'KCK Basın Davası' görüldü

  • 13:29 25 Şubat 2020
  • Hukuk
İSTANBUL - Özgür Basın kurumlarına 2011 yılında yapılan baskın sonrası açılan "KCK Basın Davası”nın 18'inci duruşması görüldü. 
 
Kamuoyunda “KCK Basın Davası” olarak bilinen Özgür Gündem ve Azadiya Welat gazeteleri ile Dicle Haber Ajansı (DİHA) ve Fırat Dağıtım şirketlerinde çalışan 46 gazeteci ve basın çalışanının tutuksuz yargılandığı davanın 18’inci duruşması İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmaya tutuksuz yargılanan Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (SAMER) Koordinatörü Yüksel Genç ve gazeteci Hüseyin Deniz ile avukatları katıldı. 
 
Kimlik tespitlerinin ardından heyet değişikliği nedeni ile eski zabıtlar okundu. Ardından daha önce Demokratik Toplum Kongresi (DTK) faaliyetlerinden kaynaklı hakkında Diyarbakır’da açılan davanın bu dava ile birleştirilmesinden kaynaklı Yüksel Genç savunma yaptı. Yüksel, savunmasında aynı deliller ve gerekçe ile 2011 yılından bu yana bu dosyadan yargılandığını, ancak bu dosya ile birleştirilen dosyada aynı delillerle, aynı döneme ilişkin, aynı suçlamalarla başka bir dosya oluşturulmaya çalışıldığını belirtti. 
Hukuken mümkün olmasa da hakkında “Örgüt kurmak ve yönetmekten” tekraren yeni bir dava açıldığını belirten Yüksel, “Gerekçe olarak ise huzurdaki dosyada geçen, DTK 2010 yılı Ağustosuna kadar yaklaşık 9 ay süren eşbaşkanlığım gösterilmiştir. Üstelik ilgili son iddianamede suç tarihi olarak 2018 ve öncesi belirlenmiş ve 2012 sonrası yapılan teknik takiple açılan bir dosya üzerinden temellendirilmiştir. Birleşen dosyadaki iddianamede delil olarak yazılanların hiçbiri direkt benimle ilgili değildir. Ben bu dosyada tutuklu iken DTK’de yapılan görüşmelerde ismimin geçmesi, kimi görüşme notlarında ismimin geçmesi, DTK’de yapılan bir aramada ismimin ve telefonumun olması, bir hesaptan gönderilen bir iki mailin varlığı ilgili dava için ne yazık ki yeterli görülmüştür. Oysa ne DTK bir suç örgütüdür ne de bu sunulanlar somut bir suç delilidir” diye konuştu.
 
‘Tutuklu olduğum zamanda takibe uğramam gerçekçi değil’
 
Aralık 2011 ile Mayıs 2014 tarihleri arasında “KCK basın dosyası” gerekçesi ile tutuklu olduğunu hatırlatan Yüksel, “Son birleştirilen dosyanın delilleri arasında iddia ve 10 Mart 2012, 31 Mart 2012 ve 3 Kasım 2012 tarihli Teknik Araçlarla İzleme ve Dinleme Çözüm Tutanakları gösterilmiştir. İlgili tarihlerde tutuklu olduğum hasebiyle söz konusu bir takibe uğramamın gerçekçi olmadığını belirtmek isterim. Üstelik delil olarak sunulanların hepsinde sadece birilerinin bahsinde adımın zikredilmiş olmasından suç delili oluşturulmasının ne denli hukuki ve hakkaniyetli delil kurma yöntemi olduğunu da taktirlerinize bırakıyorum. Öncelikle öyle iddianamede iddia edildiği gibi DTK’nin tarafımdan kurulmadığını, kuruluşunun 2007 yılına dayandığını belirtmeliyim. Benim DTK’de çalıştığım süre 2009 yılı sonundan 2010 Ağustos başına kadar geçen yaklaşık 9 aylık bir süreyi kapsamaktadır” dedi. 
 
‘DTK legal, açık ve meşru bir platform’
 
DTK’nin organize ettiği çalışmaların Kürt sorunu ile benzer sorunları yaşayan ülkelerin sorunlarını nasıl çözdüğüne, Kürt sorununun nasıl çözülebileceğine, demokratikleşme ve barışın nasıl geliştirilebileceğine dönük içeriklere sahip olduğunu dile getiren Yüksel, şöyle devam etti: “DTK legal, açık, meşru ve halihazırda faaliyetlerini sürdüren bir platformdur. Bu platformun çalışmaları ülkedeki siyasi partiler, sivil toplum örgütleri yanında hükümet ve devlet yetkililerinin de eski MİT üyelerinin de ilgisine, katılımına mazhar olmuştur. Özellikle 2013-2015 tarihleri arasında, hükümet ve devlet yetkililerinin başlattığı ‘Çözüm süreci’ olarak tabir edilen sürece, DTK’nin kurumsal bir yapı olarak devlet yetkililerince katılımının sağlandığını hatırlatmak isterim. Ne kendi çalıştığım dönemlerde ne de bahsettiğim etkinlikler ve temaslar sırasında herhangi bir yargısal hükme muhatap olmayan meşru bir platform nedeniyle kendimin 9 yıl sonra, hem de ‘örgüt kuruculuğu ve yöneticiliği’ sıfatıyla yargılanıyor olmam maddi gerçeğe uygun değildir. Dün suç olmayanın bugün suç sayılabilmesinin koşulları mevcut değildir. Öyle olsa bile bugün oluşturulmuş bir suç tanımının geçmişe yürümesi hukuken mümkün değildir. Üstelik bu çalışmalara katılan veya ilgi gösteren hükümet vekilleri, yetkilileri ve devlet kurumlarının ilgili yargılamaya konu edilmemiş olmasını da dikkatlerinize sunmak isterim.”
 
MİT mensubu gazetecinin tanık olarak dinlenmesi istendi 
 
Ardından gazeteci Hüseyin Deniz’in beyanı alındı. Daha sonra avukatlar savunma yaptı. İlk olarak savunma yapan Vatan gazetesi eski muhabiri Çağdaş Ulus’un avukatı Mehtap Acar Ulus, müvekkilinin dosyanın ayrılması talebinde bulundu. Ardından söz alan avukat Özcan Kılıç, Yüksel Genç’in duruşmalardan vareste edilmesini, sanığı Ziya Çiçek olan dosyanın bu dosya ile birleştirilmesini, Cumhuriyet Başsavcılığından DTK’nin yasadışı bir oluşum olup olmadığının sorulmasını, MİT mensubu olduğu gerekçesi ile dosyası bu dosyadan ayrılan eski AFP foto muhabiri Mustafa Özer’in bu dosyada tanık olarak dinlenmesi talebinde bulundu.
 
Savunmaların ardından mahkeme duruşmaya 5 dakika ara verdi. Aranın ardından kararını açıklayan mahkeme avukatların tüm taleplerini reddederek duruşmayı 2 Temmuz’a erteledi.
 
Ne olmuştu?
 
2011 yılının Aralık ayında Özgür Basın kurumlarına dönük gerçekleşen baskınlarda 46 gazeteci ve basın çalışanı gözaltına alınarak tutuklandı. İlk duruşması 2012 yılında görülen dava kapsamında yargılanan gazeteciler, "örgüt üyeliği”, "örgüt yöneticiliği” ve "örgüt propagandası” ile yargılanıyor.