
NUN Sözcüsü'nden Abdullah Öcalan tanımlaması: Zamanın ötesinde parlak zeka!
- 09:01 2 Ekim 2023
- Güncel
Melek Avcı
ANKARA - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası komplo ve ağırlaştırılmış tecridi değerlendiren NUN Sözcüsü Sewsen Şoman, bunun nedenine ilişkin “Apo ya da uluslararası düşünür olarak da bilinen Sayın Öcalan'ın adı ne olursa olsun, zamanının ötesindeki bu parlak zekaya ancak hayran kalabiliriz. Kadınları zaafın prangalarından kurtarmaya çalışan, kör geleneğin ve totaliterliğin bağlarını kırmaya çalışan, bu yüzden şu anda hapiste olan akıl işte budur. Çünkü özgürlük kaleminin sesi zalimi rahatsız eder” değerlendirmesi yaptı.
9 Ekim 1998'de Suriye'den çıkan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası komplo başlatıldı. Abdullah Öcalan’ın 3’üncü Dünya Savaşı’nın başlangıcı olarak değerlendirdiği Uluslararası komplonun başlangıcından 4 ay sonra ise PKK Lideri 15 Şubat 1999’da Yunanistan’ın Kenya Büyükelçiliği’nden kaçırılarak Türkiye’ye getirildi. Çeyrek asırdan bu yana İmralı Adası’nda ağır tecrit altında tutulan Abdullah Öcalan’dan 30 ayı aşkın bir süredir de hiçbir haber alınamıyor.
Lübnan Öcalan’ın Özgürlüğü İnisiyatifi (NUN) Sözcüsü Sewsen Şoman, 9 Ekim 1999’da Abdullah Öcalan’a yönelik yapılan uluslararası komployu, derinleşen tecridi ve tüm engellemelere rağmen dünyaya yayılan paradigmasını değerlendirdi
“Sayın Öcalan davasındaki ihlaller çok sayıdaydı: Düzmece bir yargılama, Adalet Bakanlığı'ndan ayrı olarak istihbarat teşkilatları ve Genelkurmay Başkanlığı nezdinde uzun süreli tutukluluk, dış dünyayla iletişimin kesilmesi gibi temel insan haklarının ihlal edildiği katı bir tecrit rejimi.”
* Türkiye'nin yıllardır PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde yürüttüğü ve 2 buçuk yıldır da derinleşen mutlak tecrit politikası söz konusu. Mutlak tecridi bu konuyu hukuki ve insani olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Önder Öcalan'a uygulanan tecrit, 1999 yılında tutuklandığı andan itibaren başlayan bu uluslararası komplonun devamından başka bir şey değil. Tecridi ele aldığımızda hukuki ve ahlaki olarak kabul edilemez. Siyasi tutuklulara tanınan haklardan dahi yararlanamıyor. Sayın Öcalan davasındaki ihlaller çok sayıdaydı: Düzmece bir yargılama, Adalet Bakanlığı'ndan ayrı olarak istihbarat teşkilatları ve Genelkurmay Başkanlığı nezdinde uzun süreli tutukluluk, dış dünyayla iletişimin kesilmesi gibi temel insan haklarının ihlal edildiği katı bir tecrit rejimi. Bunların hepsi bariz ihlaller, Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin özellikle 7. ve 10. maddelerine aykırıdır. Bunun yanı sıra siyasi tutukluların bilgiye erişim hakları ihlal ediliyor, aile ziyaretleri engelleniyor, avukatlarla görüşmeleri engelleniyor. Bu şekilde Türk yetkililer, derhal ifade verme, kendini savunma, hukuk müşavirliği hakkı, haklarına ilişkin bilgiye erişim, dış dünyayla iletişim, Mahkumların Muamelesine İlişkin Model Kurallara göre aileye nakil yeri hakkında bilgi verme, aileyle iletişim kurma ve aile ziyaretleri sağlama, aileye yakın olma hakkını gasp ediyor, bu hakların tümü engellenmiş edilmiş durumda. Bu haklar, Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, İşkenceye ve İnsanlık Dışı Muameleye Karşı Sözleşme veya Aşağılayıcı Muamele ve Cezaya Karşı Sözleşme, Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme ve "Herhangi Bir Şekilde Tutuklu veya Hapis Altında Olan Tüm Kişilerin Korunmasına İlişkin İlkeler Bütünü" de dâhil olmak üzere çeşitli Birleşmiş Milletler anlaşmalarında şart koşulmuş ve koruma altına alınmıştır.
“Bu sessizlik bize, bu ulusların ve kurumların kendi çıkarları uğruna hareket ettiğini ve geçmiş dönemlerde de böyle olduğunu hatırlatıyor. Dolayısıyla bu ilgisizliğin tek açıklaması, bu ulusların çıkarlarının insan haklarının önünde tutulmasıdır.”
*Kürt sorunun çözümünde Abdullah Öcalan’ın “kilit önemde” olduğu belirtiliyor. Fakat hem Türkiye hem uluslararası kurumlar tecridi derinleştirerek sessizliğini koruyor. Uluslararası güçlerin sessizliğini neye bağlıyorsunuz?
Kürt meselesi ve Sayın Öcalan davası Ortadoğu'da ve dünyada farklı bir konuma sahip olması nedeniyle halklar arasında ciddi bir sempati toplamıştır. Ne yazık ki insan hakları kurumlarının ve uluslararası kuruluşların bu konuda kayıtsız kaldığını görüyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bu tecridin kaldırılmasına yönelik kararına rağmen Türk hükümeti tüm uluslararası kararları reddediyor. Bu kararlara uymuyor ve görmezden geliyor. Özellikle uluslararası insani yardım kuruluşları ve insan hakları örgütlerinin Kürt lideri, filozof, kadın hakları savunucusunun içinde bulunduğu kötü duruma ilişkin küresel sessizliği son derece rahatsız edici. Bu sessizlik bize, bu ulusların ve kurumların kendi çıkarları uğruna hareket ettiğini ve geçmiş dönemlerde de böyle olduğunu hatırlatıyor. Dolayısıyla bu ilgisizliğin tek açıklaması, bu ulusların çıkarlarının insan haklarının önünde tutulmasıdır.
“Afrika'daki yaygınlığının nedeni, bu düşünürün sadece Kürt halkının lideri değil, aynı zamanda küresel bir lider olduğunun ve özgürlük, farklılıklara saygı ve kadınların yaşama katılımını isteyen tüm uluslar için bir umut ışığı olduğunun kanıtıdır.”
*Afrika'da da Abdullah Öcalan'ın paradigması üzerinden çalışmalar yürütülüyor. Yeni devrim hattının Kuzey Afrika’da gelişebileceğine dönük fikirler mevcut. Bu fikirler Avrupa, Afrika ve dünyada yaşanan kapitalist modernite krizine nasıl bir çözüm getiriyor?
Bir arada yaşamayı, çeşitliliğin kabulünü savunan ve azınlıkların; kimlik, dil, varoluş ve inanç haklarını savunan bu aydınlanma felsefesi, rejimler tarafından sıklıkla endişeyle karşılanıyor. Bu rejimler bu fikirlerin kamuoyuna ulaşmasını engellemek için çeşitli yöntemlere başvuruyor. Türk hükümetinin yaptığı da tam olarak budur. Çünkü Önderliğin bu ideolojisi demir yumruk ve baskı ile yöneten totaliter zihniyetlere tehdit oluşturmaktadır. Afrika'daki yaygınlığının nedeni, bu düşünürün sadece Kürt halkının lideri değil, aynı zamanda küresel bir lider olduğunun ve özgürlük, farklılıklara saygı ve kadınların yaşama katılımını isteyen tüm uluslar için bir umut ışığı olduğunun kanıtıdır. Sayın Öcalan'ın yerel özerklik ve taban demokrasisine odaklanan düşünceleri Kuzey Afrika da dahil olmak üzere çeşitli bölgelerdeki gücün merkezileşmesi, yolsuzluk ve siyasi yabancılaşmayla ilgili sorunları çözebilir. Onun fikirleri, Kuzey Afrika ve ötesindeki bölgesel çatışmaların çözümünde değerli olabilecek, silahlı çatışmaya alternatif olarak barışçıl çözümü ve müzakereleri teşvik ediyor. Sayın Öcalan'ın ideolojisi çevre yönetimine önem veriyor. Sürdürülebilir uygulamaların hayata geçirilmesi, tüm dünyayı etkileyen ekolojik krizlere çözüm sunuyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği Sayın Öcalan'ın felsefesinin temel ilkelerinden biri; kadın haklarının ve kadınların haklarının güçlendirilmesinin teşvik edilmesi, dünyanın birçok yerindeki cinsiyet eşitsizliklerinin giderilmesine yardımcı olabilir. Sayın Öcalan'ın düşünceleri kapitalist moderniteye yönelik eleştirileri de içermektedir. Sosyal refahı ve eşitliği ön planda tutan alternatif ekonomik modellerin uygulanması, Avrupa'ya Afrika'ya ve küresel ekonomik krizlere çözüm getirebilir.
“Sayın Öcalan'ın demokrasi, çoğulculuk ve bir arada yaşama projesi bu güçlerin yayılmacı hedefleriyle örtüşmüyor. Bu hakların sadık koruyucusu olduklarını iddia eden Avrupa Birliği üyesi devletlerin, Türkiye'nin ihlalleri karşısında kayıtsız kalması ve Türkiye ile ticaret ve karşılıklı çıkarlara yönelmeye devam etmesi dikkat çekici bir tutumdur.”
*Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesinden bu yana ABD ve Avrupa ülkelerinin açık rolünü hatırladığımızda bu sessizlik Türkiye iktidarının uyguladığı tecrit politikalarına bir çeşit “onay” ya da destek olarak adlandırılabilir mi?
Küresel siyaseti kontrol eden büyük dünya güçleri, gündemlerini ilerletmek ve çıkarlarını güvence altına almak için her zaman Ortadoğu'yu çatışmaların ve savaşların sıcak noktası haline getirmeye çalıştı. Dolayısıyla Sayın Öcalan'ın demokrasi, çoğulculuk ve bir arada yaşama projesi bu güçlerin yayılmacı hedefleriyle örtüşmüyor. Bu durum, tecrit konusunda sürdürdükleri sessizliği net bir şekilde açıklamaktadır ve hatta Türk hükümetinin gerçekleştirdiği insan hakları ve hukuk ihlalleri konusunda pasif kalan ve net bir duruş sergileyemeyen bu tutumları, bu ulusların zımni onayı ve katılımı olarak bile değerlendirilebilir.
* AİHM kararlarının uygulanmaması, bütün hak ihlallerine rağmen AB ülkelerinin Türkiye hükümetiyle işbirliğini sürdürmesini nasıl tanımlamak lazım?
Türk makamları, insan hakları hukukuna ilişkin tüm uluslararası anlaşma ve sözleşmeleri açıkça ve utanmadan ihlal ediyor. Bu hakların sadık koruyucusu olduklarını iddia eden Avrupa Birliği üyesi devletlerin, Türkiye'nin ihlalleri karşısında kayıtsız kalması ve Türkiye ile ticaret ve karşılıklı çıkarlara yönelmeye devam etmesi dikkat çekici bir tutumdur. Bu, Avrupa Mahkemesi tarafından tanınan bir hak olan umut hakkına rağmen Türkiye'nin Önder Öcalan'ın umut hakkını hiçe saymasına neden oluyor.
“Türk zulmüne karşı Kürt direnişinin kilit isimlerinden biri ve birçok Kürt'e özgürlükleri ve kendi kaderlerini tayin etmeleri için mücadele etmeleri konusunda ilham verdi. Sayın Öcalan'ın fikirlerinin Ortadoğu ve ötesinde daha geniş bir önemi var. Otoriter politika yapıcıların hedefi haline gelmesinin önemli bir nedeni de budur.”
*Abdullah Öcalan’ın tutulduğu koşulların dünya tarihinde pek bir benzerliği yok. En yakın benzerlik Mandela örneğiydi. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Uluslararası düzeyde hedef haline gelmiş olmasının nedeni nedir?
Apo ya da uluslararası düşünür ve filozof olarak da bilinen Sayın Öcalan'ın adı ne olursa olsun, zamanının ötesindeki bu parlak zekaya ancak hayran kalabiliriz. Kadınları zaafın prangalarından kurtarmaya çalışan, kör geleneğin ve totaliterliğin bağlarını kırmaya çalışan, bu yüzden şu anda hapiste olan akıl işte budur. Çünkü özgürlük kaleminin sesi zalimi rahatsız eder. Marksist teori, özgürlükçü sosyalizm ve feminist düşünce dâhil olmak üzere bir dizi entelektüel gelenekten etkilenen siyasi ve felsefi görüşleri hakkında kapsamlı yazılar yazdı. Ortadoğu'da Sayın Öcalan'ın fikirleri Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt hakları mücadelesi üzerinde önemli bir etki yarattı. Kendisi, Türk zulmüne karşı Kürt direnişinin kilit isimlerinden biri ve birçok Kürt'e özgürlükleri ve kendi kaderlerini tayin etmeleri için mücadele etmeleri konusunda ilham verdi. Üstelik Sayın Öcalan'ın fikirlerinin Ortadoğu ve ötesinde daha geniş bir önemi var. Otoriter politika yapıcıların hedefi haline gelmesinin önemli bir nedeni de budur.
“CPT, Sayın Öcalan'ın durumuna ilişkin net raporlar yayınlama konusunda tek başına rolünü yerine getiremiyor gibi görünüyor.”
*Son olarak tarafsız olduğunu söyleyen Avrupa Konseyi İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) İmralı'yı ziyaret etmesine rağmen raporu Türkiye'ye gönderdi ama yayınlamadı. Bu tutumu nasıl görüyorsunuz?
Adil bir hukuki referans olması gereken Avrupa İşkencenin ve İnsanlık dışı veya Onur kırıcı Muamelenin veya Cezanın Önlenmesi Komitesi (CPT), Sayın Öcalan'ın durumuna ilişkin net raporlar yayınlama konusunda tek başına rolünü yerine getiremiyor gibi görünüyor. İlgili makamlardan bu tecridin kaldırılmasını talep etme ve karar alıcı ülkelere bu konuda tavır almaları konusunda baskı yapma konusunda da başarısız oluyor. Komitenin son İmralı Cezaevi ziyaretinde çelişkili raporlara rastlıyoruz; Türk hükümeti, komitenin İmralı'yı ziyaret etmediğini iddia ederken, komite de cezaevini ziyaret ettiğini ve raporunu sunduğunu ileri sürüyor. Bu şeffaflık ve netlik eksikliği konuyu daha da karmaşık hale getiriyor.