
10'nuncu kurşun korkuya sıkıldı!
- 09:10 5 Ocak 2019
- Güncel
HABER MERKEZİ - Üzerinden 6 yıl geçen Paris Katliamı'nın arkasındaki sis perdesi, tüm kanıt ve delillere rağmen hala aralanmadı. Tutuklu tek zanlı Ömer Güney şüpheli bir şekilde ölürken, yargılamanın yapılmadığı katliamla ilgili netleştirilmeyi bekleyen birçok soru bulunuyor.
Fransa’nın başkenti Paris, ezilen halkların ve temsilcilerinin sürgün hayatı yaşadığı önemli bir kent. Ayrıca "Dünya kültür kenti" olarak da bilinen Paris, özellikle Türkiye, Güney Afrika, Tunus, Filistin, Sri Lanka ve Kürdistan’a kadar birçok aydın, sanatçı ve muhalif politikacının iltica ettiği kent. Hastalık sonucu yaşama veda edenler gibi cinayetlere kurban giden ya da katledilen birçok muhalif, ilerici ve devrimcinin yaşamını yitirdiği kent. 1970'li yıllardan bu yana çok sayıda siyasi cinayetin işlendiği bu kent, tarih 9 Ocak 2013’ü gösterdiğinde Kürtler için ayrı bir dönüm noktası oldu.
Siyasi cinayetlerle sık sık kamuoyunun gündemine gelen kentte PKK'nin kurucularından Sakine Cansız (Sara), Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) Paris Temsilcisi Fidan Doğan (Rojbin) ve Avrupa Kürt Gençlik Hareketi üyesi Leyla Şaylemez (Ronahî), Kürt Enformasyon Merkezi'ne giren silahlı kişi veya kişilerce katledildi. 3 Kürt kadının suikast sonucu katledilmesinden 25 yıl önce de Güney Afrikalı ırk ayrımı karşıtı olan ve Afrika Ulusal Kongresi (ANC) adına çalışmalar yürüten kadın siyasetçi Dulcie September Paris'te bir suikast sonucu katledildi. 29 Mart 1988 tarihinde gerçekleşen Dulcie September cinayeti Güney Afrika lideri Nelson Mandela'nın cezaevinden serbest bırakılmasından 2 yıl öncesine yani barış görüşmelerinin sürdüğü döneme denk geliyordu.
Tasfiye konsepti mi?
Kürtler çözüm için sık sık Güney Afrika modelini örnek gösterirken, 3 Kürt kadınına yönelik cinayetin de 25 yıl önceki Dulcie September cinayetinde olduğu gibi bir Kürt yöneticilere yönelik "tasfiye konseptinin" parçası olduğundan şüphe edildi. ANC'nin eşbaşkanlık ve temsilcisi olarak Fransa ve İsviçre gibi ülkelerde çalışma yürüten Dulcie, 52 yaşında ANC Paris Bürosu önünde susturucu bir silahla arkasından sıkılan 5 kurşunla vuruldu ve yaşamını yitirdi. Dulcie September cinayetinde Fransız paralı askerlerin rol aldığı ortaya çıktı. 1998'de Fransız paralı asker şüphesi Güney Afrika'daki Hakikat ve Uzlaşı Komisyonu'nun raporunda da doğrulandı. 1986'da kurulan ve Güney Afrika'da Savunma Bakanı Magnus Malan'ın yetkisi altındaki isyana karşı kurulan Güney Afrika ölüm mangaları şefi Eugène de Koch, Dulcie September cinayetini itiraf etti ve 2 tetikçiden birinin Capitaine Siam kod adlı Jean-Paul Guerrier olduğunu belirtti. Jean-Paul Guerrier, Dulcie September cinayetiyle ilişkili olduğundan şüphe edilen paralı, eski subay Bob Denard'a yakınlığı ile biliniyordu. Jean-Paul Guerrier, 1999'da kayıplara karıştı. Bob Denard ile birlikte 10 yıl önce Komor Adaları Cumhurbaşkanı cinayetine ilişkin yargılanması gerekiyordu. Eugène de Koch ise en az 24 cinayetten dolayı ömür boyu hapse mahkum edildi.
Katil zanlısı Ömer Güney’in şüpheli ölümü
3 Kürt kadın siyasetçinin katledildiği yıl da bir o kadar dikkat çekiciydi. Çünkü katliam PKK Lideri Abdullah Öcalan ile Türk devlet yetkilileri arasında görüşmelerin başladığı bir sırada gerçekleşmişti. İmralı’da 3 Ocak 2013’te ilk defa dönemin Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Ahmet Türk ve dönemin Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın Abdullah Öcalan ile resmi olarak gerçekleştirdiği ve “Barış sürecinin ilk adımı” olarak yorumlanan bu görüşmeden sadece 6 gün sonra gerçekleşen Paris Katliamı, ulusal ve uluslararası kamuoyunun birinci gündemine oturdu.
Paris’te 3 Kürt kadının katledilmesi üzerinden 6 yıl geçerken, katil zanlısı Ömer Güney cezaevinde şüpheli bir şekilde öldü ve yargılandığı dava fiilen kapandı.
MİT’in katliamdaki rolü
Suç aletinden kurtulan ancak katliamın izlerini silemeyen katil zanlısı, verdiği ifadeler ve kamera görüntülerinden elde edilen bilgilerle 18 Ocak’ta ortaya çıktı. Daha sonra, gizlediği pasaportu, Türkiye’ye ziyaretleri, çantasındaki barut izleri, MİT ile Ankara’da yaptığı gizli görüşmelerin ses kayıtları, MİT’in Sakine Cansız’ın infaz edilmesi için verdiği gizli ibareli bir talimat belgesi, Almanya’daki bir suç ortağı, cezaevinden kaçış planı ve çok sayıda tanıklık delillere eklendi. Tüm izler katliam emrinin nereden geldiğini işaret ediyordu ve hazırlanan iddianamede MİT’in katliamdaki rolüne açık bir şekilde vurgu yapıldı. Ankara’nın soruşturma ile işbirliği yapmayı reddetmesi nedeniyle, suikastın Türkiye ayağı eksik kaldı. Katliamın emrini verenler, iddianamede hiyerarşik olarak tespit edilemedi. Fransız istihbarat servisleri de ellerindeki gizli bilgileri paylaşmadı. “Devlet sırrı” gerekçe gösterilerek sadece kamuoyu tarafından bilinen bazı bilgiler açıldı. Mart 2018’de ailelerin avukatı Antoine Comte, “Bu davada farklı olan, bu suçlardan Fransa tarihinde ilk kez yabancı bir devletin sorumlu tutulmasıdır. Fransız adaleti, bu suçların arkasındaki faillere tepki gösterdi” dedi.
Tutuklu tek zanlı Ömer Güney, dava başlamadan bir kaç hafta önce 2016 sonunda ansızın cezaevinde şüpheli bir şekilde öldü. Hakkındaki dava da fiili olarak düştü. Ancak davanın bu şekilde son bulmasını reddeden 3 kadının ailesi ve genel olarak Kürtler, emri verenlerin ortaya çıkarılması ve yargılanmasını istedi. 12 Mart 2018’de yeni bir suç duyurusu yapıldı. Avukat Antoin Comte, Mart ayında “Tüm bu faktörleri soruşturacak bir hakim istiyoruz” dedi.
Yanıt aranan sorular!
Paris Katliamı'nın üzerinden 6 yıl geçerken, aileler ve avukatlar 2 dosyada gelişme bekliyor. Bunlardan biri, 3 kadının katledilmesi emrini verenler ve Avrupa’daki ağın ortaya çıkarılması amacıyla soruşturma başlatılması talebi, ikincisi ise “terörizm mağdurları için ayrılan fonların” 3 Kürt kadını için de devreye konulması. Katil zanlısının ölümü ardından dava kapanmadı, zira zanlı yargılanmamıştı. Kimin emri verdiği, kimin yardım ettiği, kimin finanse ettiği, kimin bilgi verdiği ve örgütlenme ağları hukuksal açıdan da netleştirilmeyi bekleyen sorular arasında bekliyor.
Dosyaya eklenen yeni bilgiler arasında tespiti yapılan Ömer Güney’in aradığı kriptolu numaralar da bulundu.
MİT elemanlarının itirafları
Sunulan diğer bir belge ise, PKK’nin elindeki iki üst düzey MİT elemanının itirafları idi. 4 Ağustos 2017 tarihinde Federe Kürdistan Bölgesi’nde özel bir operasyonla yakalanan MİT sorumluları Erhan Pekçetin ve Aydın Günel, yayınlanan itiraflarında Paris Katliamı’nı MİT’in organize ettiğini belirtti.
Bu itiraflar, MİT’in 14 Ocak 2014’te basına sızan gizli ibareli talimatı ile aynı yıl 12 Ocak’ta sosyal medya sızdırılan ses kaydını doğruluyordu. Belgede Ömer Güney’e suikast talimatı verilirken, dört MİT yöneticisinin imzası vardı. Ses kaydında, Ömer Güney iki MİT elemanı ile birlikte suikast planlarını tartışıyor, iki MİT sorumlusunun itiraflarında, tetikçi Ömer Güney’in Türkiye’ye seyahatlerinde biletlerinin MİT’e bağlı bir seyahat acentesi tarafından alındığını söylüyordu.
10'nuncu kurşun korkuya sıkıldı!
Katliam ile ilgili pek çok kaynaktan yürütülen bilgi kirliliğine karşı Sakine Cansız'ın kardeşi Metin Cansız, bir gazeteye verdiği röportajda kendilerine gösterilen 3 ayrı balistik rapor ve olay yeri tespitine göre açığa çıkan gerçekliği şöyle açıkladı: "Sakine, Leyla ve Fidan aynı silahtan çıkan 10 kurşun ile vuruluyor. Katil önce Sakine Cansız'ın kafasına 3 kurşun sıkıyor. Yan cepheden aldığı kurşunlarla yüzü tanınmaz hale geliyor. Ardından silah hemen yanında oturan Fidan Doğan'a çevriliyor. O da başından aldığı 3 kurşunla Sakine'nin üzerine devriliyor. Ama Rojbin 'yapma' der gibi elini kaldırmış, çünkü yüzük parmağı kopmuş. Yüzünü hafif dönmüş. Ardından Leyla'ya ateş edilmiş. Çünkü Leyla'nın ayağa kalkmaya zamanı olmuş. Yüzükoyun düşmesi de ayakta olduğunu gösteriyor. Leyla'ya da 3 kurşun sıkıyor. Toplam 9 kurşun. Ama ilginç olan 10'uncu kurşun. Balistik raporları açıkça gösteriyor ki, katil dönüyor ve Fidan'ın ağzına öldükten sonra bir kurşun daha sıkıyor."
Katil ya da katillerin katledildikten sonra yerde yatan Fidan'ın ağzına dönüp 10'nuncu kurşunu sıkarak kendilerince verilmek istenilen mesaj bilinmez ancak Kürt kadınlarına duyulan öfke ve kin kadar onların mücadele azmine karşı duyulan korkunun da göstergesi olduğu şüphesiz.