‘Kadınlar direnişin ocağı’ panelinde şiddete karşı mücadele tartışıldı
- 18:13 23 Kasım 2025
- Güncel
İZMİR- “Kadınlar direnişin ve umudun ocağıdır” panelinde konuşan Nesrin Akgül devam eden müzakere sürecinde kadınların söz sahibi olması gerektiğini belirterek “Kadına yönelik şiddete de bu sürecin şiddete dur diyen hali ortaya konmalıdır” dedi.
İzmir Çiğli’de kadın örgütleri, inanç ve köy dernekleri 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü etkinlikleri kapsamında “Kadınlar direnişin ve umudun ocağıdır’ başlığı ile Çiğli Belediyesi Fakir Baykurt Konferans Salonu’nda panel düzenledi. Panele konuşması olarak Jineoloji Dergisi’nden Nesrin Akgül, Dersim Dernekleri Federasyonu Yöneticisi Avukat Gamze Yentür katılırken Güzeltepe Kadın Derneğinden Ezgi Özer ise moderatörlüğü üstlendi. Salonda ‘Hak ve hakikati benimseyen Alevi kadınlar olarak zalimlere karşı direnerek özgür bir yaşamı kuracağız” yazılı pankart asıldı.
Panele Güzeltepe Kadın Dayanışma Derneği, Mor Dayanışma İzmir, Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) İzmir Şubesi, Alevi Kültür Dernekleri Karşıyaka Şubesi, Pir Sultan Abdal Derneği, Meydan Köyü Dayanışma Derneği, Varto Kültür ve Dayanışma Derneği katkı sundu.
‘Çoklu krizlerden en çok kadınlar etkileniyor’
Panel öncesi kurumlar adına ortak bildiri okundu. Bildiri okuyan Sakine Koğu, çoklu krizler yaşandığını ve bu krizlerden en çok kadınların etkilendiğini belirterek “Krizli dönemlerde devlet 'aile' olgusuna sarılarak savaş politikalarını ev içerisinde yeniden üretiyor. Çünkü aile, itaati ve cinsiyetçiliği yeniden üretmenin en hızlı yolu. Kadın, emeğini ücretsizce sunuyor, çocukları disipline ediyor, toplumsal roller kalıplaştırılıyor. Böylece savaş politikaları ve sömürü düzeni, evin içinde yeniden üretiliyor. Bugün 'aile yılı' ilan etmek, kadınlara ve LGBTİ+'lara dönük saldırıları meşrulaştırmaktan başka bir şey değil. Kadınların en çok şiddet gördüğü, hatta öldürüldüğü yer aileyken, bu çağrı kadınlardan yeniden fedakârlık, sessizlik ve itaat bekliyor" diye konuştu. Sakine Koğu kadınlara dayatılan itaatı değil, yaşam hakkını seçtiklerini belirterek ortak mücadeleye davet etti.
Ardından direnişteki Digel Tekstil İşçisi Tuğba Dinçel söz aldı. Tuğba Dinçel fabrikada yaşadıkları şiddeti anlatarak direnişe davet etti.
‘Şiddete çözüm üretmemek normalleşme tehlikesi getirir’
Panelde ilk olarak Nesrin Akgül söz aldı. Jineoloj”i olarak kadının tarihini, kim olduğu ve nasıl tanımlanması gerektiği üzerine çalıştıklarını ifade eden Nesrin Akgül, kadına karşı şiddetin nedeninin de bu doğrultuda incelediklerini dile getirdi. Nesrin Akgül, “Biz demokratik toplum inşasında yer almak istiyoruz ve barışın diyen bir toplumsal dinamik var. Madem bunun istemindeyiz o zaman bugün daha fazla kadına yönelik şiddete karşı ne yapılması gerektiğini, bunun bakış açısını daha fazla tartışmalıyız. Günlük olarak şiddet beyan ediliyorken bunun normalleşme tehlikesi var. Bu kadar şiddete çözüm üretmemek normalleşme tehlikesi yaratır. Bizim ahlaki reflekslerimizi öldürür. Reya Haq her şeyden önce vicdan der. Rızalık üretirken her bir canı can olarak kabul eder biz de her yaşanan olaya karşı vicdani ses olmak zorundayız. Kadına şiddete alışmamak için buna tepki koyacağız” dedi.
‘Sürecin kadına yönelik şiddete dur diyen hali ortaya konmalıdır’
Barış ve Demokratik Toplum sürecinde ortak endişe ve güvensizliklerin bulunduğunu kaydeden Nesrin Akgül, devleti bu sorunlara karşı duyarlı kılmak, çözümün tarafı haline getirmek için toplumsal irade ortaya koymak istediklerini dile getirdi. Bu süreçte de en büyük gücün kadınlarda olduğunu ifade den Nesrin Akgül,“Aslında bütün halklar bu sürecin öznesidir. Bütün kimliklerin, bireylerin farklılıklarıyla var olmak isteyen hereksin iradesini koyması gereken bir süreçteyiz. Kadınlar en fazla irade oluşturması gereken güç. Binlerce yıllık erkek egemenliğin savaşlarla kendini hizalayan, çatışmalarla kendini var eden bir sürecinden bahsediyoruz. Bir barış süreci diyoruz kadın irade olsun inisiyatif alsın diyoruz, sadece silahların susması değil söz gücünün toplumda olduğu alanlarda eylemini ortaya koyduğu bir müzakere sürecidir de. Çatılmalı sürecin sona erip toplumun kendi öz değerleriyle yeniden ortaya koymasıdır. Kadına yönelik şiddete de bu sürecin şiddete dur diyen hali ortaya konmalıdır” şeklinde dile getirdi.
‘Halklar dayanışmasını yaşa yaşat eylemine dönüştürmek gerekir’
Dominik Cumhuriyeti’nde Mirabel Kardeşlerin kadını fahişeleştirmek isteyen bir faşist diktatörlüğe karşı direndiğinin altını çizen Nesrin Akgül, “Biz de benzer bir süreç yaşıyoruz. Her türlü yaşam hakkını eline alan bir faşist rejimle cebelleşen toplumsal kesimler altında yaşıyoruz. Bu şiddet inşası bir iktidar yöntemi haline gelmesi halinde, yeni döneme kadına şiddete kadın kırımı dediğimiz sürecin sonlanması ve kadın varlığını kazanmak için bu süreçte inşacı olmak halklar dayanışmasını geliştiren kadını yaşa yaşat eylemine dönüştürmek halkların kardeşliğini geliştirmek için çözümde rol almayı taşımak istediğimizi belirtmek isterim” şeklinde belirtti.
‘Toplum dönüşmedikçe yasal değişiklikler etkisiz kalır’
Ardından Gamze Yentür slayt gösterimi ile sunumunu gerçekleştirdi. Kadına yönelik şiddetin sadece kadınlar değil toplumun genelini ilgilendirdiğini belirten Gamze Yentür üretim ilişkileri değişmeden kadına yönelik şiddetin de değişmeyeceğini ifade etti. Gelişmiş olarak nitelendirilen ülkelerde ilerici yasalar yürürlükte olsa bile kadına yönelik şiddetin devam ettiğini söyleyen Gamze Yentür “Ataerki kapitalimle var olması ama kapitalizm eşitsizlikleri revize etti ve sanki eşitsizlik yokmuş gibi gösteren bir hukuk yarattı. Toplum hazır değilse ilerici yasalar da kağıt üzerinde kalır. Toplumun değişmesi içim üretim ilişkilerin değişmesi için sınıfsallığın değişmesi ve kültür biçimlerinin de değişmesi gerekir. Hukuk toplumsal ilişkilerle değişir dönüşür. 6284 sayılı kanun güzel bir yasa ama toplumsallık gelişmedikçe bir gecede kaldırılabilir. Hukukçular genelde her şeyin hukukla değiştireceğini düşünür ama aslolan toplumsal mücadeledir ve bu mücadeleyle birlikte değiştirilen ilişkilerdir” diye konuştu.
‘Şiddet karşısında hukuki haklar var’
Şiddetin fiziksel veya cinsel şiddetten ibaret olmadığını ve sadece aile ile sınırlı kalmadığını ifade eden Gamze Yentür, “İşte sokakta, çevrimiçinde her yerde şiddet var. Aile içinde gerçekleşen cinsel şiddet te tecavüzdür. Kadın çalışma hayatına katıldığı zaman, üretime katıldığı zaman birçok hakkı da talep etmeye başladı. Daha önce evlerdeydi ve eşten para almak zorunda olduğu için ondan gizli ekonomi yürütmek zorundaydı. Bu aile içi ekonomik şiddetin bir yansımasıdır. Türk Ceza Kanununda (TCK) bununla ilgili çok madde var. Öte yandan 6284 sayılı yasa ve CEDAW var. 6284 Herkesi koruyan bir kanun aslında, CEDAW da taraf olumuz tek uluslararası sözleşme, uygulama alanı geniş. Önleyici ve koruyucu tedbirler içeriyor, Örneğin bu yasalara dayanarak tedbir talep edebilirsiniz. Ancak adli mercilerde önemli çabalar sarf edilse de kolluk faili korumaya dönük hareket edebiliyor. Uzaklaştırma kararları için Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerine(ŞÖNİM), mülki amirlere kolluğa dilekçe vermeye bile gerek yok sözlü olarak başvurabilirsiniz, avukat bulundurmak zorunda da değilsiniz. Baroların Adli Yardım Merkezleri, Kadın Merkezleri var” şeklinde anlattı.
Gamze Yentür son olarak toplumsal bir sorun olarak şiddetin aile içinde kalmaması gerektiğini belirterek herkesi şiddet konusunda duyarlı olması gerektiğini belirtti.
Panel soru ve cevaplarla devam etti.







