
Hanan Osman: Önder Öcalan’ın düşünceleri bir ışık çemberi gibi!
- 09:01 3 Ekim 2023
- Güncel
Melek Avcı
ANKARA - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası komploya ilişkin değerlendirme yapan Lübnanlı Hanan Osman, onun fikirlerinin kapitalist modernite güçlerinin iktidarını tehdit ettiğini ortaya koyduğu projenin halklar tarafından benimsendiğini vurgulayarak “Onun düşünceleri alternatifin demokratik modernite olduğunu, bölge halklarının da bu projeyi benimsediğini ortaya koydu. Bunun en büyük uygulamalı örneği Sayın Öcalan'ın felsefesi doğrultusunda bölge halkının irade ve taleplerini temsil eden meclisler ve yönetimler kurduğu Kuzey ve Doğu Suriye bölgeleri. Önder Abdullah Öcalan'ın fikirleri bir ışık çemberi gibi yayılarak karanlık çemberini daralttı” dedi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998 yılında Suriye’den çıkmaya zorlanması ile başlayan uluslararası komplonun üzerinden 25 yıl geçti. Abdullah Öcalan, 15 Şubat 1999 yılında Kenya’dan kaçırılarak Türkiye'ye getirilmesinden bu yana da İmralı Adası’nda ağır tecrit altında tutuluyor. Uluslararası komplonun gerçekleştirilmesinden bu yana aradan geçen çeyrek asırlık süre içerisinde Türkiye, Kurdistan ve Ortadoğu’da kriz derinleşti, savaş ve çatışmalar yoğunlaştı.
Lübnan'da bulunan Newroz Derneği Başkan Yardımcısı Hanan Osman, Abdullah Öcalan’a yönelik gerçekleştirilen uluslararası komployu ve tüm engelleme ve tecride rağmen dünyaya yayılan paradigmasına ilişkin JINNEWS’in sorularını yanıtladı.
“Önder Abdullah Öcalan'a uygulanan tecrit, tüm uluslararası yasa ve düzenlemelerin ihlaline denktir. Sayın Öcalan'ın, kapitalist moderniteye, onun açgözlülüğü ve en büyük kârı esas alan politikalarıyla çevreye ve halklara verdiği tehlikelere karşı olan düşünce ve felsefesi, kapitalistlerin iktidarını tehdit ediyor.”
* Türkiye'nin yıllardır PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde yürüttüğü bir tecrit politikası söz konusu, ne avukatlar ne aile görüşü var, mutlak bir iletişimsizlik hali var. Bu konuyu hukuki ve insani boyutuyla nasıl değerlendiriyorsunuz?
Önder Öcalan'ın tutuklanmasına yol açan uluslararası korsanlık operasyonu, o zamandan bu yana tüm uluslararası norm ve sözleşmeleri ihlal etti. Çünkü bu, bir halkın iradesini ve meşru haklarını, ulusal liderini yakalayıp hücre hapsine koyarak ortadan kaldırmaya yönelik uluslararası bir komplo. İmralı Adası çeyrek asra yakın bir süredir tecritte. Önder Abdullah Öcalan'a karşı izlenen ve izlenmekte olan politika, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin her mahpusun avukatı ve ailesiyle görüşme, medya ve ziyaretler aracılığıyla dış dünyayla iletişim kurma hakkına sahip olduğunu öngören hükümlerine aykırıdır. Önder Abdullah Öcalan'a uygulanan tecrit, tüm uluslararası yasa ve düzenlemelerin ihlaline denk. Türk devletinin oluşturup Önder Abdullah Öcalan'a dayattığı kanunlar ve disiplin cezaları, yürürlükteki Türk hukukuna aykırı olup, amacı ise Önder Abdullah Öcalan'ın düşünce ve felsefesinin yayılmasını engellemektir. Sayın Öcalan'ın, kapitalist modernitenin, onun açgözlülüğünü, kârı esas alan politikalarıyla çevreye ve halklara verdiği tehlikelere karşı olan düşünce ve felsefesi, kapitalistlerin iktidarını tehdit ediyor. Onun düşünceleri alternatifin demokratik modernite olduğunu, bölge halklarının da bu projeyi benimsediğini ortaya koydu. Bunun en büyük uygulamalı örneği Sayın Öcalan'ın felsefesi doğrultusunda bölge halkının irade ve taleplerini temsil eden meclisler ve yönetimler kurduğu Kuzey ve Doğu Suriye bölgeleri. Önder Abdullah Öcalan'ın fikirleri bir ışık çemberi gibi yayılarak karanlık çemberini daralttı. Sömürgeci güçlere baskı yapmak ve tüm bölge halklarının özgürlüğe kavuşması için halkların mücadele etmesi, direnmesi ve yeni yollar keşfetmesi gerekiyor.
“Milliyetçi yaklaşım ve Türk şovenizmi Kürtlerin silaha sarılma tercihinin doğrudan nedeniydi. Sayın Öcalan, Türk devleti ile ortak çözüme ulaşmak için diyalog amacıyla birçok kez barış çağrısında bulunan ve ateşkes ilan eden tek kişidir.”
* Kürt sorunun çözümünde Abdullah Öcalan’ın kilit önemde olduğu sıklıkla belirtiliyor. Fakat kendisinden haber alınamıyor ve “PKK Lideri nasıl?” sorusu soruluyor. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sayın Öcalan'ın Kürt sorununun çözümündeki rolü temel ve esastır. Evet, O barışın anahtarıdır. Yeni ve demokratik bir Türkiye için Türk devletinin Önder Öcalan'la diyalog başlatması gerekiyor. Osmanlı İmparatorluğu'ndaki atmosferde olduğu gibi, yani Mustafa Kemal Atatürk'ün ülkenin geri kalanı pahasına etnik Türklük temelinde Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmadan önceki atmosferde olduğu gibi; Türk ve Kürt halkları ve diğer tüm halklar için bir vatan yaratmak için görüşme başlatmalı. Modernleşme ve çağdaşlaşma sloganı altında Kürt, Arap ve Ermeni milliyetlerine ve halklara karşı ulusal asimilasyon politikası izlendi. Tek ve tarihi bir lider olarak kabul edilen Sayın Öcalan, geçmişte yaptığı savaş tercihinin Türk devletinin Kürt meselesinde diyalog ve barış için ya da temel hakların halklara tanınması için hazır olmamasından kaynaklandığını tutukluluk döneminde de dile getirmiştir. Milliyetçi yaklaşım ve Türk şovenizmi Kürtlerin silaha sarılma tercihinin doğrudan nedeniydi. Sayın Öcalan, Türk devleti ile ortak çözüme ulaşmak için diyalog amacıyla birçok kez barış çağrısında bulunan ve ateşkes ilan eden tek kişidir. Ancak Türk devleti, yaklaşık 50 yıldır Kürt kurtuluş hareketine yönelik saldırı ve savaş başlatmıştır. YineTürkiye'nin inkâr ve düşmanlık politikasında elbette NATO'nun da büyük rolü var.
“Uluslararası güçler çıkarlarına ulaşmak için Ortadoğu bölgesini her zaman çatışma ve savaşların merkezi haline getirmeye çalışmıştır. Dolayısıyla Önder Abdullah Öcalan'ın getirdiği demokrasi, çoğulculuk ve bir arada yaşama projesi, uluslararası güçlerin Ortadoğu coğrafyasındaki yayılmacı politikasıyla bağdaşmıyor.”
* PKK Lideri üzerindeki tecride karşı uluslararası güçler neden bu kadar sessiz kalıyor?
Uluslararası kurumların, güçlerin Önder Öcalan'a dayatılanlara sessiz kalması, Türk devletinin kendisine yönelik tecridi daha da sıkılaştırmasına yardımcı olmaktan başka bir işe yaramıyor. Bu da, bu kurumların uluslararası hukuka aykırı hareket ettiğini kanıtlıyor ve Sayın Öcalan'a yönelik düşmanca politikaların ortadan kalkmasına yardımcı olmuyor. Birleşmiş Milletler'in, Sayın Öcalan'ın durumuna ilişkin sessizliğinin, kendisinin yakalanması sürecinde uluslararası komploya katılan ülkelerin emirlerini uygulamakla ilgili ve böyle olduğuna inanıyoruz. Bu ülkeler, bölge halklarının ve Kürt halkının kaderini elinde bulunduran ülkeler, kendi çıkarlarına hizmet ettikleri bu kirli rolden asla vazgeçmek istemiyorlar. Sayın Öcalan'ın, bölge halklarının dayanışma ve demokrasi birliğiyle oluşturduğu fikir, halkların bu paradigma etrafında toplanmaları sarsılmaya başlayan iktidarları için tehlike olarak görülüyor. Uluslararası güçler kendi gündemlerini hayata geçirmek ve çıkarlarına ulaşmak için Ortadoğu bölgesini her zaman çatışma ve savaşların merkezi haline getirmeye çalışmıştır. Dolayısıyla Önder Abdullah Öcalan'ın getirdiği demokrasi, çoğulculuk ve bir arada yaşama projesi, uluslararası güçlerin Ortadoğu coğrafyasındaki yayılmacı politikasıyla bağdaşmıyor. Halkların sorunların Birleşmiş Milletler’in umurunda değil. Ama Birleşmiş Milletler, kendisini tüm halkların koruyucusu ve sorumlusu ilan ettiği için, kendi eliyle inşa ettiği ve kurduğu uluslararası düzenlemeleri ve hukuku ihlal eden her devleti cezalandırmakla görevlidir.
“Afrikalı aydınlar, nasıl ki Güney Afrika'da demokrasi, apartheid rejimine karşı amansız bir mücadele veren özgürlük savaşçısı Nelson Mandela eliyle sağlandıysa, Ortadoğu'da da Önder Öcalan'ın önderliğinde demokrasinin sağlanacağına inanıyor.”
* Afrika'da da Abdullah Öcalan'ın paradigması üzerinden çalışmalar yürütülüyor. Yeni devrim hattının Kuzey Afrika’da gelişebileceğine dönük fikirler mevcut. Bu çerçevede bakıldığında Avrupa, Afrika ve dünyada kapitalist modernitenin yarattığı krizlerin ortadan kalkmasına yönelik ne söylemek isterseniz?
Son dönemde Ortadoğu'nun birçok ülkesinden Güney Afrika'ya kadar Sayın Öcalan'ın düşüncesi ve paradigması üzerine birçok konferans ve etkinlik düzenlendi. Biz de bazılarına katıldık. Başta Afrika, Mısır, Ürdün, Lübnan ve Irak'tan aydınlar olmak üzere katılımcıların büyük çoğunluğu, Önder Öcalan'ın fikirlerinin ve felsefesinin toplumda yayılması için daha fazla çaba ve çalışma yapılması gerektiğine inandıklarını kaydetti. Bu felsefenin sadece belli kesimler arasında değil, başta kadınlar olmak üzere toplumun tüm kesimleri tarafından benimsenmesi gerektiği de belirtildi. Güney Afrika'da düzenlenen "Abdullah Öcalan'a Özgürlük, Dünyada Barış ve İstikrar" konulu konferans ise, uluslararası komplocu güçlerin, Önder Öcalan'ı Suriye'den ve Avrupa'dan uzaklaştırmasına ve kaçırmasına rağmen felsefesinin devrimci Mandela'nın bulunduğu Afrika'ya ve dünyaya yayılmasını engelleyemediğini kanıtladı. Afrikalı aydınlar, nasıl ki Güney Afrika'da demokrasi, apartheid rejimine karşı amansız bir mücadele veren özgürlük savaşçısı Nelson Mandela eliyle sağlandıysa, Ortadoğu'da da Önder Öcalan'ın önderliğinde demokrasinin sağlanacağına inanıyor. Afrikalı devrimcilerin, kapitalist güçlerin elinde kıtlığa ve yoksulluğa maruz kalan bu büyük, zengin kıtada Öcalan'ın fikir ve felsefesini daha iyi bir gelecek için nasıl umut gördüklerini görüyoruz. Çünkü Önder Öcalan, demokratik modernitenin düşünsel yapısı üzerinden kapitalist moderniteye bir alternatif yaratmış ve yeni ufuklar açmıştır. Demokratik ulusun entelektüel yapısı üzerinden ulus-devlete alternatif olarak yeni bir sistem sunarak mevcut zorluklardan kurtulmanın anahtarını ortaya koymuş aynı zamanda kadın entelektüel yapısıyla yeni bir yaşam biçimi olan kadın bilimi ile de -Jineloj-, ortak ve özgür yaşam yaratmıştır. Doğudan batıya her alanda insanların onun fikri etrafında toplanmasının nedenleri bunlardır. Özellikle fiziki özgürlüğünü sağlama mücadelesi de bundan dolayı. Onlara göre Önder Öcalan'ın yakalanması sadece bir Kürt liderinin ve devrimcisinin yakalanması değil. Aynı zamanda uluslararası aklın, düşüncenin ve Ortadoğu'nun ele geçirilmesi olarak değerlendiriliyor. O, Ortadoğu'nun ve dünyanın tüm halklarının özgürlüğünü garanti altına almak için çalışmaya ve mücadele etmeye çağırıyor.
“Elbette Amerika Birleşik Devletleri'nin Önderliğin yakalanması sürecinde oynadığı önemli rol olmasaydı, Türkiye bu kirli operasyonu tamamlayamazdı. Bugün de Türk hükümetinin Sayın Öcalan'a karşı yaptığı tüm ihlallere göz yumarak bu komployu sürdürmekteler.”
* Abdullah Öcalan’ın Türkiye getirilmesinden bu yana ABD ve Avrupa ülkelerinin rolü değerlendirildiğinde bu gün tecride karşı sessizlikleri de Türkiye’nin tecridi sürdürmesine bir destek ve onay mı?
Sayın Öcalan konuya şu şekilde yaklaşıyor ve şöyle diyor: "Komplocu güçler, hareketimizi Büyük Ortadoğu Projesi’nin önünde engel olarak görüyor. Bunun üzerine partiye ve önderliğine saldırı başlattılar. Benim iadem Irak'ın işgali senaryosuyla doğrudan bağlantılıydı. İşgal bana karşı operasyonla başlatıldı. Bu, 3. Dünya Savaşı'nı başlatma komplosuydu." Evet, bu çok doğrudur. Elbette Amerika Birleşik Devletleri'nin Önderliğin yakalanması sürecinde oynadığı önemli rol olmasaydı, Türkiye bu kirli operasyonu tamamlayamazdı. New York Times'ta yer alan habere göre, Sayın Öcalan'ın 15 Şubat 1999'da Kenya'nın başkenti Nairobi'den kaçırılmasına kadar 4 ay boyunca Washington, uyguladığı diplomatik ve güvenlik baskıylaTürkiye'nin Sayın Öcalan'ı tutuklamasını sağladı. Evet, Sayın Öcalan'ı etkisiz hale getirmek ve partisini kontrol altına almak amacıyla fiilen Türkiye'ye teslim eden ABD'ydi. ABD, Öcalan'ın uçağının indiği tüm ülkelere muazzam bir diplomatik baskı uyguladı. Bugün de Türk hükümetinin Sayın Öcalan'a karşı yaptığı tüm ihlallere göz yumarak bu komployu sürdürmekte oldukları ve bu sessizlik sayesinde İmralı’da yaşanan tüm uygulama ve ihlallerin fiili ortağıdırlar.
“İmralı'da uygulanan sistem uluslararası bir sistemdir ve Avrupa da bu işin içindedir.”
* Son olarak, AİHM kararlarının uygulanmaması, bütün hak ihlallerine rağmen AB ülkelerinin Türkiye hükümetiyle işbirliğini sürdürmesini nasıl tanımlamak lazım?
Bu ülkelerin ve güçlerin tamamı NATO'nun içerisinde ve Türkiye'nin misyonu sadece korumadır. Savaşta Türkiye'yi daima ön plana doğru atarlar ve Türkiye de onların kanun ve yönetmeliklerine uygun hareket eder. İmralı'da uygulanan sistem uluslararası bir sistemdir ve Avrupa da bu işin içindedir. Halen Gladyo'nun kontrolü ve etkisi altında olduğunu düşünüyorum. NATO, Avrupa'nın politika planını belirleyen hâkim güçler, Ankara hükümeti ile çatışmama yaklaşımı içinde. Bu nedenle Türkiye'nin İmralı'daki insan hakları ihlallerini önemsemiyorlar.