'Tarih karşısında kendi bileşenine sahip çıkmayan bir Meclis var'

  • 09:01 31 Ocak 2019
  • Güncel
Dilan Babat 
 
ANKARA - Meclis’in, bir üyesi olan Leyla Güven'in ve tutsakların açlık grevine karşı sessizliğini eleştiren HDP’li Ayşe Acar Başaran, "Kendi üyesine sahip çıkamayan bir Meclis var ve ülkenin sorunlarını çözen bir mekanizmadan çok faşist rejimin alt yapısını oluşturan bir mekanizma geliştiriliyor. Halkın taleplerine kulak tıkamak ilerisi açısından bir intihardır" dedi. 
 
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle başlattığı açlık grevi eyleminin 85’inci gününde. Leyla'nın ardından cezaevlerinde aynı taleple ilk grubun başlattığı açlık grevi eylemi ise 47 gündür devam ediyor. Leyla ciddi sağlık sorunları yaşarken, Hükümet de Meclis de sessizliğini koruyor. 
 
HDP Batman Milletvekili aynı zamanda Cezaevi Hukuk ve İnceleme Komisyon üyesi Ayşe Acar Başaran, kendilerine ulaşan bilgileri paylaşarak, bazı cezaevlerinde B1 vitaminin verilmediğini dile getirdi. Ayşe, "Ama bize özellikle Alanya Cezaevi'nde B1 vitaminin verilmediği konusunda bilgiler geliyor. Yine Edirne Cezaevi'nde vitaminlerin verilmesine dair zorlukların çıkarıldığına dair bilgiler alıyoruz. Birçok cezaevinde açlık grevi nedeniyle tutsakların disiplin cezaları ve görüş yasaklarına maruz kaldıkları bilgileri geliyor. Açlık grevinin ihtiyaçlarını karşılamak, devletin ve iktidarın yasal sorumluluğu altındadır.  Açlık grevinde olan herkese B1 vitamini verilmesi zorunluluktur. Verilmiyorsa o kişiyi ölüme göndermek demektir" dedi. 
 
'20 yıldır uygulanan mutlak tecridin durdurulması gerekir'
 
Tutsakların talebinin çok haklı ve meşru olduğunun altını çizen Ayşe, şöyle devam etti: "Sayın Öcalan üzerinde 1999 yılından bu yana mutlak bir tecrit uygulanmakta.  Dönem dönem ailesi, heyet ve avukatları ile görüşmeleri oluyor ama bu tecridin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Biliyoruz ki iktidar istediği zaman görüşmeye izin veriyor, istemediği zaman da bu sistemin devamını sağlamaya çalışıyor. 20 yıldır devam eden mutlak tecridin durdurulması ve kalkması gerekiyor. Bu sadece bir kişi üzerinden yürütülen görüşmeyle olacak bir durum değil. Herhangi bir tutsağın avukat görüşü, aile görüşü ve dışarıyla olan görüşü engellenemez. Bir ada cezaevinde tecrit sisteminin bütün adaya yayıldığı, izole edilmiş bir ortamda sadece Sayın Öcalan değil, herhangi biri için uygulanması Türk hukuk sisteminde ve Avrupa sistemine aykırıdır." 
 
'Tecrit AKP ve MHP yönetim biçimi olarak devam ediyor'
 
Abdullah Öcalan ile görüşmelerin kesildiği andan itibaren Türkiye'de kaos ortamının hakim olduğunu kaydeden Ayşe, "Sayın Öcalan biliyoruz ki Türkiye tarihi ve Kürt tarihi açısından tarihe imza atmış biridir.  Özellikle 2013 yılında başlayan görüşmelerde ne kadar önemli bir rol ve misyonu olduğunu ve ne kadar çözümleyici biri olduğunu hepimiz beraber tecrübe ettik.  Bu sadece Kürt halkı açısından da değil, Türkiye ve Ortadoğu halkları açısından da bu bariz bir göstergeydi. Uygulanan tecrit aslında Türkiye'deki bütün halklar ve  insanlara uygulanan bir siyaset ve yönetim biçimi olarak karşımızda duruyor.  Tekleşen, benzeştiren ve nefret politikasını yaymaya çalışan AKP-MHP iktidarının bir yönetim biçimi halinde devam ettiğini görüyoruz" diye konuştu. 
 
'Başka bir Türkiye mümkün’
 
Leyla Güven ve tutsakların talebinin aslında bütün halkların talebi olduğunu hatırlatan Ayşe, "Daha önce de Sayın Öcalan için birçok eylem yapıldı. Milyonlarca insan iradeleri olarak gördüklerini belirterek, bütün saldırı girişimlerini kendilerine yönelik yapıldığını ifade ettiler. Milyonlarca insan toplanarak imza kampanyaları yaptı. 2012 yılında binlerce tutsak benzer bir şekilde tecrit karşısında açlık grevine başladı. Bu açıdan tecridin kaldırılması sadece şuan 250'yi bulan tutsağın talebi değil, milyonların talebi olarak karşımızda duruyor. Milyonların zihnine, bakış açısına ve hayatlarına bir tecrit uygulanıyor. Biz Sayın Öcalan şahsında bize uygulanan tecritte sesimizi yükseltiyoruz. Bunun karşısında da artık bu tecridin sonlandırılması gerektiğini AKP-MHP ittifakının ortaklaştıkları, derin güçlerle birlikte yaratmak istedikleri Türkiye'nin karşısında başka bir Türkiye'nin de olduğunu ve bunun da Sayın Öcalan'ın bu koşullarda tutulmasından vazgeçilmesiyle gerçekleşebileceğini biliyoruz" ifadelerini kullandı.   
 
'Mesele sadece Kürtlerin meselesi değil' 
 
Leyla Güven'in talebinin illegalize edildiğini ve bu algının yıkılması gerektiğini vurgulayan Ayşe, "Belirli bir sahiplenme var ama bu sahiplenmeyi büyütüp  yaratılan bu algının dışına çıkarak tek çarenin bugün bu tecridi kırmak olduğunu  bilmek gerekiyor. Bu tecridi kırmadığımız sürece faşist iktidar kendini büyütmeye, toplumun en kılcal damarlarına kadar kendini ve düşüncülerini var etmeye devam edecek. Bu açıdan bütün Türkiye kamuoyuna ve dünya kamuoyuna bu meselenin sadece Kürt meselesi ya da bu talebin sadece Kürtlerin talebi olduğunu algısını yıkmak gerekiyor" dedi. 
 
'Ortada üç maymunu oynayan bir Meclis var'
 
Meclis’in sessizliğini eleştiren Ayşe, şöyle devam etti: "Leyla Güven'in taleplerine sesiz kalan, duymazdan gelen, Hakkari'de bir vekil yokmuş, cezaevinde ve açlık grevinde değilmiş gibi üç maymunu oynayan bir Meclis bileşeni var. Günlük çözümlerle Türkiye'nin sorunlarına bakan bir Meclis var.  Ülkenin sorunlarını çözen bir mekanizmadan çok iktidar ya da Saray için oluşturulan faşist bir rejimin alt yapısını oluşturan bir mekanizma geliştiriliyor. Halkın bir kesiminin taleplerine kulak tıkamak ilerisi açısından bir intihardır. En nihayetinde tarihte kendi parlamentosunun bileşenine sahip çıkamayan, hesap veremeyecek bir Meclis noktasına gelecektir.  Oluşacak herhangi bir aksi durumda bir ülke yönettiğini iddia eden AKP iktidarı sorumlu olacaktır.  Bunun altında kalmamak için ilerde hesap verebileceklerini görmek için bir an önce adım atması gerekiyor."