
İmralı direnişi ve Rojava Lozan’ı anlamsızlaştırdı!
- 09:01 21 Ağustos 2023
- Güncel
Melek Avcı
ANKARA - Lozan’da gerçekleştirilen konferansı ve alınan kararları değerlendiren KCDK-E eski Eşbaşkanı Fatoş Göksungur, Kürt Özgürlük Hareketi’nin mücadelesi, İmralı direnişi ve Rojava Devrimi ile Lozan Antlaşması’nın anlamsızlaştığının altını çizerek, “Bundan sonra bu mücadeleyi Kürtlerin statüsüyle resmiyete kazandırma süreci başlamıştır” dedi.
24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması’nın 100 yılını tamamlaması ile birçok tartışmalar yürütülüyor, konferanslar, çalıştaylar, paneller düzenleniyor. Bu tartışmalar yoğunca yürütülürken, 22-23 Temmuz 2023 tarihleri arasında da Kurdistani parti ve örgütler ile birçok akademisyen, hukukçu, aydın, dini ve farklı etnik grupların temsilcileri ve kadınların katılımıyla İsviçre'nin Lozan kentinde bir konferans düzenlendi. 100 yıl önce imzalanan ve Kürt halkı ve haklarını inkar eden uğursuz Lozan Antlaşması’nın sonuçları üzerinde duruldu. Bölgesel ve uluslararası durumun tartışıldığı konferansta görev ve sorumluluklara vurgu yapıldı. Kürdistan halkının hak mücadelesini meşru olduğu belirtildi.
KCDK-E eski Eşbaşkanı ve Lozan Komitesi üyesi Fatoş Göksungur, gerçekleştirilen konferansı tartışmaları ve ortaya çıkan bildirgeyi değerlendirerek, bundan sonraki süreçte bildirgeyi hayata geçirmek için neler yapacaklarını aktardı.
“Özellikle altını çizmek istiyorum ki yoğun bir katılım vardı; resmiyette 600 delege tek tek davet edilmişti ama ilgi o kadar yoğundu ki davet edilen delegelerin dışında da 100 yıl sonra böylesi büyük çaplı Kürtlerin ortak hareket etmesi, ortak bir ulusal birlik ruhundan kaynaklı o kadar heyecan yaratmıştı ki bu delegasyonun çok çok üzerinde bir katılım gerçekleşti. Herkes orada olmak istiyordu.”
* Lozan’ın 100’üncü yılında birçok açıklama ve etkinlik gerçekleştirildi. Büyük konferans ise Lozan’da yapıldı. Bu konferans nasıl geçti? Katılım nasıldı?
Lozan’ın 100’üncü yılına hazırlanırken 2019 yılından itibaren Avrupa KCDK-E, KNK olmak üzere bir bütün olarak İsviçre’de oluşan komitelerimizle birlikte yoğun bir çalışma başladı. 2023 Lozan Konferansı eylem ve etkinliklerinden önce de 2022’de, 100’üncü yıla giderken anlaşma için görüşmelerin yapıldığı tarihi konferans salonunda ilk defa Kürtler orada dört parça Kürdistan’dan gelen delegasyonlarla bir konferans gerçekleştirdi. Önemliydi. Ardından 2023 Şubat ayından itibaren Avrupalı dostların da katıldığı bir dizi panel, kültürel etkinlikler, seminer, özellikle yüzyıllık Lozan’ın yarattığı tahribatlar üzerinden bir resim sergisi açıldı. Yüz yıllık Lozan ile Kürdistan’ın parçalanmasından kaynaklı yaratılan mağduriyetlerin yanı sıra bu süreçteki tarihi belgelerin açığa çıkartılması önemliydi ve oldukça ilgi gördü. En son temmuz ayında ise bir yandan “Kürtler Lozan’a yürüyor” şiarıyla 20 bin üzeri katılımla hem merkezi bir yürüyüş yapıldı hem de 2 gün üst üste süren bir konferans gerçekleşti. Bu konferansın önemi şuydu; KDP hariç Kürdistan’ın dört parçasından önemli bir katılım sağlandı. KDP yıllardır süren ulusal birlik tartışmalarına katılmadığı gibi Türk devletinin bu konudaki Kürtleri bölen, parçalayan, asimile eden soykırım politikalarına ortak olan zihniyetini zaten biliyoruz. Lozan’ın 100’üncü yılında da KDP bu tavrıyla davrandı. Yani Kürtlerin ortaklaştığı Lozan Konferansı yerine Türk devletinin icazeti ve teşvikiyle bazı yerlerde bizim yapmak istediğimiz Lozan etkinliklerine bir anlamda gölge düşürmeye çalıştı ama başarılı olamadılar tabi ki.
İki günlük konferanstı ama bunun ön hazırlıkları da vardı. Özellikle altını çizmek istiyorum ki yoğun bir katılım vardı; resmiyette 600 delege tek tek davet edilmişti ama ilgi o kadar yoğundu ki davet edilen delegelerin dışında da yüz yıl sonra böylesi büyük çaplı Kürtlerin ortak hareket etmesi, ortak bir ulusal birlik ruhundan kaynaklı o kadar heyecan yaratmıştı ki bu delegasyonun çok çok üzerinde bir katılım gerçekleşti. Herkes orada olmak istiyordu. Çünkü tarihi bir toplantı olarak nitelendirildi. Özellikle Güney Kurdistan-Başûr’dan katılım çok yoğundu. Buna dikkat etmek lazım. Niye oradan, evet dört parçadan gelen delegasyonlar vardı ama özellikle Başûr’un katılımının çok olmasını biz şöyle yorumladık; KDP’ye olan tepkiden kaynaklı. KDP dışında neredeyse tüm partiler, kurumlar, şahsiyetler orada olmak için seferber olmuştu. Sadece davet edilenler değil, onun dışında da katılmak isteyenler yoğun bir şekilde gelmişti. Kurdistani bir parti ve hareket olduğunu tam tersi Lozan’la parçalanan dört parça Kurdistan’ın birlikteliğini, ortak ruhunu savunmak yerine tek bir parçada mücadele etmeyi hedef almış ve o tek parçada mücadele ederken de Kurdistan’ı parçalayan başta Türk devletiyle olmak üzere devletlerle aynı çizgide yürüdüğünden dolayı Başûr’daki katılımın bu kadar yoğun olduğunu düşünüyoruz.
“Ulusal birlik sağlanamadığı takdirde yüz yıl önce Kurdistan’ı parçalayan güçlerin emellerinin yüz yıl sonra da devam edeceği noktasında bir tartışma yürütüldü. Alınan kararlardan biri de dört parça Kurdistan’da toplumsal anlamda özgür eş yaşamın hayata geçirilmesi için mücadele edilmesiydi.”
*Konferans’ın ardından bir sonuç bildirgesi açıklandı ve buradaki maddeler büyük önem taşıyordu. Konferansta hangi tartışmalar ve görüntüler açığa çıktı?
Konferans boyunca bütün tartışmaların temelini oluşturan ulusal birlik ruhuydu. Ulusal birliğin dört parça Kurdistan’da sağlanması gerektiği ve kim buna engel çıkartıyorsa, bertaraf edilmesi gerektiğiydi. Özellikle dört parçada yaşayan Kurdistanlıların toplumsal zeminde bu ruha kavuşturulması gerektiği ve bunun partiler boyutuyla da bir araya gelinmesi gerektiği belirtildi. Ulusal birlik sağlanamadığı takdirde yüz yıl önce Kürdistan’ı parçalayan güçlerin emellerinin yüz yıl sonra da devam edeceği noktasında bir tartışma yürütüldü. Temel eksen buydu. Yine şu da önemliydi; kadın delege sayısının çok olması da dikkat çekti. Yüz yıllık Lozan’ın Kurdistan üzerinde yarattığı kadın sorunları, ortak bir ruh oluşturulamama, ortak bir zemine gelememe noktasında bu konferansın en önemli görülen yanlarından biri dört parça Kurdistan’daki kadın delege sayısının çokluğuydu. Orada sadece dinleyen pozisyonda değil, kalkıp tartışmalara katılan, uluslararası sömürgeci güçlerin Kurdistan üzerinde parçalanmışlığı dayatırken kadını teslim alarak Kürt toplumunu teslim almayı hedeflediklerini ve bu noktada kadınların bu süreçteki mücadelelerinin de çok önemli olduğunu, Kürt kadınların “jin jiyan azadi” sloganıyla bir yaşam felsefesi oluşturduğunu, Lozan’la Kurdistan’ı bölen zihniyetin kadın mücadelesiyle hem Rojhilat hem de Rojava’da, Başûr’da, Bakur’da ortak bir ruha dönüştüğünü gösterdi. Alınan kararlardan biri de dört parça Kurdistan’da toplumsal anlamda özgür eşyaşamın hayata geçirilmesi için mücadele edilmesiydi. Konferansa dair yoğun tartışmalar vardı, renkli görüntüler de vardı. Özellikle yüz yıl önce Türk devletinin yürüttüğü tartışmalarda “Biz Kürt halkının temsilcisi olarak da buradayız” demesi, o dönemde Kemalist rejimin Dersim Milletvekili Hasan Hayri’nin Meclis’te “Kürt giysilerinizle gidin“ demesi ve ardından idam edilmesi orada nasıl bir yalanın, ikiyüzlü siyasetin, Kürtleri kandırmaya dönük bir politikanın döndüğünü göstermesiyle birlikte bunlardan yüz yıl sonra Kürtlerin kendi iradeleriyle Lozan’da yaptığı konferansla Kürdistan’ın renkli görüntüleri açığa çıktı. Yüz yıl boyunca asimile edilmeye çalışılan, soykırım politikalarına karşı direnen Kurdistanlılar kendi rengini koruyarak oraya gelmişti.
“Kürt Özgürlük Hareketi’yle birlikte yüz yıllık yok etme, soykırım politikası bir noktada bertaraf edilmiştir. Bu mücadeleyle, yok etme anlamsız kılınmıştır. Kürtlere rağmen karar veren sömürgeci Türk devleti ve emperyalist güçlere karşı Kürtlerin ortak bir diplomasi kurup bunun Birleşmiş Milletlerin gözetiminde ve bu sürece dâhil olan devletlerle görüşmelerin yapılması esas alındı.”
* Devam edelim, “Uluslararası düzeyde diplomasi çalışması yürütecek Ortak Ulusal Kurdistani Kuruluşun oluşturulması” diye bir madde bildirgede yer alıyordu. Bu neden gerekli, neyi hedefleyecek, biraz açabilir misiniz?
Yüz yıl önceki Kürtlere rağmen, Kürtlerin iradesini yok sayan, Kürtler adına orada olduğunu söyleyip Kürtleri soykırım politikalarından geçiren başta Türk devleti olmak üzere ve bu anlaşmada taraf olan 22 ülkenin olduğu bir süreçte Kürtlerin ölüm fermanı imzalanmıştı. Kürdün iradesi yoktu. Sadece Kürtler değil, Kurdistan’da yaşayan diğer etnik ve inançsal grupların da iradesi yoktu. Kürdü bir irade olarak görmeyen bir zihniyetten sonra son 50 yıldır özellikle Kurdistan’da mücadele eden, var olan Kürt Özgürlük Hareketi’yle birlikte yüz yıllık yok etme, soykırım politikası bir noktada bertaraf edilmiştir. Bu mücadeleyle, yok etme anlamsız kılınmıştır. Kürtlerin de bir ulus olduğu, onların da bir statüsü olması gerektiği noktasında dört parçada bu mücadele veriliyor. Tam da bu noktada sonuç bildirgesinde bahsedilen ortak diplomasinin yürütülmesi maddesiyle, yüz yıl önce iradesi yok sayılan, Kürtlere rağmen karar veren sömürgeci Türk devleti ve emperyalist güçlere karşı Kürtlerin ortak bir diplomasi kurup bunun Birleşmiş Milletlerin gözetiminde ve bu sürece dâhil olan devletlerle görüşmelerin yapılması esas alındı. Bu şu anlama geliyor; “Siz bizi yüz yıl önce yok saydınız ve bunun politikasını inşa ettiniz ama biz hala Kürtler olarak direniyoruz. Bizim taleplerimiz var. Bize rağmen bizim adımıza artık politika yapamazsınız.” Bunun için de biz kendi temsilcilerimizi seçerek, temsiliyetimizi oluşturacağız. Eğer Birleşmiş Milletlerin böyle bir misyonu varsa bizim de oluşturduğumuz temsilcileri BM dikkate almak zorunda. BM gözetiminde bu noktada Kurdistan’ı parçalayan devletlerle görüşmelerin başlatılması gerekiyor. Tümünün özeti olarak bunu söyleyebiliriz.
“Bugün bu konferanstaki karar tasarılarından en önemlisi bu taraf devletlerin mağduriyeti gidermesidir. Karar tasarısı diplomatik bir dille yazılmıştı. Ama sözün özü bu devletler Kürtlerden özür dilemeli. Bu devletlerin yüz yıl önce Türk devletinin bu oyununa gelerek veya o dönemdeki konjonktür gereği kendi çıkarları gereği Kurdistan’ı parçalayan bu zeminde taraf olmaları onların yüzyıllık utancı ve ayıbıdır.”
* “Türkiye Cumhuriyeti dışında Lozan Antlaşması’na taraf diğer tüm devletler ile diplomatik ilişki kurularak tarihi haksızlığın telafisi, Kürt halkı ve Kurdistan halklarının mağduriyetinin giderilmesi istenecek” deniliyordu bildirgede. Uluslararası dengelere şuan baktığımızda bu madde nasıl işletilecek?
Türkiye ile birlikte taraf olan 22 devlet söz konusu. Bu devletlerin başında İngiltere, Fransa, İtalya, İsrail, Almanya, Japonya var. Kurdistan’a binlerce kilometre uzakta olan bir Japonya’nın parçalanmada söz ve karar sahibi olduğu bir anlaşmadan bahsediyoruz. Bütün ülkeler açısından böyle. 22 devlete baktığımızda belki birçoğunun yüz yıl önce Kürtlerle ilgili tek bir şeyi bile yoktur ama bu 22 devletin 22’si de Kürtlerin geleceğiyle, toprağıyla, kimliğiyle, diliyle ve kültürüyle ilgili sözde karar sahibi oluyor. Bugün bu konferanstaki karar tasarılarından en önemlisi bu taraf devletlerin mağduriyeti gidermesidir. Karar tasarısı diplomatik bir dille yazılmıştı ama sözün özü bu devletler Kürtlerden özür dilemeli. Bu devletlerin yüz yıl önce Türk devletinin bu oyununa gelerek veya o dönemdeki konjonktür gereği kendi çıkarları gereği Kurdistan’ı parçalayan bu zeminde taraf olmaları onların yüzyıllık utancı ve ayıbıdır. Yine alınan kararlardan biri dört parça Kurdistan temsiliyetiyle oluşturulacak diplomatik heyetle 22 devletle görüşme yapıp bu yüz yıl içerisinde Kürtlere yaşatılan soykırım politikalarının, Kürt toplumunun inançsal ve etnik yapılara yaşatılanların anlatılması öngörülüyor. Yani “siz yüzyıl önce buna taraf oldunuz ama bakın neye sebep oldunuz” diyerek bunların açıklanmasıdır. Şu anda bunun en güncel hali Rojava’dır. Dörde bölünmüş bir Kurdistan gerçeği üzerinden Rojava’daki devrim aslında Lozan’ı da anlamsız kıldı. Rojava Devrimi, dört parçanın ortak mücadele ruhuyla Kürtlerin ne yapması gerektiğini çok somut ifade ediyor. Orada dört parça Kurdistan’ın evlatlarının kanı aktı. Dörde bölünürken şu hesaplanıyordu; İran Kürdü, Irak Kürdü, Türkiye Kürdü biçiminde parçalama ve bölmekti. Her sömürge devlet kendi Kürdünü yaratarak birbirinden uzaklaştırdıkları bir duruma dönüştüreceklerdi. Ama Kürt Özgürlük Hareketi’nin 50 yıllık mücadelesi sonucunda Rojava Devrimi, Lozan’ın bu anlamsızlığını çok net gösterdi. Çünkü Rojhilatlı gençler, Bakurlu gençler, Başûrlu gençler oraya gidip savaştı. Bu anlamda dört parça Kurdistan’dakilerin kanı Rojava’da özgürlük için aktı. Bundan dolayıdır ki bugün bu irade konferanstan çıkan sonuçla 22 devletle görüşüp bu mağduriyetlerin giderilmesi için sonuç alıncaya kadar diplomasiyi sürdürecek.
“Önderliğin düşünceleri ve paradigması uluslararası güçleri rahatsız ediyor. 99 yılında uluslararası komploya zemin hazırlayan uluslararası güçler aynı zamanda yüz yıl önce Kürdistan’ı dörde bölen güçlerin kendisidir. Önderliğin 99’dan beri İmralı’daki duruşu aslında aynı zamanda bu hegemonik güçlere karşı da bir direniştir.”
*”Başta KCK Önderi Sayın Abdullah Öcalan olmak üzere Türkiye devletinden tüm siyasi rehine ve tutsakların şartsız serbest bırakılması” deniliyor. “Toplumsal Lozan’a ihtiyaç var” diyen PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 29 aydır haber alınamıyor. Bu kapsamda hem Lozan ve tecrit bağını hem de toplumsal Lozan’ı değerlendirebilir misiniz? Alternatif nedir?
Önderlik özellikle Lozan’ı değerlendirirken dört parça Kurdistan açısından ulusal birlik dediğimiz noktanın altını çiziyordu. “Toplumsal Lozan’a ihtiyaç var” derken bir bütün olarak parçalayan bölen değil, birleştiren, bütünleştiren ve ortak ruhu açığa çıkartan dört parçada yaşayan Kürtlerin ve tüm etnik grupların ortaklaştığı toplumsal bir yapıdan bahsediyor. Bu paradigmanın da temelini oluşturuyor. Bu noktada tabi ki önderliğin düşünceleri ve paradigması uluslararası güçleri rahatsız ediyor. 99 yılında uluslararası komploya zemin hazırlayan uluslararası güçler aynı zamanda yüzyıl önce Kürdistan’ı dörde bölen güçlerin kendisidir. Kürdistan coğrafyasındaki her haklı talebi, her başkaldırıyı, her kendi iradesini açığa çıkartan hiçbir harekete tahammülü olmayan emperyal güçlerdir. O 22 devlet, 99 yılında önderliğin uluslararası komployla İmralı’ya getirilip teslim edilmesinde rol oynayan devletlerin kendisidir. Yüzyıl önce de sonra da bu devletlerin siyasetinde değişen bir şey yok. Evet, Kürdistan’da neye sebep olduklarını görmeliler ama Kürdistan’da 50 yıldır boyun eğen, biat eden Kürt halkı değil, onun yerine mücadele eden, duruşuyla, onuruyla, kültürüyle bir Kurdistan gerçeğiyle de karşı karşıyalar. Tam da bu noktada önderliğin 99’dan beri İmralı’daki duruşu aslında aynı zamanda bu hegemonik güçlere karşı da bir direniştir. Önderliğin geliştirdiği paradigmayla hem Lozan anlamsızlaştı hem de az önce belirttiğim Rojava Devrimi ile dört parça Kurdistan’ın ortak ruhu orada açığa çıktı. Önderlik üzerinden yürütülen bu uluslararası komplo aslında 25 yıldır kesintisiz tecrit ve mutlak tecride dönüştürülmüş durumda. Konferansta tartışmalardan biri de buydu. 57 örgüt katılım sağladı, bu 57 örgütten sadece bir tanesinin temsilcisi Kürt Özgürlük Hareketi’ydi ve ortak düşünce Kürdistan’ın özgürlüğü için mücadele eden hangi lider varsa onun tecrit altında tutulması, 29 aydır hiçbir iletişimin olmaması kabul edilemezdi. Bu hangi parça için olursa olsun bu konuda ortak bir tavır alınmalıdır mantığı esastı. Orada önderliğin ve siyasi tutsakların koşulsuz bir biçimde serbest bırakılması ortak bir görüştü. Bu da çok önemliydi.
“Özellikle altını çiziyorum ki mücadele esastır. Çünkü bir karar alırsınız ama çabalamazsanız o sadece kağıtta kalır. 50 yıldır gerilla direniyor, önderlik İmralı’da direniyor, kadınlar mücadele veriyor bu noktada bu mücadele bundan sonra da sürecek. Ama yüz yıl önce Kurdistan’ı bölen bu anlaşma zaten anlamsız hale gelmiştir, bundan sonra bu mücadeleyi Kürtlerin statüsüyle resmiyete kazandırma süreci başlamıştır. “
*Son olarak şunu sormak istiyorum, konferans yapıldı ve bildirge açıklandı. Bunun hayata geçirilmesi için çalışmalar nasıl yürüyecek. Neler yapılacak?
Bu konferansı ve 2019 yılından beri süren bu çalışmaları Türkiye dışında, başta ABD olmak üzere o 22 devletin tümü izliyordu. “Yüz yıl sonra bize rağmen Kürtler kendi iradeleriyle, kendi kararlarını alıyor.” Basının ilgisini de gördük. Kürtler dört parça Kürdistan’ın iradesini açığa çıkardı ama bunu yaparken de bütün dünyanın gözü önünde başta Türkiye olmak üzere bütün ülkelerin gözü de oradaydı. “Kürtler acaba “böl, parçala, yönet” ile mi devam edecek yoksa gerçekten bir irade çıkaracaklar mı?” biçiminde bir merakları vardı. KDP hariç tüm Kurdistanlılar orada tek vücuttu.
Alınan kararlardan biri BM gözetiminde Kurdistan’ın statüsü için çalışmaların yürütülmesi ve Kürtlerin bu noktada bir temsiyetlerinin olmasıydı. Diplomatik olarak alınan kararlar vardı. Devletlerle görüşmeler, inançların haklarının iade edilmesi gibi. Alınan kararların büyük bir çoğunluğu ulusal birliğin yanı sıra Kürdistan’ı parçalayan devletlerle görüşmeler ve bir statünün sağlanması temelinde. Bununla ilgili komisyonlar kuruldu. Bu komisyonlar konferanstan sonra periyodik olarak bir araya gelip bu kararla ilgili çalışmalarını başlatacak. Tabi ki parçalanmış bir Kürdistan’ın yüz yıl sonra yapılan bir konferansla elbette ki gideremeyiz. 50 yıllık bir mücadeleden söz ediyoruz. Bu alınan kararların hayata geçirilmesi elbette ki mücadeleyle ve konferans boyunca yürütülen tek ana tartışma olan ulusal birlikle giderilebilir bu mağduriyet. Mücadele esastır. Bir yandan görüşmeler yapılacak öbür yandan da dört parça Kurdistan’ın ulusal birliği için tüm çabanın sarf edilmesi gerekecek. Özellikle altını çiziyorum ki mücadele esastır. Çünkü bir karar alırsınız ama çabalamazsanız o sadece kağıtta kalır. 50 yıldır gerilla direniyor, Önderlik İmralı’da direniyor, kadınlar mücadele veriyor bu noktada bu mücadele bundan sonra da sürecek. Ama yüz yıl önce Kurdistan’ı bölen bu anlaşma zaten anlamsız hale gelmiştir, bundan sonra bu mücadeleyi Kürtlerin statüsüyle resmiyete kazandırma süreci başlamıştır.”