'İstanbul Sözleşmesi masada bekletiliyor'

  • 09:02 5 Mayıs 2018
  • Güncel
Kibriye Evren
 
DİYARBAKIR - Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, İstanbul Sözleşmesi'nin kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarını önlemede önemli bir adım olduğunu ancak zihniyet dönüşümü sağlanmadığı için uygulanmadığını ve yıllardır masada bekletildiğini vurguladı.
 
Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 2011'de İstanbul'da imzalandı. Bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi, şiddete karşı yaptırım gücü olan uluslararası bir sözleşme. Türkiye'nin ilk imzacı ülke olduğu sözleşme 1 Ağustos 2014'de yürürlüğe girmesine rağmen uygulamada karşılığını bulmuyor.  
 
Kadın Dernekleri Federasyonu, Diyarbakır Barosu ile birlikte “Kadın-erkek eşitliğine ilişkin uluslararası normlar ışığında Türkiye'de kadına yönelik şiddetle mücadele ve yeni ve güçlü bir enstrüman olarak İstanbul Sözleşmesi” isimli yuvarlak masa toplantısı gerçekleştirdi. 
 
'Zihniyet değişimi sağlanamadı'
 
Toplantının ardından Jinnews'e değerlendirmede bulunan Federasyon Başkanı Canan Güllü de uygulama noktasındaki eksikliklere dikkat çekti. Canan, 6284 sayılı "Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesi kanunu"nun kadınların mücadelesiyle elde edildiğini ancak 'ailenin korunmasını' ve şiddet vakalarını aile bazlı ele alan bir yasa olduğunu hatırlattı. İstanbul Sözleşmesi'nin de kadınların bir kazanımı olduğunun altını çizen Canan, "Şu an itibariyle 40 tane ülkenin altına imza attığı çok önemli bir sözleşme. Kadını ve çocuğu birey olarak gören, onlara yönelecek erkek şiddetinin önlenmesi yolunda bugüne kadar atılmış en iyi adımdır ancak zihniyet değişimini sağlayamadık hatta daha açık bir deyişle içselleştirilemedi bu durum" dedi. 
 
'Masa üzerinde bekletiliyor' 
 
Yargı ayağında sözleşmeyi bilmeyen, masa üzerinde bekleterek yasaları kullanmayan yargıçlar olduğunu ifade eden Canan, "Oysa bu sözleşme kadına yönelik şiddeti engelleyici bir sözleşmedir ve aynı zamanda sözleşme ile sivil topluma müdahillik vermiştir. Bu sözleşme der ki; sahada çalışan kadın hakları örgütleri, sahada çalışan STK'ler, barolar ve Aile Bakanlığı şiddet ve istismar vakalarında yargının duruşmalarına gidebilir, anlatım yapabilir" diye aktardı. 
 
'Veri bankası oluşturmalıyız'
 
Son dönemde kadın katliamlarında yaşanan artışı ve çocuk istismarına dikkat çeken Canan, artışı incelemek üzere veri bankası oluşturmanın önemli olduğunu vurguladı. Canan, "Yansıyan rakamlar ise yargıya başvuru üzerinden değerlendiriyoruz. Bu artışın nedenlerini incelemeli ve hatta bir veri bankası oluşturmalıyız. Aynı zamanda kadınları cesaretlendirerek yargıya gitmelerini sağlamalıyız" ifadelerine yer verdi.
 
'Ahlakı' bozmakla suçlandık'
 
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu olarak 10 yıldır aile içinde cinsel istismar ile ilgilendiklerinin altını çizen Canan, çalışmalarından kaynaklı hedef haline getirildiklerini ve 'Türkiye'nin ahlakını bozmakla' suçlandıklarını belirtti. Canan, bu iddialar karşısından hukuki süreç başlattıklarını ancak karşı tarafın mahkemeye herhangi bir belge sunamadığını kaydetti. Canan, "Bütün bunlara rağmen TKDF olarak ensest çalışmalarımızı saha çalışmalarıyla sürdürüyoruz, yine bazı sivil toplum örgütlerinde bu anlamda çalışmaları var. Aslında Aile Bakanlığı 2006 yılından itibaren bu artışın farkında. Biz de son 10 yıldır yaptığımız çalışmalarda gördük ki iller bazında değil de toplumun genelinde böyle bir yaygınlık var. Bu yaygınlığın önüne geçmek için de cezai sistemin uygulanamadığını ve baskı altında kalan çocukların bu konuda söyleme yetisinde olmadıklarını fark ettik. Öyleyse ne yapılması gerekiyor? Okullarda rehber öğretmenlerine daha geniş yetkiler verilmesi gerekiyor ve rehber öğretmenlerinin beyanlarını yaptıklarında kamusal alanda önlerinin kesilmemesi gerekiyor. Buradan yola çıktığımızda da aile hekimlerine iş düşüyor, aile hekimleri de bu konuda duyarlı olup yetkililere bildirmesi gerekiyor" dedi.
 
'STK'ler sorgulama bilinci ile devletten önde olabilmeli'
 
Bu konunun konuşulmayarak "halı altına" süpürüldüğüne, "Müslüman ülkesinde ensest olmaz" söyleminden kurtulmak gerektiğine vurgu yaparak şöyle devam etti: "Medyanın da bu anlamda dilinin değişmesi gerekiyor. 'Boşanmak için müracaat ettiği için öldürüldü' denildiği zaman boşanmadan kaynaklanan bir korkuyu kadınlara yüklersiniz ve kadınlar boşanmaktan kaçar. Kadın şiddete maruz kalıyorsa kadını ferahlatıcı önlemler alınmalı, gereken süreçler işletilmeli. Bütün mesele önleyici politikaların hayata geçirilmesidir. Sivil toplum olarak üzerimize düşeni yapıyoruz, konuşulmayanı konuşmaya, çözümler üretmeye, sahada nelerin, nasıl engellenebileceğini söylemeye gayret ediyoruz. STK'lerin temel amacı budur zaten. Sorgulama bilinci ile devletten bir adım önde olabilmek. Güncel konuları dile getirmek, saha verilerini hayata geçirmek."