'24 Temmuz gazeteciler için bayram değil mücadele günü'

  • 09:10 24 Temmuz 2019
  • Güncel
Rengin Azizoğlu
 
DİYARBAKIR - MKGP Sözcüsü Ayşe Güney, ülkedeki gazetecilerin 24 Temmuz’u bayram değil sansürle mücadele günü olarak kutladığını belirterek, “Cumhuriyet tarihinin ilk zamanlarından bugüne kadar gazetecilik sansürle her zaman karşı karşıya kaldı ama özellikle son dört yıldır sansür tavan yapmış durumda. O yüzden de aslında hiçbir gazeteci bunu bayram olarak kabul edip kutlamıyor” dedi.
 
İkinci Meşruiyet’in 1908’deki ilanından sonra 24 Temmuz’da gazetelere yapılan sansüre son verilmesi sonucu Basın Bayramı olarak kutlanılmaya başlandı. Bugün dünya basın özgürlüğü sıralamasında 157. sırada olan Türkiye’de, 134 gazeteci cezaevinde, işsiz gazetecilerin sayısı ise 10 bini aşıyor. Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu (MKGP) Sözcüsü Ayşe Güney, 24 Temmuz’u, gazetecilerin yaşadığı zorlukları ve sansürü değerlendirdi.
 
’24 Temmuz bayram değil sansürle mücadele günü’
 
24 Temmuz’un Türkiye’de Gazetecilik ve Basın Bayramı olarak tanımlandığını ifade eden Ayşe, 1908’de sansürün kaldırılması üzerinden geliştirilmiş bir bayram olduğunu ve her yıl sözde kutlandığını kaydetti. Ayşe, “Biz gazeteciler olarak sansürün gün geçtikçe daha da çok arttığını düşünüyoruz. O yüzden de aslında hiçbir gazeteci bunu bayram olarak kabul edip kutlamıyor. Çünkü Cumhuriyet tarihinin ilk zamanlarından bugüne kadar gazetecilik sansürle karşı karşıya kaldı ama özellikle son dört yıldır sansür tavan yapmış durumda. Ajanslar kapatıldı, haber siteleri kapatıldı, haberlere erişim engeli getirildi, bir kavramın, kelimenin kullanılması dahi yasakla karşı karşıya kaldı. İnsanlar paylaştığı haberlerden ya da düşüncelerden kaynaklı yargılanıp yıllara varan cezalar aldı. RTÜK adı altında kurulan televizyon ve radyoları denetleyen bir kurum var. Bu kurum tamamen iktidar tekelinde oluşan bir kurum. Sansürü engellemek üzere oluşturulan bir kurum ama sansürü daha çok besleyen ve meşrulaşmasını sağlayan bir kurum. Herhangi bir programda iktidar karşıtı herhangi bir söylemin dahi hemen denetime alınıp kanalın kapatılmasına doğru giden ağır cezalarla karşı karşıya kalınabiliyor. O yüzden sansür hala devam ediyor. Biz gazeteciler olarak da 24 Temmuz’u bir bayram olarak değil sansürle mücadele günü olarak değerlendirip öyle ele alıyoruz” dedi.
 
‘Habere gittiğinizde mücadele etmek zorundasınız’
 
Türkiye’de ikiye ayrılan bir gazetecilikten bahsedilebileceğini söyleyen Ayşe, bir yerde mevcut iktidarın tekeli altına girmiş, biat eden, tek tipleştirilmiş, tek bir elden çıkan haberleri servis eden bir gazetecilik anlayışının var olduğunun altını çizdi. Ayşe, “Biz onlara çok gazeteci demek istemiyoruz, kendi mesleğimize hakaret olarak da sayıyoruz. Bir de buna karşın muhalif, demokrat, yurtsever ve özgür basın olarak tanımladığımız bir basın gerçekliği var. Bu Türkiye’nin başına gelmiş en güzel şeylerden bir tanesi. Çünkü 90’lardan bugüne kadar çok önemli haberleri kamuoyuna ulaştırmış bir basın geleneğinden söz ediyoruz. Bu basın geleneği kendisini halktan besliyor. O yüzden de cesaretiyle, güvenilirliğiyle bugüne kadar geldi. Büyük bir direniş ve mücadeleyle gazeteciliğin çok ötesinde bir yaşam biçimi haline gelmiş durumda. Çünkü her habere gittiğinizde mücadele etmek zorundasınız” diye konuştu.
 
‘Halka en büyük cesareti veren de bu direnişin kendisi’
 
Özgür basının müthiş bir sansürle karşı karşıya olduğuna dikkat çeken Ayşe, yayınladığı haberler gerekçe gösterilerek mahkeme kararlarıyla ajanslara erişimin engellendiğini ve onlarca ajans, kurum kuruluş, gazete basın alanındaki birçok dernek ve vakfın Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) kapatıldığını hatırlattı. Ayşe, “Bugün birçok gazeteci KHK’lerle kapatılan kurumlardaydı ve işsiz kaldı. Bunların ötesinde sahada hem kolluk kuvvetleri hem de haber kaynaklarının ciddi boyutlarda baskısıyla karşı karşıya.  Gazeteciler, tüm bu saydıklarımın yanında gözaltı, tutuklama ve yıllara varan cezalarla karşı karşıya kalıyor. En son Kibriye Evren arkadaşımızın duruşması görüldü. Yaptığı haberleri paylaştığı ve yurt dışına çıktığı için 20 yıla yakın bir ceza ile karşı karşıya. Bir gazetecinin seyahat etme özgürlüğü yoksa o insana nasıl gazeteci diyebiliriz? Yaptığı haberi paylaşmayacaksa o haberi neden yapacak? Bizce uyduruk ve içi dolmayan gerekçelerle gazeteci arkadaşlarımız yıllara varan cezalarla karşı karşıya kalıyor. Tüm bu baskılar yıldırmıyor aksine özgür basın direniyor. Bu direnişin karşısında da halkın sahiplenmesini ve güvenini kazanıyor. Geldiğimiz aşamada halka en büyük cesareti veren de belki de bu direnişin kendisi” ifadelerini kullandı.
 
‘Bu cesareti  Gurbetelli Ersözler Ayfer Serçeler’den aldık’
 
 İnsanlık tarihinin başından bugüne kadar bakıldığında kadınların toplumun tohumlarını ilk olarak Mezopotamya topraklarında serptiklerini belirten Ayşe, kadınların Mezopotamya topraklarında kaybettiklerini ve ilk kırılma anını bu topraklarda yaşadıklarını aktardı. Ayşe, “Biz de o yüzden bu topraklarda, kaybettiğimiz yerde özgürlüğümüzü aramak üzerine bu coğrafyada oluşturulmuş bir kadın platformuyuz. Biz bu platformu oluştururken KHK’lerle basın kurumları kapatılmış, OHAL ilan edilmişti. İnsanlar üzerinde bir korku kültürü hakimdi. Biz o korkuya karşı cesaretimizle, örgütlü gücümüzle ‘Mücadeleye devam edeceğiz’ şiarıyla yola çıktık. Yeniden ajanslarımızı kurduk, yeniden kendimizi var ettik. Biz bu cesareti özgür basını başka bir noktaya taşıyan Gurbetelli Ersözler, Ayfer Serçeler gibi arkadaşlarımızdan aldık. 2012’de JİNHA kuruldu, biz ondan mirası aldık. Ardından Gazete Şujîn kuruldu, biz ondan mirası aldık. Yeni yeni ajanslarla yolumuza devam ediyoruz. Bu gelenek haber dilinden kadının görünmeyen tarihine ve emeğine, hiçleştirilen kimliğine bir ayna tutarak kadını görünür kılan çok önemli varlıktı” diye belirtti.  
 
‘Tüm kadın gazetecileri ortak mücadele etmeye çağırıyoruz’
 
Ayşe, son olarak şunları ifade etti: “Biz bu mirasın devamcısı olmak adına yola çıktık. Bunu da önemli ölçüde başardığımıza inanıyoruz. Çünkü hala varız, sahalardayız, alanlardayız, kadın gazeteciler çok önemli bir direniş içerisinde. Kürt basını içerisinde de kadın mücadelesi çok ayrı ve özel bir yerde duruyor. Çünkü kendi özgün kurumlarını oluşturarak ilerledi ve yol aldı. Bunların hepsi elbette çok önemli tarihsel olgular. Bunları doğru yorumlamak ve ileriye taşımak bizim açımızdan çok önemli. O yüzden de biz kadın gazeteciler olarak bu mirasın taşıyıcıları olduğumuzu düşünüyoruz. Kadın mücadelesinin ancak örgütlü güçle beslenip büyüyebileceğine inanıyoruz. O yüzden de örgütlü gücün büyütülmesi adına tüm kadın gazetecileri örgütlenerek bir arada ortak mücadele etmeye çağırıyoruz.”