Strasbourg’daki açlık grevi 17. gününde: Uluslararası oyunu bozacağız

  • 09:47 2 Ocak 2019
  • Güncel
FRANSA - Abdullah Öcalan'a uygulanan tecridin kaldırılması talebiyle Strasbourg'da açlık grevi eyleminde olan kadın direnişçiler, başta CPT ve AK olmak üzere tüm Avrupa’nın Türkiye'nin tecrit politikalarına karşı taraflı davrandığını belirterek, “Sessizliğe bürünen CPT ve AİHM bu suça ortak olmaktadırlar. Bu oyunları bozma noktasında kararlılığımızı sürdüreceğiz” dedi. 
 
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven'in PKK Lideri Abdullah Öcalan'a uygulanan tecridin kaldırılması talebiyle başlattığı açlık grevi eylemi 56'ncı günü geride bırakırken, eyleme destekler cezaevleri, Avrupa, Federe Kürdistan, Kuzey ve Doğu Suriye'de dalga dalga yayılmaya devam ediyor. Leyla Güven'in eylemine destek amacıyla Fransa'nın Strasbourg kentinde aralarında siyasetçi ve gazetecilerin de bulunduğu 15 kişi tarafından başlatılan süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemi ise 17'nci gününe girdi. 
 
Strasbourg'daki açlık grevi eyleminin kadın direnişçilerinden olan gazeteci Gülistan Çiya İke, Avrupa Kürt Kadın Hareketi (TJK-E) aktivisti Nurgül Başaran ve siyasetçi Dilek Öcalan ajansımıza eylemlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.   
 
'Uluslararası kurumlar taraflı davranıyor'
 
17 Aralık 2018 tarihinde Fransa’nın Strasbourg kentinde Abdullah Öcalan'a uygulanan tecridin kaldırılması, İşkencenin Önlenmesi Avrupa Komitesi (CPT) ile Avrupa Konseyi'ne (AK) seslerini duyurmak adına açlık grevine başladıklarını hatırlatan gazeteci Gülistan Çiya İke, Avrupa'nın merkezi olduğu ve tecritle doğrudan ilgilenen uluslararası kurumlar burada olduğu için Strasbourg’un seçildiğini belirtti. Son dönemde CPT ve AK gibi uluslararası kurumların Abdullah Öcalan'a yönelik tecride karşı görevlerini yerine getirmediklerini vurgulayan Gülistan, "3 yıldır Abdullah Öcalan'a uygulanan ağırlaştırılmış bir tecrit var. Gerek CPT ve AK gerekse tüm Avrupa, Türkiye'nin tecrit politikalarına karşı taraflı davranıyor. Bizler de 'Öcalan'a Özgürlük İnisiyatifi' öncülüğünde bu kurumların harekete geçmesi ve Abdullah Öcalan ile görüşme sağlanması için 15 arkadaşımızla süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemimizi başlattık" dedi. 
 
'Leyla Güven'e ses verdik'
 
Talepleri karşılık buluna kadar eylemlerini sürdürmekte kararlı olduklarının altını çizen Gülistan, kendisinin de hem bir kadın hem de bir gazeteci olarak bu direnişte yer aldığını söyledi. Gülistan, Leyla Güven'in inisiyatif alarak 8 Kasım'dan itibaren süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemini başlattığını anımstarak, "Leyla Güven bir kadın olarak bu sürece öncülük etti. Leyla Güven sürecin kritik olduğunun farkına vardı ve bir ses çıkarılması gerektiğini sezdi. Leyla Güven bu eyleme başladı bizler de onun izinden giden yoldaşları olarak Strasbourg'da onun eylemine ses vermek adına direnişimizi başlattık. Her dönemde olduğu gibi şimdi de kadınların bu süreçlere öncülük etmesi önemlidir. Açlık grevleri etki yaratıyor. Biz bunu Kürt özgürlük mücadelesinde gördük ve ispatlanmıştır. Özellikle cezaevlerinde yaşanan direnişeler bizler için örnektir. Leyla Güven Amed Zindanı'nda sesini yükseltti. Bizler de burada onun sesine ses verdik" diye konuştu. 
 
'Tecrit kadınların öncülüğünde kırılacak'
 
Tecridin sadece Abdullah Öcalan'a yönelik değil bütün Kürt halkına yönelik olduğunu kaydeden Gülistan, tecridin bir sitem olarak hayata geçirilmeye çalışıldığını vurguladı. Gülistan, son yıllarda Abdullah Öcalan'a uygulanan tecrit ile beraber savaş konseptinin hayata geçirildiğini söyledi. Gülistan, "Bir birey olarak bende bu sisteme karşıyım. Hem tecride karşı hem de Erdoğan öncülüğünde halklara ve özelde de kadınlara uygulanan bu zulüm, baskıya karşı eylemimle ses olmak istedim. Abdullah Öcalan kadınlar için farklı bir anlam ifade ediyor. Kadınların kimliğini ve kendisini tanıması gerektiğini Abdullah Öcalan ifade ediyor. Bunun içindir ki biz kadınlar Abdullah Öcalan'a uygulanan tecridi bize uygulanmış olarak görüyoruz. Kendimiz için varlık ve yokluk meselesi olarak da görüyoruz. Bu uğurda hangi direniş yöntemi olursa olsun biz varız diyoruz. Abdullah Öcalan'ın özgürlüğünü kendi özgürlüğüm olarak görüyorum ve Abdullah Öcalan'a uygulanan tecridin kadınların öncülüğünde yapılacak olan direniş ile kırılacağına inanıyorum. Bizler de direnişimiz ile Leyla Güven'in başlattığı eylemi belirli bir aşamaya getirdik ve sonuç alacağımıza inanıyoruz. Ana talebimiz de Abdullah Öcalan'ın özgürlüğüne kavuşmasıdır” ifadelerini kullandı. 
 
'Tecrit sonlandırılıncaya kadar eylemde olacağız'
 
TJK-E aktivisti Nurgül Başaran da, temel amaçlarının Abdullah Öcalan'a uygulanan tecridin kaldırılması olduğunun altını çizdi. Açlık grevinde 3 kadın olarak yer aldıklarını belirten Nurgül, şöyle dedi: "Bilindiği üzere Önderlik 20 yıldır cezaevinde ve bu cezaevi süreci boyunca dönem dönem özellikle son 2-3 yıldır Önderlik ile herhangi bir görüşme sağlanmıyor. Önderliğimizden bir haber alamıyoruz. Bu nedenle biz bu durumu protesto etmek, bu durumu CPT ve AİHM'e bir an önce duyurabilmek amacıyla eylemimizi başlattık. Bu anlamda eylem iddiamız ve kararlımız sonuna kadar devam etme temelindedir. Önderliğimiz üzerindeki tecrit kırılana kadar kadınlar olarak eylemde yerimizi almaya devam edeceğiz.”
 
'Eylemimiz bilinçlenme ve örgütlenmeyi ifade ediyor'
 
Abdullah Öcalan'ın kadınların özgürleşmesi, bilinçlenmesi ve örgütlenmesi temelinde yaklaştığını vurgulayan Nurgül, eylemleri ile bir nebze de olsa özgülüğe dönük bir çalışma yürütmeyi amaçladıklarını ifade etti. Nurgül, Abdullah Öcalan'ın kadının irade olması, öz güç olması,  kendi kendine yatabilmesi üzerinde durduğunu kaydederek, kadınların öz gücünü Abdullah Öcalan'ın savunmalarından aldığını dile getirdi. Nurgül, "Sonuçta savunmalarda yazan kadın gerçekliğini de ifade ediyor. Bu anlamda kadınlara yönelik yüz yılara dayanan şiddet, yine bununla beraber her türlü cinsel, taciz tecavüz savaş ganimeti olması bu anlamda kadının her alanda ganimet olarak görülmesini ortadan kaldırma temelli, kadını öz güce dönüştüren, kendi iradesi üzerinden bir düzey açığa çıkaran bir anlayışla beraber örgütlenme çalışıyoruz.  Bu örgütlenmenin temelini  önderlik gerçekliği atmıştır. Önderliğin her şeyden önce kadının iradeleşmesi,  özgürleşmesi bir ülkenin, bir toplumun hatta bir bütün dünyanın özgürleşmesi temelinde bir yaklaşımı vardır. Ve bizde bunun arkasındayız. Sonuna kadar bu tekçiliğe ırkçılığa ve faşizme karşı kendi öz irademiz üzerinden mücadelemizi yürüteceğiz" dedi.  
 
TJK-E'nin öncülük ettiği "Bu sen de olabilirdin" kampanyasına değinen Nurgül, kadınların şiddete, tecride ve izolasyon politikalarına karşı ayakta daha güçlü durabilmesi, kendi iradesini açığa çıkarabilmesi için örgütlenmesi gerektiğini kaydetti. Kampanyalarının şuan yaptıkları eylem ile doğrudan bağlantılı olduğuna işaret eden Nurgül, "Bizin eylemimiz bir anlamda da bu bilinçlenme ve örgütlenmeyi ifade ediyor. Bir kez daha Önderliğimizin yanında olduğumuzu ve onunla beraber özgürleşeceğimizi belirtmek istiyoruz" diye belirtti.   
 
'Bu eylem tarzına ihtiyaç duyulmuştur'
 
Eylemlerinin amacını vurgulayan siyasetçi Dilek Öcalan ise, Leyla’nın eylemini direnişin mekanı olan Diyarbakır E Tipi Cezaevi'nde başlattığını ifade etti. Bunun kendileri için farklı bir öneme sahip olduğunu kaydeden Dilek, "Bu eyleme bir kadının öncülük etmiş olması ve faşizme karşı direnişin kalesi olarak gördüğümüz Amed Zindanı’nda startının verilmiş olması bizler açısından farklı bir öneme sahiptir. Dünya sisteminde ahlaki yozlaşmaya karşı bu denli insancıl eylemlerin ön planda olması önemlidir. Müzakere ve diyalog yöntemleri ortadan kalkmışsa bunu daha kalıcı eylemlere dönüştürme noktasında topluma öncülük eden kişiler olarak yer almaktayız. Ahlaki değerlerin çöktüğü bu süreçte yaptığımız bu eylemeler büyük anlamlar barındırıyor. Süresiz ve düşümüz açlık grevleri dünyanın her yerinde yapılan demokratik bir eylem biçimidir. Daha yaşanılır daha da mücadele edilir alanlar vardır elbette ki. Fakat eylemlerin önünü tıkayan tutumlara karşı bu tarz eylemlerin yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Bu eylem ile toplumun vicdanına ve her kesime bu haykırışı duyurmak istiyoruz" dedi. 
 
CPT ve AİHM suça ortak olmaktadırlar’
 
Eylemlerin her tarafa yayıldığını ve genişlediğini anımsatan Dilek, bu eylem tarzının dönemin mücadele ruhunu yansıttığını sözlerine ekledi. Dilek, yaptıkları eylemden sonuç alacaklarına inandıklarını ve haklılık paylarının oldukça fazla olduğunu dile getirdi. Taleplerinin insani ve demokratik olduğunu vurgulayan Dilek, şöyle devam etti: "Bu eylemimize cevap verilmemesini kesinlikle kabul etmeyeceğiz. Kararlılığımızı sürdüreceğiz. Şuan CPT ve AİHM gibi kurumların sessizliklerini korumaları kabul edilir değildir. Bu suça ortak olmaktadırlar. Bu oyunları bozma noktasında biz kararlılığımızı sürdüreceğiz. Bu kurumları biran evvel harekete geçirme noktasında eylemelerimizi büyütmemiz gerekiyor. Leyla arkadaşın dediği gibi ‘biz kadınlar özgürlüğümüzü önderliğimizin özgürlüğünde buluyoruz.’ Kendi özgürlüğümüz için itiraz ediyoruz. Bugün kendi özgürlüğümüz için bu eylemi yapıyoruz. Bunun için bu kurumların bir an evvel harekete geçmesi gerekmektedir. Bizler de meşru ve demokratik eylemlerimizi yapmaya devam edeceğiz"