetmek isteyince ihraç edildiğini kendisine artık itiraf eder. O güne dek öğretmenlik dışında hiçbir iş yapmayan İlknur için artık yeni ve çok daha zorlu bir dönem başlar. 
 
Önce kitap, sonrasında yumurta satmaya başlar
 
İlknur ve ailesi ihraç sonrası tıpkı diğer KHK’liler gibi deyim yerindeyse açlıkla terbiye edilmeye çalışılır. Kamusal alanda çalışabileceği tüm alanlar suratına kapatıldığı için İlknur çareyi kitap ve yumurta satmakta bulur. İlknur devamını şu şekilde anlatır: “20 yıllık öğretmendik; ancak hiçbir birikimimiz olmadı. Çünkü ailelerimize yardım ettik, uzak şehirlerdeydik belli masraflarımız oluyordu. Emeklilik sonrasında bir ev alırız ve çocuklar da isteyerek yanımıza gelir giderler diye hayal ediyorduk. Atılmak bizim aklımızın ucundan bile geçmezdi. Çünkü bunun için yüz kızartıcı bir suç işlemek gerekiyordu. İkimiz de atılınca bir anda ortada kalmıştık. Kenarda bir liramız yoktu, evimiz kiraydı. Oğlumuz o sene üniversiteyi kazanmıştı, kızım ise TEOG sınavına girecekti. Sağ olsunlar sendikamız bize belli bir destek sundu ve o bizi biraz da olsa ayakta tuttu. Eşim gittikten sonra ilk önce kaynak kitaplar satmaya başladım. O kadar meydanlarda parasız eğitimi savunup sonra kitap satmak durumunda kalmak epey zoruma gitmişti. Okula gittiğimde öğrenciler beni yeni atanan öğretmen sanıp yanıma geliyorlardı. Her okul çıkışında ağlıyordum. Sonra bir arkadaşımın desteğiyle yumurta satmaya başladım. Önce 50 yumurtayla başladım ve o dönem hiçbir sermayem yoktu. Sağ olsun, Foça’da yumurtaları bana veren arkadaş, ‘Olsun abla, kazandıkça azar azar verirsin’ dedi. Arkadaşlarım gerçekten her anlamda büyük bir dayanışma gösterdiler ve bu sayede okullara yumurta satmayı sürdürebildim. Şu anda kimseye muhtaç olmadan geçimimi sağlıyorum.”
 
‘Eninde sonunda adalet yerini bulacak’
 
KHK ihraçları idari mahkemelerden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gider. O dönem “Olağanüstü Hal Komisyonu”, İlknur’un deyimiyle, “Oyalama Komisyonu” kurulur. KHK ile ihraç edilenlere “Suçsuzluğunuzu ispatlayın” denir. Oysa ortada gösterilmiş, somut bir suç dahi yoktur. Komisyonların kuruluşunun üzerinden tam iki buçuk sene geçer. Toplamda 92 bin dosya incelenir ve sadece 8 bin 200 dosya onay alır. 
 
‘Süreci uzatmaya çalışıyorlar’
 
İlknur geri dönme umuduna ilişkin son olarak şunları söyler: “Bizler mutlaka görevimize geri döneceğiz. Çünkü zaten hiçbir suçumuz yok. Nihayetinde biz güzel olan her şeyi savunduk. Eninde sonunda adalet yerini bulacak. Üzerimize atabilecekleri, en ufak bir suç dahi üretemiyorlar. Ocak ayına dek tüm bu dosyaların incelenmesi lazım. Şu an ihraç edilen insanların maaşları ve tazminatları bir yıllık Türkiye bütçesine tekabül ediyormuş. Bana kalırsa şu an için bu tabloyu göze alamıyorlar ve ellerinden geldiğince bizi oyalamaya ve süreci uzatmaya çalışıyorlar.”