
Şebnem Korur Fincancı: Toplum siyasi iradeyi zorlamalı
- 09:04 25 Nisan 2019
- Güncel
Habibe Eren
ANKARA - Cezaevlerinde devam eden açlık grevleri ve eylemcilerin sağlık sorunlarına dikkat çeken THİV Başkanı Şebnem Korur Fincancı, oluşturdukları Açlık Grevi İzleme Komisyonu’nun cezaevlerini hiçbir şekilde izleyemediğini belirtti. Tek çözümün toplumsal duyarlılık olduğunu belirten Şebnem, “Toplumun tüm kesimlerinin siyasi iradeyi zorlamak için ses çıkarması gerekiyor” dedi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle cezaevlerinde yaklaşık 7 bin tutsağın açlık grevi eylemi devam ediyor. Açlık grevi ile birlikte cezaevlerinde tutsaklara yönelik hak ihlalleri artarken, birçok sağlık sorunu da baş göstermeye başladı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (THİV) Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, hükümeti zorlama adına toplumsal duyarlılık çağrısında bulundu.
‘Türkiye cezaevleri işkencehaneye dönüştü’
Son dönemde özellikle B1 vitamini kullanımı ile birlikte açlık grevi süresinin uzatıldığı ve sakatlanmaların bir süreliğine önlenebildiğinin konuşulduğunu ancak göz ardı edilen bir durumun olduğuna işaret eden Şebnem, bunun da cezaevlerinin çok uzun zamandır işkence uygulama alanlarına dönüşmesi olduğunu söyledi. Barınma, beslenme koşulları ile sağlık olanaklarına erişim ile ilgili sorunların olduğunu söyleyen Şebnem, özellikle son 3 yılda artan sayı ile birlikte cezaevlerinin inanılmaz derecede kalabalıklaştığına dikkat çekti. Şebnem, “Yatacak yeri olmayan, nöbetleşe yatak paylaşan insanlar ile birlikte tüm bu koşullar ağırlaştı. Üstüne Türkiye’de ne yazık ki insanlar başka hiçbir çaresi kalmadığını düşündüğü için sesini duyurmak amacıyla açlık grevi yapıyorlar. Çok sayıda tekrarlanan açlık grevleri var. Bazılarının üçüncü, dördüncü açlık grevleri. Her biri sağlık düzenini olumsuz etkiliyor. Ne kadar B1 vitamini kullandığını varsaysak bile bunların hepsi açlık grevcisinde olumsuz etkiler bırakır. Ayrıca her insan biriciktir. Dolayısıyla her insanda açlık grevinin etkileri ortaya çıkardığı zarar da biricik olacak ve bunlar da çok büyük riskler” ifadelerini kullandı.
‘Tek hekim hangi birine nasıl yetişecek?’
Açlık grevlerinin yanı sıra cezaevlerinde sağlık hizmetlerine erişimin sıkıntılı olduğunu vurgulayan Şebnem, şöyle konuştu: “Cezaevlerinde tek hekim hangi birine yetişecek? Binlerce insandan söz ediyoruz. Bu binlerce insanın sağlık açısından düzenli kontrollerinin yapılması, onların bu süreçte ne düşündükleri, nasıl karar verecekleri dahi öğrenilemez. Varsayalım sağlığı ileri derecede bozuldu ya da zaten normalde cezaevinde açlık grevi yapılacağı zaman sağlığı bozuk olan, hastalığı olan ve daha önce uzun süre açlık grevinde kalan açlık grevine girmezdi. Onlar korunmaya alınırdı. Şimdi öyle bir şey de yok. Bu insanların sağlığı bozuluyor. Cezaevi hekimine çok güven de duymuyor olabilir. Cezaevi hekimi aydınlatıp sorunları dile getirirse ‘ben açlık grevini bitiriyorum’ bile deme olanağı yok. Böyle bir iletişimden yoksunlar.”
'Hiç bir biçimde cezaevlerini izleyemiyoruz'
Birçok ilde aralarında Tabip Odaları, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (THİV), İnsan Hakları Derneği (İHD), Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Özgürlük İçin Hukukçular’ın (ÖHD) yer aldığı Açlık Grevi İzleme Komisyonu oluşturduklarını ifade eden Şebnem, ancak cezaevlerinde açlık grevinde olan tutsaklara dair bilgileri avukatlardan alabildiklerini dile getirdi. Şebnem, “Çünkü hiçbir biçimde cezaevlerini izleyemiyoruz ne yazık ki. 2000 açlık grevleri de dahil biz cezaevine girerek izlerdik, düzenli kontrollerini yapardık. Şu an buna hiçbir şekilde izin verilmiyor. İçeriden sağlıklı bilgi alabilme olanağımız da yok. Avukatlar belli sayıda insanla görüşebiliyor. Tam sayıyı bilme olanağına sahip değiliz. O yüzden sağlık açısından çok büyük bir risk” diye konuştu.
'Hasta mahpuslar açısından durum daha yakıcı'
Özellikle açlık grevindeki hasta tutsaklar açısından yakıcı bir durum yaşandığının altını çizen Şebnem, “Ceza İnfaz Kanunu’nun değiştirilmesi ile birlikte ortaya çıkan tablo, hasta mahpusların cezaevlerinde ölüme terk edilmiş olması anlamına geliyor. Bütün bunların tartışılması gerekiyor. Türkiye sonuçta Birleşmiş Milletler (BM) üyesi ve birçok uluslararası sözleşmeye taraf. Mandela Kuralları bile uygulanmıyor. Biz insan hakları mücadelesi yürütenler Mandela Kuralları’nı eksik buluruz ancak bu dahi uygulanmıyor. Böyle bir durumla karşı karşıyayız” dedi.
‘Tek çözüm toplum duyarlılığı’
Tüm bu yaşanılanlara karşı toplumda var olan sessizliğe değinen Şebnem, konuşmasına şöyle devam etti: “En büyük sıkıntılardan birisi tüm dünyada insan haklarının ciddi bir şekilde tahrip edilmesi. İnsan hakları görmezden geliniyor. Bu konuda somut adımlar son derece yetersiz kalıyor. Dünyadaki tüm yapılar, zamanında büyük mücadeleler ile kazanılmış tüm mevziler ciddi biçimde saldırı altında ve engellenmeye çalışılıyor. Burada tek çözüm toplum duyarlılığı. Toplumun orada kendi çocuklarınında olabileceğini düşünerek davranması gerekiyor. Şu anda Türkiye’de zaten ciddi anlamda cezaevi nüfusu ile karşı karşıyayız. Daha önceki yıllarla kıyasladığımızda cezaevi oranı yükselmelere uğramış. İki ay önce 260 bindi şimdi ne kadar oldu bilmiyoruz. Çünkü herkes tutuklanıyor artık. 200 bin kapasiteli bir cezaevi nasıl 260 bin kişiyi barındırıyor? Bugün gelinen noktada temiz suya erişim, yeterli beslenme olanaklarından yararlanma, temiz ortam sağlanması, insanların temel gereksinimlerinin karşılanması açısından da olumsuz."
‘Toplum siyasi iradeyi zorlamalı’
Türkiye’de her an herkesin tutuklanıp cezaevine gönderilebilme riski olduğunu belirten Şebnem, “Bu duyguyu yaşamalı insanlar ve cezaevlerine kulak verilmesi için siyasi iktidara çağrı yapmalı. Yalnızca insan hakları mücadelesi yürütenler değil, emek örgütleri değil, toplumun tüm kesimlerinin siyasi iradeyi zorlamak için ses çıkarması gerekiyor” diye belirtti.