‘3 Ağustos ‘Kadın Kırımı ve Soykırıma karşı Uluslararası Eylem Günü’ ilan edilsin’

  • 12:50 2 Ekim 2019
  • Güncel
BATMAN - Zorla Alıkonulan Kadınlar İçin Mücadele Platformu tarafından geçtiğimiz günlerde düzenlenen çalıştayın yayımlanan sonuç bildirgesinde, dünya kadınlarına ortak mücadele çağrısı yapıldı. Bildirgede, "3 Ağustos ‘Kadın kırımı ve Soykırıma karşı Uluslararası Eylem Günü’ olarak kabul edilmelidir" vurgusu yer aldı.
 
Zorla Alıkonulan Kadınlar İçin Mücadele Platformu 22 Eylül günü Batman’da, “73. Ferman ve Êzidî Kadınlarının Özgürlük Mücadelesi” başlıklı bir çalıştay gerçekleştirmişti. Kadın ve insan hakları alanında çalışma yürüten aktivist, feminist ve daha birçok kurum temsilcilerinin katılımıyla gerçekleştirilen çalıştayın sonuç bildirgesi yayımlandı. 
 
Êzidîlerin Ortadoğu’nun en eski yerleşik halklarından olup Şengal ve civarında kendi anadilleri ve dini inançlarına dayalı bir yaşam sürdürdüklerinin belirtildiği bildirgede, “Êzidîler, bu güne kadar ‘ferman’ adını verdikleri soykırım saldırılarına tam yetmiş üç kez maruz kalan Kürt halkının Êzidî inancına mensup bir toplumdur. Maruz kaldıkları soykırım saldırılarının sonuncusu 3 Ağustos 2014’de IŞİD tarafından Şengal’de gerçekleştirilmiştir. İktidar gücünü elinde bulunduranlar tarafından her türlü insanlık suçunun gerçekleştiği bu soykırım saldırılarına Êzidîlerin, ‘ferman’ ismini vermelerinin nedeni, ‘padişah emri’ anlamında olup, kendilerini ‘yurttaş’ olarak görmeyen kolonyalist bakış açısıyla kırıma uğratıldıklarının meramı şeklinde anlaşılmalıdır” diye kaydedildi. 
 
Bildirgenin devamında şu ifadelere yer verildi: 
 
“3 Ağustos 2014 gününde Şengal’de yaşananların Êzidîlere yönelik yetmiş üçüncü soykırım saldırısı olduğunu, aynı gün göçe maruz kalan sayının iki yüz bini aşmasıyla ve de ilk saatlerde tüm dünyanın gözleri önünde gazetecilerin kameralarına yansıdığı şekilde, 9-18 yaş ortalamasındaki tüm çocuklarla kadınların ‘kayıp’ oluşuyla açığa çıkmıştır. 
 
BM’nin konuyla ilgili özel komisyonunun Haziran 2016’da açıkladığı raporla da belirlendiği gibi, 3 Ağustos'ta yaşananlar bir katliam olmasının ötesinde Êzidî halkına yönelik ve Roma Tüzüğünde belirlenen ‘köleleştirme, nüfusun zorla sürgünü, hapsetme, işkence, tecavüz, zorla hamile bırakma’ gibi tüm yöntemlerin uygulandığı soykırımdır. 21. yüzyılda yaşanan ilk soykırım denilebilecek bu saldırının son olması umuduyla, kadının özgürlük mücadelesini sürdürme kararlılığındaki kadınlar olarak, bu insanlık suçunun tüm faillerinin yargılanıp tüm sorumlularının hak ettikleri cezaya çarptırılmasına kadar bulundukları her yerde ortak tutum almaya dünya kadınlarını çağırdığımızı bir kez daha yineleriz.” 
 
Bildirgede çalıştayda ortaya çıkan sonuçlar ise şu şekilde sıralandı: 
 
“* 3 Ağustos 2014 tarihinde IŞİD’in Şengal’e saldırısı sonucu yaklaşık 7 bin Êzidî kadın zorla alıkonuldu ve toplumsal cinsiyet temelli cinsiyetçi şiddete maruz bırakıldı. Bu kadınlardan yaklaşık 3 bininin akıbeti hala bilinmemektedir. 
 
* Zamanla açığa çıkan çok sayıdaki toplu mezarın da açığa çıkarttığı gibi, Êzidî erkekler ve 40 yaş üstü kadınlar ise bu saldırılarda toplu olarak katledildiler. 
 
* IŞİD saldırısı sonrasında yaklaşık 250 bin Êzidî, yerleşim yerlerini terk etmek durumunda bırakılarak zorunlu göçe maruz bırakıldı. 
 
* Platformumuz bugüne kadar gerek anayurtlarında gerekse dünyanın birçok ülkesine göç etmek zorunda bırakılan çok sayıda Êzidî kadına ulaşarak yaptığı görüşmeler, belge ve raporlar sonucunu dikkate alarak, bu saldırının amacının Êzidî toplumunu bir bütün olarak yok etmeyi; kadınlara yönelik cinsel şiddet temelli ve çok türlü soykırım politikası ile sistematik bir şekilde hayata geçirildiğini tespit etmiştir. Tüm savaşlarda ve soykırımlarda olduğu gibi, 3 Ağustos ve sonrasında kadınlara ve çocuklara yönelik toplu tecavüzün yanı sıra tüm aile bireylerinin köleleştirilmesi, her türlü istismar ve saldırı biçimleri kadınlar üzerinden hayata geçirilmiştir. 
 
* Alıkonulan ve sonrasında kurtulabilen kadınların çoğu hayatlarını sürdürse de geçmişte Bosna’da olduğu gibi, ‘soyu kırma’ amaçlı tecavüz sonucu doğan çocukları ile topluma kabul edilmemişlerdir. Bunun toplumsal inanç ve baskılar gibi nedenlerinin yanı sıra, Êzidî dini ruhani temsilcilerinin yaptığı açıklamalar dikkate alındığında, Êzidîlerin çoğunlukla yaşadığı yerde bağlayıcı olan Irak yasalarından kaynaklı olduğu da açıktır.  Mevcut Irak yasalarına göre tecavüz sonucu da olsa doğan çocukların dini, erkeğin dinine göre belirlenmektedir. Bu durumun Êzidî toplumu açısından yaratacağı problemlere ilişkin oluşan hassasiyet önemsenmeli ve ‘soyun erkeğe bağlı olmasına dayalı değil de kadının beyanına göre çözümü’ yasal olarak ivedilikle çözüm bekleyen alanlardan biridir. 
 
* Birçok kadın, alıkonuldukları süre içinde doğan çocuklarından ayrılmamak için ya IŞİD üyelerinin tutuklu olduğu kamplarda yaşamak ya da göç ederek yeniden yerleştirme programları aracılığıyla başka ülkelere sığınmak zorunda bırakılarak kendi toplumundan tamamen izole edilmiştir.
 
* Özgürlüğüne kavuşan kadınların tecavüz, köleleştirme, din değiştirmeye zorlama ve benzeri birçok saldırılar sonucu ağır psikolojik ve fiziksel rahatsızlıkları olan kadınların tedavi adı altında batı ülkelerine gönderilmeleri, yerleştirme politikaları, kadınları kendi toplumlarından uzaklaştırmakta ve travmanın çok boyutlu sürmesine neden olarak iyileşmelerini engellemektedir. 
 
* Avrupa, Avustralya, Kanada gibi dünyanın birçok yerine mülteci olarak gitmek zorunda kalan Êzidîler, kamp koşullarında oldukça gayri insani koşullarda yaşamaya maruz bırakılmakta; anadillerinde ve inançlarına göre eğitim hakkından, insanca barınma hakkından yoksun durumdadırlar. Êzidîler, kültürel varlıklarını ve inançlarını sürdürdükleri coğrafya ile bağları koparıldığından, yaşadıkları ülkelerde ‘entegrasyon’ adı altında kültürel soykırıma maruz bırakılmaktadır. 
 
* IŞİD’e karşı mücadele eden yerel güçler tarafından yakalanan binlerce failin anlatımları ve toplu mezarlar, otopsi raporları gibi belgeler, yaşanan bu soykırımın uluslararası güçlerin ve kamuoyunun onay ve/veya ihmali sonucunda gerçekleştiğini, faillerin Avrupa ve dünyanın birçok yerinden bu cihadist çete-örgüte katılan kişiler olduğunu, lojistik ve finans yönünün komşu ülkelerden sağlandığını ortaya koymuştur. Ayrıca önemli bir nüfusu Efrîn’de de yaşayan Êzidîlerin de yaşam alanları talan edilmiş, mülkiyetlerine el konulmuş, ibadethaneleri tahrip edilmiş, yerleşim yerlerini terke zorlanmışlardır. Cihadist çete-örgütü eli ile gerçekleştirilen çatışmalar,  Êzidîler dahil diğer tüm inanç ve kimlikleri de saldırının açık hedefi haline getirmiştir. 
 
* Êzidîlere ve IŞİD tarafından zorla alıkonulan tüm kadınlara karşı işlenen bu insanlık suçunun tüm yönleriyle açığa çıkmasını sağlamak ve adaletin tesisini sağlamak için bu suçların açık ve kesin bir biçimde tanınması ve Êzidî halkını bu saldırılan karşısında yalnız bırakan, IŞİD’e destek verenler de dahil olmak üzere tüm suçluların uluslararası bağımsız bir mahkeme önüne çıkarılması gerekmektedir. Bu suçların cezasız kalması durumunda bu suçları işleyen yapı ve oluşumlar cesaret alacak ve bu durum halkları yeni suçların hedefi haline yeniden getirecektir. 
 
* Ruanda ve Yugoslavya gibi ülkelerde yaşanan soykırım ve insanlığa karşı suçların cezalandırılması ve cezasız kalmaması için ortak bir mutabakat ile bu ülkelerde işlenen uluslararası suçların cezalandırılması için geçici (adhoc) nitelikte mahkemelerin kurulmasına karar verilmiş ve yargılamalar yapılmıştır. Özellikle Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi nezdinde yapılan yargılamada soykırım tecavüzü ilk defa tanımlanmış ve sonrasında Uluslararası Roma Statüsü sözleşmesi ile soykırımın özel bir görünümü olan cinsel şiddet temelli suç, uluslararası bir suç olarak tanımlanmıştır. Yakın tarihte; Uluslararası Ceza Mahkemesinde (UCM) görülen Bemba davasında, cinsel şiddet eylemlerinden ötürü, savaş suçu ve insanlığa karşı suç teşkil ettikleri gerekçesiyle mahkumiyet kararı verilmiştir. 
 
* BM, 21. yüzyılda tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşen Êzidî soykırımının tüm yönleriyle açığa çıkmasından sorumludur. BMGK tarafından bu soykırımın tüm sorumlularının yargılanması için UCM Başsavcılığına ivedilikle başvuru yapılması ve koşullara göre uygun bir yerde uluslararası ceza mahkemesi nezdinde yargılamaların yapılması, çağrımızdır. 
 
* Êzidî soykırımı, esas olarak soykırımın özel bir görünümü olan bir kadın kırımıdır. Bu kırımda en belirgin suçlar;  kadınlar üzerinden sistematik tecavüz, köleleştirme, ağır işkence gibi birçok saldırı biçimleri uygulanarak geniş ölçekte bir toplumun yok edilmesi hedeflendiğinden tüm dünya kadınları bu katliamda müdahil olmalıdır. Bu vesileyle Dünyanın her coğrafyasındaki kadın örgütlerine bu soykırımın sonuçlarıyla baş etmek için ortak mücadele çağrısını yineleriz.  
 
* Suç faillerinin bölgesel ve özellikle uluslararası alanda yargılanması, insanlığa karşı işlenen suçların her daim hedefinde kadınların olması, kadınlara yönelik sistematik cins kırım politikalarının görülerek cinsiyetçi ataerkil referans ideolojilerin ifşa edilmesi açısından, yargılama ayağında kadınlar olmalı ve kadın mahkemelerinin kurulması düşünülmelidir. 
 
* İnsanlığa karşı işlenen bu suçların her bir ülke nezdinde tanınması için ülke parlamentoları bu konuyu gündeme alarak tartışmalı yine tüm ulusal ve uluslararası kitle örgütlerinin bu konuda her türlü girişimde bulunmaları desteklenmelidir. En önemlisi bu suçlarla yüzleşmenin ve cezasızlığa karşı yürütülecek politikanın önemli bir ayağının ceza yargılaması olacağı unutulmamalıdır. 
 
* Dünya kadın örgütleri, hukuk örgütleri ve özellikle bölge ve dünya barolarının bu hususta sorumluluk alarak bir komisyon kurması ve uluslararası bir çalışma ağı kurması düşünülmelidir. 
 
* 3 Ağustos ‘Kadın kırımı ve Soykırıma karşı Uluslararası Eylem Günü’ olarak kabul edilmelidir.  
 
* İnanıyoruz ki Türkiyeli kadınlar da bu ortak mücadele çağrımızı ‘Kadın Soykırımını Durduracağız, Yaşamı Özgürleştireceğiz’ şiarıyla sahiplenecek, soykırımın karanlık, geçiştirilen, hatırlanmak istenmeyen yüzüne birlikte dur diyecektir.”