‘İZBAN direnişinin yasaklanması AKP ve CHP anlayışını gösteriyor’

  • 09:04 19 Ocak 2019
  • Emek/Ekonomi
İZMİR - İZBAN direnişinin yasaklanmasının, CHP ve AKP’li belediyelerin yönetim anlayışlarını yansıttığını ifade eden EMEP İzmir İl Başkanı Emine Uyar, işçilerin geri adım atmamaları gerektiğini vurguladı. Emine, “İşçiler tarafından mücadele ile kazanılmış bir hak, bu hakkı yasaklamalara rağmen fiilen kullanmak gerekiyor” dedi. 
 
Devlet Demiryolları (TCDD) ve İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin ortak kuruluşu olan İZBAN çalışanları, toplu iş sözleşmesinde uzlaşma sağlanamaması üzerine 10 Aralık 2018’de iş bıraktı. Alsancak Garı önünde yaptıkları basın açıklamasıyla direnişe başlayan makinist, tekniker, teknisyen, istasyon operatörü ve gişe çalışanı 343 işçi greve çıktı. Grev hakkını kullanan işçilerin direnişi, “Zaten yüksek maaş aldıkları”, “Yerel seçim öncesi CHP tabanını etkilemek isteyen AKP ile işbirliği içinde olduğu” gibi söylemlere rağmen yaklaşık bir ay devam etti.
 
 Grevin 30'uncu gününde AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın kararıyla “erteleme kararı” alındı. 60 günlük erteleme kararıyla İZBAN yönetimi ile Demiryol-İş Sendikası'na anlaşma mühleti verilmiş oldu. Bu sürenin sonunda İZBAN işçilerinin yeniden greve çıkma hakkı ise bulunmuyor. Bu süre içerisinde anlaşma sağlanamazsa taraflardan birinin başvurusu üzerine toplu iş sözleşmesi, Yüksek Hakem Kurulu tarafından belirleniyor. Aksi durumda sendikanın yetkisi düşüyor. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "erteleme" yönündeki kararı, fiili olarak "grevin yasaklanması" anlamına geliyor.
 
‘Direnişi karalamayı hedefliyorlar’
 
Emek Partisi (EMEP) İzmir İl Başkanı Emine Uyar, seçimlerin işçilerin hak arayışlarını bağlamayacağını belirterek, İZBAN direnişinin altında farklı amaçların aranmasının işçi direnişini karalamaya yönelik olduğunu söyledi. Daha önce sendikacılık yapmış milletvekillerin grev kırıcı açıklamalar yerine işçinin sesine kulak vermesi gerektiğini kaydeden Emine, “Emekten yana olduğunu ifade eden siyasi partilerin bu grev hakkının arkasında sonuna kadar durmaları gerekiyordu. Duranlar oldu, başından sonuna kadar yanında duran vekiller de oldu. Oysa işçiler gerçekten istedikleri zammı alsalar bile açlık sınırı dolayında para alacaklardı” dedi.
 
‘Kazanılmış hakkı kullanmak gerekiyor’
 
AKP iktidarı süresince 16 civarında grevin yasaklandığını hatırlatan Emine, grevi yasaklamanın çözüm olmadığını ve böyle bir yasağın herkesin sorunu olduğunu ifade etti. Yeri geldiğinde emekten yana olduğunu söyleyen CHP’nin işçinin grev hakkını kullanmasından memnun olması gerektiğini dile getiren Emine, “Belediyeler şeffaf olmalı. Ne kadar zam verebildiğini ya da veremediğini açıklıkla gösterebilmeli. Gerçekten CHP’li belediyeyi yıpratmak istiyor da olabilir ama bunun karşısında grevin yasaklanmasını savunmak değildir doğru olan. Grev hakkına sonuna kadar sahip çıkmak gerekir. Mevcut yasal haklarımızı bile kullanamıyoruz. İşçiler tarafından mücadele ile kazanılmış bir hak, bu hakkı yasaklamalara rağmen fiilen kullanmak gerekiyor” diye konuştu.
 
‘AKP ve CHP iktidarları işçi haklarını hiç savunmadı’
 
Yerel seçim tartışmalarında kentin ihtiyaçları ve nasıl yönetileceği gibi konuların tartışılması gerektiğini ancak CHP’nin adaylar meselesine yoğunlaştığını vurgulayan Emine, “İzmir’de yaşayan halk ne düşünüyor? Emek ve meslek örgütlerin ne diyor? Bu kentte yaşayan işçi, emekçi, kadın nasıl yaşamayı öngörüyor? Bu soruların yanıtlanması gerekirken başka türlü pazarlıklar yapılıyor. Mesela AKP adayının açıklamalarını okuyoruz, ‘İzmir’i tanınmaz hale getireceğiz’ diyor. Ne yönde değişecek? İktidar İzmir’i pazarlayan noktada nerdeyse, yerel yönetim de iktidarın bütün projelerine imza atar noktada. Son süreçte işçilere yönelik tutumunda da AKP iktidarından farkı yok. AKP veya CHP iktidarları bugüne dek işçilerin hakkını savunan ya da geliştiren bir noktada olmadı” ifadelerini kullandı. 
 
‘İhale sistemi taşeronu arttırıyor’ 
 
Meclisin, fonksiyonu olmayan bir yasama faaliyeti haline geldiğini ifade eden Emine şöyle dedi: “Cumhurbaşkanı’nın isteği dışında bir yasa çıkarmak mümkün değil. Düzenlemeler hakları geliştirici değil, olanları geri almaya dönük. Mesela belediyelerin üretme sistemi ihaleye dayanıyor. Bu da yandaş şirketleri zengin etme yolu ile gelişiyor. İktidar da yerel de bunu yapıyor. Belli zenginlikler belli ellerde toplandığı ortaya çıkıyor. İhale ile yapılacak işler ne kadar ucuza yaparsa o şirkete verildiği için taşeron şirketler işçiye kölelik koşulları dayatıyor. İşçi sağlığı ve iş güvencesini de tehlikeye atan bir durum. ‘Yasalar böyle’ deniyor. Bu sistem yandaşa para aktarıyorsa, taşerona yönlendiriyorsa karşı çıkılmalı. Seçilen belediye başkanı da bunun olumsuzluklarını kamuyla paylaşmalı.”
 
‘Sendikalı olmak örgütlü olmak demek ediğidir’
 
Sendikalara üye olduktan sonra seçilen kişilerin nasıl bir sendikacılık yaptığının sorgulaması gerektiğini de belirten Emine, “Sendikalı olmak örgütlü olmak demek değildir. Biz hep bürokratik sendikacılık yapıldığını ve bunun buradan kaynaklandığını söyledik. Sendikalı işçi gibi yaşamalı işçiden kopmamalı, astronomik rakamlar almamalı, işçiler ne kadar alıyorsa o kadar almalı. İşten kopuk bir yaşam sürdürmemeli. İşçi denetlemeli ve takipçisi olmalı. Bu her yerde böyle. Kimi seçersen seç onu geri alma hakkı olmalı. Her alanda örgütlü olmak gerekiyor” dedi.