
Ceylan’ın gözleri hala bize bakıyor...
- 09:02 27 Eylül 2019
- Güncel
Nişmiye Güler - Rengin Azizoğlu
DİYARBAKIR - Ceylan’sız geçen 10 yılda ne failler ortaya çıkarıldı ne de sorumlular. Oysaki 12 yaşında katledilen Ceylan’ın gözleri 10 yıldır tek fotoğraf karesinde bize bakmaya devam ediyor. Ceylan’ın annesi Saliha ise 10 yıldır çocuğunun faillerinin cezalandırılmasını istiyor, bir isteği daha var: barış....
Bundan tam 10 yıl önce Eylül’ün 28’inde 12 yaşındaki Ceylan Önkol Diyarbakır’ın Lice ilçesinde Şenlik köyüne bağlı Xambaz mezrasında keçilerini otlatırken havan topuyla katledildi. Savcının “can güvenliği” gerekçesi ile gitmediği olay yerinde Ceylan’ın cenazesi 6 saat boyunca bekletildi. Aradan 10 yıl geçmesine rağmen ne sorumlular açığa çıkarıldı ne de failler. Bu yıl da Ceylan’ı anmak ve hatırlatmak için ailesinin kaldığı Yayla Demirlibağ (Dolek) köyüne gitmeye karar verdik. Hem doğduğu, büyüdüğü köyü görmek, mezarını ziyaret etmek hem de annesiyle geçen 10 yılı konuşmak istiyorduk.
Heyecan sarıyor
Gideceğimiz gün gelip çattığında içimizde garip bir heyecan vardı, hakkını vermeliydik. Son defa malzemelerimizi kontrol edip eksik bir şey olmamasına özen göstererek Lice’ye doğru yol alıyoruz. Yolda birkaç kilometrede bir kurulan askeri noktalar dikkatimizi çekiyor. Yol boyu haberi nasıl yapacağımız ve ne gibi sorular soracağımız üzerine yoğunlaşıyoruz. Derken asfaltlı yol bitiyor ve engebeli yamaç bir yola giriş yapıyoruz. Tabelalar ilerde birkaç köyün olduğuna işaret ediyor. Köye yaklaştığımızı fark ettiğimizde içten içe bir heyecan sarıyor bizi.
Ceylan Önkol’un ailesine geldik
İlkokul kitaplarımızın tamamında olan ve bizlerin de hemen hemen bütün resim derslerinde çizdiğimiz çatılı evler ile karşılaşıyoruz. Köyde her evin önünde ağaçlık bir alan ve sebze ekilen bir bahçe var. Köyde bir süre tur attıktan sonra bir evin önünde durup araçtan iniyoruz. Yeni sulanıp süpürge ile temizlendiği belli olan tertemiz bir evin bahçesinde olduğumuzu fark ettiğimiz sırada gelen bir bağırış sesiyle irkiliyoruz. Ne olduğunu anlamaya çalışmak için etrafa baktığımızda daha sonra adının Keziban olduğunu öğreneceğimiz bir kadının evinin geniş balkonunda “Gözümüz aydın” diyerek telefonla konuştuğunu işitiyoruz, rahatlıyoruz. Komşular da camlara çıkıp ne olduğunu anlama çalışıyor, bir yandan da bize “Hayırdır gençler kime geldiniz” diye soruyorlar. “Ceylan Önkol’un ailesine geldik. Evleri hangisi” diye soruyoruz. Keziban abla bizlere “Buraya gelin buraya. Ceylan’ın annesi bizde” diye sesleniyor. Eve çıkarken tutuklu akrabalarının beraat ettiğini ve bu yüzden sevinç çığlıkları attığını öğreniyoruz. Ev bayram yeri.
‘Bizi tekrar o güne götürdünüz…’
Ceylan’ın annesi Saliha Önkol ile birlikte kuzenleri bizi sımsıcak karşılıyor. Evin balkonunda hep beraber oturuyoruz ve bize yeni topladıkları ceviz ve elma ikram ediliyor. Kendimizi tanıttıktan sonra Ceylan’ın haberini yapmak için geldiğimizi ve bu yüzden onlarla görüşmek istediğimizi söylüyoruz. O neşeli kahkahalar yerini derin iç geçirmelere bırakıyor. Aile yabancısı değil bu durumun; çünkü yıllardır çok sayıda gazeteciye röportaj vermişler. Ceylan’ın kuzenleri ile sohbete başlıyoruz. Çoğu Ceylan’ın oyun arkadaşı. Ceylan deyince de hepsinin gözünde aynı hüzün beliriyor. “Ceylan’ı hiçbir zaman unutmadık ama siz bugün tekrar bizi o güne götürdünüz…” sözlerini duyuyoruz ve ortamı bir sessizlik kaplıyor. Sessizliği kuzeninin “Ceylan sizi şimdi bu balkonda görseydi hayatta merdivenlerden yukarı çıkmazdı. Çünkü çok utangaçtı” sözleri bozuyor. Patlamanın yaşandığı o gün kuzenlerinin tamamı Şenlik köyüne bağlı Xambaz mezrasına gidip Ceylan’ın parçalanmış bedenini görmüş ve o an halen hafızalarında ilk günkü gibi duruyor.
Ceylan’ın cenazesi 6 saat yerde kaldıktan sonra köylülerin yardımı ile battaniyeye sarılarak karakola götürülmüş. Savcı ve karakol komutanının güvenlik gerekçesi ile olay yerine gelmemesi hala tepki ile dillendiriliyor. Kuzenlerinin “Ceylan’ın parçalanmış bedenini bahçemize getirdiler. Kimse yaklaşamıyordu. Cenaze yıkanacaktı ama kimsenin cesareti yoktu” sözleri aslında o günün özeti oluyor. Tüm kuzenlerinin Ceylan için ortak görüşü ise çalışkanlığı, utangaçlığı ve hayvan sevgisi oluyor. Ceylan’ın babasını soruyoruz ev ahalisine. Babası Raif Önkol’un Ceylan’ın katledildiği mezrada hayvanlarını otlatmaya devam ettiğini öğreniyoruz. Yasaklı bir bölge olduğunu düşündüğümüzden şaşırıyoruz.
Evin her tarafında Ceylan’ın gözleri…
Daha sonra Ceylan’ın annesi Saliha’ya kızının büyüdüğü evi görmek istediğimizi söylüyoruz. Şimdi o evde oğlu ve gelini kalıyor. Bizi kırmıyor Saliha ve birlikte Ceylan’ın büyüdüğü eve gidiyoruz. Taş evin girişinden itibaren her odada Ceylan’ın çerçeveletilmiş, aklımızdan hiç çıkmayan o fotoğrafı ile karşılaşıyoruz. Cezaevlerinden de Ceylan’ın tabloları çizilip aileye gönderilmiş. Evin her tarafında Ceylan’ın bize bakan gözleri… Saliha’ya Ceylan’ın başka bir fotoğraf karesi olup olmadığını sorduğumuzda “Elimizde bir tek fotoğrafı var Ceylanımın. Orada 7 yaşında henüz. Fotoğraflarının olduğu bir hafıza kartı vardı o da kayboldu. Ceylanımın tek kare fotoğrafı kaldı elimizde” diyor.
‘Ceylan’dan geriye ördüğü lifleri kaldı’
Saliha’ya Ceylan’dan kalan bir eşyasının kalıp kalmadığını soruyoruz. Annesi Ceylan’dan sonra bütün eşyalarını yaşıtı olan kuzenlerine ve köydeki çocuklara verdiğini ama Ceylan’ın kendi eli ile ördüğü liflerin olduğunu ve halen sakladığını söylüyor. Ceylan’ın elleri ile ördüğü lifleri biz de görmek istiyoruz. Bunu anlamış olsa gerek getireyim deyip odadan çıkıyor. Çok geçmeden elinde kırmızı bir poşet ile odaya giriyor. Saliha. Yüzünde acı ve hüzün iç içe. Poşeti açıp “Ceylanım bunları elleri ile ördü. Hepsini o yaptı. Çok çalışkandı. Kendi kendine öğrendi. Daha 12 yaşındaydı öldürdüler. Allah onun hakkını kimseye bırakmasın” diyor. Poşetin içinde birkaç tülbent dikkatimizi çekiyor. “Bunları da mı Ceylan yaptı?” diye soruyoruz. Saliha “Hayır bunları o yapmadı. Diyarbakır’a gittiğimizde beğenip almıştı. Bunları da kimseye vermeye kıyamadım” cevabını veriyor. Poşetin içinde Saliha’nın Ceylan için ördüğü ve hiç giyemediği patikleri de hala duruyor.
‘Ceylanım melek gibiydi’
Saliha, Ceylan’ın katledildiği günün hala dün gibi aklında olduğunu söyleyerek başlıyor konuşmasına. O günden sonra 45 gün yoğun bakımda kalmış. Yüreğindeki acı gözlerinden anlaşılıyor. Ceylan’ın nasıl bir çocuk olduğunu soruyoruz ve Saliha sorumuzu düşüncelere dalarak şu şekilde cevaplamaya çalışıyor: “Ceylanım melek gibiydi. Ona ne dersen sorgusuz yapardı. 4 tane ineğimiz vardı. 10 dakikada onları sağardı. Evin her türlü işini yapardı. Elbise yıkardı. Hiçbir şeyden kaçmazdı. Kuran’ı Kerimi 3-4 defa hatim etti. Bizler için diğer çocuklarımız bir yana Ceylan bir yanaydı. Hepimiz onu çok severdik. Ceylanım evin küçüğüydü. Okulunu çok seviyordu. Sürekli ‘Savcı ya da hakim olacağım’ diyordu.”
‘Ceylanım gitti’
Bizim sormamıza gerek kalmadan Saliha, Ceylan’ın katledildiği o günü şöyle anlatıyor: “Akşamında hamur yapmıştım. Geldi yanıma ‘Ben de ekmek yapacağım’ dedi. İki tane ekmek yaptı. Okulu vardı. ‘Niye okula gitmedin?’ diye sordum. Dönüp ‘Bugün dersler boş. Keçileri ben götüreceğim otlatmaya. Sen gitme. Canım makarna istiyor sen makarna yap, ben giderim’ dedi. Kalktı başına tülbentini bağladı. Üstüne şapkasını taktı. Eline eldivenini geçirdi. Çorabını ayağına giydi. Eline de tahrasını alıp çıktı. Bende makarnamı üstüne verdim. O gün çok şiddetli rüzgar vardı. Çok geçmeden bir patlama sesi geldi. Dışarı çıktım. Komşumuza seslendim çıkmadı. Ben daha sonra tekrar içeri geldim. Bir baktım komşumuz da bana seslendi. ‘Bir şey atıldı ve sizin keçilerin içinde patladı’ diye bağırdı. ‘Ceylanım gitti’ diyerek evden çıktım.
‘Bir anne evladının ciğerini yer mi hiç?’
Abilerine seslendim gelsinler diye. Hepimiz patlamanın olduğu yere koştuk. Vardığımızda abisi üstündeki kazağı Ceylan’ın üstüne atmıştı. Beni tuttu gitme dedi. ‘Beni bırak gideceğim. Git babana haber ver’ dedim. Gidip Ceylanımı kucağıma aldım. Sıkı sıkıya sardım. Akrabalarımız geldi. Onu elimden almak istediler. Uzunca bir süre Ceylan’ı bırakmadım. Ciğerleri etrafa saçılmıştı. Gidip onları eteğimin içine koyup topladım. Bir ara ciğerini alıp ağzıma götürdüm. Bir anne evladının ciğerini yer mi hiç dedim kendi kendime. Alıp göğsümün arasına koydum daha sonra. 6 saat Ceylan yerde kaldı. Yetkililerden hiç kimse gelmedi. Daha sonra karakola gittik. Oradaki komutana neden gelmediniz diye sordum. ‘Gelemezdik’ karşılığını verdi. ‘İnşallah Allah hakkımızı yanlarına bırakmaz çocuğumu öldürenlerin’ dedim. Buna karşılık komutan ‘Bize mi diyorsu?’ diye sordu. Bende ‘Kim öldürdüyse onlara diyorum’ karşılığını verdim.”
‘Paraları bize lazım değil’
Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi’nin Ceylan’ın ailesine 28 bin 208 lira 85 kuruş maddi tazminat ödenmesine karar verilirken ve manevi tazminat ise reddedildi. 12 yaşındaki Ceylan’ın yaşamına 28 bin 208 lira 85 kuruş biçildi. Saliha konuşmamız içinde buna da değiniyor: “Biz aç değiliz açıkta değiliz. Ceylan’ın parasını alıp yiyecek ve oturacak hiç değiliz. Bizim tek derdimiz var o da yıllardır sakladıkları faillerin ortaya çıkması. Paraları bize lazım değil. Kesinlikle paralarını kabul etmiyoruz. Ceylan’ın hakkını ancak faili ortaya çıkararak verebilirler. Benim içim ancak o zaman rahatlar. Ceylan katledilen son çocuk olsun. Buna rağmen barış çağrımızdan vazgeçmiyoruz.”
Ceylan ‘Xezal’da yaşam buluyor
Bu sırada Ceylan’ın yengesi gözleri dolu dolu içeri giriyor. “Ceylan’ın hepimiz için yeri bambaşkaydı” diyerek sohbetimize katılıyor. Her fırsatta Ceylan’ı çok sevdiğini dile getiren yengesi, kendi kızına da Ceylan’ın Kürtçe anlamı olan “Xezal” ismini koymuş. Ceylan katledildiğinde Xezal’e hamileymiş. Unutulmayacak olan Ceylan, Xezal’de tekrar yaşam buluyor.
Ceylan’ın mezarlığına ziyaret
Yaptığımız sohbet sonrası Saliha ile birlikte köyün yukarısındaki mezarlığa, Ceylan’ın mezarına gidiyoruz. Saliha mezarlığa varır varmaz “Ceylanım ben geldim” diye sesleniyor. Ardından uzun süre Ceylan’ın mezar taşına sarılıyor, öpüyor ve dualar ediyor. Bebeğine bakar gibi özenle baktığı mezarı temizliyor. Çiçeklerini sularken ağzında hep şu cümleler çıkıyor: “Allah hakkını bırakmasın Ceylanım.”
Mezarlıktan ayrılmadan önce Ceylan ile vedalaşan Saliha’nın acısının halen ilk günkü gibi taze olduğu gözlerinden, zorla gülümseyen yüzünden, dilinden dökülen her kelimeden anlaşılıyor. Mezarlık ziyaretinin ardından aile ile vedalaşıp köyden ayrılıyoruz.
Köyden ayrılırken hepimizin zihninde aynı soru beliriyor: “Tek isteği çocuğunu katledenlerin açığa çıkması olan bir anneye 10 yıldır bu acı neden yaşatılır?”