
Açlık grevindeki Evin Kaya: Tüm yeryüzü güneşe doysun istiyoruz
- 09:00 25 Ocak 2019
- Güncel
DİYARBAKIR - Açlık grevi eyleminin 41’inci gününde olan Evin Kaya, Leyla Güven öncülüğünde yakılan kıvılcımın ateşe düştüğünü belirterek, “Talebimiz çok nettir. Biz tüm yeryüzü ve gökyüzünün güneşe doymasını istiyoruz. Artık bu topraklarda doğan her çocuğun yüzüne değmeli güneşin ışıkları” dedi
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven'in başlattığı açlık grevi 79'uncu gününde. Leyla’nın talebine destek vermek amacıyla 16 Aralık’ta açlık grevine başlayan tutsaklardan biri de Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan Evin Kaya. Kendisi de açlık grevi eyleminin 41’inci gününde olan gazeteci Kibriye Evren, aynı cezaevinde tutulduğu Evin Kaya ile yaptığı söyleşiyi ajansımız ile paylaştı.
* Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
1994 yılında Muş'un Bulanık ilçesinde doğdum. Doğup büyüdüğüm yer, gerek kadın özgürlüğü gerek politik her anlamda tutucu özelliğe sahipti. Bu yönüyle tutucu, gelişmeyen bir toplumun elinde kalan aile ve maddiyattı. Dolayısıyla böylesi etkilenmeler altında yaşayan bir birey yaşamını dar ve bireysel amaçlar çerçevesinde şekillendirir. Böyle bir ortamda okula gitmek 'hayatını kurtarmak' anlamına gelir ki bir kadın için ise bu bir lükstür. Bende bu lüksüm olduğu için kendimi şanslı sayarak okumaya sarılmıştım ve lise öğrenimime kadar Bulanık'ta okudum. Üniversiteyi ise Edirne'de okudum. Politik bilinç açısından her ne kadar yetersizliklerle dolu olsa da ben bu konudaki ilk etkilenmelerimi aile ve çevreden almıştım. Nitekim şuan aileden 4 kişi tutukluyuz. Yaşadığım yerin bir kadın olarak geleneksel ve feodal özelliklerinin çelişkileri ile boğuşurken, Türkiye'nin bir ucu olan Edirne'de geleceğimi inşa etmek için çabalıyordum.
Önceden yaşadığım çelişkiler burada adeta derinleşti. Bir ülkede toplumun aydın, öncü kesimi gençliktir, üniversite gençliğidir. Bunun böyle olması gerekirken, karşılaştığım durum ise aksine gençliğin ve kadının sosyal ve kültürel yozlaşma içerisinde tamamen düşünsel kabızlığı yaşadığı bir durumdu. Bu anlamda çelişkilerim olgunlaştı ve politik bilincim daha örgütlü bir biçim aldı. Her gün fikirlerinden ötürü insanların tutsak edildiği; kadın ve çocuk katliamları, sömürüsünün olduğu bu dünyada bende bir genç kadın olarak olup bitene sessiz kalıp, ortak olmadığım için bugün tutuklu bulunmaktayım. Yargılanma sebebim ise 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü'nde katledilen kadınların sesi olmaktır. Yaklaşık 4 aydır Diyarbakır E Tipi Cezaevi'ndeyim.
* Açlık grevinin 41'inci günündesiniz kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Bedensel ve fiziksel durumunuz nedir?
Süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemimizin bir ayını geride bıraktık. Bedensel ve fiziksel olarak etkilenmelerini hissedebiliyorum artık. Halsizlik, yorgunluk, baş ağrısı ve kas erimelerinin göstergesi olan vücudumda titreme oluyor. İlk süreçlere oranla vücudum sıvıyı artık eskisi gibi kabul etmiyor.
* 24 yaşında büyük ve önemli bir eyleme girdiniz. Sizi motive eden nedenler nelerdir?
Şuan Amed Zindanı’nda Leyla Güven ile beraber 4 kadın süresiz-dönüşümsüz açlık grevindeyiz. Leyla Güven ilk eyleme başladığını duyurduğunda yeni tutuklanmıştım. Duyduklarımın şokunu atlatınca kendisine ilk söylediğim, 'bende bu eyleme gireceğim' olmuştu. Kendisinin yanıtı ise 'sizler gençsiniz açlık grevine girmeyin' olmuştu beni durdurmak istercesine. Zindanın amacı bireyi pasifize etmektir. Şuan dışarısı da zindana çevrilmiş durumda. Bu anlamda Leyla Güven öncülüğünde yakılan kıvılcım ateşe düştü. Burası büyük ölüm orucuna tanıklık etmiş olan Amed zindanı. O zamanda baş aşağı gidişi tersine çeviren zindan direnişi olmuştu. Bugün yine Amed Zindanı öncülük rolünü oynuyor. Ben de bir genç olarak bu direnişe başlarken ellerinde bedenlerinden başka direniş argümanı olmayan büyük ölüm orucunun en genç kahramanı olan Ali Çiçek'ten aldım gücümü. 'Başardık 6 kişiyle başardık' sözünün sahiplerine bağlılığımızı ancak bu eylemi başarıya ulaştırdığımızda gösterebiliriz.
* 1 ayı geride bıraktınız. Şuan ki ruh halini tanımlar mısınız?
Evet, bir ayı geride bıraktık. Leyla Güven ise 79'uncu gününde. Eyleme başladığımız ilk günden şuana kadar devrimci sabırla eylemimizin sonuç almasına odaklanıyoruz. Ara ara cezaevinin etrafında tüm engellemelere rağmen halkımızın slogan sesleri geliyor. Yine birçok farklı zindan ve yerlerden mektuplar alıyoruz. Bunlar elbette bize moral oluyor. Her şeyden önemlisi direnen tüm yoldaşlarımızın yürek ve gözlerinde ki kararlılık, inanç, şimdiden zaferi müjdeliyor bizlere. Bunun moral ve coşkusu içerisindeyim bende.
* Zaman nasıl geçiyor, nasıl değerlendiriyorsun?
Bu eylem süreci içerisinde zamanı, bu eylemin anlam derinliğine uygun yaşamak önemlidir. Sadece direnmenin ölçü olmaya yetmediği bu gelenekte direniş, yaşama yüklediğin anlamda saklıdır. Direnişimize okuyarak, bazen arkadaşlarla tartışmalar yürüterek bazen de şarkı ve türküler eşlik ediyor. Son zamanlarda, 'Kürt Tarihi' ve 'kadın' konulu kitaplar okuyorum. Son okuduklarım ise Jack London'ın 'Demir Ökçe', Gültan Kışanak'ın 'Kürt Siyasetinin Mor Rengi' kitaplarıdır.
* En son olarak PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşme yapılmasına rağmen açlık greviniz devam ediyor. Nedenini açıklar mısınız?
Ocak ayının 12'sinde Sayın Abdullah Öcalan'ın kardeşi Mehmet Öcalan, İmralı Adası'na gitti. 15 dakikalık bir görüşme gerçekleştirdi. Sanırım bu adımla bize eylemi bıraktırmayı amaçladılar. Fakat biz bu eyleme, bir insanlık suçu olan tecridin tamamen ortadan kaldırmak için başladık. Ve talebimiz çok nettir. Evet, güneş ışıklarını yarımda olsa yansıttı bize, fakat biz tüm yeryüzü ve gökyüzünün güneşe doymasını istiyoruz. Artık bu topraklarda doğan her çocuğun yüzüne değmeli güneşin ışıkları.
* Genç bir arkadaşsınız gençliğe mesajınız nedir?
Kuşkusuz sistem krizinin ve kaosunun yarattığı tıkanıklığı aşacak olan yine vicdanı ve aklı özgür olan gençlik ve kadın olacaktır. Çünkü baş aşağı gidişe 'dur' deyip başkaldıran yine onlardır. Bu sebeple gençler ve kadınlar bu direnişi en fazla sahiplenenler arasında olmalıdır.