‘Sığınmaevi ya da koruma merkezi değil, farklı bir model geliştirilmeli’

  • 09:03 27 Eylül 2019
  • Güncel
Safiye Alağaş
 
İSTANBUL - KİKAP Trabzon Başkanı Nilgün Turan, cinsel istismar sonucu gebe bırakılan çocukların, kadın sığınma evlerinde ya da koruma merkezlerinde kalmasının doğru olmadığını belirterek, tek bir merkez içerisinde sosyal çalışmacısıyla kalıp, hep aynı hastane ve aynı doktor tarafından muayene edilmesi gerektiğini söyledi.
 
Türkiye’de çocuklar, evlilik adı altında cinsel istismara maruz bırakılırken, binlerce çocukta da cinsel istismar sonucu gebelik meydana geliyor. Geçen yıl İstanbul’da Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi’nde 158 çocuğun gebe bırakılması bildirilmemiş, Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde de 392 çocuk gebeliği vakasının adli makamlara bildirilmediği ortaya çıkmıştı. Bu olayların ardından gebe bırakılan çocukların durumu gündeme gelmiş, çocukların çoğunun da akrabaları tarafından cinsel istismara maruz bırakıldığı ortaya çıkmıştı. CİMER kayıtlarında ise 2017 yılı genelinde ve 2018 yılının ilk 6 ayı içerisinde, yani toplamda 18 aylık bir süre zarfında 21 bin 957 çocuk gebe olarak kayıtlara geçti. Cinsel istismar sonucu gebe bırakılan çocuklar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı il müdürlükleri tarafından koruma altına alınıyor ancak bu çocuklar erkekler tarafından şiddette maruz bırakıldığı için sığınma evlerindeki kadınlarla beraber kalıyor.
 
‘Çocuklar için farklı bir model geliştirilmeli’ 
 
Karadeniz İlleri Kadın Platformu Derneği (KİKAP), çocuk istismarının, kadına şiddetin önlenmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması alanlarında çeşitli çalışmalar yapıyor. KİKAP ağırlıklı olarak gebe bırakılan çocukların, kadın sığınma evlerinin dışında ayrı bir barınma modelinde kalmaları için çalışmalar yürütüyor. KİKAP Trabzon Başkanı Nilgün Turan, bu çocukların bir kadın sığınma evi içerisinde şiddet mağduru kadınlardan oluşan bir grubun içinde kalmasının uygun bir yaşam koşulu olmadığı için bu talebi dile getirdiklerini söyledi. Gebe bırakılmış çocukların tek bir merkez içerisinde sosyal çalışmacısıyla beraber kalması gerektiğini ifade eden Nilgün, “Burada onlardan sorumlu bir kurum yöneticisiyle beraber kendi yemeklerini pişirebildikleri, çamaşırlarını yıkayabildikleri, bahçeye çıkıp dolaşabildikleri bir alan olmalıdır. Doğuma kadar hep aynı hastaneye gidip aynı doktor tarafından muayene edildikleri ve psikolojik destek aldıkları bir barınma modelinin olması gerekiyor. Biz böyle bir modelin ülke genelinde yaygınlaştırılması için farkındalık yaratmaya çalışıyoruz” dedi.
 
‘Yoksa travma defalarca tekrarlanır’ 
 
Geçmişte bunun bir örneğinin olduğunu hatırlatan Nilgün, adının ise ‘çocuk sığınma evi’ olarak anıldığını şimdi ise ‘çocuk destek merkezi’ olarak geçtiğini belirtti. İzmir’de uygulanan bu modeli Samsun’da ve Trabzon’da örnekleyerek bakanlığa sunduklarını söyleyen Nilgün, “Bu vesileyle 22 çocuğun barındığı bir çocuk destek merkezi açılmasına vesile olduk. Eğer destek merkezinde kalmazlarsa her defasında farklı hastaneye ve farklı doktora giderler. Her defasında ‘kim yaptı?, nasıl oldu?’ diye tekrar tekrar anlatmaları ve örselenmeleri söz konusu. Defalarca travmanın tekrarlanması söz konusu. Bu çocuklar zaten on dakikada bir ağlıyorlar, on dakikada bir gülüyorlar. Değişen ruh halleri var. İntihar eğilimliler. Başlarına gelenin ne olduğunu tam olarak anlayamıyorlar. Cinsellik bilmiyorlar. Hamileliğin daha tam olarak farkında değiller. Doğuracakları bebeği doğursunlar mı, bıraksınlar mı? Ne yapsınlar bilemiyorlar. Çünkü bazen bebek babalarından, kardeşlerinden, amcalarından veya ağabeylerinden oluyor. Her haliyle çok zor psikolojik travma içindeler. Bu vasfıyla çocukların ayrı bir barınma modeline ihtiyaçları var. Bu ülkenin her yerinde geçerli. Bakanlıktan bu konunun bir an evvel ivedilikle çözülmesini talep ediyoruz” diye konuştu.
 
‘Sevgi evleri olabilir’
 
Çocuklar kalabileceği mekanlara değinen Nilgün, şunları dile getirdi:  “Butik tarzı bir binada olabilir. Bakım sosyal ve rehabilitasyon merkezi diye adlandırılan binalar şimdi çocuk destek merkezi olarak adlandırılıyor. İlin imkânları ölçüsünde kadın sığınma evlerinden bağımsız ayrı bir bina konaklama şeklinde olması gerekiyor. Mutlaka çocuklarla beraber çalışacak psikolojik destek verebilecek bir uzmana ihtiyaç var. Çocukların terapi görmesi çok önemli. Bazen de koruma merkezinde diğer çocuklarla birlikte kalıyorlar. Çocukların hamile çocukları görmelerinin de çok sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Kadın sığınma evlerinde kalmaları da doğru değil. Bu çocuklar tecavüze uğradıkları için hamile kalıyorlar. Aileleri tarafından istenmeyen, kendilerine dönüş kapısının kapandığını düşünen çocuklar. Gebelik takipleri sürecinde kan takviyeleri, süt içmeleri gibi özel beslenme ihtiyaçları var. Dolayısıyla hamile çocukların burada kalması her açıdan sakıncalı” şeklinde ifade etti.
 
‘Bu bir sır değil aramızda kalmasın’
 
Öncelikli olarak yapılması gerekenin cinsel istismar ve bunun sonucunda çocukların gebe bırakılmasını önlemek olduğunu kaydeden Nilgün, bu temelde ‘Bu bir sır değil aramızda kalmasın’ başlıklı bir kampanya gerçekleştirdiklerini belirtti. Trabzon Valiliği Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlükleriyle birlikte sosyal hizmetler biriminde çalışan sorumluların ve kurumdaki uzmanların katıldığı 15 kişilik, çocuk istismarını nasıl fark edecekleri konusunda eğitim verdiklerini dile getiren Nilgün, “Yine devlet himayesinde olan 22 çocuğa da mahremiyet eğitimi ve bir yabancı ile tanıştıklarında nasıl davranmaları gerektiği eğitimini verdik. Çocukların kendilerini nasıl koruyacaklarını bilmeleri çok önemli. Annelerin duyarlı olması olayın farkına varması çok önemli. Yaşadıkları yerlerde kapıları kapatmamalılar. Evin içinde olandan bitenden haberdar olmalılar” dedi. 
 
Bu noktada İstanbul Sözleşmesi’nin önemine dikkat çeken Nilgün, “Tüm kadın kurumları için bu sözleşmenin uygulanmasını istiyoruz” diye vurguladı. 
 
‘Çocuklar yalan söylemez’
 
Bir çocuğun cinsel istimara maruz bırakılması halinde Cumhuriyet Başsavcılığı, Aile ve Çalışma Sosyal Hizmet il müdürlükleri, baroların çocuk komisyonlarına başvuru yapılmasını öneren Nilgün, “Çocuk böyle bir şey anlattığında kesinlikle ona inanmak gerekiyor. Çocuk anlatır siz duymayı becereceksiniz. Ebeveyn olarak bizim yapacağımız çocukların söylediklerini can kulağıyla dinlemek. Bir çocuk başına ne gelirse gelsin annesinin ona sahip çıkacağını ve destek vereceğini bilmelidir” diye belirtti.
 
‘Kolposkopi cihazı hayati önem arz ediyor’
 
Trabzon’da Kolposkopi cihazının alınması için bir kampanya başlattıklarını dile getiren Nilgün, cinsel istismarda kolposkopi cihazının neden önemli olduğunu anlattı: “Kolposkopi cihazı parçalanmış hücrelerde boyama tekniği ile görüntüleme yapan, hassas çözünürlüklü bir görüntüleme cihazıdır. Çocuk izleme merkezlerinde konuşmayı beceremeyen kendine bunu kimin yaptığını anlatamayan çocuklarla ilgili dava dosyalarına hassas çözünürlüklü görüntüleme tekniği ile resimlerin koyulması dava dosyasına konulabiliyor. Dava 5 yıl bile sürse delilin ortadan kalkmaması için çok önem arz etmektedir. Çünkü bedeni zarar gören çocuklar iyileştikleri için suç delilleri ortadan kalkmakta ve çocuk ailesine teslim edilmektedir.” 
 
Bu cihazla hekimlerin yakalamaya çalıştıkları şeyin kanda sperm örneği olduğuna dikkat çeken Nilgün, “Eğer kan ve sperm örneği yakalanabilirse kimin yaptığını anlayabilme şansları var. Bu cihazın hassas çözünürlükte olmayanı da var. Ama hassas çözünürlüklü boyama yöntemi ile çekim yapan dokudaki bozulmayı tespit etmek şartıyla suçun cezasız kalmamasını sağlamakta. Bu vasfıyla cihazın bedeli 450 bin TL ama önemli bir cihaz. Hayati önem arz ediyor. Biz kendi ilimizde çocuk izleme merkezi için bu cihazın temin edilmesi için uğraşıyoruz. Gönül ister ki bütün illerde kurulan çocuk izleme merkezinde kolposkop cihazları olsun. Hekimler gözle muayene yöntemiyle çözüm üretmeye çalışıyorlar. Ama delilin dosyada belgelenmesi ve kalıcı olması çok önemli” diye vurguladı.